Biden’ı Arkasına Alan Hitler Netanyahu; Gazze’de Binlerce Sivili de Katlediyor
Jus ad bellum ilkesi, meşru müdafaa vb. belirli durumlar dışındaki güç kullanımını yasaklıyor. Ancak bir şekilde silahlı çatışma başladıktan sonra, silahlı çatışma hukuku, tüm tarafların jus in bello ilkesine uymalarını veya uluslararası insancıl hukukun içinde kalmalarını zorunlu kılıyor.
Hamas Gibi İsrail de Savaş Hukukunu İhlal Etti, Etmeye de Devam Ediyor
Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği terörist saldırıları ve İsrail'in buna Gazze Şeridi'nde verdiği savaş suçuna varan silahlı terör eylemleri, orantısız güç kullanımları, artık 7 Ekim akşamı Netanyahu Hükümetine verilen uluslararası meşruiyeti rafa kaldırmıştır. İsrail, eline geçen fırsatı meşru sınırların dışına çıkarak, heba etmiştir. Bundan böyle İsrail’in hava bombardımanlarının ve bu akşam yapılması beklenen kara harekâtının hiçbir haklılığı ve meşruluğu kalmamıştır. Nitekim bu durum Birleşmiş Milletler oylamasında da kendini göstermiş, Biden haricinde hiçbir devlet veya hükümet başkanı Siyonist Netanyahu’ya destek vermemiştir. Bilakis tüm devletler İsrail’e ‘dur artık!’ demişler ancak Washington’un açıktan desteğini alan Tel Aviv, teröre terörle karşılık verme huyundan vazgeçmeyeceğini her fırsatta deklare etmeye ve buna göre eylemlerini sürdürmeye devam etmiştir.
Uluslararası insancıl hukuk ya da savaş hukuku, sivillerin hedef alınmasının ya da ayrım gözetilmeksizin saldırıya uğramasının yasak olduğu ve tarafların meşru askeri amaçlar güderken sivil yaşamı korumak için önlemler alması gerektiği konusunda açıktır. Hem Hamas'ın hem de İsrail Ordusunun uluslararası insancıl hukuku ihlal ettiğine dair açık göstergeler vardır ve bazı saldırıları savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara varan ağır ihlaller teşkil etmektedir.
Olaylar hızla gelişirken, sivil can kayıplarının devam etmesi neredeyse garanti gibi görünüyor. Hamas terör eylemleriyle kendine hayat alanı açma gayretinde olan bir terör örgütüdür. Devlet kurmayı başarıp, legal bir devlet haline gelemediği takdirde, Hamas her şartta ve durumda terör örgütü yaftasıyla yaşamaya mahkûm olan bir yapıdır. Ancak İsrail’in hasmı Hamas gibi bir devlet olduğunu unutup, meşru sınırlar içinde kalıp terörle haklı ve meşru bir savaş yürütmek yerine, daha ilk günden itibaren, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları işlemeye devam ediyor. İsrail’in terörden artık vaz geçmesi, terörist saldırılarını durdurması, masum insanları öldürmeye devam ettiği müddetçe terörün hedefi olmaktan kurtulamayacağını bilmesi gerekir. Bu nedenle İsrail Hükümetini; öncelikle devlet olmaya, uluslararası insancıl hukuka uymaya, Cenevre Sözleşmelerine bağlı kalmaya, Birleşmiş Milletlerin bir üyesi olduğunu hatırlamaya davet ediyorum.
Uluslararası hukuk; meşru savaş, haklı savaş, savaşa girmenin yasallığı (jus ad bellum) ile savaştaki eylemlerin, davranışların meşruluğu (jus in bello) ilkelerini ayrı ayrı ele almaktadır. Jus ad bellum ilkesi, meşru müdafaa vb. belirli durumlar dışındaki güç kullanımını yasaklıyor. Ancak bir şekilde silahlı çatışma başladıktan sonra, silahlı çatışma hukuku, tüm tarafların jus in bello ilkesine uymalarını veya uluslararası insancıl hukukun içinde kalmalarını zorunlu kılıyor. Başka bir deyişle, yasal ya da yasadışı başlayıp başlamadığına bakılmaksızın, tüm savaşlarda uluslararası insancıl hukuka uyulması gerekmektedir.
