Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Gazze ve Ötesi -1 Tarihte Gazze

İsrail, Hamas’ın yaptığı bu saldırıya karşılık vermek üzere Demir Kılıç operasyonunu başlatma kararı aldı. Günümüzdeki gelişmelerin kaynağını öncelikle anlamak için bölgenin tarihi geçmişine bakmak, geçmişte neler yaşanmış bilmek gerekiyor kanaatindeyim. Ancak bu sayede geleceğe ışık tutabilecek görüş ve değerlendirmelere ulaşabiliriz.

7 Ekim 2023’te Hamas'ın silahlı kanadı, İzzeddin el-Kassam Tugaylarının İsrail’e 5000 roket ile saldırması bölgede deprem etkisi yarattı. Her şey bu saldırı ile bir anda değişmeye başladı. Aksa Tufanı Operasyonu adı verilen bu saldırıyla Hamas'ın İsrail'in geneline başlattığı roketli saldırılar, esir almalar ve infazlar art arda sıralandı. Bu saldırıda İsrail sokaklarındaki askerler ve çoğunlukla da siviller hedef alındı. Saldırılarda en az 300 İsraillinin öldürüldüğü ve toplamda 4 binden fazla kişinin yaralandığı biliniyor. 

İsrail, Hamas’ın yaptığı bu saldırıya karşılık vermek üzere Demir Kılıç operasyonunu başlatma kararı aldı. Günümüzdeki gelişmelerin kaynağını öncelikle anlamak için bölgenin tarihi geçmişine bakmak, geçmişte neler yaşanmış bilmek gerekiyor kanaatindeyim. Ancak bu sayede geleceğe ışık tutabilecek görüş ve değerlendirmelere ulaşabiliriz.

Tarihte Gazze

M.Ö. 3000'lerde küçük devletlerin birleşmesi sonucunda büyük bir devlet olarak teşkilatlanan Mısır, M.Ö. 1200'e kadar Ön Asya, Kuzey-Doğu Afrika ve Doğu Akdeniz'de siyasi hâkimiyet kuran güçlü, stratejik bir devlet olarak doğmuştur.

Mısır; güçlü olduğu dönemde, Mısır merkez olmak üzere kuzeye doğru, Sina ve Filistin'e yerleşip daha sonra Şam, Antakya, Halep'i ele geçirmişler ve hatta Kıbrıs ve Girit'e nüfuz etmişlerdi. Mısır devleti zayıfladığı dönemlerde büyüklü küçüklü birçok devletle rekabet etmek zorunda kalmıştır. Bunların içinde en ciddi rakip Anadolu merkezli Hititler (M.Ö.1650–1200) olmuştur.

Anadolu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz'de hâkimiyet ve nüfuzu bulunan güçlü Hititler, Mısırlılarla rekabet başladıklarında Antakya ve Halep'i ele geçirmiş ve güneye doğru ilerlemişler ve sonunda onları M.Ö. 1296'da Mısır'ı yenmişlerdir.

Neticede bilinen ilk ikili anlaşma olan Kadeş Anlaşması imzalanmış ve Mısır bugünkü Suriye kuzey topraklarından vazgeçmek zorunda kalmışsa da Filistin'i zorlukla elinde tutabilmiştir.

Hititlerin M.Ö. 1200'de yıkılması sonrasında Akdeniz havzasının en güçlü deniz devleti olan Finikeliler (M.Ö. 1200–539), bugünkü Suriye'nin sahilinde kurulmuştur. Filistin'in kıyılarını kontrol ettikleri gibi Mısır devletinin de bölgedeki hâkimiyetine son vermiştir.

Sonrasında Asurlular, İskitler, Urartular ve Babil devletleri ile bu savaşlar süregelip devam etmiştir. Sonrasında Persler ve Makedonlar (Büyük İskender) Romalılar ve Avrupa Hun devleti ile bu mücadeleler artarak yüzyıllar boyunca da devam etmiştir.

