Kuzey Akım Hatlarındaki Sızıntılar Ne Kadar Önemli?
Enerji kaynaklarının dünya coğrafyasına asimetrik dağılmış olması başlıca sorunların erişim çerçevesinde yaşanmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte bir takım faktörler zaten erişebilir noktasında sorunların yaşandığı stratejik enerji kaynaklarının teminini daha da zor hale getirmektedir. Enerji kaynaklarının uluslararası siyasette yaptırım aracı olarak kullanılması gibi diplomatik silaha dönüştürülmesini bu kapsamda ele almak mümkündür.
Enerji güvenliği kapsamındaki tehditler uzun bir süredir uluslararası siyasetin gündemini meşgul eden başlıca konulardan birisi olmaya devam edecek gibi görünüyor. Buna karşın dünya genelinde önemli bir kesimin yaşanan hadisenin boyutları ve daha sonraki dönemlerde daha fazla hissedilir hale gelmesi muhtemel sonuçların tam anlamıyla farkında olmadığı göze çarpmaktadır. Dolayısıyla Kuzey Akım başta olmak üzere enerji nakil güzergahları kapsamında her an yaşanması ihtimali yüksek olan benzeri hadiselerin boyutları ve olası etkilerinin derinlemesine ele alınması son derece önemlidir.
Başta Kuzey Akım doğal gaz boru hatları olmak üzere enerji kaynaklarının bir noktadan diğerine iletilmesine aracılık eden tüm enerji tesislerinin üstlendikleri misyonlar salt fiziki yapılar olmasının ötesinde başka bir anlam da taşımaktadırlar. Bu bağlamda söz konusu yapıların enerji kaynakları gibi hayati varlıkların tüketicilerin hizmetine sunulmasının ötesinde misyonları olduğunu ifade etmek mümkündür. Örneğin insanlığın kendi kas gücünden yararlanmasına dayanan enerji tarihinde başta nakil hatları olmak üzere istisnasız tüm enerji varlıkları, mevcut enerji düzeninde devrim niteliğindeki dönüşümün yaşanmasında en önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla söz konusu oluşumları başta küresel enerji düzeninin işlevselliğinin sürdürebilir olması için hayati unsurlar şeklinde nitelendirmek yanlış değildir.
Stratejik enerji kaynaklarının hayati öneminin bir parçası olmaları dolayısıyla nakil hatları gibi fiziki oluşumlar kritik altyapılar kapsamında değerlendirilmektedir. Bununla birlikte kritik altyapıların öneminin daha anlaşılabilir olması için öncelikle stratejik enerji kaynaklarının dünyadaki yaşamın sürdürülebilirliği noktasındaki kilit rollere dikkat çekmekte fayda vardır. Dolayısıyla stratejik enerji kaynakları konseptinin irdelenmesi yakın dönemde yaşanan hadiselerin daha net anlaşılabilmesinde önemli ölçüde yol gösterici olacaktır. Öyle ki stratejik kaynaklar konseptinin genişleyen kapsam içeriği doğrultusunda bir takım enerji varlıklarına söz konusu başlık altında yer verilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte beklenenin aksine tüm enerji kaynaklarının bu kapsama dahil edilmediği görülmektedir. Bütün enerji varlıklarının stratejik kaynakları kapsamına dahil edilmemesinin başlıca nedeni, bir takım şartların ve kriterlerin yerine getirilmesiyle ilişkilidir. Dolayısıyla stratejik kaynaklar konsepti kapsamında bir takım kriterlerin belirleyici olduğunu ifade etmek mümkündür.
Stratejik kaynaklar bağlamında belirleyici olan söz konusu kriterler, sosyo-ekonomik gelişime etki, kümülatif nitelik ve politikleşme olarak üç madde halinde sıralanmaktadır. Dolayısıyla bir olgunun stratejik kaynaklar arasında yer verilebilmesi için sosyo-ekonomik gelişimin olmazsa olması, kümülatif ve politikleştirilebilir gibi nitelikleri taşıması zorunludur. Kısacası stratejik kaynaklarını uğruna savaşılan ve toplumlar arası çatışmalara neden olan varlıklar olarak nitelendirebiliriz. Bu doğrultuda ilk dönemlerde meralar ve otlaklara uzanan tarihsel geçmişin sonrasındaki zaman dilimi sürecinde bir takım enerji kaynaklarının taşımış olduğu niteliklerinin sonucu olarak stratejik kaynaklar konseptinin en hayati bileşenleri haline geldiği görülmektedir. Örneğin endüstri devrimiyle birlikte kömürün, keşfedilmesiyle petrolün, soğuk Savaş dönemiyle birlikte nükleer enerjinin, 1973 küresel enerji kriziyle birlikte doğal gazın tarihsel süreçte stratejik kaynaklara dönüşmesini bu kapsamda ele almak mümkündür.
