FETÖ ve Yehova Şahitleri Arasındaki Benzerlikler
Fethullah Gülen isimli bir vaizin Türkiye’nin başına açtığı belaları sanırım bilmeyen yoktur. Ama çoğu insan bu adamın hayatını ve liderlik ettiği organizasyonun ortaya çıkış sürecini bilmez. Halbuki bir insanın kim olduğunu belirleyen en önemli husus nerede yaşadığı, nasıl yaşadığı ve neler yaşadığıdır.
Fethullah Gülen isimli bir vaizin Türkiye’nin başına açtığı belaları sanırım bilmeyen yoktur. Ama çoğu insan bu adamın hayatını ve liderlik ettiği organizasyonun ortaya çıkış sürecini bilmez. Halbuki bir insanın kim olduğunu belirleyen en önemli husus nerede yaşadığı, nasıl yaşadığı ve neler yaşadığıdır. O insanın kurduğu örgütün de yaşadığı yerle, nasıl yaşadığı ile ve neler yaşadığı ile doğrudan bir ilişkisi vardır.
Hani “Coğrafya kaderdir.”, “Coğrafya her şeydir.”, “İnsan, coğrafyanın ürünüdür.” gibi sözler vardır ya bu sözlerle kastedilen de yaşanılan coğrafyanın, sosyal çevrenin ve ilişkide olunan insanların bir kişinin düşünceleri, kişiliği, siyasi ve dini duruşu gibi hemen her alanda etkili olduğudur.
Bu yazıda Fethullah Gülen’in; yaşadığı ve örgütünü kurup geliştirdiği çevre genel hatları ile ele alınarak onun söylemlerinin, düşüncelerinin ve kurduğu örgütün yapısının yaşamı boyunca bulunduğu bölgeler ve bu bölgelerdeki bazı yapılardan nasıl etkilendiğine dair çıkarımlarda bulunulmaya çalışılacaktır.
Fethullah Gülen’in Gençliği:
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki benim Fethullah Gülen ve kurduğu cemaat ile ilgili duygu ve düşüncelerim, çok daha önceleri, cemaatin yeni yeni örgütlenmeye başladığı dönemlere kadar gitmektedir. Burada, bundan kısaca bahsetmek isterim. Ama önce Fethullah Gülen’in doğduğu ve büyüdüğü çevre ile başlangıçta kendi inançlarını yaymaya çalıştığı yerlerden bahsetmekte fayda görüyorum.
Fethullah Gülen, Wikipedia’da da belirtildiği gibi 27 Nisan 1941 tarihinde Erzurum ilinin Pasinler ilçesine bağlı Korucuk köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Ramiz Bey, cami imamı; annesi Refia Hanım ise ev hanımıdır. Fethullah; altısı erkek, ikisi kız sekiz kardeşin ikincisidir.
Fethullah, 1945 yılında, henüz dört-beş yaşlarında iken (kendi ifadesine göre annesinden) Kur’an okumayı öğrenmeye başlamıştır. 1946 yılında ilkokula giden Fethullah, babasının 1949 yılında Alvar köyüne imam olması ve ailesinin oraya taşınması nedeniyle ilkokulu bırakmak zorunda kalmıştır. İlkokul diplomasını daha sonra Erzurum'da dışarıdan girdiği imtihan ile almıştır. Yani birçok profesör, general, bürokrat, iş adamı vb. tahsilli kişinin arkasından gittiği Fethullah, ilkokul mezunudur.
Okula gitmemekle birlikte, dini konularda özel bir eğitim aldığını söylemek mümkündür. Babasından Arapça dersleri, Hasankale'de Hacı Sıtkı Efendi'den tecvid ve Kur'an dersleri alan Fethullah, 1951 yılında hafız olmuştur. 1954'te ise Erzurum'daki Kurşunlu Camii Medresesi’nde Alvar İmamı Muhammed Lütfi'nin torunu Sâdi Efendi'den medrese dersi almıştır.
Fethullah ’ın bazı basın organlarında ve internette çıkan konuşmalarda, bu dönemde yaptığını söylediği bazı davranışları, onun çocukluk çağından itibaren bazı sorunları olduğunu göstermektedir. Örneğin, bir gün bir polise taş atıp sonra da başka bir şeyle ilgilenir gibi yapması, yani polisi kandırması ve bu sebeple polisin taşı sokaktaki diğer çocukların attığını düşünerek onları pataklaması olayı bunun en bariz örneğidir. Fethullah bu olayı anlatırken, bundan zevk aldığını saklamayarak bunu kendisinin üstün özelliklerinden biri gibi sunmaktadır. Bu durum, onun kişilik bozukluğunun sadece basit bir örneğidir.