Daha sonra,  Müslümanların Hz. Ömer döneminde, 637'de, Kudüs ve Filistin ele geçirilmiştir. Kızıldeniz'in doğu sahilleri ve Asya-Afrika geçiş kısmını kontrol eden Müslümanlar, Mısır'ı ele geçirmek için harekete geçmişler ve 642'de de bu isteklerini gerçekleştirmişlerdir. 

Böylece Kızıldeniz Stratejik Alanı'nı kontrole alan Müslümanlar küresel bir güç haline dönüşmeye başlamışlardır. Sonrasında da Afrika ve Akdeniz havzasına yönelmişlerdir. Hatta Halife Hz. Osman döneminde, Doğu Roma'nın başkenti Konstantinopolis’e (İstanbul’a) bir sefer düzenlenmesi tasarlanmış ve 655'te Doğu Roma donanması Finike kıyılarında imha edilmiştir.

Filistin, 1099 yılında Haçlı seferleri ile Hristiyanların eline geçene kadar hep Müslümanların kontrolünde kalmıştır.

Tarihi süreç içerisinde bu mücadeleler durmak bilmemiş, Selçuklular, Eyyubiler, Memluklar ve Moğolların bölgeyi kontrol etmek için kıyasıya rekabetleri devam etmiştir.

Osmanlı Devleti, Karaman (1467) ve Adana’yı (1474) aldıktan sonra Halep, Şam ve Filistin'e yönelmiş ve bölgenin kontrolü için Memluklarla rekabete başlamışlardır.

Osmanlı Padişahı Sultan Selim, 24 Ağustos 1516'da Halep yakınlarında gerçekleşen Mercidabık Zaferi ile Halep-Şam bölgesini yönetimine dâhil etmiştir.

27 Eylül-3 Ekim 1516 tarihleri arasında Şam'da yığınak yapan Yavuz Sultan Selim, Filistin'i kontrol etmek için gönderdiği birlikler vasıtası ile 29 Ekim 1516'da Gazze'yi zapt ettirmiştir.

Böylece Ekim 1516'dan itibaren Kudüs, Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Osmanlıların Mısır'a saldırısını durdurmak isteyen Memlukler, Sina üzerinden bir ordu göndermişlerdir. Ancak Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta 21 Aralık 1516'da yapılan muharebeyi Osmanlılar kazanmıştır.

Filistin'in tam olarak kontrole alınmasından sonra Yavuz Sultan Selim, 29 Aralık 1516'da Kudüs'e ve 2 Ocak 1917'de de Gazze'ye girmiştir.

Filistin'de hâkimiyetini kuran Osmanlılar, Asya-Afrika kıtalarının birleştiği Süveyş Kilitmekanı'nın bir tarafını tutmaya ve Mısır seferi hazırlıklarına başlamışlardır.

Sina yarımadasını savaşmadan geçen Osmanlılar, Kahire önlerinde 22 Ocak 1517'de yapılan savaşı kazanmışlardır. Bu savaş sonucunda da Mısır ve Arap yarımadası ve Kızıl Deniz Stratejik Alanı, Hint Okyanusu'na kadar Osmanlı egemenliğine girmiştir.

1763'te dünyadaki sömürgelerini büyük kısmını İngiltere'ye kaptıran Fransa, kapitülasyonlarla etkin olduğu Akdeniz'deki üstünlüğünü de kullanarak 1798'de, Mısır'ı işgal etmiştir.

Güçsüz Osmanlı devleti ve padişahları bu duruma karşı koyamamış, Fransızların hedefini gören İngiltere ve Rusya buna karşı çıkmışlardır.

Yahudilerin Filistin'e geri dönmeleri gerektiğine inanan ve Osmanlı Devleti'nin zayıflığından faydalanan Napolyon'un, 1799 yılında Akka'yı kuşattığı sırada Filistin'deki Yahudilere vaadi; Suriye'nin işgalinden sonra Kudüs ve civarında bir Yahudi Hükümeti kurulması olmuştur.

Yani Fransa, Mısır'ı korumak için Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması düşüncesini uygulamaya koymaya çalışmıştır.

