Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Kaynayan Dünyanın Su Sorunu: Ortadoğu’da ve Türkiye’de Son Durum Nedir?

Dünyada 844 Milyon insan, içme suyu hizmetine erişemiyor ve toplam nüfusun dörtte biri temiz bir çevrede yaşama imkanına sahip değil. 4 Milyar insan, yılda en az bir ay, şiddetli su kıtlığı yaşıyor. Kısacası tablo hiç iyi değil ve iyiye doğru da gitmiyor.

Su dünya yüzeyine eşitsiz dağılmış ve bilinenin aksine yere ve zamana göre sonlu bir kaynak. Bilindiği gibi dünyadaki toplam suyun sadece %2,5’i tatlı sudur. Bütün tatlı su kaynaklarının yaklaşık %69’u buzul diğer %30’luk kısmı ise yeraltı suyudur. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam tatlı suyun yaklaşık %1’ini oluşturmaktadır.

Bu kısıtlı miktardaki kullanılabilir su yeryüzüne düşen yağışlar tarafından beslenmektedir. Dünya nüfusu 1960 yılında 3 milyar iken dünyaya düşen yağış aynı idi, bugüne geldiğimizde dünya nüfusu 8 milyara yaklaşmış ama dünyaya düşen yağış miktarı değişmemiştir. 

Dünyada 844 Milyon insan, içme suyu hizmetine erişemiyor ve toplam nüfusun dörtte biri temiz bir çevrede yaşama imkanına sahip değil. 4 Milyar insan, yılda en az bir ay, şiddetli su kıtlığı yaşıyor. Kısacası tablo hiç iyi değil ve iyiye doğru da gitmiyor. 

Dünyadaki suyun Ortalama %70’i tarım, 20’si sanayi %10’u evsel tüketim olarak kullanılıyor.BM projeksiyonlarına göre su sıkıntısı olan alanlarda yaşayan nüfus 2050 yılında yaklaşık 3 milyara çıkacak. BM raporlarına göre halen 850 milyon kişi temiz içme suyuna, 2,5 milyar kişi de sağlıklı çevre koşullarına sahip değil 

Dünyadaki suyun iyi yönetimi BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedefleri arasında da yer alıyor. Ülkemiz dahil birçok ülke bu hedefi 2030 yılına kadar tutturmaya çalışıyor. Dünyada fiziksel su sıkıntısı yaşayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Orta ve Güney Asya gibi bölgelerin yanı sıra Orta ve Güney Afrika’da da ekonomik su sıkıntısı yaşanıyor. Afrika’daki suların %90’ı 63 adet sınır aşan nehir havzası içinde yer alıyor. Mevcut nüfusu 1,2 milyar 2050 yılında iki katına çıkacağı öngörülüyor.

Halen 286 sınır aşan nehir havzasının 157’sinde hiçbir işbirliği çerçeve anlaşması yoktur. Bu kapsamda iklim değişikliğinin  güvenlik boyutu uluslararası zeminde önem kazanmaktadır.

Dünyada gerek su potansiyeli gerekse suyun sektörel kullanımı ve kişi başına düşen su miktarı olarak kuzey ve güney yarımküre arasında kuzeyin lehine bir fark vardır. 

Dünyadaki tatlısu su sınırsız bir kaynak değil, aksine bölgelere göre kalite ve miktar yönüyle son derece sınırlı bir kaynaktır. Bu sınırlı kaynak, insanların talep ve ihtiyaçlarındaki artış, iklim değişikliği ve tüketim politikalarının baskısı altındadır.

Dünyada su kaynakları 20’nci yüzyılın ortasından itibaren stratejik bir kaynak olma özelliği de taşımaya başlamıştır. 20’nci yüzyılın başında sadece 40 olan siyasi sınırları belirlenmiş ülke sayısı 21. Yüzyılın başında 190’a çıktı. Bu durum dünyadaki birçok nehir havzasının birden fazla ülkenin siyasi sınırları içinde kalmasına neden oldu.  Dünyada 39 ülkenin sularının yarısından fazlası ülke dışından gelmeye başladı. Dünya nüfusunun Yaklaşık yarısı sınır aşan su havzalarında yaşamaya başladı. 

Sınır aşan su havzaları 152 ülkeyi kapsıyor. Tüm nehirlerin yaklaşık yarısı bu havzalarda akıyor. Bu durum 1950’lerden itibaren BM hukuk komisyonunu harekete geçirdi, 1997 yılında sınır aşan sularla ilgili bir sözleşme kabul edildi BM hukuk komisyonunun tüm çabalarına rağmen 20. yüzyılda Sınır aşan sular konusunda kıyıdaş devletlerin haklarını ve yükümlülüklerini belirleyen kapsamlı ve tüm uyuşmazlıklara uygulanabilen nitelikte uluslararası kurallar oluşturulamadı. Ancak bu konuya uygulanabilecek bazı hukuk ilkeleri ve çerçeve sözleşmeler hazırlanabildi

BM’nin 1997 sınır aşan sular sözleşmesi 20 yüzyılın uluslararası ilişkiler düşünce sistematiği ile yapıldı ancak 21. Yüzyılın yeni jeopolitiği ve dünya düzeni içinde yürürlüğe girebildi Bir çerçeve sözleşme olarak 2014 yılında uluslararası geçerlilik kazandı ancak yaygın bir şekilde uluslararası kabul görmedi. Bunun nedeni bu sözleşmenin tamamlanması gereken bazı eksiklikleri oluşudur. 

