Atatürk Havalimanı Yok Edilmemelidir
Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının 2020 Mart ayı başında, Türkiye’de etkisini göstermesi üzerine İstanbul bölgesinde covid hastalarının tedavisinde kullanılmak amacıyla ihtiyaç duyulan 1.000 yataklı sahra hastanesinin yeri olarak Atatürk Havalimanı’nın seçildiği açıklanmıştı. Kararın açıklanmasını takip eden günler içinde Atatürk Havalimanı’nın 35/17 istikametindeki iki paralel ana pistinin güney kısımları kırılıp sökülerek inşaat faaliyetlerine başlandı. Atatürk Havalimanı içinde boş ve kullanılmayan geniş park yerleri ve hemen yakınında bu hastanenin yapılacağı alanın büyüklüğünde boş araziler ve daha da önemlisi, küçük düzenlemelerle hemen kullanılabilecek boş durumdaki terminal binası var iken Atatürk Havalimanı’nın iki ana pistinin kırılarak üzerine pandemi hastanesi inşa edilmesinin çok yanlış bir karar olduğu; başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), İstanbul Tabip Odası olmak üzere pek çok kuruluş ve havacılık uzmanları tarafından belirtildiği halde bu tavsiyeler dinlenmemiş ve kırılan pistler üzerine sahra hastanesi inşa edilmiştir.
1912 yılında “Yeşilköy Tayyare Meydanı” ismiyle kurulmuş olan Atatürk Havalimanı, Türk askeri ve sivil havacılığının doğum yeri ve beşiğidir. İlk uçaklarımız, bu havaalanından uçmuştur ve dünyada ilk kurulan 10 havaalanı arasında yer almaktadır. Dünyada ilk kurulan 10 havaalanı şunlardır:
- Maryland College Park, ABD – 1909
- Shoreham Havaalanı, İngiltere – 1910
- Moskova Khodynka Havaalanı – Rusya – 1910
- Hamburg Havaalanı, Almanya – 1911
- Madrid Cuatro Vientos Havaalanı, İspanya – 1911
- İstanbul Yeşilköy Havaalanı, Türkiye -1912
- Bükreş Baneasa Havaalanı, Romanya – 1912
- Paris-Le Bourget Havaalanı, Fransa – 1914
- Roma Ciampino Havaalanı, İtalya – 1916
- Amsterdam Schiphol Havaalanı, Hollanda – 1916
İstanbul Yeşilköy Havaalanı’nın dünyanın en eski 10 havaalanlarından biri olmasıyla Türk insanı ne kadar iftihar etse azdır. Demek ki biz o yıllarda havacılığa ilk adım atan dünyanın en ileri batı ülkelerinden geri kalmamışız. Ancak tarihi bir değere sahip Atatürk Havalimanı’nın Nisan 2020’de alınan bir kararla mevcut faal iki ana pistinin kırılıp sökülmesiyle Türk havacılığına karşı çok büyük ve affedilmez bir kötülük yapılmıştır. Mayıs 2020'de Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), pistlerin kırılmasıyla kamu malına zarar verildiğini gerekçe göstererek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştur...
Sökülüp imha edilen 35 / 17 L (Sol) ve 35 / 17 R (Sağ) pistlerinin her ikisi de 9843 feet (3000 metre) uzunluğunda, 148 feet (45 metre) genişliğinde, çağımız havacılık sektöründe kullanılan en ağır tonajlı uçaklara hizmet verecek kapasitede özel alt katman (subbase) dolgu ve drenaj malzemeleri, özel donatılı betonarme malzeme ve teknikleri ile inşa edilmiş pistlerdir. Yüksek dayanımlı malzemeler ve yüksek standartlı inşaat teknikleri ile yapılmalarının yanı sıra bu pistler düşük görüş şartlarında uçakların iniş, kalkış yapılabilmesine imkân sağlayan üst kategori pist ışıklandırma ve PAPİ sistemi, ILS, Doppler VOR-DME, NDB navigasyon sistemleri ile donatılmıştır. 35 R ve 35 L pistlerinin kırılmasıyla, milyarlarca liraya mal olan bu navigasyon ve ışıklandırma sistemlerinin tamamı devre dışı kalmıştır.
