Hindistan’ın Gelecekteki Yeri, Rusya-Çin Ekseni mi Yoksa Batı Kampı mı?
Eğer tarihin akışını savaşlar yönlendiriyorsa, ittifak dinamikleri de güç dengelerini değiştirerek ve jeopolitik maceralar ya da emperyal projeler için fırsatlar yaratarak doğrudan ya da dolaylı olarak savaşları yönlendiriyor diyebiliriz.
Modi’nin Putin’i Ziyareti
Bugünlerde dünyanın büyük bir savaşa doğru koşar adım gittiğine dair sayısız okumalar, analizler ve değerlendirmeler yapılıyor. Birçoğunu okuduğunuzda haklı ve geçerli argümanların savunulduğuna şahit oluyorum. Bu argümanlar çerçevesinde, uluslararası sistemin kendi doğal mecrasında bir akışa sahip olduğunu, tarihin döngüler halinde kendini tekrar ettiğini söylemek mümkündür. Bu kapsamda eğer büyük bir savaş olacaksa, her şeyden önce dünya devletlerinin kendi aralarında iki büyük kampa ayrılması, ittifaklaşmaya yönelmesi gerekiyor kanaatindeyim. İttifaklaşma olmadan büyük bir savaşın çıkmasını olası görmüyorum. Bu açıdan Batı ittifakını büyük oranda askerî açıdan NATO çatısı altında olgunlaştığı, mevcut statükonun korunmasının Batı ülkelerinin çıkarına olduğunu değerlendiriyorum. Statükonun karşısında revizyonist politikaları, düşünceleri hayata geçirecek en büyük gücün merkezinde ancak ve ancak Çin olursa, dünyada taşların yeniden karılma olasılığının gündeme gelebileceğine inanıyorum. Bu yönüyle BRICS, Şangay İşbirliği Örgütü yapılanmalarının henüz Çin merkezli bir güç inşa modeli sunmuyor olmalarının dünyamız için, en azından büyük bir savaşın çıkmaması bağlamında, şans olarak görüyorum. Ancak gidişatı bakılırsa, er ya da geç, Çin merkezli yapının revizyonist politikalara yönelmesi ve Batı’nın 500 yıllık sömürü, emperyalizm düzenine son vermesi için ciddi bir beklenti oluşmuştur. Ancak, Batı emperyalizminin dinamikleriyle hareket eden bir Çin’in dünyadaki sömürü düzenini sona erdirecek bir kurtarıcı olamayacağını da görmemiz gerekiyor.
Bu çerçevede, ittifakların doğasını ve işlevini anlamayı, değişimi öngörmek için çaba harcamayı, sistemik riskleri hesaplamayı, gerektiğinde kaçınabilmeyi, bu uğurda çalışmayı yararlı görüyorum. Eğer tarihin akışını savaşlar yönlendiriyorsa, ittifak dinamikleri de güç dengelerini değiştirerek ve jeopolitik maceralar ya da emperyal projeler için fırsatlar yaratarak doğrudan ya da dolaylı olarak savaşları yönlendiriyor diyebiliriz. Örneğin bugün uluslararası ilişkilerdeki en önemli sorulardan biri, biraz önce bahsettiğim BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) bloğunun geleceğidir. Bununla iç içe geçmiş olan daha da kritik stratejik mesele ise bazen Çin-Rusya 'ekseni', 'hizalanması' ve hatta 'ittifakı' olarak adlandırılan şeydir. BRICS gevşek yapılanmasının bir üyesi olan Hindistan’ın gerçek manada oluşabilecek bir Çin-Rusya eksenine nasıl baktığı, bakacağı sorusu önemlidir. Olası büyük bir savaşa giden yolda, Hindistan’ın hangi tarafta yer alacağı, takınacağı tutum merkezi önemde olacaktır.