Fethullah’ın, daha sonra millete kuracağı tuzakların ve kumpasların provası sayılabilecek bu tür davranışlarının yanında dini eğitimine de 1955 yılına kadar ciddi bir şekilde devam ettiği anlaşılmaktadır. 1955'ten sonra ise 1959 yılında Edirne'ye gidinceye kadar Osman Bektaş'tan fıkıh ve din eğitimi almıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda İşe Başlaması ve Meslek Yaşamı
1959 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda Edirne’de işe başlayan Fethullah, askerlik öncesin ve sonrasında toplam dört yıl süre ile Üç Şerefeli Cami'de imamlık yapmıştır. Edirne'deki görevi sırasında Dar'ul-Hadis Camii'nin imam odasında özel sohbetlere başlamıştır. Yani daha işe başlar başlamaz, daha sonra kuracağı organizasyonu teşkil ederken faydalanacağı tecrübeler edinmeye başlamıştır.
1963 yılında, Erzurum'a giderek bir yıla yakın ailesinin yanında kalan Fethullah, Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum'daki ikinci şubesinin kuruluşunda yer almış ve dernek yönetimine girmiştir. İki yıl kadar bu derneğin faaliyetlerinde görev alan Fethullah,1965’te Kırklareli’ne tayin olmuş ve burada bir yıl vaizlik yapmıştır.
1966 yılında ise İzmir'e merkez vaizliğine atanmış ve bu görevine 1971 yılına kadar devam etmiştir. Bu görevi sırasında; 1968 yılında resmî görevlendirme ile hacca gitmiş ve gezici bölge vaizi olarak Ege Bölgesi’nin çeşitli il ve ilçelerinde vaaz ve sohbetlerde bulunmuştur. Bu dönemlerde Turgut Özal ile de tanışmıştır. Fethullah’ın ifadesine göre Özal, Bornova Camii’ne sık sık gelerek verdiği vaazlara katılmıştır.
Bu faaliyetleri devletin ilgili organlarının dikkatini çekmiş olmalı ki 5 Mayıs 1971 tarihinde, TCK'nın 163. maddesinden tutuklanmış ve yedi ay tutuklu kalmıştır. 5 Kasım 1971 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış ve yargılaması devam ederken 23 Şubat 1972 tarihinde Balıkesir’in Edremit ilçesi vaizliğine atanmıştır. Bu görevi sırasında Manisa ilinde de vaizlik ile görevlendirilmiştir.
Bu dönemde Fethullah’ın ismi artık yavaş yavaş dindar insanlar arasında tanınmaya başlamıştır. Benim de Fethullah ismini ilk duymam bu dönemdedir. Ne zaman olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama 1980 öncesinde rahmetli dedemin bir defasında Manisa’da bir camide tesadüfen Fethullah Hoca isminde bir vaizi dinlediğini ve adamın çok etkili konuştuğunu söylediğini hatırlıyorum.
Kendisi bir müezzin olan amcam ise Fethullah’ın ne mal olduğunu daha o zamanlar anlamış olacak ki Fethullah adı geçince “O adam çok etkili konuşuyor ama söyledikleri sapkınlıktan başka bir şey değil. O adam vaiz değil sapık. Çok tehlikeli biri. İnsanın inancını bozabilir.” gibi cümleler kurar ve dedem ile babama onu dinlememelerini söylerdi. Zaten dedem tarikatlardan pek hoşlanmazdı. Köyde oturduğumuzdan dedem, nadiren gittiği Manisa’da bir daha onun vaazına denk gelmemiş olacak ki ondan sonra sözü edildiğini hatırlamıyorum.
Fethullah, bu vaizlik faaliyetlerine devam ederken, 1971’den beri tutuksuz olarak TCK 163’ten yargılandığı davada 1974 yılında beraat etmiştir. Bundan sonra İzmir'in Bornova ilçesi vaizliği görevine atanmış fakat komşu illerdeki camilerde vaazlar vermeye devam etmiştir. 1975 ve 1976 yıllarında ayrıca, Anadolu’nun bazı şehirlerinde Kur'an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferanslar vermiştir.
