Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Hamas’ın Arkasında Kim Var? Rusya mı? İran mı? İsrail mi? Bu İş Kime Yaradı?

7 Ekim’den bu yana yaklaşık 50 gün geçti. O gün başlayan İsrail-Hamas Çatışması ‘bitmeyecek’ şekilde devam ediyor. Bugüne kadar yaşananlara rağmen, henüz Hamas’ın arkasında kim var sorusuna net cevap verebilmek mümkün görülmüyor. Bununla birlikte, gelişmelerin ışığında birtakım rasyonel varsayımlarda bulunmamız da geçerliliğini koruyor.

Görünüşe göre Hamas çok taraflı bir örgüt. Birçok devletin Ortadoğu’daki beklentilerine hizmet edebilir. Bu beklentilere rağmen, kimse Hamas'ın tam olarak neyin peşinde olduğunu bilmiyor. Hamas’ın sponsorları arasında ABD ve hatta İsrail'in kendisi bile olabilir iddiasında bulunanların sayısı hiç de az değil. Zira İsrail, Filistin'in işini bitirmek için kontrollü bir işgal planına ihtiyaç duymuş olabilir. Gerçek şudur ki Hamas, Hizbullah'a karşı İsrail tarafından kurulmuştu. Sonrasında bir şeyler ters gitmiş olmalı ki bu saldırı gerçekleşti. 7 Ekim’den bu yana yaklaşık 50 gün geçti. O gün başlayan İsrail-Hamas Çatışması ‘bitmeyecek’ şekilde devam ediyor. Bugüne kadar yaşananlara rağmen, henüz Hamas’ın arkasında kim var sorusuna net cevap verebilmek mümkün görülmüyor. Bununla birlikte, gelişmelerin ışığında birtakım rasyonel varsayımlarda bulunmamız da geçerliliğini koruyor.

Hamas İsrail’in Kullanışlı Aparatı mıydı?

Aslında Hamas, Afganistan'daki Taliban'ın Amerikan dış politikasının bir ürünü olmasına benzer şekilde, İsrail'in işgal altındaki topraklarda izlediği politikanın bir ürünü olarak ortaya çıkan bir örgüttür. Hamas, bir zamanlar Filistin topraklarında tek meşru oluşum olan El Fetih'in gücünü kısıtlama girişiminin bir parçası olarak İsrail’in kontrolünde kuruldu. İlk aşamalarında İsrail tarafından beslendi. İsrail, Arafat'ın gücünü aşındırmak ve ardından El Fetih'i etkisiz hale getirmek istiyordu. Böylece Hamas, El Fetih karşısında bir karşı denge unsuru olarak doğdu. Ancak, bu tür toplum veya jeopolitik mühendisliklerde sıklıkla görüldüğü üzere, Hamas günün sonunda sadece El Fetih için değil İsrail için de çok güçlü bir yapı, oluşum haline geldi.

Nitekim Hamas; Filistin'de 2006 yılında yapılan seçimlere katıldı. Zafer kazanamasa da gücünü gördü ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Gazze’de iktidarı ele geçirmesine izin vermedi, mücadele etti ve FKÖ/El Fetih’i Gazze dışına çıkarmayı başardı. Böylece Hamas Gazze'deki tek otorite haline geldi. Filistinliler; ikiye bölündüler, tam da İsrail’in beklediği kolay lokmalara parçalandılar. Zira Hamas’a karşı güç kaybeden Filistin Yönetimi'nin ana gemisi FKÖ zamanla parçalandı ve daha popüler hale gelen Hamas'la rekabete ayak uyduramadı. Günümüzde Batı Şeria’yı bile yönetmekte zorlanan FKÖ, 90’a yaklaşan lideri Mahmut Abbas gibi ihtiyarladı, yok olmaya doğru gidiyor. Buna rağmen, Batı dünyası, eğer bir Filistin Devleti kurulacaksa, Filistinlilerin gözünde meşruiyetini, otoritesini büyük oranda kaybetmiş FKÖ ile yürümeye, Hamas’ı terör örgütü nitelemesiyle Müslüman Kardeşler’in bir uzantısı olarak görmeye devam ediyor. Batının bu hesaplı yaklaşımı, bölünmüş Filistin halkının devletleşme mücadelesini zayıflatmaya hizmet ediyor.

