Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

AHBAP mı, AFAD mı? KIZILAY'ı ne yapalım?

Çocuklarımıza daha küçükken öğretiyoruz kandırmayı. Bazen oyun oynarken, bazen de belki bir şeyler yedirirken, açsın ağzını da bir kaşık mama tıkıştıralım diye bir yandan bir şeylerle ilgisini çekerken, bir yandan da beslemeye çalışıyoruz.

Nasıl yapsam da kandırsam seni?

Evet, sanırım bu söz tanıdık gelecektir size.

Sahi biz niye böyleyiz? Doğamızda mı var acaba kandırmak?

Kandırmak değil de, her şeyden kuşku duymak sanırım hepimizin doğasında var.

Peki niye kuşku duyarız her şeyden?

Yaşadıklarımız mı bize bunu öğretmiştir acaba?

Babana bile güvenme derler, gerisini söylemeyeyim sözün.

Çocuklarımıza daha küçükken öğretiyoruz kandırmayı. Bazen oyun oynarken, bazen de belki bir şeyler yedirirken, açsın ağzını da bir kaşık mama tıkıştıralım diye bir yandan bir şeylerle ilgisini çekerken, bir yandan da beslemeye çalışıyoruz.

Halbuki karnı acıkan kuş yavruları ağzını sonuna kadar açarak analarının onları da beslemesi için cıyaklayıp dururlar.

Karnı acıkan yeni doğmuş bir bebek de, aç olduğunu belli eder. Ağlar en azından.

Ama yine de belli bir yaşa geldiğinde biz beslensin diye oyun ile karışık, biraz da kandırarak bir şeyler yedirmeyi deneriz.

Bazen de o an onunla uğraşmak istemediğimizden olsa gerek, önüne bir şeyler koyup oynasın isteriz, yani oyunlarla da kandırmayı aslında biz öğretiriz çocuklarımıza.

Sonra da büyüyen çocuk bunun kendisi için faydalı olduğunun bilinciyle, etrafındakileri kandırmaya başlar. Bir yandan da bu bakış açısıyla gelişimi insanın her şeyden kuşku duymasına sebep olur.

Her kişi bir başkasını kendisi gibi bilirmiş. Demek ki aslında biz kendimizden kuşku duyuyoruz belkide.

Şimdi birlik olma zamanı. Ülkemiz çok büyük bir deprem felaketinin içinden geçiyor.

Bir sürü de yardım toplanıp bölgeye iletiliyor.

Gerçi ilk günlerin yoğun duyguları ile, bir de koordinasyon eksikliği yüzünden yapılan yardımların adaletli bir şekilde dağıtılması da pek mümkün olamıyor diye şikayetler geliyor bölgeden.

Ama halen daha yardımlar sürüyor. Aksayan şeyler olsa da, şimdilik bir düzene oturdu galiba.

Peki bu ilk günler geçtikten sonra da, aynı hassasiyetle ve duygularla yardımlar sürecek mi dersiniz?

Sanırım biraz bu konuda kanıksama olacak ve insanlar bölgeye bu ilk günlerdeki gibi yardım etmeyi biraz aksatacaklar.

Bir yandan da, yapılan yardımların kimlere kimlere kazanç kapısı olduğuna dair haberler çıkmaya başlayacak.

Daha önceki felaketlerde böyle şeyler oldu. 

Yani insanlar bir süre sonra kuşku duymaya başlayacaklar ve yardımları yavaş yavaş kesecekler.

Şimdiden bu konuda özellikle devlet kuruluşları hakkında kuşkular var diyebilirim.

Eğer devlet kuruluşlarına yardım yollarsak, bu yardımlar amacı dışında kullanılır diye, birçok insan sayın Haluk Levent'in AHBAP'ını tercih ediyorlar yardımlar için.

Ne kadar hazin değil mi?

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin saygın afet kuruluşu olan AFAD yerine, ya da cumhuriyetimizin değerli kuruluşu olan KIZILAY yerine, bir sivil toplum kuruluşu olan AHBAP'ın yardımlar için öncelikli olarak tercih edilmesi!

