Gazze ve Ötesi-2: Akdeniz’de Hangi Ülke Ne Maksatla Bayrak Gösteriyor?
Bütün dünya ülkelerinin Akdeniz'de ve Ortadoğu'da ne maksatla bulunduklarını, Gazze ile ne alıp veremedikleri olabileceğini anlamak için öncelikle Gazze ve çevresinin ne gibi bir stratejik önemi var onu iyi anlamak ve kavramak gerekiyor.
Gazze ve Ötesi -1'de tarihsel gelişimini anlattığım Doğu Akdeniz ve Akdeniz, dünyanın bugün de geçmişte olduğu gibi güçler savaşının çekim noktası olma özelliğini devam ettirmektedir.
Tunus'ta, 2021 yılında "ekmek, onur ve özgürlük" sloganıyla başlayan ve kısa sürede pek çok Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesini etkisi altına alan "Arap Baharı" isimli süreç; "darbe, karşı devrim, iç savaş ve dış müdahaleler" nedeniyle adeta bölgeyi Arap kışına döndürmüştür.
Bu dönemde ve sonrasında hem Afrika’da hem de Arap ülkelerinde başlayan halk hareketleri ve savaşlar nedeniyle milyonlarca kişi ölmüş veya öldürülmüş, topraklarından olmuş, başka ülkelere veya bölgelere göçe zorlanmış veya kültür ve yaşam biçimleri yok edilmiştir. Devam eden savaşlar bölge halklarını açlık ve fakirliğe mahkûm etmiştir. Dünyanın bugün içinde bulunduğu iklimsel değişikliklerinin yarattığı olumsuz etkilere karşı koymak ve daha iyi yaşam standartlarına ulaşmak isteyen bölge insanları ise özellikle başta gelişmiş AB ülkelerine olacak şekilde milyonlara ulaşan sayılarda ve yoğun bir şekilde göç etmeye başlamıştır.
Arap baharının yaşandığı bu ülkeler Irak, Suriye, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan Yemen, BAE, Bahreyn ve Lübnan’dır. Bu ülkelerin coğrafi konumuna bakıldığında da hepsinin Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın güneyinde çepeçevre Türkiye’yi sardığı görülür. Bu ülkelerin yaşanan sorunlarına ilave olarak orta Afrika’da yaşanan savaşlar ve etnik olaylar da bölgeyi ayrıca olumsuz olarak etkilemiştir.
Bölgede ulus devlet kavramı her gün şiddetini arttıracak şekilde yok edilmiştir. İnsanlığın medeniyetinin başladığı Mezopotamya ve Ortadoğu bölgesi artık sonu gelmeyen savaşların ve kanlı mücadelelerin baş adresi olmuştur.
Bu ülkelerin konumuna ve dünyada yaşanan diğer sorunlara bakarak da Ortadoğu ve Gazze’de gelecek 10-20 yıl daha yanan ateşin sönmeyeceği de açıkça anlaşılabilir.
Örnek olarak Irak ve Suriye’den çekilme kararı alan ABD, askerlerinin büyük bir çoğunluğunu görece bölgeden çekmiştir. ABD’nin asker bulundurduğu üsler ise bölgede Petrol çıkarılan önemli bölgeler olup bu bölgelerde üretilen petrolün tamamı ABD ve şirketlerince çıkarılıp dünya piyasasına satışı yapılmaktadır. ABD askeri gücü de bu petrol bölgelerinin güvenliğini ve çalışanlarının güvenliğini sağlamak için orada bulunduğu iddiasıyla bölgede varlığını sürdürmektedir. Medyada bölgeden çıkarılan milyarlarca dolarlık petrolün kayıp olduğu haberleri baş sayfaları doldurmaktadır.
2014 yılı Ortadoğu petrol taşımacılığı verileri
Suriye’de bulunan askeri üsleri gösteren haritadan da anlaşılacağı üzere sadece Suriye’de ABD, İran ve Rusya’ya ait 12 adet üs bulunmaktadır.
Bu ülkelerin yanında PKK-YPG, DAEŞ (IŞİD) ve Özgür Suriye Ordusu ( ÖSO ) dâhil birçok dini veya ideolojik tabanlı guruplar da bulunmaktadır. Anılan bölgelerde Fransa’nın da LAFARGE çimento fabrikası gibi ekonomik şirketleriyle bu örgütler ve PKK – YPG terör örgütleri ile direkt temas halinde olduğu da bir başka gerçektir. Bu olayın duyulmasından sonra LAFARGE şirketi el değiştirmiş ve isim değişikliği yapmıştır.