Bizler Atatürk Havaalanı gibi tarihe tanıklık etmiş, Türk askeri ve sivil havacılığının doğum yeri ve beşiği olan bir havaalanının pistlerini kırıp kapatırken, diğer ülkelerin benzer durumlardaki hava alanlarıyla ilgili yaptıkları uygulamalar nasıl olmuştur sorusu akla geliyor. Berlin’in ilk inşa edilen Tempelhof Havaalanı, şehrin giderek büyümesiyle şehrin ortasında kalınca yeni bir havaalanı yapılması ihtiyacı doğmuştur. Şehrin güneyinde inşa edilen Schönefeld Havaalanı işletmeye açılınca bütün uçuşlar bu havaalanına kaydırılmıştır. Ancak Tempelholf Havaalanı uçuşlara kapatıldığı halde pistleri kırılıp sökülmemiş ve faal durumda muhafaza edilmiştir. Havaalanını hiçbir uçak kullanmamasına rağmen Almanlar her havaalanının stratejik bir değere sahip olduğu bilinciyle Tempelhof havaalanının pistlerini olduğu gibi muhafaza etmektedirler
Yunanistan’da Atina, Pire ve civarındaki şehirlerin kullandığı, Ellinikon Havalimanı ihtiyacı karşılayamaz duruma gelince şehrin güneydoğusunda Elefterios Venizelos Havalimanı yapılmış ve 21 Mart 2001 tarihinde tüm tarifeli ticari uçuşlar buradan yapılmaya başlanmıştır. Venizelos Havalimanı uçuşlara açıldıktan sonra Ellinikon havaalanı kapatılmamış, buradan hiçbir uçuş yapılmamasına rağmen pistleri kırılıp sökülmemiştir ve 20 yıldır faal durumda muhafaza edilmektedir.
Rodos Adası İtalyanların işgali altındayken, 1938 yılında inşa edilen Maritsa Havaalanı, Rodos International Havalimanı inşa edildikten sonra bütün ticari uçuşlar bu havalimanına kaydırılmış ancak eski Matritsa havaalanının pistleri kırılıp sökülmemiştir ve 44 yıldır aynen muhafaza edilmektedir.
Atatürk Havalimanı’nın kuzey/güney istikametindeki iki ana pisti Nisan 2020 başından itibaren hiçbir uçağın inemeyeceği şekilde uçuşlara kapatıldıktan ve havalimanında tek 05/23 pisti kaldıktan sonra insanın aklına şöyle bir soru gelmektedir. Bölgede kuzeybatılı veya güneydoğulu rüzgârların sert estiği günlerde Atatürk Havalimanı’nda kullanılabilecek tek pisti 05/23’ten yapılacak uçuşlarda 90 derece istikametlerden limit dışı yan rüzgâr alırsa, bu uçakların inişlerinde problem olmayacak mıdır? Üstelik 05/23 pistinin 8465 feet olan uzunluğu, kırılıp sökülen, uzunlukları 9843 feet olan 35/17 pistlerinden 1.378 feet daha kısadır. Bir uçuş pistinde her 1 feet uzunluğun bile ne kadar önemli olduğunu da masa başında oturup karar verenler değil, tüm meslek hayatları boyunca bu pistlerden iniş kalkış yapan pilotlar bilir!
Atatürk Havalimanı'nın varlığının devam ettirilmesi için en önemli gerekçelerden biri de, bu havalimanının gerektiğinde askeri amaçlarla kullanılmasına olan ihtiyaçtır. Atatürk Havalimanı, batı bölgesinde muhtemel bir hava harekâtı için zamanında tahsis edilen fonlarla meydanın askeri bölümünde muharip av-bombardıman jet uçaklarının emniyetle korunması amacıyla NATO standartlarında beton uçak sığınakları inşa edilmiştir. Atatürk Havalimanı'nı kullanan havayolu uçaklarının zaman içinde yoğunluğunun giderek artmasıyla, meydanda gece konaklayacak uçaklar için park sahaları yetmeyince, çare olarak askeri bölgedeki bu sığınaklar yıkılmış ve bu geniş sahaya uçak park yerleri yapılmıştır. Uçak sığınaklarının yıkılması, bu havalimanın askeri ihtiyaçlarının ortadan kalktığı şeklinde asla düşünülmemelidir. Gelecek yıllarda da bu havalimanının askeri ihtiyaçlar için kullanılabileceği; hattâ gerginlik zamanlarında bu havalimanına konuşlanacak muharip jet uçaklarının caydırıcı bir rol oynayacağı dikkate alınarak sahra hastanesinin yerinden sökülüp taşınması ve kırılan pistlerin tamir edilerek uçuş faaliyetleri için mutlaka açık tutulması gerekmektedir.
