Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Batı’nın ikiyüzlülüğü: Ortadoğu’dan Göç İstemiyor ama Ukraynalılara Kucak Açıyor

“Birisi barışı başlatmalı. Tıpkı savaşı başlattığı gibi!”

Stefan Zweig

Durum

Rusya ve Ukrayna arasında 24 Şubat tarihinde başlayan savaş tüm yıkıcılığıyla devam ediyor. Moskova ve Kiev hükümeti kendi lehine ve ulusal çıkarlarına uygun bir şekilde savaşı sonlandırmak istediği için görüşmelerden olumlu sonuç çıkmıyor. Bütün dünya ülkelerinde savaşın sebepleri ve vereceği yıkımın hesapları yapılıp tartışılıyor.  Savaşın tartışılan ve tedirgin olunan diğer yönü ise savaşın başta NATO’ya olmak üzere başka coğrafyalara da yayılması ve nükleer silahların kullanımına dair endişe duyulmasıdır.

Mülteci Krizi Devam Ediyor

Bir yanda, birçok ülkede Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı on binlerce gösterici, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırılarını "Savaşı durdurun, Ukrayna'yı kurtarın”, “Putin Ukrayna’dan defol” yazılı pankartlarla savaşı protesto ediyor. Diğer yanda Ukrayna’dan Avrupa ve Avrupa dışında daha güvenli olabileceği düşünülen bölgelere göçler başladı. BM verilerine göre, Ukraynalı mültecilerin yarısından fazlası Polonya'ya geçti. Polonya'yı sırasıyla Macaristan, Moldova, Slovakya, Romanya ve diğer Avrupa ülkeleri takip ediyor. Uluslararası kuruluş örgütlerine göre, Ukrayna'dan başlayan kitlesel göçün İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana Avrupa'da görülen en hızlı ilerleyen mülteci krizidir ve dünya Suriye Savaşı’nın yol açtığı göç dalgasından da büyük bir göç kriziyle karşı karşıyadır.

Ukrayna’dan Avrupa’ya Başlayan Göç Hareketi

Savaşlar, siyasi nedenli göçlerin en temel sebebidir. İlk çağlardan günümüze kadar savaşlar yüzünden kitlesel olarak zorunlu göçler yaşanmıştır. Günümüzde yaşadığımız Ukrayna’dan başlayan kitlesel göçün tartışılan iki yönü vardır.

Ukrayna’dan başlayan kitlesel göçün tartışılan iki yönü;

  • Avrupa ülkelerinin Ukrayna halkına yaptığı pozitif ayrımcılık
  • Avrupa ülkelerinin Orta Doğu ve Afrika'dan gelen sığınmacılara uygulanan ayrımcı tavırlar

Basında çıkan haberler ve Twitter paylaşımlarından Ukrayna’dan kaçan farklı ırklara mensup mültecilere yönelik ayrımcı uygulamalar tepkilere sebep oldu. Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Genel Direktörü Antonio Vitorino, bu konudaki tepkisini “Ukrayna’yı terk eden yabancı uyrukluların komşu ülkelerde yabancı düşmanlığı, şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldığına dair raporların endişe verici olduğunu vurgulayarak, “Irk, milliyet ve göç statüsü üzerinden ayrımcılık asla kabul edilemez” yazılı açıklamasıyla göstermiştir.

Avrupa’nın Ukrayna’dan gelenlere neden kucak açtığı ve neden Suriye ve Afganistan sığınmacılarını istemediği sorularının cevabı göç olgusunun bir toplumda yaratacağı düşünülen ekonomik ve sosyo-kültürel değişikliklerde ve AB’nin göç politikalarındadır.

