Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Askerlik Yaşamının Galat-ı Meşhurları

Asker hastaneleri kararında görüldüğü üzere, karar almak kolay ancak asker hastanelerinin eksikliğini gidermek, ortaya çıkan boşlukları gereğince doldurmak zordur. Galat-ı meşhurlara kapılmadan, akılla adım atmak, karar almak gerekir.

Daha önceki yazdığım yazılarımda astsubaydan subaylığa geçiş eğitimlerinin Hv.H.O.K.lığında yapılmasının aidiyet duygusunun arttırılmasının sağlanması yanında subaylar ve astsubaylıktan subaylığa geçenler arasında aynı okuldan mezun olmak gibi bir bütünlüğe hizmet edeceğini, ayrımcılığı ortadan kaldırabileceğini ifade etmiştim. Geçenlerde astsubaydan subaylığa geçiş sınavını başarı ile tamamlayan personelin eğitimlerinin artık İstanbul’da Hv.H.O.K.lığında yapılmakta olduğunu memnuniyetle öğrendim. Bu uygulamayı bir ilerleme olarak görüyorum. Hava Kuvvetlerinde görev yapan askerî personelimizin sisteme olan güvenini ve subaylar arasındaki kaynak farklılıklarını bir nebze de olsa azaltacağına inanıyorum.

Bu yazımın ismi Galat-ı Meşhur. Peki niye galat-ı meşhur diye bir isimlendirmeyi kullandım? TDK’ya göre Galat-ı Meşhur, “Yanlış olduğu hâlde herkesçe kabul gören kelimelere” deniliyor. Bu çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetlerinde de ve daha ziyade Türk toplumunda, yaygın olarak kullandığımız ve herkes tarafından kabul görmüş, artık her biri birer galat-ı meşhur olmuş isimlendirmelerin/sözcüklerin üzerinde durmak istiyorum. Bu kapsamda, Askeri Lojmanlar, Askeri Kamplar, Orduevleri, Askeri Personel Servisleri, Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK, Askeri Hastaneler gibi çoğunluğu askerî personelin yararlanmakta olduğu bazı sosyal ve sağlık tesislerine ilişkin galat-ı meşhur olmuş yaygın kanaat ve anlayışları irdeleyeceğim.

Ordu bünyesinde veya dışında kurulmuş, askerin bir nevi sigortası amacını ve misyonunu yüklenmiş vakıf/dernek vb. isimlerin bizler için genel olarak ne ifade ettiği bu isimlendirmelerin yanlış tanımlandığında ve ifade edildiğinde ne tür bir yanlış anlaşılmaya yol açabileceğine dair görüşlerimi sizlere aktaracağım.

Bilirsiniz, Hz.İbrahim’i içine atmak için Nemrut o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir ateş yaktırmış. Bu arada olacakları izleyen diğer insanlar, bir karıncanın ağzında su damlası ile ateşe doğru gittiğini görünce, karıncaya “ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sormuşlar. Karınca ateşi söndürmeye gidiyorum” demiş. İnsanlar “ağzındaki bir damla su ile koca ateşi nasıl söndüreceksin?” diye karıncaya gülmüşler. Karınca cevap vermiş; “evet, belki ateşi bir damla su söndüremez ama maksat safımız belli olsun!” demiş. Bizim de safımız galat-ı meşhurdan ziyade doğru şeyleri konuşmak olsun diyorum.

Askerî Lojmanlar:

Askeri kışlaların veya bölgelerin sınırları içerisinde kalan; askeri personelin ve silahlı kuvvetlerde çalışan sivil memur ve işçilerin yönetmeliklerde yer alan kurallar ve uygulamalar dahilinde belirli süreliğine ikamet ettiği iskân alanlarına, ordu içerisinde ve halk arasında kısaca lojman tanımlaması yapılmaktadır.

Ancak teknik detaylarını göz ardı ederek, TSK personelinin ikamet ettiği, kiracı olarak bulunduğu her meskenin lojman olarak tanımlanması, beraberinde askeri alandaki meskenlere ilişkin alınan/alınacak kararların yanlış olmasına, bazen mağduriyetlerin yaşanmasına ve muhtemel olağanüstü hallerde, gerginlik dönemlerinde, örneğin lojmanların satılması neticesinde, bazen istenilmeyen sonuçların doğmasına sebep olabileceğini değerlendiriyorum. Esasında teknik tanımlaması “Alarm İskân Tesisleri” olan ve galatı-meşhur lojman kelimesi içine dahil edilen bu tesislerin önemini göz ardı etmemek gerekiyor.