Bu duruma devletin üst kademeleri de epey bozulmuş olacaklar ki, farklı farklı baskılarla AHBAP üzerine karalama kampanyaları ve çeşitli siyasal baskılar yapmayı tercih ettiler.

Şimdilik bu baskılara göğüs geren AHBAP yüklendiği görevi şeffaf olarak yürütüyor. Ama baskılar artarsa sonuç nereye varır, inanın bilebilmek mümkün değil.

Hem de bu baskılar öyle ağızlardan dile getiriliyor ki, inanın AHBAP'ın bu baskıya nasıl göğüs görebildiğine ben şaşırıyorum.

Yani bu karalama kampanyalarından etkilenip de AHBAP hakkında kuşku duymaya başlayanlar var mıdır bilmiyorum, ama devletin kuruluşlarına yeterince güven duymayanların olduğunu söyleyebilirim. Devletin kurumlarında güven eksikliği olduğu, bu bir gerçek!

Peki konumuza dönecek olursak, niye böyle bir kuşku oluşmuş olabilir devlet kuruluşları üzerine?

Kuşku duyulmasını sağlayacak birtakım davranışları mı olmuş ki bu güne kadar da, güven kaybı oluşmuş?

Elbette zamanında birçok şey oldu. Şimdi burada sıralamaya kalksam olanları sayfalar yetmez. Sevgili Nasuh Mahruki'nin AKUT'una neler yapıldığı bile ayrı bir yazı konusu olur.

Güven kazanmak çok zordur.

Güveni kırmak ise çok basit.

Yaptığınız tek bir güven kırıcı hareket, artık bir daha o güvenin tekrar oluşmasına engeldir.

Bu bir zincirin sadece bir halkasının yeterli dayanıma sahip olmaması gibi bir şeydir. Halkaların hepsi olağanüstü dayanımlı da olsa, o tek bir halka yüzünden o zincir gerekli yükü taşıyamaz, kopar.

O yüzden güven müessesesinin tek bir halkası bile zayıf olmamalıdır!

Güveni kaybetmeyeceksin!

Şimdi iktidar bir yıl içinde depremde büyük oranda yerle bir olan şehirlerde, yıkılan binaların yerlerine tekrar yeni binalar yapacağız diye bir söylem attı ortalığa.

Doğru olabilir mi bu? İnanıyor musunuz bu söylenenlere?

Kimileri afet bölgesine bir tuvaleti bile kuramayanlar, bir yıl içinde size ev yapacağız diyorlar diye eleştiriyorlar iktidardakileri.

Haksız da değiller.

Afet bölgesinde halen daha öyle sorunlar var ki, gerçekten iktidar halkın gözünde oldukça güven kaybına uğramış durumda.

Üstelik iktidarın yirmi küsür yılda yapabilmiş olduğu toplu konut adedi, depremden dolayı yeniden yapılması gereken konutlardan bile daha az deniyor, yani bir yılda ihtiyacın karşılanabilmesi fiziken de mümkün değil aslında.

Eee, öyleyse iktidar niye böyle bir şey söylüyor?

Niye olacak, yine bir halkı kandırma operasyonu bu söylem!

Kanımızda var galiba bu kandırma hevesi. Özellikle de siyasilerde bu heves oldukça abartılı boyutlarda. İnanan da olunca, gaza gelip belki de daha da üst perdeden söylemlere başlıyor siyasiler.

İktidar ile devlet farklı aslında, son yıllarda biraz karışmış olsa da, bence farklı olmak zorunda.

İktidardakiler birer siyasi kimlikler. Ülke olarak alıştık, siyasiler kandırırlar.

Ama devlet kendi vatandaşını kandırır mı hiç?

Devlet güvenilir olmalıdır! Devlet kurumlarında güven kaybı olmaması gereken bir şeydir.

Normalde insanlar devlete güvenirler, güvenmek zorundadırlar. Çünkü devlet güçlüdür, babadır!

