Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Gazze ve Ötesi-4: Akdeniz’de İran Ne Maksatla Bayrak Gösteriyor?

İran’ın bölgedeki kara koridoruna yapılacak bir kara operasyonu kararı, Suriye ve Irak’taki İran’a bağlı yüz binlerce silahlı milisle kapsamlı çatışmaya girilmesi anlamına geldiği için ne ABD ne de İsrail böyle bir riski göze alamamaktadır.

Akdeniz’de hangi ülke niçin bulunmak istiyor?

Gazze ve Ötesi 1. bölümde Gazze’nin tarihsel gelişimini anlattım.  2. ve 3. bölümde “Hangi Ülke Akdeniz’de Ne İçin Bulunmak İstiyor?” bölümleri ile bazı ülkelerin bölgedeki amaçlarını açıklamaya çalıştım.

Bu bölümde İran'ı anlatacağım.

İran İçin Akdeniz ve Ortadoğu’nun Önemi 

İran, Ortadoğu’nun tam göbeğinde bir ülkedir. Basra Körfezi’nde bulunur. Kuzeyinde Azerbaycan ve Hazar Denizi, doğusunda Afganistan, Pakistan, Çin ve Hindistan gibi büyük ülkeler; batısında Irak-Suriye ve Suudi Arabistan gibi Ortadoğu ülkeleri bulunur.

Dünyadaki en büyük ikinci doğalgaz ve üçüncü petrol rezervleri İran'ın elindedir. Amerikan Enerji Enformasyon İdaresi, dünya petrol ve gaz rezervlerinin istatistiklerine ilişkin son raporunda, 2021 yılı sonunda İran'ın toplam petrol rezervlerinin 209 milyar varil olduğu tahminini açıklamıştır. Bu rezerv miktarı Venezuela ve Suudi Arabistan hariç dünyadaki tüm ülkelerden daha fazla petrol rezervi anlamına gelmektedir.

Dünya petrol rezervlerinin büyüklüğü sıralamasında Venezuela 304 milyar varil rezervle birinci, Suudi Arabistan 262 milyar varil rezervle ikinci sırada yer almaktadır. İran 209 milyar varil ile üçüncü sıradadır. 

ABD Enerji Enformasyon İdaresinin (EIA) 2021 raporuna göre, Rusya, 47 trilyon metreküple dünyada kanıtlanmış en fazla doğal gaz rezervine sahip olan ülkedir. İran, 34 trilyon metreküple dünyada en büyük doğalgaz rezervine sahip ikinci ülke konumundadır. Dünyadaki kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin yüzde 17'sini elinde bulunduran İran, büyük gaz sahalarını geliştirecek ilave yatırımlara ihtiyaç duymaktadır. Fakat ABD'nin tek taraflı yaptırımları batılı şirketlerin bu ülkeyle herhangi bir ticari anlaşma yapmasının önüne geçmektedir. 

Ortadoğu ve İran’da bulunan doğalgaz ve petrol rezervleri, bölgeyi enerjinin üretim merkezi haline getirmiştir. Bu üretim merkezinin en üst sıralarında İran da bulunmaktadır. 

Dünyada kanıtlanmış en fazla doğalgaz rezervine sahip ikinci ülke olan İran'da yetkililer, 2022 yılının son günlerinde ülkeyi etkisi altına alan sert kış şartlarına karşı, halkına doğalgaz kullanımında tasarruf çağrısı yapmıştır.

İran resmi haber ajansı IRNA'ya göre, Petrol Bakanı Cevad Ovci, 18 Ekim 2022 tarihinde, Meclis'te yaptığı konuşmada, ülkede kış aylarında doğal gaz sıkıntısı yaşanmaması için 80 milyar dolarlık yerli ve yabancı yatırıma ihtiyaç duyulduğunu ve ülkede bu kış, doğalgaz kıtlığıyla karşı karşıya kalınabileceği konusunda uyarıda bulunmuştur.

Dünyanın 2. Doğalgaz deposu olan İran, bu rezervlerinden yeni yatırımlar yapamaması nedeniyle yeteri kadar doğalgaz çıkaramamakta ve kendi içinde dahi tasarruf çağrıları yapmaktadır. 

ABD ve İran arasında Ocak 2016’da, İran ve P5+1 olarak bilinen BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa ile Almanya arasında uzun müzakerelerin ardından imzalanan nükleer anlaşma Ocak 2016’da yürürlüğe girmiştir. 

Anlaşmaya göre İran, zenginleştirilmiş uranyum üretimi ve saklama kapasitesine sınır getirecek, nükleer tesislerinin denetlenmesine izin verecek ve tavsiyeler üzerine bu tesislerini düzenleyecek veya tamamen kapatacaktı.