Buna rağmen Hamas, Filistinlileri temsil eden bir organizasyon olarak Gazze’de parladı. Zaten fakirlikle, yoklukla boğuşan Filistinlilerin yaşam umudu oldu. Filistin Halkının yanında olan Hamas, Gazze’de halkla bütünleşti. Bunu gören İsrail, palazlandırdığı Hamas’ın daha da büyümesinin kendisi için ‘bela’ demek olacağını biliyordu. Bu nedenle, iktidarıyla birlikte İsrail'in de Gazze Şeridi’ne boğucu ablukası başladı. Hamas ablukayı kendi başına yaramayacağının farkında olan bir örgüt olarak uluslararası camianın dikkatini çekecek eylemlerle Filistin sorununa dışardan bir çözüm gelmesini, ablukanın kaldırılmasını umdu. Bu maksatla, takip eden yıllarda İsrail'le birkaç kez savaşan Hamas, her seferinde Gazzelilerin içinde bulunduğu durumun sürdürülemez olduğunu uluslararası topluma ‘gösterdi’. Hamas için İsrail’le çatışma demek, Filistin sorununa dikkat çekmek ve İsrail'e kuşatmayı kaldırması için uluslararası toplumun baskı yapmasını ummak demekti. Bu beklenti maalesef hiçbir zaman gerçekleşmedi. 

Bu arada İsrail, Gazze’de ablukasını sürdürürken, 1967'den beri işgal ettiği topraklardaki yerleşim yerlerini genişletme politikasını zor kullanarak sürdürme kararlılığından hiç vazgeçmedi. Tel Aviv, Filistinlilerin temel insani beklentilerini, kısaca yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarını görmemezlikten geldi. Hiçbir şekilde sağduyulu davranmadı. İlaveten Arap devletleriyle 2020 yılında imzalanan İbrahim antlaşmasına benzer düzenlemelerle, iyi ilişkiler tesis etmeye ve bir Arap-İsrail barışı sonrasında Arapların desteğinden mahrum kalacak Filistinlilerin kendi devletlerini kurma davasını da zamanla ortadan kaldırmaya çalıştı. Ancak bu hesaplar pek tutmadı. İsrailliler ve Filistinliler arasındaki sonu gelmeyen çatışmalar silsilesi, modern Ortadoğu'nun oluşumunun kökeninde yer aldı ve Arap kamuoyunda başka hiçbir şeye benzemeyen bir yankı uyandırmaya devam etti.

Hamas Neden Saldırdı?

Batı Şeria’da İsrail’e tabi bir yönetim olarak sadece %18’lik bir toprak parçasında hüküm sürmekte olan FKÖ yönetimin, Filistinlilerin umudu olmaktan çoktan çıkmıştı. İsrail’in vassal yönetimi olan FKÖ, gittiği her yerde devlet başkanı seviyesinde itibar gören Mahmut Abbas’ın liderliğinde Filistinlilerin özgürlük, bağımsızlı ateşini söndürücü bir rol oynuyor. Öte yandan Hamas, Gazze Şeridi’ni yönetmesine rağmen Batı dünyasının gözünde meşruiyeti bir türlü teslim edilmeyen bir terör örgütü olarak tanıtılıyor. Bu şartlar altında Hamas; ablukaya rağmen Filistinlilerin umudu olmaya devam edebiliyordu. 

Bununla birlikte Hamas'ın 7 Ekim günü birçoklarına göre sürpriz olarak nitelendirilen, gerçekte beklenen saldırısı, günün sonunda basit bir terör eyleminden farklı bir çıkışa hizmet etmedi. Filistinlilerin umudu Hamas, İsrail’e Gazze’de operasyon yapması için ihtiyaç duyulan gerekçeyi altın tepside sundu. Türkiye dahil pek çok ülke, Hamas’ın bu terör eylemini ilk başlarda savunmakta zorlandı. Çünkü düpedüz bir terördü. Başka türlü bir izahı yoktu. 

