Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Kosova’da Neden Durulmuyor? Kosova Krizini Nasıl Anlamak Gerekir?

Balkanlarda Slav ırkını bir araya getirmeyi amaçlayan düşünceler, orta çağdan beri varlığını sürdürmekte idi. 21. yüzyılda da Balkanlarda devam eden etnik çatışmaların kaynağını oluşturan eski Yugoslavya devleti, aslında Birinci Dünya Savaşı sonrası Faşist Mussolini İtalya’sı ve Nazi Almanya’sının yarattığı tehdide karşı, kendi topraklarını koruyamayacağını değerlendiren Sırbistan, Slovenya ve Hırvatistan’ın birleşerek bir güç yaratma amacıyla oluşturulan ortak monarşik bir krallık idi.

Giriş 

1912 yılında Osmanlı İmparatorluğunun Balkanlardan çekilmesinden ve sadece Trakya kesiminin Türklerde kalmasından yaklaşık 93 yıl sonra, bölgede halen bir çatışma ortamının devam etmesi bölgede ne kadar hassas bir etnik yapının olduğunu ortaya koyması açısından önem arz etmektedir. Yaklaşık yüz yıllık bir süreç sonunda Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan Balkan milletleri; her toprak parçasının geçmişte atalarının yaşadığı yerler olduğunu iddia ederek tarih boyunca savaşmaktan çekinmemişlerdir.  Balkanlardaki çatışmaların ve halen oturmamış etnik yapılanmaların genelde eski Yugoslavya olarak adlandırılan bölgeden kaynaklandığı da bilinen bir gerçektir.   

Her savaşı topraklarını genişletme aracı olarak gören Balkan devletleri, özellikle Balkan Harbinden sonra Osmanlı İmparatorluğundan toprak alarak sınırlarını genişletmişlerdir. Ancak her savaşın sonunda umulandan farklı sonuçlarla karşılaşıldığından varılan her antlaşma geleceğe yönelik yeni anlaşmazlık tohumlarını ekmiştir. Örneğin Birinci Balkan Savaşından sonra varılan antlaşmaya sadık kalınmayarak İkinci Balkan Savaşı yaşanmıştır.  Yine Balkan savaşının sonuçlarından memnun kalmayan Bulgaristan 1. Dünya savaşını topraklarını genişletme aracı olarak görmüştür.  Bu arzusunu bilen Büyük Devletler de savaşın sonunda ona toprak vaat ederek savaşa girmesini sağlamışlardır.  Benzer şekilde, bugünkü Bosna Hersek topraklarının 1878 Berlin Antlaşmasıyla Avusturya-Macaristan’a verilmesini hazmedemeyen Sırbistan’ın bu topraklara sahip olmaya yönelik aşırı emelleri Birinci Dünya Savaşının çıkmasının kıvılcımı olmuştur. 

Balkanlarda Slav ırkını bir araya getirmeyi amaçlayan düşünceler, orta çağdan beri varlığını sürdürmekte idi.  21. yüzyılda da Balkanlarda devam eden etnik çatışmaların kaynağını oluşturan eski Yugoslavya devleti, aslında Birinci Dünya Savaşı sonrası Faşist Mussolini İtalya’sı ve Nazi Almanya’sının yarattığı tehdide karşı, kendi topraklarını koruyamayacağını değerlendiren Sırbistan, Slovenya ve Hırvatistan’ın birleşerek bir güç yaratma amacıyla oluşturulan ortak monarşik bir krallık idi. Birinci Dünya Savaşı sonrası İtalya ve Almanya’nın yarattığı tehdit sonucu bir araya gelen söz konusu devletler, İkinci Dünya Savaşında Almanya’nın işgaline uğramışlardır. Bu işgale karşı Sovyetler Birliği’nde Stalinist türü Marksist eğitimi alan Tito, kitleleri etkileyerek işgale karşı direnişin lideri olmuştur. Savaşın bitiminde direnişin sağladığı toplum üzerindeki gücünden ve ülkedeki komünist partisinin varlığından istifade ederek, Slav birliğine dayanan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyetini kurmuştur. Ancak kurduğu bu federatif Cumhuriyet; ölümümden sonra 1987 yılında iktidara gelen aşırı ırkçı niteliğiyle tanınan Miloseviç tarafından, Tito’nun Sırp Milliyetçiliğini geri plana ittiği gerekçesi ile diğer federal devletlere karşı Sırp milliyetçiliğini öne çıkaran politikalar izlemeye başlamıştır. Gerçekte Bosna Hersek’in ayrı bir millet olarak tanınması ve bazı ayrıcalıklar kazanması Tito döneminde olmuştur. 