Bir askeri birliğin herhangi bir olağanüstü durumda verilen zaman diliminde (en kısa zamanda) birliğinde hazır bulunması ancak birliğe yakın oturma alanları ile yani Alarm İskân Tesisleri ile sağlanabilir.

Alarm İskân Tesislerini basit bir lojman sınıflamasının içinde görürsek, birliğin çok uzağında kiralık evlerde personeli oturmaya mecbur bırakırsak, olağanüstü bir durum geliştiğinde, personel istenen zamanda evinden kalkıp askeri birliğine katılış yapamayacaktır.

Gecenin kör karanlığında, neredeyse hiçbir toplu taşıma vasıtasının olmadığı şartlarda bile personeli çağırma planları gereği birliğine ‘derhal katıl’ diye birlik komutanları çağırmak durumundadır. Askeri personelin birliğe komşu bir alanda inşa edilen alarm iskân tesislerinde oturmasını sağlamak, her şeyden önce birliğin yaptığı, yapacağı görevin aksamadan yürütülebilmesinin bir gereği olarak düşünülmüştür. Bu uygulama sadece Türkiye’ye özgün bir şey de değildir. Dolayısıyla, alarm iskân tesislerinin önemini ve gereğini anlamadan, araştırmadan, ‘lojmanları kaldıralım, satalım’ bağlamında alınan/alınabilecek kararların, beraberinde birliğin görevini yapamaz noktaya gelmesi sonucunu doğurmaktadır. Neticede, alarm iskân tesisi bir ‘mıh’ gibidir. Unutmayalım, “Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir Komutanı, bir Komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır.” Buradan yola çıkarak, galat-ı meşhur tanımlamaların genellemesini doğru kabul edip, alarm iskân tesisleri gibi özel alanlara ve ihtiyaçlara göre tasarlanmış, inşa edilmiş konutların lojman statüsünde görülüp, elden çıkarılmaması gerektiğinin altını çizmek isterim.

Askerî Kamplar

Askeri kış/yaz kampları da genelde dinlenme, tatil bölgeleri olarak anılmaktadır. Ancak bu askeri sahaların asli görevi, yapılış amacı, askeri birliklerin eğitim merkezleri olmasıdır. Galat-ı meşhur olarak kamplar, sadece yatma-tatil yapma merkezleri değildir. Bu algının düzeltilmesine ihtiyaç vardır. Öte yandan, gerçekten de sadece tatil yapılmasına hizmet etmekten öte bir faydası olmayan askeri kamplar varsa, onlara yönelik ayrı bir değerlendirme yapılabilir. Devletin diğer bürokratik organlarının (Millî Eğitim Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Özel İdare Kampları vb.) kontrolünde olan kamplarla birlikte genel bir değerlendirme de yapılabilir. Ancak, nihayetinde askerî birliklerin eğitim merkezî olarak hizmet eden bazı askeri kamplar, sistemde eğitim merkezi statüsünde tutulmaya, korunmaya, bu bağlamda hizmet vermeye devam etmelidir. Tüm kampları kaldıralım anlayışıyla, galat-ı meşhura sığınırsak, yanlık kararlara imza atmış oluruz inancındayım.

Orduevleri

Orduevleri personelin; sosyal ve moral ihtiyaçlarını karşılamak, personel arasındaki dayanışmayı arttırmak, mesleki ve sosyal gelişim ortamı sunmak gibi bazı imkânları içinde barındıran ve aynı zamanda bir otel gibi konaklama hizmeti sunan, bunun yanında çeşitli eğitim, kurs, seminer, konferans, sempozyum gibi askeri personeli ve bazen ailelerini bir arada toplayarak alanında uzman konuşmacıların değerli görüşlerinden personelin yararlanmasını sağlamak gibi çok çeşitli çıktılara hizmet eden amaçlar çerçevesinde orduevleri ortamları kullanılmaktadır.