Türkiye’nin güneyinde Hendek savaşlarında yapılmış olan tünellerin bu şirketin ekonomik desteğiyle yapıldığı da bir başka gerçektir.
Aynı zamanda bölgede bilerek yaratıldığı Donald Trump tarafından ifade edilen DAEŞ terör örgütüne karşı mücadele etmek için de binlerce tır silah araç ve gereç bölgeye göndermiştir. Kısmen bu silahların bir miktarının başta PKK ve YPG adlı terör örgütlerine geçtiği bilinmektedir. PKK-YPG ise ABD tarafından terör örgütü olarak kabul görmemektedir. ABD DAEŞ ile yapılan mücadelede PKK ve YPG adlı terör örgütlerini ABD’nin müttefiki olarak adlandırmaktadır.
Bütün dünya ülkelerinin bölgede ne için bulunduğunu anlamak için öncelikle Gazze ve çevresinin ne gibi bir stratejik önemi var onu iyi anlamak ve kavramak gerekir.
Bloomberght’nin haberine göre dünyanın 2024 yılında günlük petrol ihtiyacı günlük 102.2 milyon varildir.
2021 yılı verilerine göre Orta Doğu’da üretilen günlük petrol üretimi, hâlihazırda dünya günlük petrol üretiminin % 31.3'ünü karşılamaktadır. 27.664 milyon varillik toplam bölge üretiminin % 12.5'ini Suudi Arabistan, % 3.5'i İran, % 4.7'si Irak, % 4.1'i BAE, % 3.0'ı Kuveyt, % 2'si Katar ve % 1.1'i Umman tarafından sağlanmıştır.
Suudi Arabistan Gavar petrol üretim sahası günlük 3.8 milyon varil ve 96 Milyar varil toplam rezerv ile dünya birincisi konumdadır. Ardından Kuveyt, İran ve Irak gelmektedir. Bu petrol üretimlerinin hepsi de Basra denizi merkezlidir.
Günlük üretilen 27.664 milyon varillik toplam bölge üretiminin çoğunluğu deniz yolu ile nakledilmektedir. Bölgede daha önce yapılmış petrol boru hatları savaşlar nedeniyle ya güvenli değildir ya da kullanılamaz halde olup onarım beklemektedir.
En güvenli hat olarak Kuzey Irak’tan çıkarılan petrolün Türkiye- Adana- Ceyhan’a nakledilen hat olduğu söylenebilir. 2 numaralı hat olarak gösterilen bu boru hattı Akdeniz’e ulaşan tek hattır. Bu hat dünyanın günlük enerji ihtiyacı için stratejik bir konuma ulaşmıştır.
Bölgede olan biteni daha iyi anlamak için Arap kuşağında ve Ortadoğu’da hangi ülke ne için bulunuyor sorusuna bir şekilde açıklık getirmek zorunluluğu vardır.
Başka bölgelerde onlarca sorun varken neden bu bölgeler büyük ulusların oyun alanı haline gelmiştir?
Bugün için Ortadoğu’yu asıl önemli kılan 1800’lerin sonlarına doğru keşfedilen sadece petrol müdür? Ortadoğu hem petrol hem de gaz rezervi konusunda dünyanın en zengin bölgesi konumunda olmasının yanında başka neden önemlidir?
ABD için Akdeniz ve Ortadoğu’nun Önemi
Ortadoğu’da birçok petrol sahasında üretilen petrol çıkarma maliyeti ucuz ve kalitelidir. Petrol üretim maliyetlerinin ucuz olmasının sebebi petrol rezervlerinin yeryüzüne yakın olması nedeniyledir. Tabiri caizse su kuyusu açsanız petrol çıkacak yerler vardır.
Petrol bulunan bu bölgelerde doğalgaz da çıkarılmaktadır. Çıkarılan doğalgazın dünya piyasasına arzı da ya boru hatlarıyla veya LNG Sıvılaştırılmış doğalgaz gemileri ile taşınarak yapılmaktadır. Petrol veya Doğalgaz taşıyan büyük tonajlı gemilerin Basra Denizi’nde veya Kızıldeniz’de bulunan suyollarını kullanma zorunluluğu vardır.