Uluslararası İnsancıl Hukukun İlkeleri Nelerdir?
Uluslararası insancıl hukukun, savaşın siviller ve muharip olmayanlar üzerindeki etkisini en aza indirmeyi amaçlayan dört temel ilkesi bulunmaktadır:
1) İnsanlık; genel olarak savaşın insan güvenliği ve sağlığı üzerindeki etkisinin sınırlandırılması ve kısıtlanması anlamına gelir.
2) Ayrımcılık; siviller ve sivil nesneler ile savaşçılar ve askeri nesneler arasında ayrım yapma yükümlülüğünü ifade eder. Bu ilke sivillerin hedef alınmasını ve siviller ile askeri hedefler arasında ayrım yapmayan gelişigüzel saldırıları önler.
3) Orantılılık; saldırıların askeri hedefleri hedef aldığı durumlarda bile, "öngörülen somut ve doğrudan askeri avantaja kıyasla aşırı" sivil zarara neden olamayacağını öngörür. Neyin aşırı zarar teşkil ettiğine dair bir hesaplama, bir kriter veya ölçüt bulunmamakla birlikte, uluslararası insancıl hukuk, her saldırıda beklenen somut ve doğrudan askeri avantajların sivillere yönelik herhangi bir tali can kaybı veya zarardan daha ağır basması gerektiği konusunda açıktır.
4) Askeri gereklilik; meşru bir askeri amacın karşı taraf veya tarafların kapasitesini zayıflatmak ve bir muharebe, çatışma veya savaşı kazanmak olduğunu kabul eder. Ancak bu amaca, zararı en aza indirmeyi amaçlayan uluslararası insancıl hukuk ilkelerine uygun olarak ulaşılması esas alınmalıdır.
Silahlı çatışmanın haklılığına ya da diğer taraf veya tarafların davranışlarına bakılmaksızın, meydana gelen tüm silahlı çatışmalarda bu dört temel ilke her zaman geçerlidir. Bir tarafın uluslararası insancıl hukuku ihlal eden eylemlerinin varlığı diğer taraf veya tarafların da uluslararası insancıl hukuku ihlal edebileceği anlamına gelmez, bu kapsamda gerçekleştirilen ihlalleri haklı çıkarmaz.
Hamas, İsrail'de Sınırlı Katliam Yaptı, Savaş Suçu İşliyor, Soykırım Yapıyor
Hamas'ın 7 Ekim'de başlayan İsrail saldırıları uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali olduğuna inanıyorum. Yukarıda saydığım dört ilkeye yalın bir gözle bakmak bile bunun doğruluğunu ispat ediyor.
Saldırı Hamas'ın ayrım gözetmeksizin İsrail'e binlerce roket atmasıyla başlamış, sivil ve askeri yerler arasında ayrım yapmamış ya da siviller üzerindeki etkiyi en aza indirememiştir.
Hamas militanları, roket saldırılarını bahane ederek İsrail'e girmiş ve çoğu sivil yüzlerce insanı evlerinde, kasabalarda ve bir açık hava müzik festivalinde katletmiş, kaçmaya çalışan, saklanan ve hayatları için yalvaran bu insanların bir kısmını oracıkta vurarak öldürmüştür. Binlerce İsrailli de yaralanmıştır. Sivillere yönelik bu hedefli saldırılar, kasten öldürme ve işkence suçlarına varan açık bir uluslararası hukuk ihlalidir. Saldırının yaygın ve sistematik doğası göz önüne alındığında, bu saldırılar muhtemelen insanlığa karşı işlenen cinayet ve işkence suçlarını da oluşturmaktadır.
