Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Bu Depremlerin Sebebi Nedir?

Dünyamız sürekli bir değişim halinde. Bu üç etkiyi, yani: - dünyanın dönüşünden kaynaklanan etki, - yerküredeki çatlaklardan çıkan lavlar ve - dünyanın milyonlarca yıldır soğuması sebebiyle oluşan etkiler, bu değişimin ana sebepleri olarak sayabiliriz.

Ne zamandır düşünüyorum.

Jeologlar yaptıkları incelemelerle Arabistan yarımadasının Anadolu platosunu aşağıdan sıkıştırdığını, doğudan da gelen baskı ile Anadolu'nun kuzeydeki fay hattı üzerinden batıya, Avrupa'ya ve biraz da güneye doğru belli bir hızda kaydığı, batıda da Ege Bölgesi'nin bu baskı altında adeta ezilen bir kaya kütlesi olarak birçok fay kırıkları içerdiği ve adeta yavaş yavaş parçalanarak yine tehlikeli bir deprem bölgesi olduğu söyleniyor.

Bu dediklerim sadece bir söylem değil tabii ki, yapılan incelemeler ve bugüne kadar olan depremler üzerindeki değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkan bir sonuç.

Peki bu gerçeğin asıl sebebi nedir acaba?

Kaderimiz mi?

Tabii kimileri bu bizim kaderimiz diye inanabilir.

Ama ben kaderden öteye bir sebepten bahsediyorum.

Bunun bilimsel bir açıklaması var mıdır acaba?

Kıta bilimciler bir zamanlar şu anda mevcut kıtaların aslında bir arada olduğunu iddia ediyorlar.

Aradan geçen milyonlarca yıl boyunca bugün birbirinden ayrı olarak konumlanmış olan kıtalar zaman içinde birbirlerinden ayrılarak bugünkü konumlarına gelmişler. Halen daha bu hareketlilik sürmekte.

Gerçekten dünya haritasına biraz dikkatli bakınca güney ve kuzey Amerika kıtaları ile Afrika ve Avrupa'nın sanki bir zamanlar tek bir kara parçası olduğu düşünülebilir.

Aynı Kıbrıs adasının uzanan burnunun sanki bir zamanlar İskenderun Körfezi'nden kopmuş olduğunun anlaşılması gibi.

Yapılan jeolojik araştırmalar gerçekten okyanus diplerindeki tektonik hareketlerle kıtaların halen daha birbirinden ayrılmakta olduğunu kanıtlıyor.

Peki dünya çapındaki bu tektonik hareketliliğin sebepleri neler olabilir acaba?

Dünyanın oluşumu ile ilgili çeşitli teoriler var.

Bunlardan biri dünyanın ilk oluşum zamanında neredeyse o zamanlardaki dünyanın büyüklüğünde bir başka gezegenin dünya ile çarpışması neticesinde, dünyadan büyük bir kütleyi kopartması ve neticede ortalığa dağılan kütlelerin kütle çekimi ile tekrar bir araya toplanmasıyla iki gezegenin birleştiği, ve ayın da bu kopan büyük kütle ile oluştuğu yönünde.

Belki de gerçekten bu çarpışma ile sonuçta oluşan biraz şekli bozuk dünyamızın yüzeyinde bu derece yükseklikler ve çukurlar oluşmuş olabilir.

Daha sonra dünya yüzeyine yine uzay boşluğundan gelen su ile bugün yüzeyde çukur yerlerde suyun birikmesiyle okyanuslar oluşmuş, tepelik şekil bozukluğu da bugün birbirinden ayrılması süren tek bir kara parçası olarak su yüzeyinden yukarıda kalmış.

Bu senaryo tam olarak ispatlaması henüz mümkün olmasa da mantıklı geliyor bana.

Gerçekten o ilk zamanlardaki çarpışmanın etkisiyle oluşan şekil bozukluğu, kıtaların bir arada olduğu büyük bir yükselti ve geride kalan yerlerin çukur kalması şeklinde olmuş olabilir.

Zaman içerisinde çarpmanın etkisiyle kendi etrafinda dönmeye başlayan dünyada bu yükselti, yüzeydeki henüz çok ince olan kabuğun üzerindeki kimi çatlaklardan yüzeye çıkan lavlar yüzünden parçalanarak birbirinden ayrılmış olabilir ve gerçekten bugünkü kıtalar bu şekilde oluşmuş olabilir.

Düşünebiliyor musunuz, aslında bugün 5 km ile 70 km arasında değişen kalınlıktaki kayalardan oluşan yer kabuğunun altında sıcaklığı 700°C ile 1300°C arasında değişen eriyik halde magma tabakası var.