Bu arada Hamas saldırısı İsrail halkının güvenlik duygusunu yerle bir etti. İsrail’in ve özellikle Başbakan Netanyahu’nun ikircikli, Filistinlileri bölerek yönetme stratejisi bir anda suya düştü. Netanyahu yıllar boyunca Hamas'ı, Yaser Arafat’ın halefi Mahmut Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimine karşı kullanarak, Filistinlilerin bir araya gelmesine olanak tanımıyordu. Filistin halkının daha güçlü bir yapı halinde İsrail’e karşı mücadele etmelerine engel olma siyaseti izledi. Gazze ve Batı Şeria olarak iki farklı coğrafyada bölünmüş olarak tutulan Filistinlileri bölünmüş halde tutmak için Netanyahu derin bir strateji izledi. Ayrıca Arap rejimlerini, İsrail'in önce Filistinlilerle barış yapması önkoşulu olmadan da Yahudi devletiyle ilişkilerini normalleştirebileceklerine, bunun mevcut Arap rejimlerinin çıkarlarına daha fazla hizmet edeceğine onları ABD ile birlikte ikna etti. 

7 Ekim öncesindeki manzaraya bakıldığında, abluka altında tutulan Hamas’ın eylem yapma potansiyelinin olamayacağı düşünülüyordu. El-Fetih, Batı Şeria’da etkisiz bir örgüttü. İsrail’le çıkarlarını birleştiren Arap rejimleri ittifakı Filistin meselesinden iyice kopmuştu. Artık İsrail Hükümetinin yeni yerleşim yerleri için Filistin topraklarına azar azar el koyma politikasına engel olabilecek karşıda hiçbir kuvvet kalmamış gibiydi. Ablukaya, tüm zorluklara rağmen Hamas, 7 Ekim terör saldırısıyla bu denklemi bir anda bozuverdi. 

Hamas’ın bu denklemi bir dış kuvvetin desteğini arkasına alması halinde bozmaya yeltenebileceğini düşünenlerdenim. Bu perspektiften bakıldığında “Hamas’ın arkasında kim var?” sorusu öne çıkıyor. Burada, ister istemez iki aktör öne çıkıyor. Birincisi İran, ikincisi ise Rusya Federasyonu. Bir üçüncü aktör olarak Türkiye de öne sürülebilir ancak Ankara’nın İsrail’le ticaretini artırma ve bu arada Gazze’ye olabildiğince insani yardım ulaştırma haricinde bir derdi veya politikası olmadığı kanaatindeyim. Elbette İsrail-Hamas çatışmasında söylem bazında, Filistinlilere moral motivasyon yönüyle Erdoğan Hükümetinin bir duruşu, desteği var ama Hamas’ı İsrail’e karşı kışkırtıcı bir rolü oynaması pek olası, inandırıcı gelmiyor. Bu nedenle sadece İran ve Rus faktörüne değinmekle yetineceğim.

Hamas’ın Arkasında İran mı var?

1979 sonrası, Humeyni rejiminin İran’da tesis edilmesini takiben, İran ve İsrail'in birbirlerine karşı çok garip, kafa karıştırıcı ve düşmanca davranışları oldu. Zamanında Mollalar, İsrail’i yeryüzünden silmekle tehdit edecek kadar işi büyüttüler. Elbette İran’ın böyle bir gücü yoktu, İsrail de İran’dan korkmuyordu. Buna rağmen taraflar birbirlerini tehdit etmeye devam ettiler. 

Öte yandan İran rejimi Hamas'ı ya da Filistinlileri sevmiyor kanısına sahibim. İran rejimi ideolojik olarak Yahudi inancına, İslam'ın Sünni koluna olduğundan daha dostça bir yaklaşım sergiliyor. İran’daki mevcut molla rejimi, İsrail'in Şah rejimi ile geçmişteki iyi ilişkileri nedeniyle Tel Aviv’i mesafeli duruyor, düşmanlık besliyor. Şimdiki şartlarda Tahran ve Tel Aviv, birbirini varoluşsal bir tehdit olarak görüyorlar. Bu iki uzak komşu, ancak vekalet savaşlarıyla birbirlerine zarar verebilirler. Bu konuda İsrail’den ziyade İran’ın eli daha güçlüdür.