Bir de havaalanlarıyla ilgili dünyada çok iyi bilinen vazgeçilmez bir kural vardır. Havaalanları bir ülkenin stratejik değerleridir ve mutlaka elde tutulmalıdır. Havaalanları bir defa elden çıktı mı bir daha geri gelmez.
2020 yılı Mart ayı içinde İstanbul’un Avrupa yakasında 1.000 yataklı bir hastane yapılacağı haberleri basında çıkınca, Atatürk Havalimanı terminal binasının bu yer için çok uygun olduğu görüşü başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri olmak üzere pek çok kişi ve kurum tarafından ifade edilmişti. Terk edilmiş ve boş durumda bulunan terminal binası sahip olduğu altyapısı, metrosu, otoparkı, elektriği, suyu, asansörleri, yolcu, bagaj konveyor sistemleri, mutfakları, biyolojik hepa filtreleme özellikli klima sistemi, WC-duşları, çamaşırhaneleri, kanalizasyon sistemi, elektrik kesintilerinde hiç gecikmesiz devreye giren otomasyonlu yedek jeneratör sistemleri, uydu haberleşme, kamera, güvenlik sistemleri, internet bağlantıları dahil her şeyiyle buraya taşınılıp hemen hastane görevini yapmaya hazır haldeydi. Hatta sağlık çalışanları için halen hastanelerde problem haline gelen kalacak yerleri için Terminal içinde bir oteli bile bulunuyordu. Bir hastanenin gecikmeden ve fazla masraf edilmeden hemen kullanılabilecek bu tesisler varken sıfırdan bir inşaat yapılması ve hem de bu inşaatın mevcut iki ana pistinin kırılıp sökülerek yapılmaya başlanması büyük bir üzüntü ve şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bu uygulamanın makul hiçbir gerekçesi bulunmamaktadır. Dolayısıyla hiç gecikilmeden bu uygulamanın durdurulması ve sahra hastanesinin hazır bir durumda olan Terminal tesislerinde faaliyete geçirilmesi en pratik ve rasyonel bir çözümdür. Yapılan bir hatadan dönülmesi bir fazilet, bir erdemdir. Bu yapılan hata vicdanlarda hissedilip geriye dönüldükten sonra kırılıp sökülen pistler de en kısa zamanda onarılıp eski durumlarına getirilmelidir.
Türkiye’de havalimanlarının işletilmesi, hava trafik kontrol hizmetlerinin yerine getirilmesi ve tüm sivil havacılık faaliyetlerinin yönetilmesinden sorumlu tek otorite, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’dir (DHMİ). Atatürk Havalimanı’nda sahra hastanesi yapılmak amacıyla başlatılan inşaatı Nisan 2020’de yerinde kontrol eden DHMİ Genel Müdürü Hüseyin Keskin, Atatürk Havalimanı’nın kuzey/güney istikametindeki 35/17 pistlerinin İstanbul Havalimanı pistleriyle ayni istikamette olması sebebiyle söküldüğünü ve sahra hastanesi inşaat alanına alındığını basın mensuplarına açıklamıştı.