Yüzeydeki tüm bu artık soğumuş olan kabuk tabakası eriyik haldeki lav tabakası üzerinde yüzer konumda.

Arada da çatlaklardan halen daha yanardağlar arada sırada lav püskürüyor.

Bizim ülkemizde de çoğu artık sönmüş durumda da olsa, volkanik çok fazla dağımız mevcut.

Ama dünyada faal halde halen daha birçok yanardağ var.

Özellikle de okyanus diplerinde halen daha faal halde olan yanardağlar var. Yerkabuğu özellikle okyanus diplerinde oldukça ince ve aradaki çatlaklardan su içine yayılan lavlar bir çok yerde fokur fokur okyanus suyunu kaynatıyorlar.

Bu doğa olayı ise halen daha kıtaların birbirinden uzaklaşmasının bir sebebi olarak gözüküyor.

Bu gibi tektonik hareketler sayesinde yeryüzü kabuğu sürekli belli bir hızla hareket halinde.

Kimi yerlerde başka bir kısma baskı oluşuyor ve bu baskı sebebiyle tektonik bloklar üzerinde biriken enerji ile bir süre sonra bir blok diğerinden aradaki büyük çatlaklar boyunca, yani faylar üzerinde kayarak biriken enerjiyi boşaltıyorlar. Yani depremler oluyor!

Yine bu hareketliliğin bir başka sebebi!

Aslında dünyamız milyonlarca yıldır bir soğuma etkisinde bulunuyor. Soğudukça da kabuk tabakası kalınlaşıyor.

Ancak bu durum bir yandan da yüzeydeki kabuğun alttaki tabakalara büyük bir basınç uygulamasına sebep oluyor. Yerkabuğu üzerinde ise bu basınç kimi yerlerde ezilmelere sebep oluyor.

Yani sadece magma tabakasından yanardağlar vasıtasıyla yüzeye çıkan lavlar yüzünden değil, bir yandan da bu gezegenin milyonlarca yıldır soğuması yüzünden de tektonik hareketler devam ediyor.

Bir başka etki de belki başta söylediğim çarpışma sebebiyle oluşan şekil bozukluğunun dünyanın dönüşünün etkisiyle yalpalamaya sebep olması ve kıta bloklarının bu etki altında da kayma yapması olabilir.

Hatırlarsanız bir yazımda dünyanın dönüşünün zaman içinde yavaşladığından bahsetmiştim. Bugün 24 saat olan bir gün süresi, bir zamanlar çok daha kısaymış.

Tabii bu dediğim milyonlarca yıl önceymiş.

Hatta gecelerimizin ışığı olan ay bile dünyaya bugün olduğundan çok daha yakınmış. Halen daha ay dünyadan her yıl birkaç cm uzaklaşıyor.

Yani biz pek farkında olmasak da üzerinde yaşamımızı sürdürdüğümüz, yaşamak için şimdilik bildiğimiz tek uygun gezegen olan güzel dünyamız sürekli bir değişim halinde.

Bu üç etkiyi, yani:

- dünyanın dönüşünden kaynaklanan etki,

- yerküredeki çatlaklardan çıkan lavlar ve

- dünyanın milyonlarca yıldır soğuması sebebiyle oluşan etkiler,

bu değişimin ana sebepleri olarak sayabiliriz.

Bunların dışında da etkisi daha az olan birtakım olayları sayabiliriz.

Mesela ayın dünya üzerindeki etkileri, hatta dünya güneş etrafında dönerken Jüpiter ile güneş arasına geldiğinde de oluşan birtakım etkiler, kalınlığı dünya çapına oranla oldukça ince olan yerkabuğu üzerinde oldukça büyük tesirler yapıyor olabilir.

Belki bir gün tüm bu etkiler bilgisayar ortamında modellenerek günümüzde olası yerküre hareketlerinin daha tutarlı olarak tahmin edilebilmesinin yolu açılabilir.

Belki de artık dünyada bu konularda böyle büyük çapta inceleme ve modelleme yapan birileri vardır. Belki de gelişen teknoloji ile yeryüzü üzerine yerleştirilecek sensörler vasıtasıyla yerkürenin hareketliliği çok daha hassas ölçümlerle modellenebilecektir.

Şimdilik bizim jeologlarımız arazide yaptıkları birtakım incelemelerle ve tarihsel deprem kayıtlarından da bir ölçüde faydalanarak, bir takım öngörülerle ve aslında tahmini olarak yapılabilen hesaplarla, biz inşaat mühendislerinin bina hesaplarında kullanmamız için deprem risk haritaları ve fay hatlarını gösteren çeşitli haritalar hazırlıyorlar.

Hatta haritaların ötesinde geniş çapta çalışmalar da yapılıyor.