1763 yılında, Küresel rekabette Fransızları Hint Okyanusu'ndan uzaklaştırarak burada en büyük güç haline gelen İngiltere, 1802'de Aden Limanı'nı kullanmaya başlamıştır. Bu amaçla Kızıldeniz'e iyice nüfuz eden İngiltere, 1839'da Aden'de bir himaye yönetimi kurmuş ve böylece Kızıldeniz'in doğu girişini kontrol etmeye başlamıştır.

Bu arada Cebelitarık ve Malta'yı üs olarak kullanan İngilizler, Osmanlı Devleti'ni bölgede oyuncu olmaktan çıkarmak için başlatılan yaklaşık 10 yıllık bir isyanın sonucunda, 1829'da, Mora'da Yunanistan devleti kurulmuştur. İngiltere bu olaydan sonra da ilgisini Doğu Akdeniz ve Mısır'a yöneltmiştir.

İngiltere Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'yı destekleyerek Osmanlının Doğu Akdeniz'de gücünü iyice zayıflatmaya çalışmıştır. İngiltere böylece etkisini Mısır'a aktarmaya çalışmış aynı zamanda da Filistin ile de ilgilenmeye başlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, 9-16 Mayıs 1916 tarihleri arasında kendi aralarında imzaladıkları Sykes-Picot Anlaşması'na göre; Fransa; Filistin dâhil Suriye, Musul, Çukurova, Adana ve Orta Anadolu'nun Sivas'a kadar olan topraklarını işgal edecek, Irak, Akabe'ye kadar olan bölge de Arabistan İngiltere'ye ait olacaktır.

15 Eylül İngiliz-Fransız anlaşması sonrasında, İngilizler; Antakya, Antep, Halep ve civarlarının Fransızlar’a verme karşılığında Filistin'i almıştır. İngiltere ile müttefikleri arasında, Nisan 1920'de yapılan San Remo Konferansı'nda, Filistin'in İngiltere'ye bırakılması kesinleşmiştir.

Filistin, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı tarafından yönetilmeye başlamış ve Filistin Yüksek Komiserliği'ne de Londra'daki Siyonistlerin destekçisi Yahudi asıllı Herbert Samuel atanmıştır.

Resmi dil olarak da İngilizce, Arapça ve İbranice beraber kullanılmaya başlanmıştır. Bu süreçte Yahudi Milli Yurdu kurulması için çalışmalar da hızlandırılmıştır.

TARİHTEN ÇIKARILAN SONUÇ:

Tarihte önemli bir ticaret yolu olan Filistin ve Gazze her daim büyük devletlerin ele geçirmesi ve bölge ticaretini kontrol etmesi gereken stratejik bir yer olarak görülmüştür. 

Bir devletin dünya çapında büyük ve ekonomik olarak güçlü bir devlet olabilmesi için Filistin ve Kızıldeniz bölgesini kontrol etmesinin tarihsel bir zorunluluk olduğu açıktır.

Fransızların hala daha Suriye’de ve İngilizlerin Kıbrıs’ta nüfuz yaratmaya çalışmaları ve bunun için bölge devletleri ile ortaklaşa hareket etmeleri bu amaçla yapılan faaliyetler olarak değerlendirilmelidir. 

Son olarak bu bölgede yaratılan İŞİD veya DAEŞ sorunun ise bölgede ABD tarafından yaratılarak bu soruna müdahale edilmek bahanesi bölgenin kontrolü amaçlı olduğu apaçık bellidir. 

DAEŞ örgütünü dönemin ABD başkanı Barak OBAMA’nın yarattığını da söyleyen yine OBAMA’dan sonra başkan olan bir başka ABD başkanı Donald TRUMP tır.

Tüm bu olayların tarihsel gelişimi içerisinde bugün yapılacak bölge analizinde bölgedeki güç mücadelesinin sadece İsrail - HAMAS veya Filistin ile özdeşleştirilemeyeceği açıktır.

Son yıllarda Çin – İngiltere İpek Demiryolu’nun ortaya çıkması ve bu amaçla Türkiye ve Kafkaslar ve Türki bölgelerde milyar dolarları bulan projeler de yıllar öncesinden başlamıştır.