Bu yönüyle Hindistan’ı, bu ülkenin dümeninin başında olan ve üçüncü dönemdir başbakanlık koltuğunda oturmakta olan Modi’yi izlemekte fayda görüyorum. Modi, yemin ettikten sonra ilk yurtdışı ziyaretini Putin’i ziyaret etmek için Rusya'ya yaptı. Bu ziyaret esasında pek de beklenmedik bir durum değildi. Yine de bu ziyaret dünyanın dört bir yanındaki jeopolitik çevrelerde ciddi bir endişeyle ve merakla karşılandı. Enerji, bağlantı, ticari ödemeler sistemi, sağlık ve savunma işbirliği gibi rutin ikili konuların yanı sıra, Modi'nin bu seferki ziyaretinin odağında son derece kritik ve hassas bir faktöre, yani Çin'e odaklanması bekleniyordu.
Rusya, Hindistan’a Ne Fayda Sağlayabilir?
2020 sınır çatışmasından sonra Delhi ve Pekin arasındaki ilişkiler kötüleşti ve bir daha da rayına oturmadı. Hindistan’ın, Çin’le kavga etmek yerine sınır sorunlarını müzakere ve diplomasi yoluyla çözmeyi tercih ettiğini değerlendiriyorum. Hindistan’ın Çin'e karşı Batı ile ittifak yapmasının yararları ve zararları olmakla birlikte, yakın vadede Hindistan'ın önceliğinde Moskova üzerinden Pekin'e bir arka kanal diyalog yolu açmak olabilir. Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde başlattığı Ukrayna’yı ‘işgal’ harekâtı, sonucu ne olursa olsun, ittifaklaşma noktasında dünyayı böldü, uluslararası sistemde bölünmeler neredeyse netleşti.
Görünen o ki, Rusya'nın Çin'in safına geçmekten başka seçeneği kalmadı. Tek başına hareket etmesi, stratejik özerkliği muhafaza etmesi neredeyse imkânsız hale geldi. Karşımızda, Batı'nın yaptırımları nedeniyle enerji gelirleri için Pekin politikalarına bağımlı bir Moskova var. Rusya için Çin, Batı'ya karşı kilit müttefiki olarak öne çıkıyor. ABD liderliğindeki Batı dünya düzenine meydan okuyan ve Putin’in 2007 yılından itibaren sıkça dillendirmekte olduğu çok kutuplu dünya düzeni (revizyonist söylem) vizyonunun önemli bir ayağını Şi’nin izlediği, izleyeceği dünya politikası oluşturuyor. Dolayısıyla, Çin ve Hindistan arasında olası bir savaş çıkması durumunda, Rusya’nın Çin'e karşı Hindistan'ı desteklemesi pek olası bir seçenek olarak görülmüyor. Hindistan'ın özellikle 2014'ten sonra Batı Dünyası ile ilişkilerini daha da geliştirme arayışıyla hareket ettiği biliniyor. Başta savunma sanayisi olmak üzere Delhi ve Moskova arasındaki tarihi, özel ve ayrıcalıklı ortaklığa rağmen Rusya'nın Çin’e rağmen Hindistan'ın yanında durmasını sanıyorum Modi yönetimi de beklemiyordur.
Bununla birlikte, Delhi açısından Moskova kanalının potansiyel bir Çin-Hindistan çatışması bağlamında açık tutulması fayda sağlayabilir. Yeni Delhi'nin sahip olduğu stratejik özerkliği, coğrafi konumu, gelişen teknolojik gücü, gittikçe güç kazanmakta olan büyük ordusu ve hızla büyüyen ekonomisi Hindistan politikalarına yön veriyor. Geçmişe kıyasla daha güçlü ve güvenilir bir uluslararası aktör haline gelen Hindistan, ittifaklaşma arayışında olan dünyanın tüm büyük güçleri için ‘kazanılması gereken’ önemli bir oyun değiştirici potansiyele sahiptir. İster Rusya ve Batı, ister İran ve İsrail, isterse de “Küresel Güney” ülkeleri olsun, karşıt güçler sürekli olarak Yeni Delhi’yi de hesaplarına katarak adımlarını atmak durumundadır. Zira Hindistan’ı kazanmak, kazanan tarafı daha güçlü kılacaktır. Hindistan dünya siyasetindeki yükselmekte olan bu eşsiz konumu, eğer güçlü bir Rusya-Çin ekseni inşa edilecek ise, Şi’nin Modi’yi kazanmasına bağlı olarak şekillenecek bir husustur. Bu nedenle Çin'in Hindistan’ı ‘kaybetmeden’ ilerlemesi her şeyden önce kendi yüksek çıkarlarıyla doğrudan ilişkili bir durumdur. İşte bu bağlamda Moskova; Yeni Delhi’ye dolaylı olarak kulak verebilir, Pekin’e Hindistan’ın mesajlarının doğru argümanlarla iletilmesinde önemli bir rol oynayabilir.