Bu faydaları göz ardı edilerek, orduevlerinin sadece birer otel olarak görülmesi, galat-ı meşhurdan başka bir şey değildir. Çünkü böyle bakıldığında, gerçekten de askeri personelin görev nedeniyle geldiği bir şehirdeki konaklama ihtiyacının karşılanması haricinde bir anlamı olmayan yerler olarak orduevlerinin görülmesine neden olmaktadır. Kaldı ki özellikle bir büyük şehirde ikamet etmekte olan asker emeklilerinin buluşma mekanlarının başında, sunduğu hizmetler ve uygun fiyat politikası nedeniyle, orduevleri gelmektedir. Burada bir araya gelen emekliler ile görevdeki personel arasında kaynaşma olmakta, emeklilerin tecrübelerinden genç personel bu tür ortamlarda bir araya gelerek olabildiğince yararlanmaktadır. Emekli personel de artık bir evi olarak benimsediği orduevine gelerek, emekli olmuş olsa da, yıllarca bir parçası olduğu askeri yaşamdan kopmadan, daha huzurlu ve mutlu bir yaşlılık hayatı yaşamaya, yalnızlık duygusunun dayanılmaz ağırlığını yaşamadan sosyalleşme ve hayata tutunmaya devam etme arzusunu yenileme fırsatını yakalayabilmektedir.

Ülkenin bölünmez bütünlüğünün teminatı silahlı kuvvetlerde görev yapan personel ve ailelerinin orduevi gibi yerlerde bir araya gelmesini, birlikte bir şeyleri paylaşmalarını değerli ve gerekli görüyorum. Ayrıca, personelin birlik dışında zaman zaman orduevlerinde bir araya gelmesi, birbirine sosyal manada da göz kulak olması, özellikle genç personelin ‘zararlı’ yollara düşmemesi için de fayda sağlamaktadır. Zira hepimiz biliriz, “Sürüden ayrılanı kurt kapar.” Askerî personelin istenmeyen ortamlara takılması, istenmeyen mekanları kendine mesken etmesi pek uygun değildir. Asker olma vasfını ve özelliklerini olabildiğince koruyabildiği ortamlarda bulunması gerekir. Askere yakışmayan ortamlara giden, oranın bozucu etkilerine maruz kalan personelin, askeri birlikler için ‘bozucu’ etkileri olduğunu silahlı kuvvetlerde görev yapan her personel bilir. Bunları ‘doğru yola sokmak’ bir noktadan sonra neredeyse birlik komutanları, arkadaşları için imkânsız hale gelir. Bazıları bataklığa batmış vaziyette birliğe öylesine mesaiye gelen tiplere dönüşürler. İşte, orduevleri bu tür personele ‘sahip çıkma’, onları koruma mekanları olarak da vazife görür. Güçlü bir ordu için çağdaş orduevleri, galat-ı meşhur birer otel değil, çok çeşitli faydalı amaçlara hizmet etmek amacıyla inşa edilen, kullanılan mekanlardır. Bu bilinç ve anlayışla orduevlerine yaklaşılmalı, alınan kararlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleceğine temin edecek, personeline fayda sağlamaya yönelik olmalıdır.

Askerî Personelin Kullandığı Askerî Servisler, Ulaşım Hizmetleri

Personel servisleri özellikle şehir merkezlerinden, toplu taşımanın gitmediği ya da sınırlı sayıda gittiği yerlerde bir zorunluluktur. Bu okullar, fabrikalar, iş yerleri personeli için nasıl bir ihtiyaç ise, askeri birliklerde görev yapan askeri personelin ulaşımının sağlanması kapsamında zorunlu bir ihtiyaçtır. Personel servisleri kaldırılsın demek kolaydır. Asker “Toplu taşıma vasıtalarıyla gidip gelsin. Devlete yük olmasın.” benzeri galat-ı meşhur değerlendirmeler yapılabilir. Maaşlara gerekli artış sağlanır, ulaşım destek parası eklenir gibi düşünceler teoride doğru olabilir ama pratikte işler öyle yürümüyor. Bir dönem devlet lojman parası takdir ederek, maaşlara eklemeler yapmıştı. Ancak sonraları bu paralar sabit tutulmaya başlandı. Neticede enflasyon olan bir ülkede, ulaşım ve konaklama ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik devlet desteğinin de en az enflasyon oranında arttırılması gerekirken, çeşitli nedenlerle bu olmayınca, olan personele oluyor. Personel mağdur ediliyor. Bu doğru değildir. Dolayısıyla devletin ulaşım desteğini vermesiyle konu çözüme kavuşur, servislere ihtiyaç kalmaz benzeri anlayışlar, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, pratik gerçeklerden kopuktur ve istenmeyen sonuçları beraberinde getirir.