Bu yönüyle bakıldığında, Hamas'ın İran ile Suudi rejiminden daha yakın bağları var. Bunun ortak çıkarlarla, yani İsrail'in yenilgisiyle çok ilgisi var. İsrail-Filistin meselesi geleneksel olarak Suudi dış politikasının temel konularından biri olmamıştır. Krallık nadiren İsrail ile doğrudan çatışmaya girmiştir. Ancak İran, özellikle nükleer zenginleştirme programı ve Filistin meselesi nedeniyle İsrail ile çatışma halindedir. Bu nedenle İsrail'in baş düşmanı Hamas ile yakın ilişkiler içinde olmak İran'ın çıkarınadır. Tahran’ın Hamas'a yardım etmek istemesi; bu silahlı örgütü İsrail'e karşı kullanmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Ancak, 7 Ekim sonrasını değerlendiren Amerikan istihbaratına göre, İran ve Hizbullah liderleri Hamas saldırısından habersizdi. Herkes kadar İran ve Hizbullah da bu saldırıyı duyunca şaşırdılar, habersiz oldukları görüldü.

İran; İsrail’i Oyalamak İçin Hamas’ı Devreye Sokmuş Olabilir

Bu arada İran’ın İsrail coğrafyasına yakın bölgedeki varlığı, Lübnan’da Hizbullah ve Suriye’de çeşitli yerleşkelerde bulunan İranlı milisler kanalıyla pekişmiş durumdadır. Tahran-Şam arasında iletişim kanalları açıktır. İsrail için Lübnan ve Suriye’deki İran yanlısı kuvvetlerin varlığı bir tehdit olmaya devam ediyor. Özellikle Suriye’deki İranlı milislere hem İsrail’in hem de ABD’nin havadan saldırıları zaman zaman oluyordu. Ayrıca, İran’ın olası nükleer silah geliştirme programını engellemek için Netanyahu, ABD yönetimini ikna etmeye çalışarak, İran nükleer tesislerini hava vurmak için icazet almaya çalışıyordu. Bu şartlar altında, İsrail’in dikkatinin İran üzerinden başka bir noktaya çekilmesi, Tahran’ı rahatlatabilirdi. Hamas’la meşgul edilecek bir İsrail Hükümeti, dengesini kaybedebilir, yakın tehditle meşgul olurken, bir süreliğine de olsa İran’ı rahat bırakabilirdi. Böylece kazanılacak kritik zaman zarfında İran rejimi nükleer silah geliştirme programında hatırı sayılır derecede ilerleme kaydedebilirdi. Bu yönüyle, Tahran, Hamas’la el ele verip stratejik bir hamle yapmak için uzaktan düğmeye basmış olabilir.

Hizbullah İsrail’e Neden Saldırmadı? Neden Kuzeyde İsrail’e Karşı Cephe Açmadı?

Bununla birlikte 7 Ekim sonrasında başlayan İsrail-Hamas çatışmasında, İran’ın açık destek verdiği Lübnan konuşlu Hizbullah, yaklaşık 100.000 büyüklüğünde bir silahlı güce sahip olmasına rağmen, İsrail’e kuzeyden saldırır gibi yapmak haricinde çatışmaya taraf olmaktan kaçınan bir görüntü vermiştir. Bu durum İsrail Ordusunu oldukça rahatlatmış, iki cepheli savaş yerine, tüm gücünü tek noktaya, Gazze Şeridi’ne odaklama fırsatını yakalamıştır. Daha doğrusu bu fırsatı İran ve uzantısı Hizbullah vermiştir. Dolayısıyla, İran eğer Hamas’ın arkasındaki güç olsaydı, kuvvetle ihtimal Hizbullah’ın da devreye girmesi, hatta Suriye’den Golan Tepesi ekseninden, kuzeybatıdan da İranlı milislerin İsrail topraklarına tacizde bulunması beklenirdi. Ama bunların hiçbiri olmadı. Artık olması da beklenmiyor. Hamas’ın ise İsrail’e karşı sergilediği kuvvetli dirence rağmen, nihayetinde İsrail Ordusuna karşı koyabilecek bir gücü en baştan beri yoktu. Eninde sonunda İsrail askeri Gazze Şeridi’nde tüm bölgeyi işgal edeceği ve Hamas’ı her halükârda bölge dışına çıkartacağı anlaşılıyor. Bunun haricinde savaşın bitmesi de beklenmiyor.

