7 Ekim Sonrasındaki Yeni Durumda, Hizbullah ve Hamas, İsrail’e Karşı Ortaklaşa Çift Cepheli Bir Savaş Başlatabilirler mi?
Hizbullah; Güney Lübnan'dan Çıkartmayı ve Ardından İsrail'i Yıkmayı, Hamas ise Batı Şeria ve Gazze Şeridi İsrail’den Almayı, Bu Topraklarda Filistin İslam Devletini Kurmayı Amaçlıyor. Ortak düşmanları İsrail.
Filistin'le Bağlantılı Radikal Örgütler Neden Var Olmaya Devam Ediyor?
Ortadoğu’da yıllardır süregelen karmaşanın başlıca aktörü durumunda bulunan radikal örgütlerin yapılanmasında, güçlenmesinde ve faaliyet alanlarını genişletmesinde en önemli unsurlardan sayılan Ortadoğu politik kültürü, Arap-İsrail sorunu, heterojen etnik ve dinî yapı besleyici kaynaklar olarak gösteriliyor.
Ortadoğu Bölgesi’nde radikal İslami hareketlere direkt ve çok açık bir motivasyon oluşturan Arap-İsrail çatışmasıdır. İsrail gibi yalnız güvenlikçi ve güç politikalarını merkeze alan bir anlayışla hareket eden bir devletin bölgedeki yayılmacı ve ‘mazlumları ezen’ varlığı hem diğer bölge devletlerini hem de bölge toplumlarını da rahatsız ediyor. Bu realitenin yanında, bölgede yaşanan çatışmalar ve Filistin meselesi gibi akut sorunlar radikal İslami grupları Tel Aviv’e karşı terörizmi bir silah olarak kullanmaya teşvik ediyor. Farklı hedef ve ideolojiye sahip olsalar da bu radikal örgütlerin ortak özelliği büyük çoğunluğunun Batılı devletlere ve bu devletlerin bölgedeki çıkarlarını temsil ettiğine inandıkları İsrail’e karşı kurulmuş olmalarıdır. İsrail; kuruluş süreciyle birlikte, Filistinliler ile olan sorunları ve Arap coğrafyasındaki konumu nedeniyle Ortadoğu istikrarsızlık abidesi olarak dünyanın gündeminde olan bir ülkedir. Geçtiğimiz Cumartesi günü gerçekleşen Hamas’ın 7 Ekim saldırısı, İsrail’in 11 Eylül’ü olarak tarihe geçtiği söyleniyor. Hamas bu manada bölgedeki radikal örgütler yönüyle öncü bir işi başarmıştır. Nihayetinde, ortak düşman İsrail’e ‘vurmak’, herkesin ortak hedefiydi. Şimdi Hamas’ın daha geniş ölçekte İsrail’e karşı eylemlerine devam edebilmesi için, diğer radikal örgütlerin desteğine ihtiyacı olacaktır.
Bu yönüyle, Hizbullah’ın da kenarda durmayacağını, aynı hedefe kilitlenmiş bu iki terör örgütünün, bundan böyle İsrail’e karşı koordineli bir silahlı mücadelede içinde olabileceklerini, İsrail Ordusuna karşı çift cepheli ortak bir merkezden yürütülen silahlı bir çatışmayı başlatabileceklerini değerlendiriyorum. Bu kapsamda, Hizbullah ve Hamas’ı tanımakta fayda görüyorum.
Hizbullah: Güney Lübnan'dan Çıkartmayı ve Ardından İsrail'i Yıkmayı Amaçlayan Bir Örgüt
İran destekli olduğu su götürmez bir örgüt olarak bilinen Hizbullah, Lübnan'da bulunan hem sivil hem de askeri kanadı olan Şiî inançlı siyasi ve askeri hareket. 1982 yılında başta İsrail'i, o zamanlar işgal etmekte olduğu Güney Lübnan'dan çıkartmak ve ardından İsrail'i yıkmak amacıyla kuruldu. Örgüt, İran Devrimini Ortadoğu’ya yayma amacı da taşıyordu. Aşırı sağcı yelpazede gösterilen bu radikal örgüt; İslami milliyetçilik, ümmetçilik, anti-Siyonizm, antisemitizm, antiemperyalizm, Batı ve özelde Amerikan karşıtlığı gibi çeşitli ideolojileri ve görüşleri savunuyor.