1989 yılında iki Almanya’nın birleşmesi ve ardından komünist rejimlerin yıkılması; Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ve dolayısıyla Doğu Blokunun dağılmasına neden olmuştur. Doğu Blokunu bir arada tutan sosyalist düşünce sisteminin yıkılması, komünist parti vasıtasıyla Yugoslavya’yı birleştiren sosyalist öğretinin zayıflamasına, ardından milliyetçilik akımların artmasına ve federal devletlerin Yugoslavya’dan ayrılmasına neden olmuştur.  

Miloseviç dönemi ile birlikte Sırp milliyetçiği niteliksel olarak toplumda etkinleşmiş ve diğer federal devletlere ait toprakların aslında Sırplara ait olduğu iddia edilmeye başlanmıştır. Öyle ki, Kosova savaşının 600. yıldönümünde (1989 yılında) muharebenin cereyan ettiği Priştina’ya yakın bölgedeki Alana dikilen anıt (Sultan 1. Murat’ı öldürdüğü söylenen Sırplı adına dikilmişti)’ın önünde Sırbistan’dan gelen bir milyon kişinin katılımı ile tören düzenlenmiştir. Bu törendeki amaç Kosovalı Arnavutlara, Kosova’nın Sırplara ait olduğunu göstermek ve yenilgiden sonra altı yüzyıl geçmesine rağmen bölgenin Sırpların egemenliği altında olduğunu ifade etmek idi. Gerçekten, Kosova meydan savaşının kaybedilmesi; Sırpların kurmuş oldukları devletin yıkılması ve 500 yıl sürecek Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmesi sonucunu doğurmuştur (Sırplar bu savaşı kaybetmediklerini bilakis Türklerin yenildiğini ifade etmektedirler).  Sırplar; yüzyıllarca Kosova savaşının Sırp Milleti üzerindeki etkilerini, Kiliseler vasıtasıyla canlı tutmaya ve ayaklanma döneminde Osmanlı İmparatorluğuna karşı Sırp milliyetçiliği bilincini kuvvetlendirmişlerdir. Kendilerine göre dünya tarihinde hiçbir savaş Kosova Meydan Muharebesi kadar bir ulus bilincini yaşatmamıştır. Gerçekte, kaybedilmiş bir savaştan bir ulus bilinci yaratma konusunda Sırplar kadar başarılı başka bir ulus örneği bulmak oldukça zordur.

Yugoslavya’nın dağılmaya başlamasıyla birlikte Sırp Lider Miloseviç askeri güç kullanarak dağılmayı önlemek istemiştir. Yaklaşık otuz yıl önce meydana gelen bu güç kullanma, yakın dönem Avrupa Tarihinin en kanlı etnik temizlik olayının yaşanmasına yol açmıştır. Korumasız sivil topluma yönelik Sırp vahşeti karşısında Batı başlangıçta sessizliğini korumuş, ancak vahşetin boyutları medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılınca ABD başta olmak üzere Batı devletleri savaşa müdahale etmek zorunda kalmıştır. Kurulduğundan beri NATO ilk defa bir Harekatta sorumluluk üstlenmiş ve ABD önderliğindeki müdahaleyi koordine etmiştir. Bu müdahale aynı zamanda Soğuk Savaşın dağılmasıyla işlevsiz kalacağı değerlendirilen NATO’ya yeniden yapılanma olanağı sağlamıştır. 