Hindistan için Rusya, güvenilir bir stratejik ortaktır. Yakın bir dönemde, Hindistan'ın Rus petrolü satın almasına ilişkin Hindistan-ABD gerilimi yaşandığında, Hindistan Dışişleri Bakanı S. Jaishankar’ın Hindistan'ın kararını savunurken sarf ettiği sözleri önemli buluyorum:
“Rusya hiçbir zaman Hindistan'ın çıkarlarına zarar vermedi... Avrupa, ABD, Çin ya da Japonya gibi güçlerin Rusya ile ilişkileri inişli çıkışlı oldu. Bizim Rusya ile istikrarlı ve her zaman çok dostane bir ilişkimiz oldu. Bugün de Rusya ile ilişkilerimiz bu tecrübeye dayanmaktadır.”
Hindistan’ın Jeopolitik Yönelimindeki Belirsizlik Devam Ediyor
Bununla birlikte olası bir Çin-Hindistan savaşında Rusya bir süre için tarafsız kalabilir ancak Rusya'nın Pekin'e olan mevcut bağımlılığı göz önüne alındığında tarafsızlığını sonsuza kadar sürdüremeyeceği iddia edilebilir. Bu durumda Pekin’in beklentilerini karşılayacak şekilde Kremlin, Hindistan'a petrol ve savunma ekipmanı satışını durdurabilir ki bu da halihazırda Batı yaptırımlarının baskısı altında olan Rus ekonomisi için büyük bir çöküşe tetikleyebilecektir. Rusya’nın olası bu yöndeki yönelimi Hindistan'ın Batı ile bağlarını güçlendirmeye itecektir. Neticede Hindistan'ın tamamen ABD kampına kayması Rusya'ya zarar verecektir.
Bu bağlamda Putin’in çok kutuplu dünya düzeni vizyonunda, iki kutuplu Soğuk Savaş ortamında bir dönem üçüncü dünya ülkelerinin lideri pozisyonundaki Hindistan bağımsız bir kutup olmaya aday kuvvetli bir ülkedir. Hindistan'ın açık bir şekilde Batı kampına kayması Rusya'nın çok kutuplu dünya vizyonunu sarsan sonuçları beraberinde getirecektir. Ayrıca Rusya'nın da geçmişte Çin ile sınır anlaşmazlıkları ve savaş geçmişi vardır. Türkistan coğrafyasında ve Avrasya'da Çin, Rusya'nın jeopolitik rakibidir. Geleneksel olarak Rusya'nın siyasi ve kültürel alanı olan bu bölgelerde Çin'in genişlemesi Moskova için her zaman endişe kaynağıdır. Bu yönüyle Rusya için Hindistan, Çin'e karşı bu bölgelere ilişkin izleyeceği politikalarda kilit bir denge unsuru olabilir. Hindistan'ı Batı'ya kaptırmak Rusya açısından bu ihtimali ortadan kaldıracak ve Rusya'yı Çin karşısında daha da kırılgan hale getirecek ve dünyanın merkezi gücü olmaya aday büyük Çin'e Rusya’nın bağımlılığını daha da arttırabilecektir.
Öte yandan Yeni Delhi için diplomasiyi Washington üzerinden yürütmek, Çin'i kışkırtabilecek ve Hindistan’a karşı güvensizliğini daha da arttırabilecektir. Buna karşın Hindistan’ın dinamiklerini ve gelecek vizyonunu takdir eden bir Rusya, Çin’e karşı gerektiğinde Hindistan’ın yanında yer almayı daha gerçekçi bir politika olarak görebilir. Bu nedenle Modi’nin Moskova ziyareti önemliydi. Bununla birlikte Moskova'nın Pekin'e olan bağımlılığı nedeniyle Pekin'in arka kanal diyalogları aracılığıyla yürüttüğü Hindistan karşıtı etki operasyonları için Rusya'yı yakınında tutmaya devam edeceğini beklemek gerekiyor.