Bu amaçla inşaatına başlanan Bakü - Tiflis - Kars demiryolu ya da Bakü - Tiflis - Ahılkelek - Kars demiryolu, kısaca BTK ya BTAK, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye'yi doğrudan birbirine bağlayan bölgesel demiryolu hattıdır. Hat, "Demir İpek Yolu" olarak da adlandırılmaktadır.

Demiryolu hattı, Ermenistan'ı bypass ederek Azerbaycan'ın başkenti Bakü şehrinden başlayıp Gürcistan'ın başkenti Tiflis ve Ahılkelek şehirlerinden geçip, 5 km uzunluğunda bir tünelle Türkiye sınırlarına ulaşarak Kars şehrine kadar uzanmaktadır. Demiryolunun tamamı 838,6 km olup, toplam maliyeti 450 milyon dolardır. Demiryolunun 503 km'si Azerbaycan'dan, 259 km'si Gürcistan'dan, 76 km'si ise Türkiye'den geçmektedir. İlk etapta hattan yıllık 1 milyon yolcu ve 6,5 milyon ton yük taşınması hedeflenmektedir. 

Devam eden Rusya - Ukrayna savaşının sonucunda Rusya’dan AB ülkelerine Petrol ve Doğalgaz akımının satışının yasaklanması AB ülkelerine enerji imkânını sağlayacak olan ülke olarak iki önemli noktayı ortaya çıkarmıştır. 

Bunlardan birincisi Azerbaycan ve Türkiye / Ceyhan üzerinden Akdeniz’e ulaşacak boru hattı üzerinde NABUCCO boru hattı projesi ve TANAP boru hattı ile Orta Avrupa’ya doğalgaz sağlanması projesidir. 

Diğer ve en önemli proje ise İsrail, Mısır, Kıbrıs üçgeninde bulunan Afrodit, Calypso, Zohr ve Leviathan doğalgaz sahalarından Yunanistan’ın Girit veya MEİS adası üzerinden Avrupa’nın ihtiyaç duyacağı doğalgazın İsrail üzerinden sağlanması projesidir. Avrupa’ya bu gazın yapılabilecek boru hatları ile Akdeniz’in altından Girit adasına veya Kuzey Kıbrıs- Antalya üzerinden ulaştırılması çalışmaları planlama aşamasındadır. 

British Gaz (BG) İsrail’e bitişik Filistin karasularında yer alan 30 kilometre açık denizde, 600 metre derinlikte Gazze Marine’de (Gaza Marine 1 ve Gaza Marine 2) ticari ve işletilebilir yaklaşık 100 milyar metreküplük gaz rezervleri bulduğunu açıklamıştır. Gazze’nin gazının 4-6 milyar dolar doğalgazı olduğu değerlendirilmektedir. 

Bu doğalgaz rezervlerinin yapılacak yeni sondajlarla da artabileceği değerlendirilmektedir. Bölgenin petrol ve doğalgaz kaynaklarının tek alıcısı da Rusya’dan doğalgaz alımını kabul etmeyen ABD ve AB ülkeleri görünmektedir.

Bölgede tarihsel ticari yolların öneminin yanında ayrıca Doğu Akdeniz doğalgaz ve petrol rezerv sahalarının ve kaynaklarının hatırı sayılır ölçüde varlığı da söz konusudur. Bu enerji kaynakları milyarlarca dolar para ve zenginlik demektir.

Bugün için 7 Ekim 2023’te başlayan Aksa Tufanı ve Demir Kılıç operasyonları işte bu konudaki uzlaşmazlığın patlak verdiği coğrafi noktadır. Filistin bu konuda bir çıkış aramakta ve İsrail de bu durumu önlemeye çalışmaktadır. İşin diğer bir yönü de Rusya – Ukrayna Savaşının İsrail’in doğalgaz kaynaklarını AB ülkelerine satma amacına hizmet ettiği de açıkça anlaşılmaktadır. 

Tarih her şekilde tekerrür etmektedir. Büyümek ve bölgede güç olmak isteyen ülkeler ile bu ülkeleri kullanmak isteyen daha büyük emperyalist ülkeler arasındaki çekişmenin cezasını suçsuz insanlar ve Gazze halkı çekmektedir.