Ortadoğu 

Ortadoğu dünya nüfusunun %5’i, Su Kaynaklarının %1 i yer alıyor. Bu su kaynaklarının %90’ı da sınır aşan su kaynaklarından oluşuyor. Bu nedenle Ortadoğu komşu ülkelerarasında güvensizliğin yaşandığı   çok özgün bir coğrafya.

Son 50 yılda ülkeler arasında su konusunda 37 adet şiddete yönelik anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunların yedi adedi Ortadoğu’da oluştu. Burada en önemli aktör olan İsrail kuruluşundan bu yana kendisine su güvenlik alanı yaratma çabası içindedir. İsrail toplam su ihtiyacının üçte birini Ürdün Nehri ve Golan Tepeleri'ndeki su kaynaklarından temin ediyor. Ürdün Nehri Havzasına kaynak sağlayan kollar arasında özellikle Yermük Nehri ve Golan Tepeleri önemli su havzalarıdır

1967 Arap-İsrail Savaşı öncesinde İsrail, havza sularının sadece %3’üne sahipti. Fakat Batı Şeria ve Golan Tepelerini işgal ederek elinde bulundurduğu su oranını %10’a çıkartmış, daha sonra bu oranı da arttırmıştır.

1967’de İsrail; Golan Tepeleri, Yukarı Ürdün Nehri ve Banyas kolunu denetimi altına alarak suyun kontrolünü büyük oranda tekelinde toplamıştır. BM’nin raporlarına göre İsrail halen kullanmakta olduğu suyun %67’sini işgal altındaki topraklardan sağlamaktadır. Bölgedeki su kaynaklarını kendi kullanımına geçiren İsrail, burada yaşayan Filistinlilerin su kuyusu açmasını da yasaklamıştır. 

Su kaynaklarının paylaşılması sorunu, “Altı Gün Savaşı”nın önemli sebeplerinden biri olmuştur. Hatta dönemin İsrail Savunma Bakanı Moshe Dayan, hem Arapların hem de kendilerinin bu savaşa su kaynaklarını kontrol etmek için girdiklerini söylemiştir.

Halen Ortadoğu, siyasal istikrarsızlıkların, kısmi iç savaşın ve belirsizliklerin yaşandığı bir bölgedir. Ülkelerarasındaki güvensizlik su konusundaki işbirliğini de olumsuz etkilemektedir. İklim değişikliğinin de olumsuz etkisiyle Ortadoğu’da suyun etkin bir şekilde ve işbirliği içinde yönetimi gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Bu durum bölgenin geleceğinde barış ve istikrarı da olumsuz etkileyecektir. 

Türkiye 

Türkiye yıllık ortalama alansal yağış miktarı 574 mm olup dünya ortalamasının altındadır. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde ülkemizin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 57 milyar m3’ü kullanılmaktadır.

Dünyanın yarı-kurak bir bölgesinde bulunan ülkemizde, kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.340 m3 olup nüfus artışı ve sanayileşme hızı göz önüne alındığında 2040 yılında bu miktarın yıllık 1.116 m3’e kadar düşeceği öngörülmektedir. Bu verilere göre, ülkemiz günümüz itibarıyla su fakiri olmamasına rağmen Su Stresi altında bir ülkedir. Ülkemizde suyun geleceği iklim değişikliği nüfus artışı, kirlilik ve iç göç baskısı altındadır. 

Su kaynaklarımız nüfus artışı iklim değişikliğinin kentlere göçün ve verimsiz kullanımın baskısı altındadır., Yapılan projeksiyonlar 2040 yılına kadar birçok havzamızda su bütçesinde su açığının ortaya çıkacağını gösteriyor. 112 milyar m3 su potansiyelimizin 57 milyar m3’ünü kullanıyoruz. Türkiye su zengini bir ülke değil. Aslında su fakiri de değil. Türkiye’de su kaynakları, nüfus ve sanayileşme farklı bölgelere dağılmış durumda. Suyun daha çok olduğu bölgelerden suyu kısıtlı olan bölgelere iç göçler sürüyor. Bu nedenle Türkiye su kaynaklarını akılcı planlı verimli kullanmak durumunda olan bir ülkedir

Sınır aşan su havzaları Türkiye’nin su kaynaklarının %35’ini oluşturmakta ve kara sınırlarımızın %22’si de nehirlerden oluşmaktadır. Bu nedenle sınır aşan ve sınır oluşturan sular konusundaki politikalarımız önem taşımakta ve iklim değişikliğinin de etkisiyle bu önem artmaktadır. Türkiye bugüne kadar sınır aşan su politikalarında bölgesel barış ve işbirliğinin geliştirilmesini esas almış ancak özellikle Ortadoğu’da hızla değişen jeopolitik bu politikalardan istenilen sonuçların alınmasına engel olmuştur. 

Araştırmacı Yazar ve Akademisyen  Dursun YILDIZ
Araştırmacı Yazar ve Akademisyen Dursun YILDIZ
Tüm Makaleler

  • 06.08.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1374 kez okundu

Google Ads