Hava trafiğinin yönetilmesi konusu benim uzmanlık sahamın dışında olduğundan, İstanbul Havalimanı ile Atatürk Havalimanı’ndan yapılacak uçuş trafiğinin yönetilmesinde bu iki havaalanının uçuş pistlerinin ayni istikamette olmasının neden problem yaratacağını öğrenmek amacıyla konuyu İstanbul Hava Trafik Kontrol Merkezi’nde çalışan uzmanlara ve bu havalimanından binlerce uçuş yapan kaptan pilot arkadaşlarıma danıştım. Hava Trafik Kontrolörleri, İstanbul Hava Sahası’nın uçuş trafiği planlamasında gerekli düzenlemeler yapılırsa, her iki meydan için ARR ve DEP Route’ları çizilirse, bu iki havalimanının hava trafiğinin düzenlenmesinde bir problem olmayacağını kesin bir dille izah ettiler. İstanbul Terminal Kontrol Sahası içinde Atatürk, Sabiha Gökçen, yeni İstanbul Havalimanı, Çorlu, Bursa/Yenişehir ve Hazerfen’in yaklaşmalarının zaten yapıldığını, şu an Atatürk Havalimanı’na uçuşların kısıtlandığını ancak bu havalimanına uçuşların artması halinde basit düzenlemelerle hava trafiğinin rahatça yönetilebileceğini anlattılar. Halen Londra civarında birbirine yakın 6 havalimanı, Paris’te 3 havalimanı, Moskova’da 4 havalimanı, New York’ta 5 havalimanı, San Francisco’da 3 havalimanının ve bunlara benzer dünya üzerinde birbirlerine yakın yüzlerce havalimanının uçuş trafiği nasıl yönetiliyorsa, İstanbul Hava Sahası’ndaki havalimanlarının uçuş trafiğinin yönetilmesinde de bir sorun olmayacağını izah ettiler.
DHMİ yetkilileri Atatürk Havalimanı’nın iki pistinin kırılması ve ticari uçuşlara kapatılmasının diğer gerekçesi olarak iki havalimanının birbirlerine olan mesafesinin kısa olduğunu göstermektedir. Oysa uzmanlar bu gerekçenin doğru olmadığını; Londra bölgesindeki havalimanlarından Gatwick ile London City arasındaki mesafenin 7 mil, New York JFK ile LaGuardia arası 9 mil olduğunu Atatürk Havalimanı ile İstanbul Havalimanı arasındaki mesafenin ise bunların iki mislinden fazla 19 mil olduğunu örnek olarak göstermektedirler.
Havacılık uzmanları, İstanbul bölgesinde Atatürk, Sabiha Gökçen ve yeni İstanbul Havalimanı ile Samandıra Havaalanı’na yapılan bütün uçuşların, tüm dünya havacıları tarafından kullanılan Jeppesen kartında yazılı bilgilerin İstanbul Hava Sahası için yeniden düzenlenmesiyle emniyetle yapılacağını belirtmektedirler. Dünyadaki tüm havaalanı ve havalimanlarında pilotların uyguladığı yaklaşma, iniş, kalkış ve tırmanış bilgileri ile uçuş istikametleri, uçuş irtifaları ve arazi durumu Jeppesen haritalarında (chart) belirtilmiştir. Bu çartlarda İstanbul bölgesindeki CTR’ları (Controlled Traffic Region - Kontrollu Trafik Bölgelerini) işaretlenmektedir. Havacılık terimlerinde “CTR” bir havalimanı üzerinde belirlenen, yer yüzeyinden belirli bir düşey emniyet irtifasına kadar yükseltilmiş görünmez bir kontrol fanusu olarak tanımlanabilir. Bu nedenle CTR’lar o havaalanı/havalimanına emniyetle iniş için yaklaşan veya kalkıştan sonra emniyetle o hava sahasını terk edecek uçaklar için belirlenmiş bir kontrol emniyet sahasıdır. Bu havalimanları arasındaki emniyet mesafeleri ayrıca farklı yaklaşma irtifaları verilmek suretiyle tam güvenli olarak birbirlerinden ayrılmaktadır.
Netice olarak İstanbul hava sahasındaki uçuş trafiğinin yönetilmesinde ihtiyaç duyulan seyrüsefer cihazları, kontrol radarları, bilgisayarlar ve teknik cihazların mevcudiyeti ile bunları kullanacak bilgili, yetenekli hava trafik kontrolörleri bulunduğu sürece, uçuş trafiğinin yönetilmesinde hiçbir sorun olmayacağı, konunun uzmanları tarafından kesinlikle ifade edilmiştir. Atatürk Havalimanı’nın dünyanın en eski 10 havaalanından biri olmasıyla Türk insanı ne kadar büyük gurur duymuşsa, bu havalimanının pistlerinin kırılıp sökülerek elden çıkarılmasıyla da o kadar büyük bir üzüntü yaşamıştır. Atatürk Havalimanı’nın önce ticari uçuşlara kapatılması, daha sonra da hiçbir makul sebebe dayanmayan gerekçelerle iki ana pistinin kırılıp sökülmesiyle, Türk askeri ve sivil havacılığına karşı çok büyük bir kötülük ve affedilmez bir hata yapılmıştır. Hatadan dönülmesinin bir fazilet olduğu gerçeğinden hareket edilerek Atatürk Havalimanı’nda prefabrik olarak kurulan baraka şeklindeki sahra hastanesinin yerinden sökülüp taşınması ve kırılan iki ana pistin tamir edilerek yeniden ticari uçuşlara açılmasıyla bu büyük hatadan dönülmüş olacaktır.