Bu gerçeklik göz ardı edilmediğinde, Hindistan için Rusya kanalının pek de işe yaramayacağı iddia edilebilir. Çin'e karşı koymanın tek yolu olarak ABD ile ittifak tek çıkar yol olarak görülebilir. Modi’nin geleneksel çizgisinin ABD yanlısı bir politika izlemek olduğunu göz önüne aldığımızda, Washington-Yeni Delhi arasında kuvvetli bir bağın inşasını birinci öncelikli görmeye devam ettiğini değerlendiriyorum. Öte yandan Hindistan’ın yakın vadedeki Çin’e karşı güvenlik-istihbarat ihtiyaçları dikkate alındığında, Moskova kanalıyla Çin'le angajmanı da Modi’nin zorunlu gördüğüne inanıyorum.
Sonuç
Jeopolitikte kalıcı çözümler geliştirmeyi kimse öngörmez. Sorunlar ancak koşullar değişene kadar yönetilebilecek seviyede tutulabilir. Nihai çözümlere ancak çok büyük savaşlarla bedel ödenerek ulaşılabilir. Dolayısıyla, kısa vadede Hindistan için Çin’le bir savaş yaşamadan Himalayalardaki sınır sorunlarının yönetmek olmalıdır. Çatışmadan kaçınmak ama belki çatışmaya yeterince hazır olmak bu stratejinin ana fikri olabilir.
Ancak Hindistan bugün olmasa da önümüzdeki 10 yıl içinde mutlaka kendi tarafını seçmek durumunda kalabilir. Hint-Pasifik bölgesindeki kırılmalar, ABD liderliğindeki Çin’i çevreleme ve stratejik dengeleme arayışlarında Hindistan’ın Batı kampında yer alması bekleniyor. Belki Hindistan için herhangi bir hegemonun bu bölgeye hâkim olmasını önlemek öncelikli bir dış politika yönelimi olabilir, incelikli dış dengeleme yollarına başvurmak Yeni Delhi için ufak kazanımlar getirebilir başarılabilir. Hindistan, tek bir blokla tamamen uyum sağlamak yerine çoklu uyumu takip etmeyi isteyebilir ve küresel siyasetteki ağırlığını arttırma yönünde gayret gösterebilir. Öte yandan Yeni Delhi teknolojik gelişme, iklim değişikliği, ekonomik büyüme ve savunma konularında Batılı güçlerle kuvvetli temaslar gerçekleştirmeden ilerleme sağlamakta zorlandığının farkındadır. Çok taraflı forumlar aracılığıyla eşit şartlarda ve bu forumlar içinde paranteze alınmadan ilişki kurmayı isteyen Hindistan için Batı kampında yer almak, mayınlı tarlada ilerlemeye çalışmakla eşdeğer bir politika olacaktır. Mayınlara basmadan ilerlemesi beklenen Yeni Delhi için Hint-Pasifik bölgesindeki temel fay hatlarını ve kırılmaları iyi okuması gerekiyor.
Bu bağlamda Moskova-Yeni Delhi hattını kuvvetlendirici her adım, Hindistan’ın Çin’e karşı güç kazanması için fayda sağlayacaktır. Bunun farkında olan Modi’nin ilk ziyaretini Moskova’ya yapması, Putin’e ‘çok kutuplu vizyonunu destekliyorum’ mesajını vermesi, yakın vadede palyatif çıktılara ulaşabilmek için Hindistan’ın çıkarına olmuştur. Uzun vadede ise Rusya-Çin ekseninin gerçek manada inşa edilmesi halinde Hindistan mutlaka yol ayrımı ile sınanmasını bekliyorum. Yeni Delhi, ya Batı ittifakı ya da Rusya-Çin ittifakı demek zorunda kalacağı güne kadar çok kutuplu bir dünya söylemiyle hareket etmeye çalışacaktır.