İki milyona yakın nüfusu bulunan Kosova’nın %90’ı Arnavut asıllı Kosovalılardır. Ayrıca 50 bin civarında Türk de Kosova’da yaşamaktadır. Sırpların nüfusu ise yaklaşık yüz bin kadardır. Kosova’da tarih boyunca nüfus toplulukları çeşitli kereler yer değiştirmiş veya değiştirmek zorunda kalmıştır. Kosova’da Arnavut asılı nüfusun artmasındaki en büyük katkı, Avusturya Hasburg Krallığının 1690 yılında, Kosova’yı bir yıllık işgal süresince, Sırp dini adamları ve Sırpların işgale yardımcı olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğun bölgeyi geri almasından sonra, çok sayıda Arnavut nüfus bu günkü Arnavutluk’tan Kosova’ya bölgeye yerleştirilerek Sırp nüfus dengelenmek istemiştir. 

Sırplar Kosova’nın kendilerine ait olduğunu ileri sürerken, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Arnavutlar ise Arnavutluk devleti ile birleşerek Büyük Arnavutluk hayalini kurmaktadırlar.  1974 yılında ayaklanan Kosova’ya, Tito büyük ayrıcalıklar tanıyan otonomi imkânı sağlamıştır.  1974 yılında tanınan otonomi sayesinde Türkler de kendi okullarını açabilmiş ve ana dillerini öğrenme dahil, önemli kazanımlara kavuşmuşlardır.

Arnavut asıllı Kosovalıların bağımsızlık isteğine Sırplar, 1998 yılında Kosova’ya askeri güç kullanarak karşılık vermiş ve 1974 yılında verilen otonomide rafa kaldırılmıştır. 1998 yılında Sırpların Kosova’ya asker sokarak katliamlara girişmesi, Batı’da özellikle ABD’de yeni bir Bosna katliamı olacağı endişesi yaratmıştır. NATO önderliğinde Mart 1999 tarihinde Sırbistan’a yönelik hava harekâtıyla Sırp işgali sona erdirilmiştir. Sırbistan, Kosova’nın Sırbistan topraklarında kalması koşuluyla askerlerini Kosova’dan çekmiştir. BM’nin 1244 sayılı kararıyla Kosova yönetiminin BM’ye devredilmesi, bunun için Kosova’yı yönetecek geçici bir idarenin tesisi ile NATO önderliğinde bir uluslararası kuvvetin bölgede konuşlanması o zamanki adıyla Yugoslavya olan Sırp Devletince kabul edilmiştir.  

1999 yılından beri BM’nin kontrolündeki geçici bir kurul tarafından Kosova yönetilmekte ve uluslararası NATO gücü de bölgede güvenliği sağlamaktadır.  BM Geçici Yönetimin Kosova Halkının kendi kendini yönetebileceği bir seviyeye gelince, görüşmeler yoluyla Kosova’nın geleceğinin belirlenebileceğini belirten planı Kosovalılarca da kabul edilmiştir. 2004 Yılı Mart ayına kadar Kosova’nın geleceğine ilişkin beklentiler gerçekleşmediği gibi Kosova’nın Kuzeyindeki Mitroviça kentinde Kosovalı Arnavut çocuklarının öldürülmesi üzerine Kosovalı Arnavutlar ayaklanarak, Ortodoks kilise ve diğer Hıristiyan tarihi eserleriyle Kosovalı Sırpların evlerine saldırmıştır. Bu saldırıdan amaç Sırpları bölgeden göç etmeye zorlamaktı. Bu ayaklanma da özellikle Hıristiyan tarihi eserleriyle kiliselerine saldırı, kendilerini Sırplardan korumak için gelen büyük çoğunluğu Hıristiyan dinine mensup barış gücü kuvvetlerinde Kosovalı Arnavutlara karşı tavır değişikliğine yol açmıştır.  