Hamas ve diğer militanlar ayrıca aralarında çocukların da bulunduğu çoğu sivil 199 kişiyi kaçırarak Gazze'ye geri getirmiştir. Hamas, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının devam etmesi halinde bu kişileri öldürmekle tehdit ediyor. Rehin alma eylemi başlı başına bir insanlık suçudur. Rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak için üçüncü bir tarafı bir eylemde bulunmaya veya eylemden kaçınmaya zorlamak amacıyla öldürme, yaralama veya alıkoymaya devam etme tehdidiyle kişilerin kaçırılması veya alıkonulması da uluslararası insancıl hukuku ihlal kapsamına giriyor ve bu yönüyle bir savaş suçu olarak görülüyor. Hamas tarafından rehinelere yönelik herhangi bir infaz, işkence ya da zalimane veya insanlık dışı muamele de savaş suçu teşkil edecektir. Umarım o noktaya kadar bu karşılıklı çatışmanın sonu varmaz, varmamalıdır. Bu arada Hamas'ın Gazze'de İsrailli rehineleri ve Filistinli sivilleri canlı kalkan olarak kullandığına dair haberler de var. Eğer bu haberler doğruysa, bunlar da uluslararası insancıl hukuk ihlaline girdiğinden doğal olarak bir savaş suçu teşkil eder. Aynı şekilde, 7 Ekim sonrasındaki günlerde aralıklarla gerçekleştirilen roket atışları, sivil yerleşim yerlerini etkilemeye ve İsrail tarafında sivillerin ölümüne neden olmaya devam ediyor. Savaş suçu işlenmekten Hamas kararlı bir şeklide vaz geçmiyor.
İsrail, Hamas'ı Cezalandırmak İçin Gazze'de Binlerce Sivili Öldürdü, Savaş Suçu İşledi
Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yönelik şiddetli saldırısından birkaç saat sonra İsrail Ordusu Gazze'de Hamas'ı hedef alan hava saldırılarıyla karşılık vermeye başladı. İsrailli liderler gözleri dönmüş bir şekilde, Hamas'a karşı tam güçle misilleme yapmaya odaklandılar. Hamas militanlarının saklandığını haber aldıkları her duyuma karşılık verdiler, her yeri bir an önce bombalama telaşıyla hareket ettiler. Gazze’yi topluca harabeye çevirmeyi de göze alarak, havadan orantısız güç kullandılar. Uluslararası insancıl hukukun dışına bilerek ve isteyerek tüm dünyanın gözünün içine baka baka çıktılar. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin; müttefikleriyle birlikte; İsrail'i "kendini savunma ve vatandaşlarını şiddet ve terörizmden koruma" çabalarında destekleme sözü verdiklerini ifade etti. Bu desteğin; İsrail’in meşru müdafaa sınırları dahilinde kalması, havadan ve karadan Hamas’a yönelik saldırılarını uluslararası insancıl hukuk dairesi içinde kalarak sürdürmesi koşuluyla verilmesinde bir beis yoktu. Ancak görünen o ki, başta ABD olmak üzere Netanyahu’nun açıktan sırtını sıvazlayan ülkeler, İsrail’in hukuka aykırı eylemlerini görmezden gelecek kadar Tel Aviv’e kayıtsız şartsız destek vermeye devam ediyorlar. Bu açık desteği alan İsrail de önüne gelen Filistinliyi, sivil veya Hamas militanı ayrımı gözetmeksizin hunharca doğramaya devam ediyor. Ne hakla bunu yapabiliyor? Hamisi ABD olması bunu yapabilir miydi?