Bu anlaşmanın karşılığında da uzun süredir İran ülke ve ekonomisini zor durumda bırakan yaptırımlar kaldırılacaktı.

ABD’nin Barack Obama Başkanlığı döneminde imzaladığı anlaşmadan başkan Donald Trump anlaşmanın zayıf kaldığı ve İran’ın balistik füze programını kapsamadığı gerekçesiyle diğer P5+1 ülkelerinin itirazlarına rağmen Mayıs 2018’de anlaşmadan çekilme kararı almıştır.

Trump, aynı zamanda İran’a tekrar yaptırım uygulamaya başlamıştır. Buna karşılık İran da anlaşmadan aşama aşama uzaklaşmaya ve belirlenen sınırların üzerinde uranyum zenginleştirmeye başlamıştır.

Doğu Akdeniz, Orta Doğu’nun en stratejik bölgelerine yerleşmek veya bu coğrafyada belli bir anlamda söz sahibi olmak, İran’ın ulaşmak istediği jeopolitik hedefler arasındadır. Bu nedenle Şah Dönemi’nde İran, Lübnan Şiileri ile birtakım ilişkiler kurmasına rağmen bu ilişkiler sınırlı kalmıştır. 1979 İslam Devrimi’nden sonra ideolojik bir dış politika izleyen İran, bu hedefine, örgütlediği Lübnan Hizbullah’ı üzerinden ulaşmaya çalışmıştır. 

Fakat İran’ın Irak - Bağdat ve Suriye - Şam karayolu üzerinden oluşturduğu ve kara koridoru adı verilen hat üzerinden Lübnan’a ulaşması Irak ve Suriye’de yaşanan olaylar nedeniyle engellenmiştir. Çünkü Saddam yönetimindeki Irak, İran’ın bölgesel düşmanıydı ve Beşar Esat yönetimindeki Suriye'nin de Lübnan’da gözettiği bazı çıkarları vardı. Bu nedenle İran, Hizbullah’a desteğini hava yolu üzerinden sağlamak zorunda kalmıştır.

ABD’nin 2003’te Irak’ın işgali ile başlayan Saddam sonrası dönemde İran’a dost Şii yönetimlerin iktidara gelmesi İran’ın Irak’taki nüfuzunu artırmıştır. Ayrıca 2011’de Suriye’de başlayan istikrarsızlık ve Beşar Esat yönetiminin ülke üzerinde kontrolü kaybetmesi ve ABD’nin İran'ın nükleer programı konusunda Tahran’la görüşmeler başlatması; İran’ın bölgedeki yayılmacı hedeflerine ulaşması için yeni jeopolitik fırsatlar doğurmuştur.

Irak ve Suriye’de DEAŞ’a karşı mücadelenin öncelikli uluslararası hedef hâline gelmiş olması İran’a Doğu Akdeniz’e karadan bağlanmak için büyük bir fırsat sunmuştur. Bağdat ve Şam üzerinde büyük etkiye sahip olan Devrim Muhafızları Ordusu, İran-Irak sınırından Lübnan’a kadar uzanan lojistik hattını karadan kontrol altına almıştır.

Her ne kadar Suriye iç savaşı, Ortadoğu ve Arap baharı ile başlayan gelişmeler, İran için bazı fırsatlar doğurmuş olsa da Suriye'de yaşanan istikrarsızlık, Tahran'ın bölgedeki siyasi ve ekonomik projelerini de engellemiştir. 

Gazze ve Ötesi 2. bölümde açıkladığım üzere Tahran, İran petrol ve doğalgazını Irak ve Suriye üzerinden Lübnan kıyılarına, oradan da Yunanistan üzerinden Avrupa pazarlarına aktarmayı hedefliyordu. Bu amaçla 2011 yılında Tahran-Bağdat-Şam arasında doğal gaz boru hattının inşası için bir memorandum da imzalanmıştı. Fakat Suriye’de yaşanan istikrarsızlık İran’ın bu hedeflerini engellemiştir. 

Suriye iç savaşıyla İran’ın Suriye’de etkin bir güç hâline gelmesinin önü açılmış olmasına rağmen diğer taraftan ABD, Fransa, Rusya ve İngiltere’nin bölgedeki olaylara dâhil olması bu durumu engellemiştir. İran ürettiği petrol ve doğalgazın boru hatlarıyla Akdeniz’e nakli için kullanması gereken doğalgaz ve petrol boru hatlarının yapımının tamamlanmamış olması veya savaşlar nedeniyle mevcutların tahrip edilmiş olması bölgede İran’ın etkisinin sınırlandırılmasına neden olmuştur. 