BM Genel Sekreterliğince görevlendirilen İsveçli diplomat Kai Eide’den Eylül 2005 tarihine kadar Kosova’da inceleme yaparak bir rapor hazırlaması kendisinden istenmişti. Söz konusu rapor Kosova’da Ekim 2005’in başlarında Güvenlik Konseyine sunulmuştur. Söz Konusu rapor Kosova’nın altı yıllık BM kontrolündeki yönetimde; özellikle yasama, yargı ve yürütme olmak üzere kamu kurumlarının merkezi hükümetten yerel düzeye kadar kurulduğunu, kamu hizmetlerinin Kosova bazında halka sunulmaya başlandığını, sonuçta Kosova’nın kendi kendini yönetebilecek kapasite ve yeteneğe istenilen düzeyde olmasa bile ülkenin geleceğine yönelik nihai görüşmelere başlanılmasını tavsiye etmiştir. 

Bağımsızlık İlanı ve Sonrası

Bu uluslararası görüşmelere neticesinde, Kosova’nın bağımsızlığına yönelik uluslararası ortam şekillendirilmiştir. BM’ni geçici yönetimindeki Kosova, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Almanya gibi büyük Avrupa devletlerin desteği ile 12 Şubat 2008'de bağımsızlığını ilan etti. Ancak bu bağımsızlık ilanı, tüm dünyanın kabul ettiği bir devlet olmamıştır. Sırbistan, Rusya ve Çin olmak üzere, bazı devletler karşı çıktılar. Çin ve Rusya’nın muhalefeti nedeni le Kosova halen BM üyesi olamamıştır. ABD, İngiltere ve 27 AB ülkesinden 22'si de dahil olmak üzere 193 Birleşmiş Milletler ülkesinden toplam 99'u Kosova'nın bağımsızlığını tanıdı. Türkiye, Kosova’yı tanıyan ilk devletler arasında olmuştur.  

Kosova’nın bağımsızlık ilanı aynı zamanda, Soğuk Savaş sonrası oluşan, barış içinde yaşama sürecini sona ermiştir. Bundan altı ay sonra, Rusya, Ağustos 2008’de Gürcistan’ı işgal etmiştir. Kosova’nın bağımsızlık ilanını örnek göstererek, Rusya, işgali altındaki Abhazya ve Güney Osetya’ya bağımsızlık ilan ettirmiştir.  

AB, Balkanları sorunsuz olarak, AB çatısı altında birleştirmek amacıyla, 2013 yılında Kosova ve Sırbistan devlet başkanları ile imzaladığı anlaşma Sırpların çoğunluğunu oluşturduğu Mitroviça bölgesinde, yaşayan Sırplara “özerklikten fazla ama bağımsızlıktan az” diye tanımlanan geniş bir özerklik hakkı tanınmıştır. Bu özerklik bugünkü sorunların temelini oluşturmaktadır. Çünkü bu bölgede yaşayan Sırpların Sırbistan kimliği ve araç plaka sistemi kullanmaları bu geniş özerklikle ilgilidir. Ayrıca, 1999 NATO harekâtından beri Mitroviça bölgesinde yaşayan Sırplara geniş haklara sahip olunmasa uluslararası BM yönetimi, NATO ve AB tarafından da kabul görmüştür. 