Askeri birlik, karargâh ve kurum, diyelim ki Ankara’nın merkezinde Kızılay’da ise toplu taşıma imkanları yeterli olabilir. Ancak, şehir dışında, örneğin Kahramankazan’a bağlı bir köyün yanında kurulan bir hava üssünde görev yapan askeri personel nasıl şehirdeki evine gidip-gelecek? Toplu taşıma imkanları onca personelin taşınmasını sağlaması mümkün mü? Kaldı ki belediye yönetimlerinin böyle bir sorumluluğu da yok.

Netice itibariyle, “nasıl itibarda tasarruf olmaz!” deniliyorsa, ülkemizin savunmasının ve güvenliğinin teminatı olarak devlet tarafından işe alınan askeri personelin de bazı ihtiyaçlarının karşılanmasında tasarruf olmaz. Güvenlikten, savunmadan tasarruf sağlanamaz. Çünkü askeri personel özünde Türk toplumunun güvenlik ve savunması için barış döneminde halkın vergileriyle maaşları ödenen devlet görevlileridir. Halkın güvenliği, savaş çıktığında savunulması için, barış döneminde askerliği özendirecek, askerliği bir meslek olarak seçen personeli şehir merkezlerinden uzaktaki birliklerine evlerinden gidip gelirken mağdur etmeyecek çözümler sunmamız gerekiyor. İşin özü budur. Bu tür ihtiyaçların karşılanmasında, galat-ı meşhur değerlendirmelerden yola çıkarak halkta oluşan yanlış algılara göre değil milletin bekasını temin edecek şekilde kararlar alınmalı, devlet ciddiyetiyle konulara çözüm getirilmelidir diye değerlendiriyorum.

OYAK (Ordu Yardımlaşma Kurumu)

OYAK, Millî Savunma Bakanlığına bağlı 1961 yılında kanun ile kurulan özerk bir kuruluştur. OYAK üyelerine emeklilik, ölüm ve maluliyet oluştuğunda ek yardım sağlayan, bugünün Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) anlayışına benzer kaygılara cevap vermek üzere kurulan bir yapıdır.

Toplumda askeri personel için emekli olduktan sonra OYAK kuruluşundan karşılıksız olarak yardım/tazminat alındığı galat-ı meşhur bir algı vardır. Ancak hepimizin bildiği üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan tüm personelin (kanunlarda bazı personel hariç tutulmuştur.) yedek subay ve yedek astsubaylar da dâhil olmak üzere orduya katılış yapılmasından itibaren maaşlarından belirli oranlarda zorunlu kesinti yapılmaktadır. TSK’da ifa edilen vazifenin sonunda emeklilik görevini hak eden personel nasıl sosyal güvenlik kurumuna ödemiş olduğu kesintiler sonucunda emeklilik tazminatını alma hakkını elde ediyorsa, OYAK’a ödemiş olduğu aidatlar da “damlaya damlaya göl olur” misali gerekli hesaplamalara karşılık gelen tazminatını üye almaya hak kazanmaktadır.