İzmir’de takipçi sayısı oldukça artan Fethullah, basın yayın hayatına da girmiştir. Bu kapsamda, takipçileri tarafından “Sızıntı” isimli bir dergi kurulmuştur. Fethullah, ilk sayısı Şubat 1979'da çıkan Sızıntı Dergisi’nde önce başyazıları, daha sonra orta sayfa yazılarını yazmaya başlamıştır.
Emekli Olduktan Sonraki Faaliyetleri
Fakat kısa süre sonra meydana gelen 1980'deki 12 Eylül Darbesi’nin ardından İzmir ve Ege Ordu Sıkıyönetim Komutanlıkları tarafından yakalanma emri yayımlanınca Fethullah İzmir'i terk etmiştir. Bu süreçte Anadolu'da çeşitli illerde dolaşmış, dost ve akrabalarında kalmıştır. 20 Mart 1981 tarihinde de Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki vaizlik görevinden istifa etmiştir.
Ben tarihini tam hatırlamıyorum ama 80’li yıllarda Fethullah ismiyle ikinci defa karşılaştım. İzmir'de (Çamdibi semtinde) oturan bir yakınıma gidip bir hafta kadar kalmıştım. Meğer Fethullah Gülen, o hafta cuma günü kaldığım eve 500-600 metre mesafedeki bir camide vaaz veriyormuş.
Mahallede arkadaş olduğum bazı çocuklar, Fethullah Hoca diye birinin o camide vaaz verdiğini, cuma namazını kılmak için o camiye gideceklerini ve benim de onlarla gelmemi söylediler ama ben eve daha yakın olan, mahalledeki camiye gittim. Akşam üzeri sokakta buluştuğum arkadaşlarım bana, Fethullah Hoca’yı anlata anlata bitiremediler.
''Şöyle derin hoca, böyle derin hoca (Bazılarının böyle manyaklara derin hoca demesi ve bazılarının da birkaç mafya bozuntusu serseriye derin devlet demesi yüzünden derin kelimesinden oldum olası nefret ederim.), şöyle güzel vaaz verdi, böyle güzel vaaz verdi, hepimizi hüngür hüngür ağlattı'' laflarından adamı çok merak ettim ama bir iki gün sonra köye döndüğümden görmek nasip olmadı (İyi ki de olmamış.).
İlginç bir tesadüftür ki aynı günlerde, Yehova Şahitleriyle de ilk defa tanıştım. Mahalledeki bir radyo-televizyon tamircisine eli yüzü düzgün, giyimi çok iyi ve çok kibar konuşan üç genç (20'li yaşlarda) gelmiş, yeni tanıştığım bir arkadaşın babası olan tamirciye hararetli hararetli bir şeyler anlatıyorlardı. Kapının önünde otururken içerde bu gençlerin konuşmaları dikkatimi çekince içeri girdim ve onları dinlemeye başladım.
Duyduklarım, merakımı celbedince tamirci amcanın “sen de nereden çıktın” der gibi bakışları üzerimde olmasına rağmen çekinmedim ve kendilerine birkaç soru da sordum. Bu üç gençten daha çok bir tanesi konuşuyor, bazen diğer ikisi onu destekler mahiyette söze giriyordu. O zaman bana, insanların yoldan çıktığından, bundan kurtuluş yolunu aradıklarından (ve bulduklarından), kıyametten filan bahsettiler.
Onlar gittikten sonra kaldığım evin hemen yanındaki caminin imamına gittim ve “Bu herifler de kim?” diye sordum. Çünkü üç genç Yehova Şahidi, dükkândan çıkarken yakında cami imamıyla görüşüp ona da tebliğ yapacaklarını, o zaman dükkâna tekrar uğrayıp kitap ve broşür getireceklerini söylemişlerdi. Hoca bana, bunların Hristiyanlık ve Yahudilik karışımı bir dini inancı olan ama kendilerini Hristiyan kabul edilen sapkın bir tarikat olduğunu söyledi.