Bu değerlendirme ışığında bakıldığında, İran’ın doğrudan Hamas’ın arkasında olması, Hamas yönetimini cesaretlendirici bir rol oynamış olabilir. Bu olasılık doğruysa bile saldırı sonrasında İran yönetimi tarafından sergilenen tavır, ‘dostlar alışverişte görsün’ gibisinden başka bir şey olmadı. Artık olması da beklenmiyor. Kısacası Hamas 7 Ekim öncesi İran tarafından desteklenmiş, sonrasında ise İsrail karşısında yüzüstü bırakılmış olabilir. 

Hamas’ın arkasında Rusya Olabilir mi?

Rusya'nın geleneksel temasları Hamas ile değil FKÖ/El-Fetih ile olduğu biliniyor. Bununla birlikte Rusya; Hamas'ı bir terör örgütü olarak da görmediğini açıkça ifade ediyor. Hamas'ın Moskova'da resmi bir daimî temsilcisinin bulunmasına izin veriyor. Hamas heyetleri Moskova'yı düzenli olarak ziyaret ediyorlar. Bildiğim kadarıyla Hamas'ın Moskova'ya son ziyareti 26 Ekim 2023 tarihinde gerçekleşti. Bu ziyarette Rus Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileriyle görüşüldü.

Bu arada geçtiğimiz haftalarda Hamas sözcüleri Rusya'ya yardımları için defalarca teşekkür etti. Hamas liderlerinden Halit Meşal bir röportajda şunları söyledi: "Rusya'nın desteğine güveniyoruz. Ruslar kazandı. (Hamas saldırısıyla) ABD'nin dikkatini Ukrayna'dan uzaklaştırdık. Başarımız karşısında hayrete düştüler. Ruslar bize 7 Ekim'de yaşananların askeri akademilerinde okutulacağını söylediler..."

7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e yönelik ölümcül saldırısından birkaç saat sonra Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev ise “Hamas'ın saldırısının tamamen beklendiğini” ifade etmişti.

Ukrayna'daki savaşın ideologlarından Rus aşırı milliyetçisi Alexander Dugin, Hamas saldırısı öncesinde şu ifadelerin yer aldığı bir manifesto yayınlamıştı: "Yahudilere ve Müslümanlara nasıl davranırsak davranalım, mesele temeldir: İran bizim dostumuz, müttefikimiz ve kardeşimizdir, zor zamanlarda Rusya'yı desteklemiştir ama İsrail bunu yapmamıştır. O bir ABD vassalıdır. Ölümcül düşmanımız Batı'nın hainleri ve düpedüz suç ortakları Rusya'dan kaçmaktadır. Rusya'nın tüm eski ve yeni vatanseverlerinin bunu hatırlaması gerekiyor. Şu anda Ukrayna'da birlikte savaş yürüttüğümüz ABD'li küreselciler İsrail'e tam destek verdiler. Tıpkı Ukrayna'yı destekledikleri gibi."

Bazı kaynaklara göre Rus yönetimi; 2022 yılının Şubat ayında Ukrayna'da geniş çaplı bir savaşı başlatmasından bu yana antisemitizmi körüklüyor. Gayri resmi olarak, sosyal ağlar üzerinden Ukrayna'daki tüm savaşın şeytani bir Yahudi planı olduğuna dair metinler bile yayınlandı. Belki bunların da etkisiyle, bazı gözlemciler, 7 Ekim saldırısıyla birlikte Ruslar arasındaki güçlü Yahudi karşıtlığının daha belirgin hale geldiğini iddia ediyorlar. 