Fosil temelli enerji kaynakların hemen hemen hepsinin günümüze kadar niteliklerini devam ettirdiği tartışmasızdır. Söz konusu enerji kaynaklarının stratejik açıdan öneminin daha net anlaşılabilmesi noktasında tarihe damgasını vurmuş bir takım kişilerin dikkat çekici ifadelerine atıf yapmakta fayda vardır. Örneğin Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Petrol meselesi, yalnız bir milli ekonomi meselesi değildir. Aynı zamanda bir milli müdafaa meselesidir” şeklindeki ifadelerini bu kapsamda ele almak mümkündür. Bununla birlikte kömür ve doğal gazın da petrol gibi hayati önem taşıyan stratejik kaynaklar arasında yer aldığı tartışmasızdır.
Stratejik enerji kaynaklarının taşımış oldukları niteliklerle ilişkili enerji güvenliği konsepti altında değerlendirebileceğimiz ortaya çıkması muhtemel bir takım olumsuzluklardan söz etmek mümkündür. Özellikle son birkaç 10 yıldan bu yana enerji güvenliğinin devletlerin ulusal güvenliklerinin temel bileşenleri arasında yer aldığı göz önüne alındığında bu kapsamda ortaya çıkabilecek olumsuzlukların hayati fonksiyonların sürdürebilirliğini engelleyebilecek ölçüde ciddi boyutlara ulaşabileceği daha net anlaşılmaktadır. Bu bağlamda en kritik enerji güvenliği tehditlerinin stratejik enerji kaynaklarına erişim, kesintisiz arz ve akışın sürdürülebilir olmasıyla ilişkilendirmek mümkündür. Çünkü enerji kaynaklarının dünya coğrafyasına asimetrik dağılmış olması başlıca sorunların erişim çerçevesinde yaşanmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte bir takım faktörler zaten erişebilir noktasında sorunların yaşandığı stratejik enerji kaynaklarının teminini daha da zor hale getirmektedir. Enerji kaynaklarının uluslararası siyasette yaptırım aracı olarak kullanılması gibi diplomatik silaha dönüştürülmesini bu kapsamda ele almak mümkündür.
Stratejik enerji kaynaklarının diplomasi faaliyetlerinde etki aracı haline getirilerek bir nevi silah olarak kullanılması özellikle enerji ithalatına yüksek oranlarda bağımlı ekonomilerin ulusal güvenlikleri için ciddi tehlikelerin ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Son dönem gelişmeleri ışığında AB’nin karşı karşıya kaldığı enerji krizinden kaynaklanan olumsuzluklar bunun örneklerinden sadece birisidir. Dolayısıyla enerji krizini AB’nin ulusal güvenliğini tehdit edecek kadar ciddi boyutlara ulaşmaya başladığını söyleyebiliriz. Daha enerji akışının kesilmesine yönelik varsayımların bile üye ülkelerdeki enerji fiyatlarının roket hızıyla artmasına neden olduğu düşünüldüğünde, bu durumun gerçekleşmesinin sonuçlarının daha yıkıcı olacağı tartışmasızdır. Eylül 2022’den itibaren bu varsayımlar Rus tarafının açıklamalarıyla gerçek halini almış ve Kuzey Akım 1 doğal gaz boru hattının faaliyetleri önce geçici süreyle sonrasında ise kalıcı şekilde durdurulmuştur. Bununla birlikte AB genelinde “Kış Büyük Gelecek” şeklindeki söylemler kaçınılmaz bir gerçeğe dönüşmüştür.
Kuzey Akım 1 doğal gaz boru hattının faaliyetlerinin durdurulması Avrupa’yı ciddi bir krizin yaşanması gerçeğiyle yüzleşmek zorunda bırakırken, bir takım ülkelerin endüstri devlerinin faaliyetlerinin durdurması, iflas açıklamaları ve ekonomik sıkıntıların gün yüzüne çıkması nedeniyle yaşanan protestoların olası toplumsal karışıklıklara dönüşme ihtimali gibi ulusal güvenlik tehditleri gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Çekya, Almanya ve Belçika gibi ülkelerdeki toplumsal hareketleri bu kapsamda ele almak mümkündür. Dolayısıyla enerjinin ekonomiler kadar toplumsal refahın sürdürülebilirliği için de hayati önem taşıdığı tartışmasızdır.