15 Aralık 2021
isarp56@gmail.com
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve İstanbul Tabip Odası tarafından müşterek hazırlanıp yayınlanan bu konaya yönelik ortak deklerasyonu aşağıda dikkatinize sunuyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Nisan 2020 tarihinde, COVID-19 salgınına ilişkin alınacak önlemlere dair yaptığı açıklamada, Yeşilköy'de bulunan Atatürk Havalimanı ve Sancaktepe’de bulunan eski askeri havaalanı üzerine, iki bin yataklı sahra hastanelerinin yapılacağını duyurmuştu. Bu iki hastane inşaatı plansız ve projesiz olarak bir şirkete ihale edilmiş ancak kısa bir süre sonra bu hastanelerin geçici olarak değil kalıcı sağlık tesisi olarak kullanılacağı belirtilmiştir.
Pandemi, deprem, savaş, sel gibi afetler sürecinde kullanılmak üzere her ülkede kent planlarında toplanma alanları, mezarlıklar vb. alanlarda kurulacak sahra hastanelerinin kapasiteleri kararlaştırılır ve kent planlarında bu alanlar ayrılır. Ayrıca dünyanın pek çok ülkesinde, fuar alanları, alışveriş merkezleri, stadyumlar vb. yerler modüler sistemlerle dönüştürülerek hızla geçici hastaneler yapılmaktadır. Ancak iktidar, Atatürk Havalimanı terminal binalarını geçici hastaneye dönüştürmek yerine pistlerin üzerine hastane inşa ettirmeye başlamıştır.
Atatürk Havalimanı’nın 17/35 numaralı pistleri üzerinde yapılmakta olan bu çalışma, ülke ekonomisine çok büyük bir yük getirecektir. Hiçbir fizibilite çalışması yapılmadan 300 milyon dolara mal edilmiş iki pistin kırılması, hastane yapmaktan çok Atatürk Havalimanı’nı kapatmaya ve yok etmeye yönelik bir çalışmadır. Mevcut terminal binalarının, ısıtma-soğutma, havalandırma, sıcak su, ve kanalizasyon altyapısı mevcuttur. Ayrıca bu binaların, 8.500 araçlık otoparkı ve 13.000 kişiye yemek çıkarabilecek kapasitede mutfağı, metroyla ulaşım imkanı olmasına rağmen yine de kullanılmaması, amacın salgın hastalıkla mücadele etmek olmadığının açık göstergesidir.
Sancaktepe’deki hastane de maalesef aynı mantıkla inşa edilmektedir. Altyapısı ve toplu taşıma ulaşım bağlantısı bulunmayan alana ilişkin daha öncede benzer girişimlerde bulunulmuş yargı tarafından süreç engellenmiştir. Salgın fırsatçılığıyla bu alan da birilerine pay edilmek istenmektedir.
Yapılan bu çalışmalar gösteriyor ki, söz konusu arazilere çoktan göz konulmuş, pandemi koşulları bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirilmiş ve yağma başlamıştır. Parça-parça yandaş kurum ve kişiler üzerinden bu arazilere iktidar tarafından el konulacağı kesinleşmiş görünmektedir. Projeleri kamuoyuyla paylaşılmayan bu hastanelerin, ihalesiz bir şekilde bir firmaya verilmiş olması da, ülkemizde hukuksuzluğun, ulaşmış olduğu boyutları ayrıca gözler önüne sermektedir.
