Dünya Kaynıyor. Türkiye'nin Su Kaynakları Yeterli mi?
İklim değişikliğinin ekolojik dengeyi bozarak su, enerji, gıda ve çevre güvenliğini de tehdit edecek sonuçlar yaratabileceği de ileri sürülüyor. Bu nedenle bazı ülkeler iklim değişikliğinin bir ulusal güvenlik tehdidi olarak kabul ediyorlar.
Uzmanlar tarafından geliştirilen modellerle çeşitli senaryolar kullanılarak yapılan çalışmalar, iklim değişikliğinin genel olarak dünyanın ortalama sıcaklığında ve kuraklık, sel, fırtına, hortum gibi aşırı meteorolojik olayların sıklığında, süresinde ve şiddetinde artış sonucu doğuracağını ortaya koyuyor. Ayrıca deniz suyu seviyesinde yükselme de bekleniyor
Bazı uzmanlar, son dönemde artan yağış rejimindeki değişikliklerin oluşturduğu ani sel, taşkın, sıcak hava dalgaları gibi aşırı meteorolojik olayların arka planında iklim değişikliğinin yer aldığı “iklimsel değişkenlikler” olarak tanımlıyor.
İklim değişikliğinin ekolojik dengeyi bozarak su, enerji, gıda ve çevre güvenliğini de tehdit edecek sonuçlar yaratabileceği de ileri sürülüyor. Bu nedenle bazı ülkeler iklim değişikliğinin bir ulusal güvenlik tehdidi olarak kabul ediyorlar.
Bu nedenlerle iklim değişikliğinin daha yoğun yaşanacağı bölgelerde ekonomik, ekolojik, sosyal ve toplumsal olarak da olumsuz sonuçlar yaratacağı da öngörülüyor.
Sonuç olarak iklim değişikliğinin tarımsal üretimin azalmasından, insan sağlığının bozulmasına ve çevresel felaketlerin yaşanmasına kadar birçok olumsuz etkisinin olacağı kabul ediliyor.
Türkiye'nin Su Kaynakları
Ülkemizde su kaynakları, dünyada olduğu gibi coğrafi olarak ve nüfus dağılımı açısından dengesiz bir şekilde dağılmıştır. Nüfusumuzun büyük bölümü Samsun Adana hattının batısında yaşarken, su kaynaklarımızın önemli bir bölümü de bu hattın doğusundadır. Ayrıca doğudan batıya doğru da bir iç göç yaşanmaktadır. Ülkemize düşen alansal yıllık ortalama yağış miktarı 574 mm'dir. Ancak bu değer Orta Anadolu’da 300 mm ye kadar inerken Doğu Karadeniz’de 2500 mm'ye çıkmaktadır. Bu nedenle, ülkemiz su potansiyeli ve nüfusun dağılımı açısından bölgesel olarak farklılık gösterir. Nüfus artışımız sürmekte ve kişi başına düşen su miktarımız da kritik eşiğe doğru hızla yaklaşmaktadır. Bunun yanısıra sanayinin daha gelişkin olduğu batı bölgelerinde nehirlerimiz büyük oranda kirlenmiştir. Ayrıca özellikle Akdeniz ve Güney Ege bölgelerinin su havzalarında iklim değişikliği su kaynaklarını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır.
Tüm bu koşullar dikkate alındığında Türkiye’nin en azından bölgesel olarak su sıkıntısına doğru hızla yaklaşmakta olan bir ülke olduğu görülmektedir. Su Yönetiminde ve kullanımında gerekli düzenlemelerin yapılmaması ve anlayışımızın değişmemesi durumunda su kaynaklarımız bölgesel olarak yetersiz kalacak bazı havzalarımızda 2040 yılında ciddi su bütçesi açığı oluşacaktır.
Bu durum önceki Tarım ve Orman Bakanı Prof.Dr. Vahit Kirişçi tarafından da bir toplantıda aşağıdaki şekilde net olarak ifade edilmiştir.
Bakan Kirişçi su verimliliği seferberliği ile ilgili bir toplantıda , su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılmasına yönelik gerekli tedbirler alınmadığı takdirde 2030'da toplam nüfusun yüzde 49'unun, sulanan tarım alanlarının ise yüzde 78'inin su açığı riskiyle karşı karşıya kalacağını ifade ederek, bazı havzalarda gerekli önlemler alınsa dahi 2030 sonrasında su açığının oluşmasının beklendiğini dile getirmiştir.