Suriye’deki 100 bine yakın İran yanlısı silahlı milisin İran’la olan bağının sadece karadan tek bir ulaşım hattına bağlı olması da bu hattın zayıflığını ifade etmektedir. Bu zafiyetten yararlanan İsrail, söz konusu lojistik hat üzerinden yapılan sevkiyatlara zarar vermek için İsrail Hava Kuvvetleriyle operasyonlar düzenlemektedir. Söz konusu stratejik hattın kesilmesi durumunda ise İran’ın Suriye’deki gücünün zayıflaması kaçınılmazdır.

İran’ın bölgedeki kara koridoruna yapılacak bir kara operasyonu kararı, Suriye ve Irak’taki İran’a bağlı yüz binlerce silahlı milisle kapsamlı çatışmaya girilmesi anlamına geldiği için ne ABD ne de İsrail böyle bir riski göze alamamaktadır. 

Bu nedenle ABD ve İsrail, İran’ın Irak’taki siyasi etkisini zayıflatmak için Irak ve Suriye üzerindeki mevcut kara koridoruna hava saldırıları düzenleyerek en az maliyetle İran’a maksimum zararı vermeye çalışmaktadır. 

Sonuç

Sonuç olarak; Orta Doğu’da her gün değişen güçler dengesi İran’ın aleyhine geliştiği için İran’ın bu günkü Doğu Akdeniz stratejisinin başarılı olması oldukça zor görünmektedir. 

İran’ın Doğu Akdeniz stratejisini sürdürmek için elindeki çok güçlü bir araç olan 1860 kilometrelik kara koridoru üzerindeki kontrolünü kaybetme riski ise her geçen gün daha da artmaktadır. Sonrasında bölgedeki 100.000 silahlı milis kimin kontrolüne girecektir? Veya kim bu milisleri kendi askeri olarak kullanacaktır? İran ile ilgili asıl soru bu olacaktır. Kasım Süleymani’nin ölümü bu sorunun başlangıcını oluşturmaktadır.

İran’ın tüm Şiileri tek bir bayrak altında toplama hedefinin bir sonucu olarak ortaya çıkan Şii Hilali terimi; ağırlıklı olarak Lübnan, Suriye, Bahreyn, Irak, Azerbaycan, Yemen ve Batı Afganistan gibi Şii halkın çoğunlukta ya da çoğunluğa yakın olduğu yerleri kapsamaktadır. 

İran, bir şekilde bölgede varlığını devam ettirebilmek ve bölgedeki nihai hedefi olan Şii hilalini gerçekleştirebilmek için de Nükleer silahlara sahip olmak istemektedir.

Bölgedeki Müslümanlar arasındaki mezhep farklılığını kullanmak istemekte ve Sünni olan devletleri Şii anlayışla yönetme hayali bulunmaktadır. Bu amaçla Suudi Arabistan ve müttefik ülkeleri ile sürekli bir mücadele içerisindedir. Ayrıca Suudi Arabistan ülke olarak Yemen ile olan mücadelesinde, İran'ın Husileri desteklediği yönündeki iddialarını daha yüksek bir sesle dile getirmeye başlamıştır. Suudi Arabistan bölgede İran’ı kendisine karşı büyük bir tehdit olarak görmeye başlamıştır.

İran, mevcut petrol ve doğalgaz rezervlerini boru hatlarıyla Akdeniz’e ulaştırmak ve burada bulunan limanlar üzerinden AB ülkelerine satmak istemektedir. Bu ticaret ile ekonomisini geliştirmek bölgede gerçekleşecek oluşumları kendi lehine çevirmek istemektedir.

İran ABD ve müttefiklerinin kendisine uyguladığı her türlü ambargoyu kırmak istemektedir.

Irak ile yaptığı savaş sonucunda ekonomisinde oluşan yaraları bu ticari yollarda faaliyet göstererek kapatmak istemektedir.

Petrol ve doğalgaz hatlarının Doğu Akdeniz’e ulaşmasında İsrail ülkesini en büyük sorun kaynağı olarak görmektedir.

İran Suudi Arabistan ülkesini bölgede en büyük petrol üreticisi olması ve mezhep farklılıkları nedeniyle kendisi için rakip olarak tanımlamaktadır. 

Araştırmacı Yazar Müjdat  YUMAK
Araştırmacı Yazar Müjdat YUMAK
Tüm Makaleler

  • 23.11.2023
  • Süre : 3 dk
  • 1212 kez okundu

Google Ads