Yaşadığımız pandemi sürecine baktığımızda hükümetin; Kanal İstanbul projesi kapsamında iki tarihi köprünün taşınması ihalesi, Salda Gölü’nü yok etme girişimleri, Atatürk Havalimanı ve Sancaktepe askeri arazisinin gasp edilmesi, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kullanım alanlarının statülerinin değiştirilmesi gibi imar rantına yönelik çalışma hızı, salgının yayılma hızıyla adeta at başı gitmektedir.
Halkımıza evde kal çağrısını sürekli tekrarlayan ancak maske dağıtımını bile organize edemeyenler, kişisel çıkarları söz konusu olduğunda oldukça hızlı ve cömert davranmaktadır. İstanbul gibi yeşil alan yoksunu bir mega kentin akciğerleri olabilecek son alanların da halkımızın pandemi koşullarında can derdine düştüğü bir zamanda, rant amaçlı yapılaşmaya açmak, kabul edebileceğimiz bir durum değildir.
Yapılan bu yanlış ve art niyetli çalışmaların bir an önce durdurulmasını istiyor, hükümeti; rant ve kişisel çıkarlar gündemini bırakıp, pandemi süreciyle mücadele etme gündemine dönmeye davet ediyoruz.
Öncelikle pandemi süreci şeffaf bir şekilde, tüm istatistik sonuçlarıyla birlikte kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bu sonuçlar ışığında, mevcut sağlık kuruluşlarımızın doluluk oranları belirlenmeli ve yayılma hızına bağlı olarak, ne kadar bir kapasiteye daha ihtiyaç duyulacağı tespit edilmelidir. Bu veriler ışığında aşamalı bir şekilde eldeki yapı stokları dönüştürülerek değerlendirilmelidir.
Yerel ölçekte kamu binaları, gerekli teknik incelemelerden sonra uygun görülenler, mevcut durumuna, mekân planlamasına bağlı olarak pandemi-sahra hastaneleri, acil müdahale merkezlerine dönüştürülerek kullanılmalıdır. Kapatılmış boş ve atıl durumda bulunan hastaneler, fuar amaçlı kullanılan yapılar, kapalı spor salonları, modüler ve geçici sistemler gibi ihtiyaç duyulması halinde alternatif modeller çoğaltılabilir. Toplu taşıma ağıyla bağlantılı, mevcut sağlık birimlerine yakın, altyapısı uygun, iklimlendirme sistemlerine sahip veya bu sistemlerin alt yapısına sahip, yedek güç üniteleri olan veya bu güç ünitelerini bağlayabilecek alt yapısı olan, yeteri sayıda otopark ve sağlık çalışanını barındırabilecek mekanlara sahip her yapıyı kolaylıkla sahra hastanelerine dönüştürebiliriz. Üstelik daha ekonomik bir şekilde. Dahası elimizde hazır bulunan uluslararası standartlarda bir havaalanımızı yok etmeden.
SONUÇ OLARAK;
Salgına karşı; yeni hastaneler yapmak yerine, sağlık hizmetinin en hızlı en güvenli en yaygın ve ekonomik şekilde ulaşabileceği, mevcut yapı stoklarını kullanarak bir “sistem” kurulmalıdır. Sadece salgın değil, deprem gibi ciddi bir sorunu da bulunan ülkemizde, afet-mekân ilişkisinin yeniden kurulması, kısa vadede yapılacak planlama ve organizasyonun mevcut yapıların dönüştürülmesi, modüler ve geçici sistemlerin tercih edilmesi ve şehir planlama ölçeğinde bu yapıların tespit edilerek, hızla sahra hastanelerine dönüştürülmesini öneriyoruz.
Bütün dünya pandemiyle mücadele ediyor, hepsi de belirtmiş olduğumuz önerilerin benzerlerini hayata geçiriyor. Dünyada geçici veya kalıcı bir hastane uğruna, milyar dolarlık havaalanını yok eden ve bunları dile getirdiği için de her dönem anti demokratik uygulamalara, rant ve talana karşı çıkmış, kamu ve toplum yararına çalışan meslek odalarının yasal mevzuatlarını değiştirerek, seslerinin kısılmaya çalışıldığı tek ülkeyiz.
TMMOB İSTANBUL İL KOORDİNASYON KURULU
İSTANBUL TABİP ODASI