Lübnan Ordusundan daha büyük bir askeri güce (100.000 kadar silahlı eleman) sahip olduğuna inanılıyor. Lübnan’da, ‘devlet içinde devlet’ olan Hizbullah’ın kendine ait radyosu ve uydu TV istasyonu, sosyal hizmetleri (32 adet hastane ve klinik, 32 okul vb.) ve Lübnan sınırları dışında da konuşlanmış askeri birlikleri bulunuyor.
Genelde Arap ve Müslüman dünyasında yasal bir direniş örgütü olarak kabul edilen Hizbullah, özünde bir terör örgütüdür. Hizbullah; ABD, Kanada, İsrail, Avustralya ve Suudi Arabistan tarafından terör örgütü olarak ilan edilmiştir. Avrupa Birliği Konseyi ise bu konuda kesin bir tutum almamayı tercih ediyor. Rusya, Hizbullah'ı bir "terör örgütü" olarak değil, "meşru bir sosyo-politik güç" olarak görüyor. Türkiye?
Lübnan İç Savaşı boyunca Hizbullah ABD ve Avrupa askerlerinin Lübnan'dan atılması amacıyla birçok eylemde bulundu. Örgüt; 1983 yılında ABD Elçiliğine yaptığı saldırıda 17'si Amerikan 63 kişinin ölümüne neden oldu. Aynı yıl içinde ABD kışlalarına yapılan saldırılarda toplamda 241 kadar Amerikan askerini öldürdü. Lübnan’ı artık daha fazla güvenli görmeyen ABD; arkasında İran’ın olduğunu düşündüğü Hizbullah’ın bu saldırılarından kısa bir süre sonra Lübnan'dan askerlerini geri çekti.
1990 yılında Lübnan'da imzalanan Taif Antlaşması'yla iç savaş son buldu. Antlaşmaya göre Lübnan'daki bütün silahlı grupların silahlarını bırakması gerekiyordu. Ancak Hizbullah silahlarını bırakmadı. Güney Lübnan ordusu ve İsrail'e karşı silahlı mücadelesini sürdürdü. Öte yandan, Hizbullah’ın Lübnanlaşması süreci başladı.
Bu arada, 15 Mayıs 2000 tarihinde İsrail Ordusu, Lübnan'dan tamamen geri çekilirken, Suriye Ordusu varlığını kalmaya devam etti. Ancak, 14 Şubat 2005 tarihinde eski Lübnan başbakanı Refik Hariri suikast sonucu öldürülmesi sonrasında, bu olayda Suriye'nin parmağı olduğu görüşü ağırlık basınca, Lübnan halkının tepkisi ve uluslararası toplumun baskı sonucu, Suriye Ordusu da 2005 yılının Nisan ayında Lübnan'dan geri çekilmek zorunda kaldı.
Sonrasında barışa bir adım daha yaklaşan Lübnan’da aynı yıl Mayıs ayında yapılan seçimlerde Hizbullah’ın oylarını büyük ölçüde artırdığı görüldü. Öyle ki, Temmuz ayında kurulan Ulusal Birlik hükûmetinde kendisine yer verildi. 2008 yılında kurulan ulusal birlik hükümetinde, Hizbullah ve muhalif müttefikleri 30 kabine sandalyesinden 11'ini elde etti. 2018 Lübnan genel seçimlerinde ise kabinedeki sayısını 12 sandalye yükseltti. Parlamentoda, 128 sandalyeden 70'ini kazandı. Bu arada Lübnan Hükümeti, “Hizbullah'ın silahlı bir örgüt olarak varlığını tanıyan, Hizbullah’ın işgal altındaki Lübnan topraklarını kurtarma ya da geri alma mücadelesini tanıyan” bir kararnameye imza attı. Halihazırda Lübnanlı Şii Müslümanlar arasında güçlü bir desteğe sahip olan Hizbullah, Sünnilerin desteğinden yoksundur. Bununla birlikte Hizbullah ayrıca Lübnan'ın bazı Hıristiyan bölgelerinde de destek görmektedir.