Bu durum hem Basra denizindeki Hürmüz boğazını hem de Kızıldeniz’deki Süveyş kanalını enerji taşımacılığı için çok önemli kılmaktadır. Bu suyollarının ve kanalların kontrolü hem enerjinin dağıtımını kontrol etmek hem de dünya piyasasında petrol fiyatını dengede tutmak için ABD ve ekonomisi açısından stratejik bir öneme sahiptir.
Gelecekte Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün coğrafyasından enerji taşımacılığının petrol veya doğalgaz hatları ile Akdeniz’e aktarılması (Türkiye hariç) bölgede devam eden siyasi belirsizlikler ve savaşlar nedeni ile pek mümkün görülmemektedir. Çünkü Arap ülkelerinin kendi aralarında yaşadığı din ve mezhep savaşları ve siyasi mücadeleleri bölge için emniyetli değildir. Bölgede yapılan veya yapılacak yatırımların her an boşa gitmesi söz konusudur.
ABD’nin bölgede kendisine bağlı petrol ve doğalgaz taşımacılığı için tehlike arz etmeyecek ortaklıklara ve müttefiklere ihtiyacı vardır. Bunlardan ilki İsrail’dir. 2. müttefik ise Suudi Arabistan’dır.
Enerji naklinin güvenliği ve maliyetleri nedenleriyle Trans –İsrail ve Trans Arabistan boru hatları planlamaları yapılmaya başlanmış ve anlaşmaları onaylanma aşamasına gelmiştir. Bu amaçla yapılan anlaşmalardan biri olan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştiren Abraham Anlaşması, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'da düzenlediği resmi bir törenle 15 Eylül 2020’de imzalanmıştır. Bu anlaşma aynı yıl içerisinde genişleyerek Fas ve Sudan’ı da içine alacak şekilde genişlemiştir. Abraham Anlaşmalarının daha geniş bölgesel ekonomik birlikteliği teşvik etme potansiyelini içinde taşımaktadır. Bu durum ABD ve İsrail’in Ortadoğu ülkelerini kendi arzuları ve istekleri doğrultusunda düzenlemeye çalıştıklarının işareti olarak da adlandırılabilir.
Suudi Arabistan da bu anlaşmaya katılmak için Aralık 2022’de 3 şart öne sürdü:
1) Resmileştirilmiş ABD-Suudi ittifakı.
2) NATO ittifakında olmakla eşdeğer miktarda ABD'den silah tedariki.
3) Küçük çaplı bir Suudi sivil nükleer enerji programının onaylanması şartlarıdır.
Bir diğer ilerleyen ve “Yüzyılın Projesi" adı verilen proje ise; Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve İran petrollerinin, sırasıyla Ceziretül Arap-Tebuk sahrası; Ürdün, Irak ve Suriye'den Gazze/Filistin'e aktarılması üzerine kurgulanmış bir ‘enerji aktarım hattı’ projesidir.
Proje, Körfez Ülkeleri (Katar, Kuveyt, Bahreyn, BAE vs.) petrol ve doğalgazlarının; Hürmüz Boğazından çıkıp, Kızıldeniz'den tankerlerle dolaşıp; Mısır'da Süveyş Kanalı'nı aştıktan sonra Avrupa'ya yayılmasına alternatif getirmekte ve bu enerji kaynaklarının körfez ülkelerinden İsrail’e inşa edilecek boru hatlarıyla doğrudan Akdeniz’e çıkması hedeflenmektedir.” Bu amaçla kurulan şirketin adı da (EAPC) Europe Asia Pipeline Company veya diğer adı da The Eilat Ashkelon Pipeline Company olarak bilinmektedir.
Proje ile tanker gemilerinin ve dolayısıyla Hürmüz Boğazı'nın ve Süveyş Kanalının hükmünün bitirilmesi istenmektedir. Bu durum ABD için enerji nakil maliyetlerini düşürecek ve enerji naklinin güvenliğini sağlayacak önemli bir projedir.
Gazze’nin hemen yanında yer alacak bu proje nedeniyle de geçmişte Kuzey Irak ve kuzey Suriye’de olduğu gibi gelecekte bölgede sorun yaratacak veya yaratması muhtemel toplumların başka yer ve bölgelere taşınmasına veya gönderilmesine ihtiyaç duymaktadır.