Göçler Devam Ediyor

Göç; ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal boyutlarıyla toplumsal yapıda önemli değişiklikler ortaya çıkaran bir nüfus hareketidir. Bu bağlamda toplumsal ve mekânsal yapıda ciddi bir değişim yaratır. Göçmenler göç hareketi ile sadece bedensel varlıklarını değil aynı zamanda geldikleri yerleşim biriminin sosyo-kültürel etkilerini de, göç ettikleri yeni yerleşim birimine taşırlar ve kültürel etkileşim yaratırlar. Bu kültürel etkileşimi belirleyen en önemli faktör, göçmenlerin, göç ettikleri yeni yerleşim biriminde yaşayanlarla sosyo-kültürel farklılıkları olup olmadığıdır. Bu farklılığın derecesi, yeni toplumsal yapı ile bütünleşmede belirleyicidir. Başka bir ifade ile sosyo-kültürel farklılığın belirgin olduğu durumlarda etkileşim ve uyum daha zor gerçekleşir. Göç ve kültür arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Göçler toplumsal değişmelerin en güçlü öğesidir ve farklı fiziksel yapıya, dine, kültüre ve dile sahip toplulukları karşı karşıya getirir. Bu etkileşimin sorunlu olduğu toplumlarda ayrışma ve asimilasyon sorunları, etkileşimin sorunsuz olduğu toplumlarda ise kültürleşme ve entegrasyon sonucu toplumsal değişim görülür.

Avrupa Birliği ülkelerinin göçmenler için tutumu nedir?

AB göç politikalarını iki önemli konuyu göz önünde bulundurarak yapılandırdığını görüyoruz. Bunlardan biri hızla yaşlanan Avrupa nüfusu, bir diğeri ise işgücü piyasası açıklarıdır. Göçmenlerin kabulü bu çerçevede yapıldığı için Avrupa’ya fayda sağlayacak nitelikteki insanlar göçmen ve mülteci olarak kabul ediliyor. AB ülkelerinin nüfus artışı giderek düşüyor. Nüfus içerisinde; yaşlı insan sayısı artarken genç insan sayısı ise giderek azalıyor. Göçmen nüfusun sayısı da artıyor. Mesela, Avrupa’da 2015 ve 2016 yıllarında, benzeri görülmemiş bir mülteci ve göçmen akını yaşandı. Avrupa Birliği’ne 1 milyondan fazla insan gelmiştir ve çoğu Suriye ve Suriye gibi diğer ülkelerdeki savaş ve terörden kaçan insanlardı.

En büyük göçmen grubunu Suriye’den gelenlerdi ve onları Irak ve Afganistan’dan gelenler takip ediyordu. Üstelik gelen göçmenler Avrupa’nın ortalama göçmenine de hiç benzemiyordu. Gelen insanların artık geriye dönecek bir evi yoktu. Bu durum mültecilikten de farklıydı. Örneğin, ikinci nesil Filistinli göçmenler evlerini yeniden yapmak için topraklarına geri dönmek istiyorlardı. Ama yeni tip göçmenleri akıllarında eve geri dönme düşüncesi yoktu.

Göçmenler ya da yabancılar Avrupa’da daha görünür halde artmıştı. Avrupa ülkelerindeki göçmen sayıları arttıkça İslam’ın ve diğer farklı kültürlerin kentsel mekanlarda karşılaşmaları yoğunlaşmıştı. Mesela, şehir mimarisinde ve sokaklarında İslam kültürünü hatırlatan camiler, kebapçı salonları, helal gıda dükkanları, başörtülü kadınlar ve sakallı erkekler görünür olmaya başlamıştı. Ayrıca, toplumun belli yaşam standartlarına alışmış Avrupa halkı için dışarıdan gelen insanlar toplumun alışkanlıklarına aykırı gelen tavırlar sergiliyorlardı. Toplumun temel kurallarına geç uyum sağlamaları ya da bu uyumu kendilerine göre ifade etmeye çalışmaları da zamanla Avrupa toplumu için bir tehlike olarak görülmeye başlandı. Avrupa Birliği için artık en önemli mesele göçmenleri Avrupa dışında tutmak olmaya başladı.