ABD bu amaçla İsrail’e olan desteğini açıklamakta ve Ortadoğu’ya 2 uçak gemisi göndererek her an aleyhine dönebilecek bir durumu önlemeye çalışmaktadır. 

Diğer taraftan kendisi küçük ama etkisi büyük bir ülke de bu durumu ve özellikle bölge ülkelerindeki siyasi yöneticilerin kişisel zaaflarını bir şekilde bu ülkeleri arkasına alarak örtmeye çalışmaktadır. Olan binlerce masum sivil ve çocuğa olmaktadır.

Haritalardan da anlaşılacağı üzere İsrail- Mısır- Kıbrıs üçgeninde bulunan Afrodit, Calypso, Zohr ve Leviathan doğalgaz sahalarında şu ana kadar tespit edilmiş doğalgaz rezerv sahalarının haricinde araştırma ve sondaj faaliyetleri devam etmektedir.

İsrail’in Leviathan gaz sahası ispatlanmış, doğalgaz rezervi 613 milyar m3 tür. Bölgede araştırmalar ve sondajlar halen devam etmekte olup bu miktarlar her an artabilecektir.

Doğalgaz arama ve sondaj faaliyetleri devam eden bu ülkeler arasında Türkiye, Libya, Yunanistan ve Gazze de bulunmaktadır. Hâlihazırda bulunan kaynaklardan İsrail’e 400 yıl yetecek doğalgaz bulunduğu kesinleşmiştir.

Gazze Şeridi,  İsrail’in kendisine temin ettiği su dışındaki suyu,  kendi  yeraltı suyu ve deniz suyu arıtma tesislerinden sağlamaktadır. Bu iki su kaynağı  da yoğun olarak enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Gazze Şeridindeki enerjiyi kontrol eden ve kısıtlayan İsrail bu durumda su teminini de kontrol etmektedir.

Dicle ve Fırat nehirlerinin bölgeye aktardığı temiz su, bu nedenle hayati öneme sahiptir. Asıl oyun, tatlı su kaynaklarının kontrolü noktasında oynanmaktadır. Bölgede yaşanan ve PKK ile ilgili konular da aslında bu konuyla doğrudan ilişkilidir.

Yaşanan veya yaşanacak tatlı su kaynaklarının kontrolünün yanında Akdeniz’de devam eden Ekonomik münhasır bölge alanlarının kimin olacağı anlaşmaları ile Kuzey Kıbrıs ve Türkiye de bu tartışmalı alanlarda anılan bölge ülkeleri ile büyük veya küçük sorunlar yaşayacağı da artık kesinleşmiş bir gerçektir.

Türkiye’nin AB ile ortaklığı henüz kesinleşmediği ve Güney Kıbrıs ve Yunanistan bölgesinin AB üyesi olduğu bir bölgede bu mücadeleye AB ülkelerinin de karışacağı da bir başka olgudur. 

Özellikle yukarıda da bahsettiğim Ukrayna – Rusya Savaşının sonucunda AB’nin Rusya ile olan ticaretin kesilmesi, AB ülkelerini bu sahalardan elde edilecek enerji kaynaklarına mecburi olarak yönlendirecektir. 

İsrail ve Mısır’ın bu bölgeden çıkaracağı gaza mecbur kalan bu ülkeler; her şekilde gelecekleri için de İsrail ile olan ilişkilerini ve ekonomik çıkarları gereği yaşananlara ya sessiz kalacaklar ya da kendi menfaatleri ölçüsünde gerektiği kadar kimseyi incitmeyecek şekilde ses çıkaracaklardır. 

Tüm bu sonuçlara ilave olarak ayrıca bölgedeki ticareti kontrol etmek isteyen diğer ülkeler de bu bölgeye yakın duracaklar ve olayları kendi menfaatleri doğrultusunda çözmeye çalışacaklardır.

Araştırmacı Yazar Müjdat  YUMAK
Araştırmacı Yazar Müjdat YUMAK
Tüm Makaleler

  • 11.11.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1333 kez okundu

Google Ads