Bölgede yapılacak yeni hatlar ile İran’ın bölgedeki etkisi kırılmak istenmekte ve ucuz, nakliyesi kolay ve güvenli enerji kaynaklarıyla hem kendisini hem de müttefiklerini buluşturmak istemektedir.
Bir başka amaç da Rusya’nın Avrupa ve Asya’daki enerji kaynakları konusundaki gücünü kırmaktır.
Petrol fiyatlarını ve arzını ABD olarak kendisi belirlemek istemekte ve doları alışverişin tek geçerli para birimi yapmak istemektedir.
Enerji konusunda rakip gördüğü Rusya’nın enerjiden para kazanıp bunu Rusya’nın savunma sanayi ve yayılmacılık konularında harcamasını istememektedir.
Süveyş kanalında söz sahibi olmak, ürün nakliyelerini en ucuza taşımak istemekte ve ticari kâr oranlarını yükseltmeye çalışmaktadır.
Ucuz petrol nedeniyle kendi kaynakları yerine Ortadoğu’da üretilen petrolleri kullanarak halkının refahını devam ettirmek arzusundadır.
Bu amaçlar doğrultusunda bölgede kendisine yakın işbirliği içinde olacak Kürtler ve Araplar olmak üzere baskı kurarak kendi politikalarını onlara kabul ettirmek ve onları da bu amaçlarına ortak etmek istemektedir.
Çin-İran, Çin-İsrail, Çin-Afrika, Çin - Suudi Arabistan ülkeleri ile olan ilişkileri kontrol etmek istemektedir.
Asya’da bulunan müttefiklerinden özellikle Japonya –Tayvan ve Avustralya gibi ülkelere ucuz enerji sağlamak ve bu ülkeler üzerindeki Çin, İran veya Rusya’nın etkisini azaltmak istemektedir.
Hindistan’ı da enerji kaynaklarını kullanarak yanına çekmek istemektedir. Daha önce ucuz işgücü ve maliyetler nedeniyle Çin’de kurmuş olduğu fabrikalar gibi üretim tesislerini Hindistan ve Tayvan gibi ülkelere kaydırmaktadır.
Bölgedeki petrolü ve taşımacılığı kontrol ederek Güney Amerika’da bulunan Venezüella veya Küba gibi ülkeleri ve o bölgelerde çıkan petrol fiyatlarını kontrol etmek, böylece o ülkelerdeki siyasi kontrolü de elinde tutmak istemektedir.
İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin Afrika, Asya ve Güney Amerika’da bulunan sömürgelerine ulaşmalarını engellemek istemektedir.
Kuzey Afrika’da bulunan enerji kaynaklarını ve bunların piyasaya arzını kontrol etmek istemektedir.
Afrika’da bulunan doğal kaynakların, petrolün ve nükleer yakıt olan Uranyumun kontrolünü Fransa veya İngiltere yerine kendisinde tutmak istemektedir.
Süveyş kanalı, Cebelitarık boğazı ve İstanbul-Çanakkale boğazlarını kontrol ederek Rusya veya Çin ile Avrupa’nın ticaretini kontrol etmek bunun yerine kendi kontrolünde olacak ticari sahalardan bu ticari faaliyetleri dünya üzerinde tesis etmek istemektedir.
ABD, askerini tüm bu bölgelere götürmek yerine, bölgesel gruplar veya devletlerle işbirliği içinde olarak o yöredeki insanları kendi askeri gibi kullanmak veya o bölgelerdeki insanları paralı asker olarak kullanmak istemektedir. Bu amaçla daha önce Irak, Suriye gibi bölgelere 1996 yılında kurulan Blackwaters sonrasında ve ACADEMI adlı askeri organizasyonlar ile bölgeyi kendi amaçlarına göre şekillendirmeye çalışmıştır.
Rusya’yı ve Çin’i kendi coğrafyalarının dışına çıkamayacak şekilde bölgeye bir düzen kurmak istemektedir.
Şangay İşbirliği örgütü ile kendisine karşı kurulan paktı önlemeye çalışmaktadır.
ABD, bugün için dünyayı tek başına ekonomik siyasi ve askeri olarak yönetmenin arzu ve çabası içerisindedir.