Ayrıca, bu tarikatın İzmir ve çevresinde çok faal olduğunu, tarikat üyelerinin hemen hemen her çevre ile temas kurup propaganda yaptıklarını, hatta kendisini bile Yehova Şahidi olmaya davet ettiklerini, ancak kendisinin onlara Kur'an, İncil ve Kitab-ı Mukaddes'ten örnekler vererek iddialarının saçma olduğunu açıkladığını, bunun üzerine o kişilerin; daha bilgili bir arkadaşlarını getirerek onun tezlerine karşılık verebileceklerini söylediklerini ve o hafta sonunda buluşmak için randevulaştıklarını anlattı. Tabii bu arada, bu şahısların faaliyetleri hakkında polisi bilgilendirdiğini ama polisten pek fazla ilgi görmediğini de ilave etti.
Şimdi, tüm bu yaşadıklarım çerçevesinde düşünerek olayları mantık süzgecinden geçirince, genç bir delikanlı olarak İzmir sokaklarında bana ve hatta caminin imamına kadar ulaşabilen böyle bir organizasyonun, o sırada kendi örgütünü kurmaya ve bunun için her çevre ile temas kurmaya çalışan Fethullah Gülen ile görüşmemiş olması çok düşük bir ihtimal gibi görünmektedir.
Zaten Fethullah Gülen Cemaatinin, yani namı değer FETÖ’cülerin, faaliyet alanları ve örgütlenme biçimi dikkate alındığında, Yehova Şahitleri ve bazı başka Hristiyan ve Yahudi tarikatlarıyla çok fazla benzerlikleri olduğu görülmektedir. O zamanlar İzmir'de hem Yahudi hem de Hristiyan birçok tarikat ve organizasyon faaliyet gösteriyordu. Bu konu detaylı bir şekilde araştırılacak olursa muhtemeldir ki Fetö'nün bu tarikatlarla ilişkisi ve ne kadar etkilendiği daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Zaten İzmir, bugün bile birçok Hristiyan, Yahudi ve Müslüman tarikatının etkili olarak faaliyet gösterdiği bir yerdir. Zaman zaman basına da yansıdığı gibi İzmir’de çok sayıda misyoner teşkilatı faaliyet göstermekte ve bu misyonerlerin dernek, cemiyet vb. isimler altında kurdukları birçok kilise bulunmaktadır. Yehova Şahitlerinin de bunlardan biri olduğunu söylemeye sanırım gerek yok.
FETÖ ve Yehova Şahitlerinin Benzerlikleri:
Daha sonra bu tarikatla ilgili bazı yayınlara rastlayınca bunları alıp okumuştum. Hatta bu yayınlardan bazıları hala şahsi kütüphanemde mevcuttur. Şimdi bu yayınlardan öğrendiğim kadarıyla size Yehova Şahitlerinin kim olduklarını, neye inandıklarını ve faaliyetlerini anlatmaya çalışacağım. Yalnız şimdiden uyarıyorum., anlattıklarımı okuyunca bunların FETÖ ile ne kadar benzer olduğunu görüp de şaşırmayın.
Yehova Şahitleri, isimlerini İşaya'nın (40/10) ayetinden alan bir Hristiyan tarikatıdır. Bu tarikata mensup olanlar; Yehova'nın güçlü bir tanrı ve İsa Mesih'in vaat edilmiş Yeni Dünya'nın kralı olacağına ve şimdi Yehova'nın uyarılarına kulak verip ona boyun eğenlerin yer yüzünde kurulacak yeni bir dünyada ebedi olarak yaşayacaklarına inanmaktadırlar.
1870 yılında kurulan bu tarikat, kurulduğu ilk günden itibaren, inançlarını yaymak için tüm mensuplarını birer vaiz olarak yetiştirmektedir. Bu sebeple, tüm tarikat mensupları yaşadıkları her yerde tarikatı yaymak için canla başla çalışmaktadır. Yehova Şahitleri, Amerika'da kurulmuş olmasına rağmen faaliyet alanı bütün dünyadır.
Her milletten şahit kazanmaya ve bütün ülkelerde örgütlenmeye önem vermektedirler. Bu şekliyle tarikat, uluslararası bir yapıdadır. Dünya çapında örgütlenmeleri, mevcut devletleri, milletleri ve dinleri sapkın yapılar olarak görmelerinden ve kurtuluşa sadece kendi tarikatlarının ulaşacağına inanmalarından kaynaklanmaktadır. Sanırım bu söylediklerimin Fethullahçılarda da aynı olduğunu söylememe gerek yok.