Rusya İçin Kısasa Kısas Durumu

Washington, son Ukraynalı ölene kadar Rusya ile devam edecek bir savaşın mimarlığına soyunmuştu. Şimdi benzer bir savaşı, Moskova, Hamas eliyle İsrail’e karşı başlatmış olabilir. Putin yeni bir cephe açtı ve son Hamas üyesi ölene kadar, Hamas’ın İsrail Ordusuyla savaşının süreceği anlaşılıyor. Kısasa kısas durumu geçerli oldu.

Bu açıdan bakıldığında hem Rusya-Ukrayna Savaşının hem de İsrail-Hamas Çatışmasının askeri sonuçları pek bir şey ifade etmiyor. Nihayetinde, eğer Hamas’ın arkasında Rusya varsa, Ukrayna’nın arkasındaki blok halindeki Batı desteğinin saldırı sonrası erozyona uğrayacağı hesaplanmış olabilir. Esasında Hamas saldırısı bunu başarmıştır. Zira, Batı toplumunun dikkate İsrail-Hamas çatışmasına çevrildi. Tüm kanallarda Gazze var ama Ukrayna’dan neredeyse artık hiç bahsedilmiyor. Batı başkentleri, Kiev’i pek duymuyorlar. Öte yandan Tel Aviv’e destek verdiklerini göstermek için aralarında adeta yarışıyorlar.

“Hamas saldırısı en çok kimin işine yaradı?” sorusunun cevabı kendiliğinden ‘Rusya’nın işine yaradı.’ olarak beliriyor. Kremlin bu saldırı için Hamas yönetimini cesaretlendirmiş ve kendi kontrolünde bu saldırının gerçekleştirilmesi için gereken desteği vermişse, neticede çok iyi bir satranç oyuncusu olduğunu tüm dünyaya göstermiş oldu. Şüphesiz Moskova bu tür bir terör saldırısını üstlenecek, Hamas’a doğrudan kol kanat gerecek bir yola girmeyecektir. Ancak her halükârda Hamas’ın sahada varlığının devam ettirmesi, Ukrayna’ya desteği zayıflatacak, Biden Yönetiminin 2024 seçimlerini kaybetmesine yol açabilecektir. Bu durumda, yeni Amerikan Başkanının, Biden’dan farklı olarak ‘kayıtsız-şartsız’ Ukrayna’ya destek vermeme, hatta desteğini geri çekme olasılığı ortaya çıkacaktır. Böylece Doğu Avrupa’da, Ukrayna özelinde Moskova’nın beklentilerine uygun bir normalleşmenin gerçekleşmesi söz konusu olabilecektir.

Sonuç

7 Ekim eylemiyle Hamas, bu saldırısının İsrail'i Filistinlilere karşı aşırıya kaçan bir güç politikasına yönelteceğini, Netanyahu Hükümetini kışkırtacağını ve böylece İsrail-Filistin çatışmasını yeniden uluslararası gündeme taşıyacağını ummuş görünüyor. 

İsrail ise Hamas üyelerini Gazze Şeridi'nde hapsetmek politikasından vazgeçmişe benziyor. Zira İsrail Ordusu; havadan ve karadan yaptığı operasyonlarla, Hamas'ın askeri kapasitesini ortadan kaldırmanın yanında, Gazze Şeridi'ni tamamen kontrol altına almayı hedeflediğini saklamıyor. Hâl böyle olunca da, Gazze’de hiçbir Hamas üyesini barındırmayacak şekilde, son Hamaslı devre dışı bırakılıncaya kadar İsrail Ordusunun Gazze Şeridi’ndeki operasyonlarına devam etmesi kaçınılmaz gözüküyor. Bir bakıma İsrail Gazze’de “çimleri biçiyor!” Halihazırda Kuzey Gazze'nin büyük bir kısmı dümdüz edildi. Gazzelilerin üçte ikisinden fazlası yerinden edildi. 2,3 milyonluk nüfusun tamamı temiz su, yiyecek ya da ilaç bulmakta zorlanıyor.