Enerji akışının kesintiye uğramasıyla birlikte geçtiğimiz günlerde Kuzey Akım 1 ve 2 hattında ortaya çıkan sızıntılar durumu biraz daha karmaşık hale getirmiştir. Bu bağlamda özellikle sızıntılara ilişkin sabotaj ihtimalinin giderek güçlenmesinin enerji krizini daha da derinleştirdiğini ifade etmek mümkündür. Fakat yaşanan hadiselerin etkileriyle ilişkili olarak bardağın dolu tarafına dikkat çekildiği görülmektedir. Örneğin hatların hali hazırda faaliyette olmamasının büyük şans olarak nitelendirilmesi ve nispeten daha az zararla sürecin atlatılması yönündeki söylemleri bu kapsamda ele almak mümkündür. Ancak böylesi bir yaklaşım tam anlamıyla doğru değildir. Çünkü geniş perspektiften bakıldığında durumun göründüğünden daha farklı olduğu açıktır. Öncelikle faal olsun ya da olmasın söz konusu sızıntının yaşanması ciddi bir tehlikedir. Bununla birlikte sabotaj ihtimalinin güçlenmesi zaten var olan tehlikenin boyutlarının daha da genişletmektedir. Ortaya çıkan tehlikeleri iki başlık altında ele almak mümkündür. Bunlardan ilki şüphesiz enerji akışının sekteye uğramasıyla ilişkili erişim sorunlarıyken bir diğeri ise çevresel etkiler kapsamındaki olumsuzlukların yaşanmasıdır. Nitekim söz konusu hatların her biri 55’er milyar metre küp taşıma kapasitesine sahip nakil hatlarıdır. Bunun kesintiye uğraması -her iki hattın faaliyette olduğu göz önüne alındığında- Avrupa’nın doğal gaz tüketiminin kabaca yüzde 25’ine karşılık gelen bir akışın gerçekleşmemesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte yaşanan hadise gibi benzer durumlardan kaynaklanan çevresel etkilerin göz ardı edildiği görülmektedir. Çünkü Kuzey Akım sızıntıları, Paris’in bir yıllık metan emisyonuna eşit kirlilik yaratmıştır. Birleşmiş Milletler, Avrupa ve diğer gözlemci otoritelerin sızıntıyı “endişe verici” olarak nitelendirilmesi yaşananların boyutlarının daha net anlaşılır hale getirmektedir. Bununla birlikte Danimarka Savunma Bakanı Morten Bodskov’un Twitter’da “ittifaktan gelen ortak bir kınama ve çok güçlü bir işaret” olarak nitelendirdiği açıklamada ayrıca, Rusya ve Almanya arasındaki doğalgaz boru hatlarında Baltık Denizi’nde tespit edilen ve “derin bir endişe” yaratan sızıntıların, denizyolu ulaşım ve nakliyesini risk altına attığı ve “ciddi bir çevresel hasar” oluşturduğu belirtmesi söz konusu ifadeyi destekleyici niteliktedir.
Sonuç olarak Kuzey Akım doğal gaz boru hatlarındaki sızıntıları, bardağın dolu tarafından değerlendirmek son derece yanlıştır. Çünkü söz konusu hadise enerji güvenliğinin doğrudan hedef alınması anlamına gelmektedir. Bununla birlikte enerji nakil hatları gibi kritik altyapılara yönelik hadiselerin ortaya çıkması sadece Kuzey Akım 1 ve 2 ile sınırlı değildir. Dolayısıyla dünya genelinde birçok coğrafyada benzeri hadiselerin ortaya çıkması ihtimalinin halihazırda enerji güvenliği üzerindeki başlıca tehditlerden birisi olmaya devam ettiğini unutmamak gerekmektedir. Bu bağlamda Kuzey Akım 1 ve 2 gibi AB’nin en önemli tedarik hatlarına zarar verici eylemlerin dünyanın en modern toplumlarının yaşadığı coğrafyalarda patlak vermesi, bir bakıma benzer hadiselerin “daha az gelişmiş” ve siyasi açıdan çalkantılı bölgelerde ortaya çıkmasını kaçınılmaz hale getirmesi ihtimalinin güçlenmesi anlamına gelmektedir. Kısacası dünyanın diğer coğrafyaları için Kuzey Akım hadisesi benzer durumların yaşanması için olumsuz bir örnek olmaz. Dolayısıyla Kuzey Akım hatlarında yaşanan sızıntıların boyutları ve etkilerini tüm bunlar göz önüne alınarak yapılması son derece önemlidir.