Diğer önemli bir benzerlik de iki grubun da farklı dinlere mensup olmalarına rağmen aynı kaçınılmaz sonu öngörmeleridir. Yehova Şahitleri, İsa'nın gökten inerek kutsal dünya krallığını kuracağını, ancak ondan önce şeytanın dünyaya gelerek insanları kötü yola sokacağını, İsa gökten inince bu kötü yola girmiş insanlarla savaşarak onları yok edeceğini söylerken; FETÖ’cüler şeytan yerine deccal, İsa yerine de mehdi kelimesini kullanmaktadırlar. Onlara göre Deccal önceleri Atatürk, 2015’ten sonra ise R.T.Erdoğan iken Mehdi de Fethullah Gülen'dir.
Yehova Şahitleri, tarikat içi organizasyon ve faaliyetler açısından da FETÖ’cülere çok benzemektedir. Örneğin aynı FETÖ’cüler gibi onlar da toplantılara ve eğitime, özellikle de tarikat içi eğitime çok önem vermektedirler. Bu sebeple, her hafta düzenli olarak toplantılar yapmakta ve bu toplantılarda mensuplarına hem kendi inançlarının eğitimini hem de tarikatlarına taraftar kazanmak için diğer insanlarla nasıl bir iletişim kurmaları gerektiği hakkında bilgiler vermektedirler.
Bu derslerde öğrendiklerini yeni tarikat adaylarına anlatmak için yapılan görüşmeler esnasında vaizler veya vaiz grupları Kitab-ı Mukaddes ile kendi inançlarını anlatan kitap ve broşürleri kullanmaktadırlar. İlginç bir şekilde FETÖ’cüler de, Kur'an-ı Kerim’in yanında ve hatta ondan daha çok Fethullah’ın vaazlarını ve kitaplarını kullanmaktadırlar.
İki tarikatın faaliyet göstermek için kullandığı yöntemler arasında da büyük benzerlikler bulunmaktadır. Örneğin Yehova Şahitleri de FETÖ’cüler gibi basın ve yayına büyük önem vermektedirler. Kuruldukları tarihten kısa süre sonra bir dergi çıkarmaya başlamaları da bunu göstermektedir. Yehova Şahitleri, propaganda çalışmaları ile paralel olarak her yıl dünyanın en büyük şehirlerinde tüm dünyadan gelen bazı delegelerinin katılımıyla eğitim ve değerlendirme toplantıları yapmaktadırlar.
Bu ve benzeri faaliyetler FETÖ’cüler tarafından da yapılmaktadır. Abant toplantıları buna bir örnektir. Londra'da görev yaptığım sırada bunların bir toplantı yapacağını haber alınca, ne konuştuklarını öğrenmek için tanıdığım birinden bunların arasına girerek toplantılarına katılmasını rica etmiştim. Şaşırtıcı bir şekilde, toplantıya katılanların sadece birkaçının Türk, kalanlarının İngiliz ve diğer milletlerden olduğunu öğrendim.
Bu iki tarikat arasında daha onlarca benzerlik vardır. Yehova Şahitleri ile Fethullah Gülen Cemaati birbirine o kadar çok benzemektedir ki kendi tarikatlarına, tarikat mensuplarına ve yaptıkları faaliyetlere verdikleri isimler bile aynıdır. Örneğin Yehova Şahitleri kendi mensuplarına “hizmetçi” veya “hizmet eri”, faaliyetlerine de “hizmet” demektedirler.
İlginç bir şekilde FETÖ’cüler de üyelerinin faaliyetine “hizmet”, cemaatlerine “hizmet hareketi”, üyelerine de “hizmet eri” demektedir. Ayrıca, Yehova Şahitlerinin örgütlenme şekli de Fetöcülerin örgütlenme şekline benzemektedir. Örneğin, onlar da FETÖ’cüler gibi tarikat üyelerinin bir listesini tutmazlar. Yani resmi olarak kayda geçirmezler. Organizasyon yapılarını da herkesten gizlerler.
Sonuç
Kendi anlatımlarından da anlaşıldığına göre Fethullah, doğuştan gelen bazı arızalı psikolojik özelliklere sahiptir. Bu sorunlu çocuk, ilk dini ve sosyal görüşlerini Anadolu’nun en doğusundaki bir bölgede bulunan Erzurum’da almıştır. Gençlik yıllarını Erzurum’da geçiren Fethullah’ın, doğal olarak hırsları ve hedefleri de bu ortama göre oluşmaya başlamıştır.