Nasıl olur da bir sivil toplum kurumuna güven devlet kurumundan daha fazla olabilir?

Ey iktidardakiler, bu dediğimi kulağınız duyuyor mu?

Bu ülkede bir sivil toplum kuruluşuna, devletin kurumlarından daha çok güveniliyor! Olacak şey mi bu?

Buna öyle bu böyle olmaz diyerek, yasaklansın, topladığı paralara el konulsun, televizyonlara bile çıkartmayın bunları diyerek, ağzınızdan köpükler de saçarak, nefret söylemleriyle engel olamazsınız. Karalayarak da olmaz bu işler.

Devletin kurumlarına olan güven kaybını engelleyeceksiniz. Bu kurumları düzelteceksiniz.

AFAD bir devlet kurumu olarak, afetlerden sorumlu kurumsa, afetlere zamanında müdahale edecek. Kendi binası bile yerle bir olmayacak deprem şehirlerinde. Gerekli önlemleri zamanında alacak! Hazırlıklı olacak!

KIZILAY bir yardım kurumu ise, kendi vakıflarınıza uygun koşullarda para aktarmak için kullanmayacaksınız KIZILAY'ı. Aracı kurummuş gibi davranmayacaksınız KIZILAY'a.

Sonra her şey şeffaf olacak.

Gelen paralar ve yardımların nerelere harcandığı açıkça denetlenebilir olacak her iki kurumda da. Sayıştay'sa Sayıştay, başka kurumsa başka kurum, denetleyecek bu kurumları.

Bir de öyle her önüne geleni bu kurumlara yönetici diye atamayacaksınız.

Liyakate önem vereceksiniz. İşini bileni yönetici yapacaksınız.

Sonra da bu kurumlar yaptıkları ile güven kazanacaklar!

İşte ancak o zaman belki bu kurumların insanlar gözünde bir güven kazanması mümkün olabilir.

Bunu yapabilecek olanlar başa gelmeden maalesef anca bağırır çağırırsınız bu AHBAP devlete olan güveni sarsıyor diye.

Devlet öyle bir yapıdır ki, kimsesizlerin kimsesidir devlet. Öyle olmalıdır. Başın sıkıştığında sığınacağın güvenli limandır.

Devlet kurumlarına kuşku ile bakılmaz. Bizi kandıracak diye düşünülemez. Öyle olmamalıdır.

Kim ki, devlet kurumlarını darmadağın etmiştir, o bu devleti sevmiyordur. O zaman o konumda kalması uygun değildir.

Bu deprem iktidardakilerin bir doğal felakete ne kadar hazırlıksız olduklarını bir kez daha ispat etmiştir.

Bırakın bunca yıl savsaklanan depreme karşı alınması gereken önlemleri, deprem sonrasında bile yapılması gereken acil müdahaleyi beceremedi yetkili kurumlar.

Umarım bu toplum da olanların farkına varmıştır ve yakın zamanda iktidara layık olanları iktidara taşır.

Unutmayın, kandırmayı çocuklarımıza biz öğretiyoruz, eğer birbirinden kuşku duymayan bir toplum olmak istiyorsak, önce dönüp kendimize bakmamız gerekir.

Toplumu düzeltmeye çocuklarımıza birilerini kandırmanın iyi bir şey olmadığını öğretmekle başlayabiliriz.

Ama onlar sadece bizim sözlerimizden değil, davranışlarımızdan da çok şey öğreniyorlar. Yani önce kendimiz birilerini kandırmaktan vaz geçmeliyiz.

Bunu yapabilir miyiz?

Bilmiyorum, belki bir gün olur. Ama ben görür müyüm kendim pek emin olamadım şimdi.

AHBAP, evet bence de AHBAP!

KIZILAY'ı ise gerçekten bilemiyorum, arada Türkiye'de olduğumda kan vererek kendimce destek olmaya çalışıyorum. Ama şimdilik daha fazlasını yapmak nedense içimden gelmiyor.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 19.02.2023
  • Süre : 6 dk
  • 1817 kez okundu

Google Ads