Günümüzde nasıl Bireysel Emeklilik Sistemine üye olma konusunda kamu çalışanları özendirilip üye olmaya teşvik ediliyorsa, OYAK da TSK personelinin üye olması için teşvik edilen bir kuruluştur ve sonunda personel OYAK üzerinden kendi maaşından yaptığı yatırımların karşılığını emeklilik döneminde ek gelir olarak alabilmekte, bunun sonuncunda TSK emeklileri hayat pahalılığına karşı kısmen korunmuş olmaktadır. OYAK üyesi olmayan TSK emeklilerinin ‘keşke biz de OYAK’a vaktinde üye olsaydık’ dediğini duyduysanız, ne demek istediğimi daha iyi takdir edeceğinize inanıyorum. Artık günümüz koşulları ile bir nevi Bireysel Emeklilik Sistemine benzer bir sistem olarak gıpta ile bakılan bir kuruluş olan OYAK, nihayetinde TSK personelinin tüzel yatırım organıdır ve yıllarca tasarruf etmesinin karşılığında bir gelir elde ettiği kuruluştur. Değilse, galat-ı meşhur olduğu üzere, kimse kimseye bedavadan para vermiyor.

Askerî Hastaneler, Askerî Sağlık Kuruluşları

Askerî Hastane ifadesi de Türk toplumunun genelinde, hatta Silahlı Kuvvetler personeli arasında bile yanlış kullanılmaktadır. Doğrusu ASKER HASTANESİ’dir. Asker Hastaneleri kaldı mı ki dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, zaten yazımızın geneline bakarsanız, galat-ı meşhur algılara göre şekillenen düşünce dünyamıza dayanan yanlış kararlara en güzel örneklerden birisi de asker hastanelerinin kapatılmasıdır.

Askeri sağlık sistemi içerisinde yer alan tüm personel, kendilerinin de bir parçası oldukları Türk Silahlı Kuvvetleri personel ve aile fertlerinin sağlık sorunlarına çare olmak üzere istihdam ediliyorlardı. Zor koşullarda hastalarına şifa dağıtmaya kendilerini adayan Türk askerî doktorları, sağlık personeli, toplu yaşamak, büyük büyük yemekhanelerde birlikte yemek yemek, koğuşlarda yan yana yatmak zorunda kalan özellikle Mehmetçiklerin olası sağlık problemlerine çözüm bulmak için görev yapıyorlardı. Kendileri de bir yönüyle buralarda bir dönem, en azından askerî öğrencilikleri döneminde yaşadıkları için, sorunları ve olası hastalıklara neden olan sağlık şartlarındaki bozulmaları önceden görebilecek bir anlayışa sahip oluyorlardı. Asker kışlalarına özgün bazı hastalıklar, yıllar içinde birbirini tekrarlayacak şekilde yaşanan hastalıklardır. Önceden bu döngü görülemez, önleyici sağlık tedbirleri devreye sokulamazsa, çok sayıda asker kısa süre içerisinde salgın hastalıklara maruz kalabilmektedirler. Bu gerçeklik dikkate alındığında, askeri sağlık personelinin kışlaların, askeri birliklerin bir parçası olarak görev yapmalarına olan ihtiyaç da kendiliğinden ortaya çıkar. Bu birliklerin, kışlaların dışında olan ve yaşlanan personelin kendi ayağına gelerek muayene olmasını bekleyen bir sivil sağlık anlayışının, önleyici adımların bir parçası olması doğal olarak beklenemez. Böyle bir sorumluluk da kendilerine yüklenemez. Bu nedenle askerî sağlık personelini gereksiz gören galat-ı meşhur değerlendirmeler doğrultusunda alınan, aceleye getirilmiş kararları doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Zaten bu karardaki yanlışlar da zaman içerisinde görüldü ve eski sisteme benzer şekilde askeri sağlık sisteminde düzenlemeler yapma ihtiyacı ortaya çıktı. Bilineni yeniden keşfetmiş, boş yere bugüne kadar askerî sağlık sisteminin kendi şartları içinde uzun yıllara dayanarak edindiği tecrübeler, kazanımlar bir anda yok edilmiş oldu. Şimdi bunları nasıl geri kazanacağız?

Asker Hastanelere ilişkin yaklaşımımız, ister istemez Nasreddin Hocanın bir fıkrasını aklıma getirdi:

Nasreddin Hoca bir kış günü, evinin damında biriken diz boyu karları temizlerken, bir ara dengesini kaybederek damdan yere düşüp bayılır. Oracıkta öylece kala kalır. Komşuları koşuşturarak yanına gelirler. Birisi “çabuk bir doktor çağıralım.”, diğeri “Aman bir kırıkçı bulalım.”, öbürü “Sırtlanıp doktora götürelim” derken, kargaşada çıkan gürültü, patırtıdan ayılan hoca, acıyan belini tutarak;

“Bırakın münakaşayı, çabuk bana daha önce damdan düşmüş birini bulun” der.