Erzurum tarihi olarak İran’dan gelen ticaret yolu üzerindeki önemli bir merkezdir. O’nun doğup büyüdüğü yıllarda Erzurum o eski ihtişamlı günlerinden oldukça uzak küçük bir şehir haline gelmiş olsa da ticari gelenek ve kozmopolit fikirlerin izleri muhtemelen hala yaşamaktadır.
Fethullah, meslek yaşamının ilk yıllarında Edirne’de görev yapmış, burada köklü bir örgüt kuramamış ancak toplumu, halkı ve konuşmanın gücünü anlamıştır. Sosyal yapı Trakya’da ona büyük bir taraftar kitlesi kazanma imkânı vermemiş olabilir ama daha yolun başında ve tecrübesiz olduğunu da unutmamak gerekir.
Fethullah’ı meşhur bir kişi haline getiren ve örgütünü kurduğu yer genelde Ege Bölgesi, özelde ise İzmir olmuştur. Fethullah, İzmir’e tayin olduğunda artık oldukça tecrübeli biridir. Etkili konuşmalar yapabildiğini ve insanları kendisine bağlayabildiğini yaşayarak öğrenmiştir. Bu sebeple 40’lı yaşlarında İzmir’de modern ve açık bir toplumda taraftar kazanmaya ve bu taraftarlarını örgütleyerek bir güç haline getirmeye başlamıştır. Teşkilatını kurarken İzmir’de yoğun bir şekilde faaliyet gösteren başta Yehova Şahitleri olmak üzere başka dinlerin tarikat, cemaat ve misyonları ile de temas kurmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Örgütünün ve eylemlerinin bunlarla olan benzerliği de bunu göstermektedir.
Bu sebeple, Fethullah’ın kurduğu örgüt, klasik Anadolu tarikatlarından oldukça farklıdır. Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasının ardından yer altına çekilen ve daha çok devlet kontrolünün zayıf olduğu kırsal kesimlerde palazlanan diğer tarikatlar neresinden bakarsanız daha yerel ve daha köylüdür. Örneğin bu günlerde adı devlette örgütlendiği sıkça söylenen bir tarikat, mal mülk olarak toprağa yatırım yapmaktadır. Bu topraklar da tarikat lideri ve ailesi üzerinedir.
Fethullah’ın örgütüne baktığımızda; basın ve yayına, dershaneye, özel okullara, ticarete, madenciliğe ve hatta bankacılığa yatırım yaptıkları görülmektedir. Bu yatırımlar da lider üzerinde değil birbirleriyle irtibatları herhangi bir şekilde kayıt altında olmayan çeşitli kişiler üzerindedir. Hatta Fethullah, örgütlenmeye karar verdiğinde söylediği ilk şeyin dükkânı olan üç beş müridin birleşerek süpermarket kurmalarını, ticaret yapmalarını birçok konuşmasında ifade etmiştir. Yani FETÖ, tarih boyunca bir ticaret merkezi olan İzmir’in bu kültüründen de doğrudan etkilenmiştir.
Kozmopolit yapı, diğer dinlere mensup tarikatlarla temas ve yerel halkın hayat tarzı da Fethullah’ı, inançlarını, söylemlerini ve organizasyonunu etkilemiştir. Mesela Fethullah hiçbir zaman klasik Anadolu tarikatlarının liderleri gibi sarık takmamış veya cübbe giymemiştir. İzmir’in geneline tanıdık ve makul gelecek şekilde pantolon ve ceket giymiştir. Sünnet olmasına rağmen sakal da bırakmamıştır.
Burada vurgulanması gereken en önemli husus ise Fethullah’ın kişisel konumudur. Anadolu’daki tarikatların hemen hiçbiri diyanet çalışanı değildir. Dergâh, kuran kursu veya benzeri bir dini çevrede yetişmiş ve hayatını burada geçirmiş kişilerdir. Fethullah ise hayatını, diyanetin bir memuru olarak geçirmiştir. Zaman zaman bazı çevreler tarafından tarikatlar kapatılsın ve diyanet dini alanda tarikatlar için boşluk bırakmasın tarzında söylemler dile getirilmektedir ya, Fethullah bu söylemin boş olduğunu göstermektedir.