Kosova Hükûmeti ile Kuzey Kosova’da otonom statüye sahip Sırplar arasında 31 Temmuz 2022 tarihinde itibaren başlayan olaylar serisi, ABD ve Kosova’da görevli NATO görev gücünün deveye girmesi ile kısmen durulmuş gözükmektedir. Olayın kaynağında, Kosovalı Sırpların Sırbistan Devletine ait araç plakaları kullanma hakkına ilişkindir.  Kosova 2008’de tek yanlı olarak bağımsızlığını ilan edince, Kosovalı Sırplar ve Sırbistan bu karara oldukça tepki göstermişlerdir. Kosova Hükümeti de Kosovalı Sırpların bağımsızlığa karşı tepkisini azaltmak için, onların Sırbistan devletine ait plaka sistemini kullanma taleplerini 2011 yılında kabul etmiş ve 2016 yılında beş yıl daha uzatmıştır.  Amaç bu sürede Kosovalı Sırpların plaka sisteminin ve kimlik bilgilerin Kosova Hükümet sistemine uyarlanması sağlamaktı. Şimdiki Kosova Başbakanı Albin Kurti 2013 yılında verilen özerkliğin, kuzey Kosova'da Sırplara "devlet içinde devlet" yapacağı gerekçesi ile eleştirmektedir. Buna karşılık Sırbistan ise Kosova'yı Kosovalı Sırplara özerklik veren 2013 Brüksel Anlaşmasını ihlal etmekle suçlamaktadır.  

2021 yılında sona eren bu anlaşma, Kosova tarafının olumlu yaklaşması ile bir yıl uzatılmıştır. Ancak Temmuz 2022’de Kosova Başbakanı Albin Kurdi, Kuzey Kosova’da yaşayan Sırp Azınlığın Sırbistan devletine ait araç plaka sistemini müsaade etmeyeceğini ve Kosova’ya giriş yapan Sırp vatandaşlarının giriş çıkış belgelerini alacağının duyurulmasının ardından, Sırbistan çok şiddetli tepki gösterilmiştir. Sırbistan’ın desteği ile Kosovalı Sırplar, Kuzey Kosova’da yollara barikatlar kurarak, Kosova güçlerinin bölgeye erişmesini engellemişlerdir. Yapılan görüşmeler sonucu bu barikatlar yaz sonunda kaldırılmıştır. Ancak, Kosova hükümetinin tüm Kosova üzerinde egemenliğini tesisi etmeye yönelik isteği, yani Kosovalı Sırpların plaka ve kimlik ayrıcalığını iptal girişimine karşı, Kasım 2022’de olaylar tekrar şiddetlenmiştir. Kosova Hükümetinin kararlarına karşı, Kosova hükümetinde yer alan Sırp memurlar görevlerinden istifa etmişlerdir.  Yine 10 Aralık'ta Kuzey Kosova'da Mitroviça kentinde yollara barikatlar kurarak, Kosova polis gücünün ve Sırp bölgesine geçişleri önlenmiştir.  Sırbistan Cumhurbaşkanı, Kosova Gücüne bin kadar Sırp askeri ve polis gücünün Kosova'ya konuşlandırılması için talepte bulunurken, ayrıca gerekirse krize ordu ile müdahale edebileceğini belirten açıklamaları krizin bir savaşa dönüşme olasılığı artmıştır.  

ABD ve Avrupa Birliğinin devreye girmesi, Kosova Hükümetinin Sırbistan araç plaka kullanımının uzatılabileceği yönündeki açıklamaları ile kurulan barikatlar 30 Aralık’ta kaldırılmıştır.  Varılan anlaşmaya göre Kosova, Sırp tarafından verilmiş plaka sahiplerine para cezası verme planından vazgeçecek ve Sırbistan da Kosova'daki şehirlerin baş harfleriyle araç tescil etmeyi durduracaktı. Şimdilik, kriz kesin bir çözüme kavuşturulmamış, ama ileriye doğru ötelenmiştir.