Bu meşhur fıkradan da anlaşılacağı üzere askeri sağlık sistemi gibi yıllar içinde gelişen, olgunlaşan sistemlerin değerini, ne anlama geldiğini belki tam manasıyla barış şartlarında anlayamayız, ancak bu sistemin gerçekten ihtiyaç duyulduğunda ortaya çıkacağını da bilmemiz gerekir. Yarın savaş çıktığında hiçbir askerî tecrübesi olmayan, hele ki askerî birliklerde görev yapmamış bir sağlık ordusu ile cephede Mehmetçiğin yanında nasıl hizmet verilebileceğini, şu galat-ı meşhur anlayışları savunan kişilerin bir düşünmesini isterim. Her şeyden önce umulur ki yanlışlardan bir şekilde dönülsün, geç kalınmış olmasın.

TSK Dernekleri ve Vakıfları

TSK bünyesinde veya dışında kurulmuş dernek veya vakıflara, bırakınız Türk toplumunun diğer fertlerini, askerî personel ve asker emeklileri nedense hep bir önyargı ile yaklaşma eğilimindedir. Yıllar içinde ortaya çıkan ihtiyaçlar, görülen lüzum üzerine kurulan, özünde sivil toplum kuruluşları olan dernek ve vakıflara bakış açısında, galat-ı meşhur değerlendirmelerden yola çıkanların kafasında yanlış algılar oluşabilmektedir. Ancak dernek ve vakıfların kuruluş amaçları, asker personele emekli olduğunda bile sağladığı/sağlayacağı faydalar bu alanda uzman kişiler tarafından kendisine anlatılınca, işin rengi değişmekte, yanlış algılara dayanarak bu dernek ve vakıfları adeta kötüleyen askerî personel ve asker emeklileri nihayetinde yanlış bir değerlendirme içinde olduklarını kavrama fırsatı bulabilmektedirler. Daha önce soğuk baktıkları bu dernek ve vakıflara bu sefer galat-ı meşhur algılarından kurtulma şansı yakaladığı için koşarak üye olmaktadırlar.

TSK personeli tarafından kurulan tüm dernek ve vakıflar, askerî personel ve asker emeklileri odaklı bir işlevi, hizmeti yerine getirmek için kurulmuşlardır. Bu dernek ve vakıfların yıl sonu incelemelerine baktığınızda mağdur olan, sıkıntı yaşayan birçok Mehmetçiğe, askerî personele ve aile fertlerine, eğitim ve ölüm yardımı dahil yardımcı olduklarını, yardım yaptıklarını görebiliriz. Dernek ve vakıfların internet sitelerini ziyaret ederseniz, zaten ne demek istediğimi birçok örneği görerek siz de takdir edeceksiniz. Anlamlı bir söz ile bu paragrafı bağlamak isterim; “Hepimiz bir engelli adayıyız.” dilerim hiçbirimiz bir engelli olmayız ancak sıkıntıda olan bir silah arkadaşımızın veya sevdiklerinin çorbasına bu dernekler ve vakıflar eliyle her birimiz bir tutam tuz atabiliriz.

Sizlerde takdir ederiniz ki her kurumun Eğitim-Sen, Sağlık-Sen, Diyanet-Sen, Memur-Sen gibi bir sendikası vardır. Bu sendikalar çalışanların haklarını korumak, iş koşullarını iyileştirmek ve devletin maaşlara yapacağı zammın personelin enflasyon karşısında zor duruma düşmeyecek şekilde arttırılabilmesi için toplu pazarlık yapmak amacıyla kurulan örgütlenmelerdir. Öte yandan doğası gereği TSK personeli apolitiktir. Seçimlerde oy kullanmanın ötesinde, herhangi bir siyasi oluşumun, sendikanın üyesi olamaz. Bunu şahsen doğru bir uygulama olarak görüyorum ve TSK’nın kurumsal bütünlüğü için gerekli buluyorum. Dolayısıyla sivil bürokraside görev alan diğer devlet personeli gibi askerî personelin sendikalaşma gibi bir örgütlenme içerisinde olması uygun değildir kanaatini taşıyorum.