Mülteciler için Avrupa’nın Cazibesi

Avrupa’nın göç kriziyle karşı karşıya kalması Avrupa kıtasının göçte hep hedef ülke konumunda olmasından dolayıdır. Göçmen Krizi, Arap Baharı ile Suriye’de iç savaşın patlamasını takiben binlerce insanın savaştan kaçmak için evlerini terk etmesiyle birlikte başlıyor. Avrupa’ya gelen göç akımları Afrika ve Ortadoğu üzerinden gelen yoksulluk ve çatışmalardan kaçan insanlardan oluşuyor. Üstelik, uluslararası koruma şartlarına uygun başvurular haricinde sığınmacıların pek çoğu daha iyi hayat şartları elde etmek için Avrupa ülkelerinden sığınma talep ediyorlar. Ekonomik göçmen olarak adlandırılan bu gruptaki sığınmacılar için Avrupa hükümetlerinin izlediği politikalar ise sıkıdır. Sığınmacılar ya ülkelerine geri gönderilir ya da transit ülkeye iade edilir. Özellikle Afrika’dan gelen akımlar temel olarak ekonomik sebeplerden kaynaklı akımlardır. Avrupa’nın sığınma başvurularını kabul etmek ve uluslararası koruma sürecini koordine etmek, değerlendirmek gibi sığınma prosedürleri çerçevesinde belli yükümlülükleri vardır. Fakat Avrupa’ya sığınma amaçlı gelen insanların pek çoğu ekonomik göçmendir ve zor durumda olduğunu iddia eden insanlar mülteci statüsüne başvuruda bulunamaz Avrupa her başvuruyu kabul etmekle yükümlü değildir.

Avrupa Birliği’nin Göç Politikaları

11 Eylül saldırılarından sonra AB, hem sınırlarına girişi önlemeye dair tedbirlerini arttırmış hem de artık mülteci ve sığınmacıların sınırlarına girmeden 3. Ülkede müdahale etme ve sorunu komşu ülke veya mevcut ülkede çözümleme politikası izlemiştir. AB bu politikasıyla Avrupa’ya sığınmak veya göç etmek isteyen insanların ülkesinde kalmasında ya da sorunlu ülkenin en yakın sınır komşusuna gitmesini sağlamaya çalıştı.  Bunu da, AB sınırından uzakta üçüncü ülkelere maddi destek sağlayarak çözmeye çalıştı. Bu bağlamda,  AB hem dış sınırlarının güvenliğini sıkılaştırmak hem de Balkan göç yolunu kapatmak için Orta Doğu’dan gelen mültecilerin büyük çoğunluğu için transit bir ülke olan Türkiye ile 2016' da 3 milyar avro ödeme yapmayı taahhüt ederek bir anlaşma yaptı. Böylece, AB ülkeleri Suriye'den gelen sığınmacıların Avrupa'ya geçişini önlemiş Türkiye'nin Avrupa'ya geçmeye çalışanlara ev sahipliği yapmasını sağlamış ve fazla olacağını düşündüğü yükünden kurtulmuştur. Bu önlemler sayesinde Avrupalılar durumun kontrolünü yeniden ele geçirmeyi başarmış ve göçmen akışı önemli ölçüde azaltmışlardır.

Pew Araştırma Merkezinin 2015 yılında yaptığı araştırmaya göre; Avrupa ülkeleri vatandaşları göçmenlere karşı olma nedenlerini şöyle sıralamışlardır:

  • İşsizlik korkusu: Göçmenleri ülkeleri için bir yük olarak görüp işlerini ve sosyal haklarını aldıklarını düşündükleri ve ayrıca göçmenler gelirse ülkelerinde işsizliğin artacağını ve işsiz kalacaklarını düşündükleri için göçmen istemiyorlar. Bu korkunun en yüksek olduğu ülke ise % 66 ile Macaristan.
  • Refah düzeyi: Göçmenlerin ülkeye gelmesi refah düzeyimizi etkiler, hayat koşulları zorlaşır diyenlerin oranı yüzde 63 ile Çek Cumhuriyeti’nde en yüksek düzeyde.
  • Kültürel tehdit: Göçmenleri kültürel bir tehdit olarak görenlerin oranı yüzde 51 ile Macaristan’da en yüksek düzeyde ve sonra yüzde 50 ile İngiltere var. Üçüncü sırada ise yüzde 50 ile Avusturya geliyor.
  • Dini tehdit: Göçmenlerin gelmesi dinimiz için bir tehdit olur diyenlerin en yüksek olduğu ülke yüzde 58 ile Çek Cumhuriyeti, yüzde 55 ile Fransa ve yüzde 55 ile İngiltere var.
  • Suç işleme oranı artar: Ülkeye gelecek olan göçmenlerin ülkedeki suç işleme oranını arttıracağı düşüncesiyle göçmenlere karşı olanların oranı yüzde 70 ile Avusturya’da en yüksek. Sonra yüzde 68 ile Norveç ve yüzde 67 ile Çek Cumhuriyeti gelmektedir.

Avrupa’da Göçmen Sorunu ve Farklı Algıların Yaşanması

Avrupalılar göçmen Ortadoğu’dan, Suriye’den ya da Afrika’dan gelen göçmenleri istemiyorlar çünkü yaşadıkları refah azalmasından bu göçmenleri sorumlu tutuyorlar ve endişe duyuyorlar. 2016 yılına kadar ekonomik sıkıntı kaynaklı endişeler üst sıralarda yer alırken, 2016 yılından sonra ise göç ve göçmenlerden duyulan rahatsızlıkla özdeşleştirilen terörizm ilk sırada yer alıyor. 2008 küresel ekonomik kriz tüm dünyayı olduğu gibi AB’yi de etkileyerek işsizlik artmış, refah seviyesi düşmüş ve yaşam standartları olumsuz etkilenmiştir. 2000’li yılların başından itibaren aşırı sağ partiler yükselişe geçmiştir. Avrupa’da zaman zaman yaşanan terör eylemleri ve saldırılar ekseninde, göçmen krizi ile AB’ye gelenlerin Müslüman ağırlıklı nüfusa sahip olması güvenlik endişesini artırmıştır. Ekonomik, politik, güvenlik problemleri ve sosyokültürel unsurlar aşırı sağın ve ırkçılığın yükselişindeki temel sebeplerdir. Avrupa genelinde ortaya çıkan yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın artması ile göçmen karşıtı söylemlere sahip olan aşırı sağ partilerin oy oranlarının artması birbirine paraleldir.

Kısaca, Avrupa Birliği, vatandaşları ile şekillenen bir yapıdadır. Bu sebeple Avrupa Birliği vatandaşlarının göçmenlere olan tutumları Avrupa Birliği üye ülkelerin siyasi yapısını ve Avrupa Birliği’ni de etkilemektedir. Bu bağlamda, AB ülkelerinde göçmenlere ekonomik merkezli bakış vardır. Göçmene, başlı başına orada yaşayan bir insan olduğu için değil, kaldığı ülkeye ekonomik getiri sağladığı oranda değer verme durumu vardır. Göçmeni ‘ekonomik fayda sağladığı müddetçe ‘tahammül etme’ şeklinde kendini gösteren bir anlayış söz konusudur. Bu yaklaşıma en güzel örnek, Fransa Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Jean Louis Bourlanges’in, “fırsata çevirebilecekleri kalifiye bir göç” ifadesiyle Ukrayna’dan gelecek göç dalgasını, fırsata çevrilebilecek yüksek kalitede bir göç olarak değerlendirmesidir.