Ülkemizde mesela Marmara Denizi altındaki faylar için Profesör Doktor Cenk Yaltırak ve kendisinin İTÜ'deki ekibi tarafından yapıldığı gibi bilgisayar ortamında detaylı çalışmalar yapılıyor.

Ancak dediğim gibi, yapılan tüm bu çalışmalar çok değerli olsa da, maalesef tam olarak tarihsel bilgiler de yeterli olmadığından, bazen çıkartılan risk haritaları yeterli de olamayabiliyorlar.

Dolayısıyla kimi zaman yeterince güvenli diye düşünülen yerlerde bile büyük çapta depremler olabiliyor.

Bilim statik değildir, dinamiktir. Her an yeni bilgilerle o ana kadar elde edilmiş olan verilerin değerlendirilmesiyle varılan sonuçlar elde edilen yeni verilerle tekrar değerlendirilmek durumunda olabilir.

Bu depremler de şimdi yer bilimciler tarafından değerlendirilecektir.

Kim bilir, belki de risk haritaları ve standartlar da bir kez daha değiştirilecektir.

Ancak artık çağımız teknolojisi ile çok büyük verileri inceleme ve değerlendirme şansına sahibiz. Bu verilerle dünya boyutunda da yerküreyi modellememiz artık mümkün diye düşünüyorum.

Kısacası jeotermal enerji sevdiğimiz bir enerji, termal suları seviyoruz, kaplıcaları seviyoruz. Ama buralar aslında yerkabuğunun inceldiği, ya da kabuk üzerinde büyük çatlakların olduğu yerlerdir.

Dolayısıyla da deprem açısından tehlikeli yerlerdir.

Fay hatları da tehlike içeren yerlerdir. Bugün olmazsa bile, yarın deprem gibi kontrolümüz altında olmayan doğal felaketler acısından riskli yerlerdir. Mümkün olduğunca bu gibi yerlerde yerleşim yerleri yapmamakta fayda vardır.

Birgün eğer bilim insanları tam olarak bu güzel gezegenin sırlarına vakıf olabilirlerse, belki bir gün biz inşaat mühendisleri daha tutarlı bilgilerle daha ince hesaplar yapma şansına ulaşabiliriz.

O gün gelene kadar sanırım bu depremden de anladığımız gibi, şimdilik daha emniyetli yapılar yapmak zorundayız. Şu anda yaptığımız hesaplarda belki emniyet katsayılarını yükseltmekle işe başlayabiliriz.

Evet, tüm bu katsayılar biraz da ekonomik kaygılarla hesaplara ekleniyorlar.

Ama ülkemizin bir deprem ülkesi olmasını dikkate alacak olursak, depremlerin ise ne kadar uğraşır olursak olalım, henüz tam olarak bilgi sahibi olamadığımız yer hareketlerinden kaynaklandığını göz önüne alırsak, risk haritalarımızı ve belki de hesap yöntemlerimizi bir kez daha gözden geçirmemizde fayda olabilir.

Zaten biz ne kadar düzgün hesap yaparsak yapalım, özellikle yaptığımız kalitesiz inşaatlar ve denetleme sorunları gibi başka bir sürü faktör yüzünden, deprem bölgesinde bir çok bina yıkıldı ve yine çok büyük kayıplarımız oldu.

Demek ki bu duruma şimdilik radikal birtakım çareler bulmak zorundayız. Bir daha bu boyutta bir felaket yaşamak istemiyorsak, bence buna mecburuz.

O yüzden bir kez daha yazmak ihtiyacı duyuyorum.

Madem şu anki insan kalitemiz ve iş gücü yapımızla olmuyor, demek ki en azından konut binalarımızı tünel kalıp tarzı beton duvarlı binalarla acilen değiştirmek durumundayız.

Bu alabileceğimiz önlemler açısından bir başlangıç olabilir.

Yapacağımız binalarda kat sayısını da sınırlarsak, hiç olmazsa kalitesiz de yapılsalar, tünel kalıp binaların emniyet katsayıları oldukça fazla olduğu için, olası depremlerde ölümlerde oldukça az olacaktır. Belki de hiç olmayacaktır.

Bakın yine deprem bölgesinde, bu sefer Hatay'da artçıl olsa da oldukça büyük iki deprem daha oldu.

Yani gerçekten oldukça riskli bir jeolojik yapısı var ülkemizin. Kaybedilecek bir can bile, hiçbir masraf ile karşılık bulmaz. O yüzden ben ülke çapında bir seferberlik diyorum ve yapı stoğumuzu olabildiğince iyileştirelim diyorum.

Tekrar bu depremlerde yakınlarını kaybedenlere başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Yaralananlara ise acil şifalar dileklerimle.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 21.02.2023
  • Süre : 8 dk
  • 1246 kez okundu

Google Ads