Gazze’de Olan Her şeyden Hamas Sorumlu Demek, İsrail’i Sivillere Saldırılarını Masum Göstermez
İnsanlık değerlerini yitirmemiş tüm dünya şahittir ki; İsrail'in Gazze'deki eylemleri meşru müdafaa ile sınırlı kalmadı. Öyle bir niyetleri de bulunmuyor. İsrail'in eylemleri, silahla, orantısız güçle, ayrım yapmaksızın, askeri gereklilik sınırlamasına uymadan, tüm insanlık değerlerinin hilafına "zorla intikam alma" amacıyla sivil, asker tüm Gazze Şeridi’nde zor şartlarda yaşam savaşı veren her canlıya karşı yapılıyor. İsrail Ordusunun "Gazze'de olan her şeyden Hamas'ın sorumlu olduğu" iddiası, İsrail Ordusunun savaş kanunlarına ve uluslararası insancıl hukuka uyma yükümlülüğünü rafa kaldırabileceğine dair bir SAVAŞ SUÇU İŞLEMEDE DAYANAK NOKTASI işlevi görüyor. İntikam alma ve savaş kanunlarını hiçe sayma yönündeki bu açık niyet, İsrail Ordusunun artık durmayacağına, Gazze’de hiçbir hukuk kuralına uymayacağına, Birleşmiş Milletleri dinlemeyeceğine ve savaş suçu işlemeye devam edeceğine dair endişelerimi artırıyor. Çünkü Devlet olmanın gereklerini bir kenara bırakarak hareket eden İsrail, adeta bir terörist örgüt gibi muhatabı Hamas’a karşı, sözde Hamas’ın anlayacağı dilden, kanunsuz, kuralsız bir silahlı çatışma ifa ediyor.
İsrail Ordusu, Gazze'de binlerce sorti yaptı. Tel Aviv merkezli bu terör harekâtı; 7.000 civarı bomba attı. Şimdiye kadar 3.000 civarında Filistinlinin, hem de yüzde 60'dan fazlası kadın ve çocuk olan Gazze sakininin hunharca ölümüne ve 12.000’e yaklaşan sayıdaki kişinin de yaralanmasına neden olmuştur. Bu saldırılar sivilleri ve hastaneleri, pazar yerlerini, mülteci kamplarını, camilerini, okullarını, eğitim merkezlerini, alışveriş mekanlarını ve neredeyse Gazze’nin tüm mahallelerini etkiledi, burada yaşayanların canlarını aldı. Bu saldırıların birçoğunun gelişigüzel olduğu, hedef gözetmeksizin yapıldığı görülüyor.
İsrail, Gazze Açık Hava Hapishanesi Sakinlerini Toplu Ölüme Mahkûm Etti
İsrail Ordusunun sivil yaşamı korumak için gerekli önlemleri almak gibi bir derdinin olmadığına inanıyorum. İsrail’in sivilleri korumaktan anladığı, “Gazze’nin kuzeyini boşaltın, yakında oraya kara harekâtı yapacağım!” demekten öteye bir şey değildir. Havadan çerez gibi atılan sayısız bomba sanki sivillere zarar vermiyormuşçasına, adeta insanlığı alaya alan söylemlerini kabul etmek mümkün değildir. Sistematik ve yaygın bir şekilde gerçekleştirilen hava bombardımanları, sivillerin yoğun yaşadığı bölgelere ayrım gözetmeksizin yapılan saldırılar şeklinde devam ediyor. Bu saldırılarla, insanlığa karşı açıkça suç işleniyor. Hamas’ın canlı kalkan kullanmak gibi uluslararası insancıl hukuku ihlalleri, İsrail Ordusunun terörizme sarılmasını gerektirmez, muharip olmayan büyük bir kitlenin zarar görmemesi ilkesine uymamasına bir kılıf teşkil edemez.
Hava saldırılarına ek olarak, 9 Ekim'de İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant Gazze'nin "tamamen kuşatılması" emrini verdi. Böylece; elektrik, gıda, yakıt, insani yardım, yaralıların tedavisi dahil hiçbir şeyine şeyin Gazze'ye girmemesine neden oldu. Herkes biliyor ki, Gazze şu anda elektrik ve sudan yoksundur. Hastaneler ise eşi benzeri görülmemiş bir şiddet ortamında, zor şartlarda yaralıları kurtarmaya çalışıyorlar. İsrail'e açılan iki sınır kapısının kapalı olması ve İsrail Hava Kuvvetleri’nin Mısır'a açılan Refah sınır kapısını bombalaması nedeniyle siviller Gazze'den de ayrılamıyorlar. Durumları giderek kötüleşiyor. Gazze’nin bu şekilde İsrail tarafından toplu kuşatılması, toplu cezalandırma uygulaması da açık bir savaş suçu değil midir? İsrail'in kendi askeri el kitapları bile, sivillerin kuşatma altındaki bir bölgeyi terk etmelerine veya yiyecek, su ve insani yardım almalarına izin verilmesi gerektiğini yazıyor. Eğer kuşatma sivillerin aç kalmasına ve/veya ölümüne neden olursa, bu muhtemelen bir savaş yöntemi olarak aç bırakma, insanlık dışı eylemler ve cinayet gibi insanlığa karşı suçlar anlamına gelecektir. Bunun terörizmden hiçbir farkı yoktur. İsrail açık bir terör eylemi içindedir.