AB ülkeleri, Suriye ve Afganistan’dan gelen göçmenlerin kültürel olarak kendilerinden farklı olduğunu düşünüyorlar. Avrupa dışından gelen Ortadoğulu, Müslüman, Afgan, Afrikalı vb. mültecileri asimile etmek bir yana Avrupa kültürüne ve toplumsal yaşamına entegre etmekte zorlanacaklarını düşünüyorlar. Kabul edilen göçmenlerde ise dini değerler bağlamında asimilasyonun başarıyla yürütülebileceği ve eğitim seviyesi yüksek bireyler tercih ediyorlar. Avrupalılar kültürel olarak kendilerine daha yakın hissettikleri halkları mülteci olarak kabul etmeye daha istekli olmuştur. Hatta bazı Doğu Avrupa ülkeleri, açıkça Müslüman mülteci istemediklerini ama Hıristiyanları kabul etmeye hazır olduklarını açıkça belirtmişlerdir. Visegrad ülkeleri olarak anılan Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya göçmen ama özellikle de Müslüman göçmen istemiyor. Macar lider Viktor Orban her fırsatta “İslam Avrupa medeniyetinin parçası olamaz” demiş ve Suriyeli mültecileri AB'nin güvenliği ve Avrupa'nın geleceği için tehdit olarak görmüştür.

Ukrayna’dan Avrupa ülkelerine başlayan göç

Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’dan Avrupa ülkelerine başlayan göç konusuna gelince; Suriye savaşından sonra başlayan göçten daha büyük bir göç krizi olarak değerlendirilmesine rağmen yine de bütün Avrupa ülkeleri Ukraynalı sığınmacılara kucak açmışlardır. AB, 20 Temmuz 2001 tarihli ve 2001/55/EC (AT) sayılı Avrupa Birliği Konseyi Yönergesi (Geçici Koruma Yönergesi) ilk kez Ukraynalı göçmenler için yürürlüğe koydu(1990'larda eski Yugoslavya ülkelerindeki savaşlar ve olaylar nedeniyle çok sayıda kişinin ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmasından sonra çıkmış ama şimdiye kadar uygulanmamıştı). Bu yönergenin uygulanması ile Ukraynalı göçmenler özel koruma statüsüyle iltica statüsü almaya gerek kalmadan ilgili ülkelerce kabul edilecek. Önce 1 yıl için geçerli olan “koruma statüsü” 3 yıla kadar uzatılabilecek. Koruma statüsü Ukraynalı göçmenlerin sosyal yardıma erişimi ve çalışma iznini verilmesini de kapsıyor. Ayrıca Ukraynalılar Avrupa’da vizesiz seyahat hakkına sahipler. Avrupa’da kimse onları içeri kabul etmek için bir karar vermek zorunda değil. Hepsinin 3 ay boyunca turist olarak gelmeye zaten hakkı var. Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın verilerine göre, 2014 yılından beri Batı Avrupa ülkelerine legal yollardan göç eden kişilerin başında Ukrayna vatandaşları geliyor ve Avrupa ülkelerinde 2014 yılında 302 bin Ukrayna vatandaşı oturum izni almış.

Sonuç

Ukrayna’yla paylaştıkları daha güçlü tarihsel ve kültürel bağlar söz konusu. Dolayısıyla Ukraynalı mülteciler konusunda çok daha olumlu bir bakışa sahipler. Öyle ki, savaş başlar başlamaz komşu ülkeler Ukrayna'dan mülteci kabul edeceklerini açıkladılar. Polonya’da Ukrayna’dan gelen göçmenler için sınırda göçmen kabul merkezleri kuruldu. Almanya, göçmen kabul eden Doğu Avrupa ülkelerine destek vereceğini duyurdu. Bazı Avrupalı medya mensupları ve akademisyenlerin Ukraynalı göçmenlerini “sarışın, mavi gözlü ve Avrupalı” oldukları için iltica hakkına sahip olarak görüyor.

Kaynaklar:

https://www.haberankara.com/dunya/ukrayna-dan-goc-suruyor-h190517.html

https://www.europeantimes.news/tr/2022/03/1113192/

https://iibfdergi.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/352/files/yil-2016-cilt-21-sayi-4-yazi12-27102016.pdf

https://www.diplomatikstrateji.com/avrupada-islamofobi-ve-yabanci-dusmanligi/

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37533504

Serbest Yazar Fatma Aksoy GÜRKAN
Serbest Yazar Fatma Aksoy GÜRKAN
Tüm Makaleler

  • 09.03.2022
  • Süre : 7 dk
  • 2267 kez okundu

Google Ads