Su Politikamız ve Uygulamalarımızın durumu
Su kaynakları bilinenin aksine sonsuz kaynaklar değildir. Bölgesel olarak sonlu kaynaklar olup zamana göre değişiklik gösterirler. İklim değişikliği bu etkiyi arttırmıştır. Su kaynakları dünya geneline eşitsiz yayılmıştır. Dünyanın su kaynakları hızlı nüfus artışı, kentlere göç, kirlilik ve iklim değişikliği gibi birçok unsurun baskısı altındadır. Dünyanın birçok bölgesinde fiziksel ve ekonomik su sıkıntısı yaşanmaktadır. Dünyada yaklaşık 1 milyar kişinin sağlıklı suya erişimi yoktur. Yaklaşık 1 milyar kişi de sağlıksız çevre koşullarında yaşamaktadır. Sıkıntı yaşanan bu bölgelerdeki ekonomik sorunlar, hızlı nüfus artışı ve iklim değişikliğinin de etkisiyle gelecekte bu sıkıntıların artacağını söyleyebiliriz. Türkiye su zengini bir ülke değildir. Su fakiri bir ülke de değildir. Ancak sık sık bölgesel kuraklıklar yaşayan ve su sıkıntısı tehditi altında olan bir ülkedir. Bu nedenle suyunu çok verimli, akılcı ve planlı kullanması gerekir.
Türkiye su politikaları açısından son 10 yıldır bir geçiş dönemi içindedir. Bu kapsamda 2019 yılında bir ulusal su raporu hazırlamış ve yürürlüğe koymuştur. Bu raporda suyun havza ölçeğinde entegre bir anlayışla yönetileceği yer almaktadır. Ayrıca Türkiye’de 25 nehir havzasında su yönetimi ile ilgili birçok plan tamamlanmıştır. Bu havza yönetim planlarının uygulanması için havza ölçeğinde etkin bir kurumsal altyapıya ihtiyaç vardır. Bunun yasal çerçeve içinde oluşturması ve suyun daha verimli kullanılması için 9 yıldır hazırlık çalışmaları süren Su Yasası Taslağı TBMM’den geçirilerek çıkartılmalıdır.
Ülkemizde su yönetimi konusunda planlama açısından yapılan çalışmalar hemen hemen tamamlanmak üzeredir. Ancak bu planların katılımcı bir anlayışla uygulanabilmesi konusunda daha yapılacak çok iş olduğu görülüyor.
Ülkemizde ulusal su planında belirtilen su politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için su yöneticilerinin su yönetim anlayışlarını su kullanıcılarının da su kullanım alışkanlıklarını değiştirmeleri gereklidir. Yani ülkemizin su politikalarının suyun bir canlı hakkı olduğu kabulü ile suyu miktar ve kalite olarak iyi yönetebilmesi için su yönetimi ve su kullanımı paradigmasını değiştirmesi gerekiyor. Bu konuda bir anlayış değişikliğine ihtiyacımız var. Su kaynaklarımızın üzerindeki baskılar artıyor. Özellikle suyun sadece miktar olarak değil aynı zamanda kalite olarak da iyi yönetilmesi gerekir. Çünkü ülkemizde su kirliliği hızla artıyor.
Ne yapmalıyız ?
Su, tüm canlılar için yaşamsal öneme haiz, talebi sürekli olan ve yerine başka bir şeyin ikame edilemediği bir doğal kaynaktır. Bu nedenle her zaman tüm canlılar için yeterli kalitede ve yeterli miktarda sürekli olarak erişilebilir olmalıdır. İklim değişikliği ülkemizin su kaynakları üzerinde Karadeniz bölgesi hariç olumsuz etkiler yapacaktır. Bu nedenle ülkemizin yüzey ve yeraltısularını bilinçsizce tüketmek gibi bir lüksümüz asla yoktur. Suyun her damlası bizim için çok önemli olup her sektörde suyu en verimli şekilde kullanma zorunluluğumuz vardır.
Ayrıca suyumuzu miktar olarak verimli kullanırken kalite olarak da korumak zorundayız.
Su kullanım alışkanlıklarımızı ve su yönetimi anlayışımızı barajlarımızın doluluk oranlarının artması veya azalmasından bağımsız olarak değiştirmek zorundayız. Türkiye’de gerek taşkın gerekse kuraklık zamanlarında alınması gereken tüm önlemler, Havza ölçeğinde hazırlanan Taşkın Yönetim ve Kuraklık eylem planlarında açıkça yer almaktadır.
Ülkemiz son birkaç aydır bir taraftan ani seller diğer taraftan çok sıcak hava koşullarının etkisi altında. Su kaynaklarımızın kalite olarak korunması ve verimli kullanılması sadece kurak dönemlerde değil tüm dönemler için geçerli bir politika olmalıdır. Ancak çok sıcak dönemlerde su tüketimi artacağı için su kullanımında tasarrufa yönelik tedbirler de alınmalıdır. Bunların arasında evsel su kullanımında suyu verimli kullanan aparatların mevcut aparatlarla değiştirilmesi, çamaşır, bulaşık makinelerinde tam dolu verimli kullanım, özellikle eski tuvalet rezervuarlarının kapasitesinin pratik yöntemlerle azaltılması gibi önlemler alınabilir. Bu dönemde özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde aşırı su tüketen sektörlerin su kullanımları daha sıkı denetlenerek kontrol altına alınmalıdır.