İran ise Hizbullah’ın İsrail’in kuzeyinden girmesine, cephe açmasına engel oluyor. Hamas’ın yanında bir duruş sergileyen İran, söylem haricinde Hamas’a destek vermiyor. 7 Ekim öncesinde Hamas’ı bu saldırı için teşvik etmişse de şimdilerde Hamas’tan uzak duruyor. İsrail’in Hamas’ı ezmesine adeta rıza gösteriyor. Oysa Hizbullah devrede olsaydı, mevcut İsrail-Hamas çatışması bambaşka bir boyut kazanacak, belki İsrail’in dizginlenmesine, pervasızca Gazze halkını biçmesine engel olunacaktı. İran, Hamas’ı yüzüstü bırakmaktan öteye bir şey yapmıyor.

Rusya, Hamas’ın arkasındaki güç olabilir. Bu sayede Ukrayna’daki savaş gözden düştü. Ukraynalıların arkasındaki Batı desteği zayıflıyor. Zira Batı başkentlerinin yeni odağı Gazze oldu. Bu şartlar altında Putin’in satranç tahtasında Biden’ı dolaylı meşgul edecek Hamas atını ileriye sürdüğü, Biden’ın ise mecburen Zelenksky filini açıkta bir yem olarak Putin’e bıraktığı anlaşılıyor.

Hamas İsrail'i tuzağına çekmiş gibi görünüyor. İsrail gafil avlandı, etkili bir yanıt oluşturmakta zorlandı. Öfke ve intikam duygularıyla sadece Hamas'a değil tüm Gazze halkına saldırma yoluna gitti. ve şu ana kadar sadece askeri bir yanıt üretmekten öteye geçemedi. Hamas; Gazze halkının yaşadığı korkunç yıkım ve acıya, kendi savaşçı ve askeri kapasitesindeki artan kayıplara rağmen birtakım taktiksel operasyonlarla (tanklara saldırı gibi) İsrail Ordusunu oyalamaya devam ediyor. Yakında İsrail; Hamas'ın askeri kapasitesini ve Gazze'nin yönetimini yok etme hedefine ulaşamayacağını görmekle kalmayıp Gazze'yi yeniden işgal etmek, kendisinden nefret eden evsiz, çaresiz ve yorgun bir Filistin nüfusunu doğrudan yönetmek zorunda kalabilir. Bu da İsrail için bir bataklığa saplanmak demektir ki bunun meyvelerini, Rusya, Ukrayna’da savaşı kazanma noktasında; İran ise nükleer silah geliştirme boyutunda belirli bir süre daha yemeye devam edecektir kanaatindeyim.

Öte yandan, Hamas'ın sadece İran ve Rusya yararına değil, esasında birçok aktöre fayda sağladığı görülüyor. Kimse Hamas'ın tam olarak neyin peşinde olduğunu bilmiyor. İsrail'in Filistin'in işini bitirmek için konrtollü bir işgal planını başlatmaya ihtaycı vardı. Hamas buna hizmet eden bir hareket başlattı. Bir bakıma 7 Ekim, İsrail'in çıkarlarına hizmet etti. Ayrıca Doğu Akdeniz'deki doğalgaz yataklarına ilişkin sahiplenme mücadelesi de henüz gün yüzüne çıkmadı. Eğer Ortadoğu'da harita değişecekse, bunun için terör bir araç olarak kullanılıyor olabilir. Değişecek harita başta İsrail'e sonra da enerji fakiri Avrupa'nın faydasına yeni bir jeopolitik dengeyi beraberinde getirebilir. Diyeceğim, bu oyun henüz yeni başlamış gibi gözüküyor. İzleyelim bakalım, daha neler olacak?

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 25.11.2023
  • Süre : 6 dk
  • 2150 kez okundu

Google Ads