2012 yılından bu yana Suriye iç savaşına müdahil olan Hizbullah, Beşar Esad’ın yanında yer almaya devam ediyor. Hizbullah’ın şu anda İran'dan askeri eğitim, silah ve mali destek, Suriye'den ise siyasi destek aldığına dair birçok değerlendirmeye rastlıyoruz. Hizbullah bir terör örgütü görünümü nedeniyle, Avrupa Birliği ve 2017'den bu yana Arap Ligi'ne üye ülkelerin çoğu da dahil olmak üzere birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte Hizbullah'ın siyasi denklerinde önemli bir yapı taşı olarak bulunduğu Lübnan ve Irak ise Hizbullah’ı siyasi bir parti olarak görüyor ve terör örgütü olarak tanımlamaya sıcak bakmıyorlar.
Halihazırda Hasan Nasrallah yönetimindeki Hizbullah, İsrail ile sınır bölgelerinde zaman zaman silahlı çatışma içinde olmaktan geri durmuyor.
Hamas: Batı Şeria ve Gazze Şeridi İsrail’den Almayı, Bu Topraklarda Filistin İslam Devletini Kurmayı Amaçlayan Bir Örgüt
Mısır merkezli HAMAS (İslami Mukavemet Hareketi), 1987 yılında Mısır'daki Sünni Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak hem siyasi bir parti hem de silahlı bir örgütü yapılanmasına kuruldu. Örgüt; 1948 öncesi İsrail'in işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni kapsayan topraklarda yeniden Filistin İslam devletini kurmak için bu toprakları İsrail'in elinden geriye olmak için savaşmak masadıyla kurulduğunu ilan etti. Filistinliler de Filistin adını Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs için bir şemsiye terim olarak kullanılıyor.
Öte yandan, Hamas’a rağmen 1988 yılında İsrail'i tanıyan Filistin Kurtuluş Örgütü ile anlaşmazlığa düşen Hamas, 6 Mayıs 2005 tarihinde yapılan Filistin genel seçimlerinde yüzde 33'ünü alacak kadar güç kazandı. O tarihten itibaren silahlı gücünün yanında siyasi bir aktör olarak da Filistin’in geleceğinde söz sahibi olmaya aday olan Hamas, 2007 yılında iktidarı ele geçirdi ve o günden bugüne Gazze Şeridi’ni yönetmeye devam ediyor.
Bununla birlikte İsrail’e kavgası bitmeyen Hamas, silahlı kolu Kasım Tugayları vasıtasıyla İsrail yerleşkelerine zaman zaman binlerce roket fırlatmaya devam etmiştir. Ayrıca Gazze’deki başka grupların İsrail’e karşı yürüttüğü silahlı mücadelelerine destek vermeye devam etti. İsrail de Hamas'a defalarca hava saldırıları düzenleyerek, bu örgütü yıldırmaya çalıştı. Bu arada, terör eylemlerinden vazgeçmeyen Hamas’ı; ABD, Japonya, Kanada, İngiltere, İsrail vb. ülkeler yanında AB ülkeleri terör örgütleri listesine aldıklarını ilan etmişlerdi. 2013 yılının Temmuz ayında gerçekleşen Mısır’daki Müslüman Kardeşler iktidarına son veren Sisi Darbesi sonrasında Hamas, Mısır’dan destek alamaz noktasına gelmiş olsa da, halihazırda kendisine finansman, silah ve eğitim sağlayan İran tarafından desteklendiğine inanılıyor.
Yaklaşık 2,3 milyon insanın yaşadığı Gazze Şeridi, İsrail, Mısır ve Akdeniz arasında 41 km (25 mil) uzunluğunda ve 10 km genişliğinde bir bölgedir. BM'ye göre Gazze nüfusunun yaklaşık %80'i uluslararası yardıma bağımlı ve yaklaşık bir milyon kişi günlük gıda yardımına muhtaç bir vaziyette yaşamlarını sürdürüyorlar. Hamas’ın iktidar olduğu 2007 yılından bu yana İsrail, Gazze ve kıyı şeridi üzerindeki hava sahasını kontrol etmekten vazgeçmedi. Sınır kapılarından kimlerin ve hangi malların giriş çıkışına izin verileceğine kadar kısıtlama getirdi. Benzer şekilde Mısır da Gazze sınırından kimlerin girip çıkacağını kontrol etmeye devam etti. Kısacası, İsrail ve Mısır Gazze Şeridi'ni abluka altında tutmaya devam ediyorlar. Adeta, Gazze Şeridi’ni açık hava hapishanesine çevirerek, burada yaşayan insanları tüm dünyadan tecrit etmek suretiyle, kendi güvenliklerini garanti altına alabilecekleri yanılsamasıyla olaya yaklaşıyorlardı.