Genel Değerlendirme

Kosova açısından bir değerlendirme yapmak gerekirse, 2008’de bağımsızlığını ilan etmesine karşın, Kuzey Kosova’da Sırpların yaşadığı bölgede devlet gücünü tesis edememiştir. Üstelik AB ve Sırbistan ile 2013 yılında yapılan anlaşma ile Kuzey Kosova’da yaşayan Sırplara “özerklikten fazla ama bağımsızlıktan az” diye tanımlanan geniş bir özerklik hakkı tanınmıştır. Kosova’nın Arnavutluk çoğunluğu büyük Arnavutluk ülküsü ile Arnavutluk ile birleşmeyi arzulamaktadır. Mevcut Arnavutluk Başbakanı Albin Kurdi, 2005 yılındaki öğrenci liderliği döneminde NATO dahil tüm yabancı güçlerin Kosova’da çıkmasını isteyen birisi olarak, bugünde aşırı milliyetçi bir tutum sergilemektedir. Ancak, Kosova devletinin nüfus, ekonomi, asker gücü bakımımdan herhangi bir dış saldırgana karşı kendini koruma gücü sınırlıdır. Bu nedenle, dış desteğe gereksinimi vardır. Ayrıca halen devletlerin yarısı Kosova’yı tanımamakta ve BM üyesi bir devlet değildir. Bu nedenle aşırı milliyetçilik akımlarına kapılamadan uluslararası toplumla uyum içinde Batının siyasi ve askeri yapılar içinde olmaları önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten 14 Aralık 2022’de AB üyeliğine aday başvurusu yapması bu kapsamda önemli bir adımdır. Ayrıca, Sırbistan AB üyesi olmadan, Kosova AB üyesi olmalı veya birlikte üye olma şartı ileri sürmelidir.  

Kosovalı Sırplar ise bağımsız bir Kosova devletinin varlığına karşı çıkmakta ve tüm bölgeyi Sırbistan devletini bir parçası olarak görmektedirler. Çünkü Kosova’yı kendi ulusal benliklerinin oluştuğu yer olarak görmektedirler. Sırpların kendi Orta çağ medeniyetinin merkezi olarak kabul ettiği Kosova bölgesinin Arnavutluk ile birleşmesi, Balkanlar’da kanlı bir savaşa yol açacağı açıktır. 

Sırbistan, Yugoslavya’nın dağılma sonrası yaşanan süreçte çok küçük bir toprak parçasına sıkışmış ve Sırplar, Bosna-Hersek, Kosova ve diğer bağımsızlığını kazanan devletler içinde farklı statüde yaşamaktadırlar. Savaşı sonlandıran antlaşmalar bölgede kalıcı barış sağlaması zor gözükmektedir. Çünkü Yugoslavya’nın dağılması sonrası kurulan her bir devletin içinde, farklı etnik unsurlar yaşamakta bu da ileriye yönelik krizlere yola açabilecek etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Krizlerin ortaya çıkmasını engellemek maksadıyla, Batı önderliğindeki uluslararası toplum,  bölgedeki askeri varlığı sürdürmek niyetindedir. Bosna-Hersek’te AB gücü, Kosova’da ise NATO gücü bu nedenle halen mevcuttur.  

Ayrıca, AB, AB üyelik sürecini kullanarak, Balkanlarda olası krizleri şimdiye kadar barışçıl çözümlerle sonlandırmayı başarmış gözükmektedir. Bu süreçte, Sırbistan 2012'den beri AB aday ülkesidir. Kosova, 14 Aralık 2022'de Avrupa Birliği üyeliği için adaylık için başvuru yapmıştır. 

Balkanlar’daki krizlerin çözümünde Rusya’nın 1990 sonrası, göreceli zayıflığı Batı’nın daha rahat davranmasını sağlamıştır. Böylece Yugoslavya’nın dağılması sonrası süreç, daha büyük çatışmalara yol açmadan be Balkanların dışına taşmadan barışçıl şekilde çözümlenmeye çalışılmıştır. Ancak, Rusya-Ukrayna savaşı, sonrası Batı ve Rusya arasındaki neredeyse savaşa varan gerginlik süreci, Balkanlar’daki olası bir krizde Rusya’nın devreye girmesiyle farklı şekilde everilebilecektir.  Eski Yugoslavya’nın en büyük hamisi olan Sırbistan hala Rusya'nın yakın bir ortağı ve bölgedeki Batı hegemonyasının hayranı olan bir ülkede değildir. Çünkü Sırpların tarihsel müttefiki Rusya ile çok yakın bir ilişkilere sahiptir. Ukrayna ile savaşan Rusya’nın, Batının dikkatini Balkanlara çekmek için o bölgedeki krizlere geçmişten çok farklı yaklaşacağı açıktır. Açıkçası, Rusya’nın Sırbistan'ı kışkırtıp Kosova’ya saldırtma olasılığının göz ardı edilmemesi gerektiği değerlendirilmektedir.