Bu arada, İsrail’in Gazze'ye kara harekâtı başlatma bahanesiyle, 13 Ekim'de Gazze'nin kuzeyinde yaşayan 1 milyon 100 bin kişinin 24 saat içinde (bu süre dolmuştur) tahliye edilmesini istemesi de çatışma hukukuna uygun değildir. Gazze'nin çoğunluğu çocuk ve yaşlı olan nüfusunun yarısını, bir yerden başka bir yere zorla terke zorlamak da nedir böyle? İsrail Ordusu; Gazze’ye yakıt girişini ve insan çıkışını engelleyen tam bir kuşatma uygulaması, Ortaçağ şehir kuşatmalarını veya Cengiz’in ordularının geçtiği yerlerde kendisine karşı gelen şehir ahalisini cezalandırmak için o şehirlerde taş taş üstüne bırakmaması benzeri çağdışı savaş taktiklerine başvuruyor. Hava bombardımanları, ciddi yaralanmalara, yolların ve altyapının hasar görmesine ve hatta Gazze’yi terk etme telasında olan sivillerin ölümüne neden oluyor. Devam eden bir çatışmanın ortasında Tel Aviv’in dayattığı bu tahliye emri, Sınır Tanımayan Doktorlar ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından "çirkin", "dayanılmaz olduğu kadar saçma" ve "ölüm cezasına eşdeğer" olarak nitelendiriliyor. Hata bu durum, Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin "feci insani sonuçlar" uyarısında bulunduğu istisnai bir açıklamaya da yol açtı. Bu emir aynı zamanda bir nedenle kuzey Gazze'yi terk edemeyen sivillere İsrail Ordusunun Hamas militanı muamelesi yaparak ilave sivil kayıplara yol açması ihtimalini de gündeme taşıyor.
Sonuç
İsrail; Teröre, Terörle Cevap Veriyor, ABD Destekli Savaş Suçu İşliyor. Hamas gibi İsrail de terör eylemleriyle sonuca gitmek istiyor. Sivil, militan ayrımı gözetmeden, orantısız, insan haklarını riayet etmeden Gazze’ye orantısız bir güçle durmadan saldırıyor. Saldırıların yakın bir zamanda durması da beklenmiyor. Arkasında duran ABD’nin uçak gemilerine, Tel Aviv’e kadar gelip Netanyahu’nun sırtını sıvazlayan Biden’a güvenen İsrail; Birleşmiş Milletler sözleşmesini, Cenevre sözleşmelerini, uluslararası insancıl hukuku göz ardı ederek sadece Hamas militanlarını değil, tüm Gazzelileri, Filistinlileri havadan bombardımanlarla, top atışlarıyla ve yakında icra edilecek kara harekâtıyla hedef alıyor. İsrail’in Filistinlilere yaşam hakkı tanımayan nefreti, beraberinde hem Yahudi toplumuna hem de ABD’nin kendisine nefret olarak geri dönüyor. Tel Aviv uğruna Washington’un tuttuğu yol, yol değil. Gidişat berbat. Bu silahlı çatışma dönemi elbet bitecek. Binlerce masum insanının ölümüne neden olan canilerin (Hamas liderlerinin ve başta Hitler Netanyahu olmak üzere mevcut İsrail Hükümeti üyelerinin), zamanı geldiğinde uluslararası askeri mahkemelerde yargılanacakları günleri görmeyi umut ediyorum.