Gazze ile İsrail’i ayıran sınır çiti boyunca kameralar, yer hareket sensörleri ve düzenli ordu devriyeleri bulunuyordu. Dikenli tellerle kaplı çitin, Gazze tarafından olası sızmaları önlemek için bir bariyer işlevi görmesi öngörülmüştü ancak 7 Ekim’de de görüldüğü üzere, bunların buldozerlerle aşılması, İsrail tarafına gerektiğinde denizden basit deniz araçlarıyla ve hatta havadan yamaç paraşütüyle geçilebileceği ortaya çıktı. Ebedi barış gelmediği takdirde, zorlama suni engellerle bu açık hava hapishanesinde yaşanacak her silahlı isyan, gardiyanlara (İsrail’e ve belki Mısır’a) zarar vermeye devam edecektir kanaatindeyim.
İsrail’e Karşı Hizbullah-Hamas Ortak Cephesi Açılabilir mi?
Şu sıralar Ortadoğu politikasına devletlerden çok radikal örgütler hâkim görünüyor. Özellikle Akdeniz’de Levent bölgesindeki ulus devletlerin yerini büyük ölçüde alan radikal örgütlerden olan Hamas ve Hizbullah dünyanın dikkatini çekecek kadar güç kazanmış gözüküyorlar. Ancak bu iki örgüt; siyasi partiler olmaktan ziyade ellerinde silah, yüzlerinde kar maskeleri, intikam yeminleri edenlere yuva vazifesi gören terör merkezleri olarak dünyaya görüntü veriyorlar. Bu nedenle birçok kişi nezdinde bu örgütler sadece bir terör örgütü veya silahlı direniş hareketinden öteye geçemiyorlar. Lübnan ve/veya Gazze Şeridi siyasetindeki etkin konumlarına rağmen, bu iki örgüt de siyasi aktörler olarak çoğunlukla kabul görmüyorlar.
İsrail; kuruluş yılı 1948’den bu yana, sonradan sahiplenmeye çalıştığı Filistin tarlasına nefret tohumları ekmeye devam ediyor. Hamas bu tarladan besleniyor. Geçmişte Lübnan’da benzer şekilde nefret tohumları eken İsrail, bunun ceremesini çekiyor, Lübnan Hizbullah’ı için hedef olmaktan kendini kurtaramıyor. Bu yönüyle bakıldığında ortak düşman İsrail’i alt etmek, koordineli hareket etmek için Hamas ve Hizbullah arasında bir işbirliğine gitme söz konusu olabilir. Burada, Hamas örgüt üyelerinin geçmişte olduğu gibi Lübnan'ın güneyinde Hizbullah tarafından eğitilmesi gibi bir işbirliğinden bahsetmiyorum.
Gazze'yi kontrol eden Hamas, 7 Ekim Cumartesi günü sabah saat 6:30'da İsrail'e sürpriz bir saldırı haberleri ilk duyulduğunda, bu saldırı neticesinde 800'den fazla İsraillinin öldürülebileceğini ve 2,500'den fazlasının da ağır yaralanabileceğini beklemiyordu. Halihazırda Gazze'de 100'den fazla, bazı kaynaklara göre 250 civarında İsrailli sivil ve asker rehin alındı. İsrail şehir ve kasabalarına iki gün içerisinde 4,400'den fazla roket atıldı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Hamas’a açık bir savaş ilan etti. Seferberlik ilan ederek, İsrail Ordusuna 300,000 civarında yedek askerin gecikmeksizin katılacağını açıkladı. Bu derece büyük bir hareketlenmenin boşuna olmadığını tüm dünya seyrederek görüyor.