Türkiye’nin Durumu

Türkiye, Balkanlarda 1990 sonrası yaşanan krizlerde Batı ile uyumlu ancak kendi çıkarlarını ve bölgedeki Müslüman ve Türk nüfusunu haklarını koruyacak davranış sergilemiştir. 

Kosova’ya yapılan Sırp işgali sonrasında 1999 yılında yapılan NATO harekâtına katılmış ve topraklarında sürülen Kosovalı Arnavutlara geçici barınma imkânı sunmuştur. Savaş sonrası kurulan Barış gücüne katkıda bulunmuş ve halen tabur çapandaki kuvveti bölgede barış gücü desteği sağlamaktadır. Ancak, Türkiye, Atatürk ve Tito dönemlerinde Yugoslavya ile kurulan işbirliğini göz önünde bulundurarak, Sırbistan ile doğrudan gerginlik yaratacak tutumdan kaçınmıştır. 

Beş yüzyıllık bir süreyle Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bulunan Kosova’da halen yaklaşık elli bin kadar bir Türk nüfusu yaşamaktadır. Yugoslavya zamanında Türk azınlığa sağlanan haklar, maalesef, Kosova Hükümeti tarafından Kosova’daki Türk azınlığın elinden alınmak istenmiştir. Kosova’da kalan soydaşlarımızın kendi öz dili ile eğitim yapma hakkı dahil olmak üzere geçmişte tanınan tüm haklarının garanti altına alınmasıdır.  Ana dilde eğitim hakkı daha sonradan kısmi olarak sağlanmıştır. 

Son olarak ifade etmek gerekir ki, 500 yıl boyunca bu bölgeyi yöneten Osmanlı İmparatorluğunun Boşnak ve Arnavutlar hariç diğer etnik unsurlar üzerinde kalıcı izler bırakmadığı görülmektedir. İngiltere’nin Hindistan ve Pakistan’ı sömürge olarak idare edip bölgeden ayrıldıktan sonra İngilizcenin söz konusu ülkelerde resmi dil olarak kullanılması dikkate alındığında, kendi kültürünü benimsetme modelinin Osmanlılarda olmaması düşündürücüdür. 

Yine Balkan savaşına kadar Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bulunan bu toprakların korunamaması da düşündürücüdür. Esas süreç Balkan Savaşlarını kaybedilmesidir. Subayların siyasi kamplara bölünmesi, yeterli istihbarat elde etmeden savaştan çok kısa bir süre önce eğitimli seksen bin askerin terhis edilmesi, eğitimsiz acemi birliklerle savaş katılması, Osmanlı aleyhine silahlanan Sırbistan’ın Osmanlıların toprağı olan Selanik limanını kullanırken, Osmanlıların bunu istihbarı bilgi olarak görmemesi ve 33 yıl boyunca Osmanlı Donanmasının ayaklanacağı endişesiyle Haliç’e kilitlenerek neredeyse işlevsiz hale gelmesi gibi sebeplerle hem savaş ve hem de bu güzel topraklar kaybedilmiştir.  

Kaynaklar:

Sertif Demir, “Kosova, Balkanlardaki son Çatışma Alanı”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Yıl 125, No 388, April 2006, 40-47” 

Mihailo S. Zekic, Will Putin bring war closer to Europe’s heart?, December 28, 2022, https://www.thetrumpet.com/26671-could-war-erupt-in-kosovo

Prof.Dr. Sertif DEMİR
Prof.Dr. Sertif DEMİR
Tüm Makaleler

  • 11.01.2023
  • Süre : 9 dk
  • 850 kez okundu

Google Ads