Öte yandan, asker emeklileri tarafından kurulan ve bir yönüyle, TSK içinde veya asker emeklileri arasında konuşulan bazı özlük ve sosyal haklara ilişkin duygu, düşünce ve beklentilerin devletin ilgili organlarına uygun formatta ve zamanında ulaştırılabilmesi için kurulan, sosyal dayanışma dernek ve vakıfları bulunmaktadır. Bu kapsamda Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD), Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) gibi gerçekten kuruluş amaçları doğrultusunda hizmet vermeye gayret eden derneklere asker emeklilerinin üye olmasının uygun olacağını değerlendiriyorum.

Bizlerin yaşamış olduğu her türlü sıkıntının yasal yollardan ilgili mercilere iletilmesi dernek ve vakıflar aracılığıyla olacağı kanaatindeyim. Bu tür dernek ve vakıfların gücü; üye sayısı ve bizlerin sağlayacağı katılımcılık ile daha da artacak, kendi aramızda konuştuğumuz şeylerin düzeltilmesinde daha proaktif rol alabilmelerini sağlayabilecektir.

Sonuç ve Değerlendirme

En değerli varlığı canının üzerine yemin ederek devleti ile adeta nikâh kıyarak subay, astsubay, uzman, sözleşmeli er vb. olan TSK mensupları sadece meslek edinmiyorlar. Sivil yaşamdan askerî yaşama geçiyorlar. Bu herkesin yapabileceği kolay bir şey değildir. Bazılarına hapishane gibi gelen kıtalar, kışlalar, karargahlar, gerçek bir Türk askeri için peygamber ocağı gibidir.

Yüce Türk Bayrağının dalgalandığı her karış toprağı Vatan sayarak tüm aile efradıyla birlikte zor koşullarda vatan uğruna birçok tayin ile görevini ifa eden Aziz Vatan Evlatlarının dünyada da her yönden mutlu edilmesinin vatana hizmet olduğu kanaatindeyim.

Aziz Milletimin değerli asker fertleri peygamber ocağında görev yaparken, hem görevleri esnasında hem de emeklilik dönemlerinde mağdur edilmeden, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşam sürmelerini temin etmek, öncelikle devletin görevidir. Devletin sorumluluk alanlarına girmeyen konularda ise asker personelin bir araya gelerek kurduğu kurumlar da özellikle emeklilik dönemlerinde emekli askerlerin yaşam standartlarını yükseltmeye katkı sağlamaktadır.

Askerliğin milletimize hep çekici, cazip gelen bir tarafı vardır. Ancak arkadan gelen kuşakların yetişme farklılığı ve mevcut durumlar göz önüne alındığında, askerliğin özendirilmesi gerekiyor. Zira bu ‘mesleğin’ cazipliğinin ve çekiciliğinin yeni yetişen nesillerin gözünde giderek azaldığı hissiyatını taşıyorum. Bu rüzgârı tersine çevirmenin, milletimizin ve ülkemizin bekası için hepimizin sorumluluğu olduğuna inanıyorum.

Galat-ı meşhur yanlış algıları gerçekmiş gibi gören bir zihniyetle hareket edilmesini; orduevlerini, askerî kampları, asker hastaneleri, OYAK’a vb. kurum ve kuruluşları “kapatalım gitsin” şeklinde sonunu hesaplamadan alınan/alınması olası kararları doğru bulmuyorum. TSK içinde veya TSK ile bağlantılı her bir kurum ve kuruluşun mutlaka bir hikayesi, bir değeri var. Asker hastaneleri kararında görüldüğü üzere, karar almak kolay ancak asker hastanelerinin eksikliğini gidermek, ortaya çıkan boşlukları gereğince doldurmak zordur. Galat-ı meşhurlara kapılmadan, akılla adım atmak, karar almak gerekir.

Araştırmacı Yazar Serkan BÖLÜKLER
Araştırmacı Yazar Serkan BÖLÜKLER
Tüm Makaleler

  • 04.10.2024
  • Süre : 7 dk
  • 2044 kez okundu

Google Ads