Güneyde Hamas’ın ve kardeş örgütü Filistin İslami Cihat Örgütünün açtığı cephenin yanında, zamanda Lübnan'da Hizbullah liderliğinde diğer terör gruplarının kuzeyde İsrail'e karşı ikinci bir cephe açmasından korkuluyor.
Esasında Levent’teki bu genel hareketlenmeyi normal görüyorum. Zira bu büyüklükte bir Ordu Gücünü seferber eden İsrail Hükümeti, Ortadoğu’yu kendince yeniden şekillendirmekten bahsetmeye başladı. Kanaatimce Başbakan Netanyahu; yavaş yavaş yaptığı haritadaki değişiklikleri, sanıyorum radikal bir şekilde, 7 Ekim’in kendisine verdiği uluslararası meşruiyetin ışığında süratle İsrail lehine çizmek istiyor. Bu değişikliklerin hedefindeki Filistin toplumu, ihtimal dahilinde Batı Şeria ve Ürdün’dekiler dahil, İsrail Ordusunun açık hedefi olabilirler, topyekûn bir savaşın içinde kendilerini ister istemez bulabilirler. Netanyahu’nun sözlerini ben böyle okuyorum.
Dünyada aşırı sağın yükselişe geçtiği, ‘istenmeyenlerin temizlenmesi’ anlayışının genel kabul gördüğü bir dönemden geçiyoruz. Bu yönüyle, Filistinliler için çanlar iyi çalmıyor. Hamas belki bir fırsat yakaladı ya da kendisine gösterilen bir fırsat penceresini çok iyi şekilde kullandı. 22 ayrı noktadan sızma şeklinde gerçekleştirilen 7 Ekim saldırısıyla şüphesiz taktik manada mevzi durum üstünlüğünü ele geçirdi. Ancak, stratejik manada İsrail’in eline büyük bir koz da verdi. Artık ABD destekli İsrail’e Gazze Şeridini yakıp yıkma ‘hakkını’ da tanımış oldu.
1973’te olduğu gibi bugün de Biden yönetimi, İsrail’e Hamas’ın altın tepside verdiği uluslararası meşruiyeti kullanması için Akdeniz’de seyir halindeki gücüyle açık destek vereceğini ilan etti. Bu şartlar altında, Hizbullah ve Hamas’ın, beraberlerindeki diğer silahlı gruplarla ortak hareket etmekten başka seçeneklerinin bulunmadığını değerlendiriyorum.
Sonuç
Orta Doğu’da yer alan radikal İslamcı örgütlerden; Lübnan örneğinde Hizbullah’ın ve Filistin örneğinde Hamas’ın gücünün ilk kaynağı Batı’ya özellikle Amerika ve İsrail’e verdikleri tepkide ortaya çıkıyor. Bu örgütler devletin veremediği sert tepkiyi kendi özel kanalları ile toplumda hissettiriyorlar. İsrail’e dönük tepkiyi olabilecek en üst perdeden seslendiriyorlar.
Lübnan, Batı Şeria, Gazze Şeridi gibi ülke/bölgelerdeki İslam’ı referans alarak örgütlenen gruplar, sadece adam öldürerek güçlenmiyorlar. Bir yandan Filistinlileri yaşatıyorlar, yaşam umudu oluyorlar, kendilerine zarar veren İsraillilere karşı onları koruyorlar. Bir yönüyle devlet işlevini üstleniyorlar.
Çok büyük bir organize güç olan İsrail Devleti karşısında, 7 Ekim sonrasında topyekûn bir savaş başlatan İsrail Ordusu karşısında, Filistinlilerin silahlı eylemlerinin, silahlı mücadelelerinin birbirinden kopuk ve koordinesiz bir şekilde değişik noktalarda farklı merkezlerin kontrolünde yürütülmesi, en azından askeri yönden olası bir başarıyı vadetmiyor. Belki de sırf bu nedenle, ortak düşman İsrail karşısında Hizbullah ve Hamas’ın birlikte hareket etmekten başka bir şanslarının olmadığını değerlendiriyorum.
Kaynakça
BBC News, "What is Hamas, what is happening in Israel and Gaza Strip, and other questions", 9 Ekim 2023, https://www.bbc.com/news/world-middle-east-67039975