Mülteciler Değil, Sığınmacılar Cenneti Türkiye
Turkey is no longer a "buffer zone", a "luggage country", a "warehouse country" and a "transit country" for them, nor is it a "waiting room" or an "interim period" for those waiting to be resettled in a third country. In fact, neither Turkey nor the UN Refugee Agency (UNHCR) has requested resettlement to a third country.
Türkiye, tüm imparatorluk sonrasında kurulan ulus devletler gibi eylemsel olarak bir göçmenler ve mülteciler ülkesidir. Bu anlamda bir potada erime –melting pot-düşüncesi onlarca etnisiteyi bir araya getirmiş ve kendine has burada belirtilmeyen yapısal sorunları olmasına rağmen, çok büyük ölçüde başarılı da olmuştur.
Türkiye’nin İsveç Kralı Demirbaş Şarl ve Einstein gibi deha mültecileri olmuştur. Yeni Bosna, Arnavutköy, Polenezköy benzeri yerleşimlerde kitlesel mülteci tarihleri hala yaşamaktadır.
Suriyeli, Afgan, Libya, Somali ve Yemenli mültecilere aynı sıralama sıklığında ülkenin her yanında kolayca rastlamak mümkündür. Ama hukuksal olarak Türkiye’de Ukraynalılar dışında mülteci bulunmamaktadır. Şimdi mülteci meselesini aydınlatacak tarihi ve kültürel birkaç hususa değinelim.
1- Mülteci Sorunundaki Başat Faktör Dindir
Anadolu ve Rumeli siyasi olarak değil ama coğrafi olarak Avrupa’nın bir parçasıdır. Siyasi olarak Avrupa’nın bir parçası olamamasının nedeni açıkça ifade edilmese de, eylem ve işlemlere sarahatle yansıdığı biçimiyle, dinsel farklılıklardır. İnanç bağlılığı her gün azalsa da Hristiyan Avrupa, şaşırtıcı bir bağnazlıkla Müslüman bir Avrupa’dan çekinmektedir.
Bunun en iyi gözlendiği alan ise kuşkusuz mülteciler alanıdır ve Suriyeli mültecilerle Ukraynalı mülteciler de mükemmel bir deney alanıdır.
Kuşkusuz İran, Irak ve Suriye ve çevresinden gelen mültecilerden nüfusa göre Batı ülkelerine yerleştirilen mültecilerde Hristiyan ve gayrı Müslim mültecilerin Müslüman mültecilere göre çok yüksek olduğunu Mülteci ve Göçmen Başkanlığı yaptığım dönemde gözlemlemiştim. Etnik kimlik, beklenenin aksine inanç kimliğinden önce gelmemektedir.
2- Göçmen Ve Mülteci Toprakları
Kuşkusuz tarihi kayıtlara göre Anadolu’nun ve belki de Dünyanın ilk yerleşimi ve şehir halkı 11.600 yıl öncesine dayanan Göbekli Tepe’dir.
Anadolu toprakları tarihte Batı’dan ve Doğu’dan toplu göçlere sahne olmuş, birçok yabancı devlet adamı veya asker siyasi nedenlerle topraklarımıza sığınmıştı.
Bunun ardından Anadolu ve Rumeli’nin ilk halkları Akad, Gut, Asur, Trak, Truva, Hatti, Asur, Luvi, Hitit, Pala, Kaşka, ardından da Anadolu'nun Batı yakasında İyonya, Lidya ve Frigya, kuzey doğuda ise Urartu, Kimmer ve İskit’lerdir. Pers Krallığı ve sonrasında Makedonya kralı Büyük İskender sahne aldı.
Roma ve Bizans, Halife Devleti ve Oğuz Türkleri, Selçuklu, Moğollar ve Timur ve Osmanlı bölgenin sürekli bir göçmen ve mülteci güzergahında olduğunun açık delilidir.
Bu bölge kuşkusuz göçmen ve mülteci toprakları olmuş ve Türk potasında erimiştir. ABD’nin bir potada erime (melting pot) düşüncesi bin yıllardır Türkiye’de hüküm sürmektedir.
3- Cumhuriyet Dönemi Mülteci Ve Göçmen Hareketi
Türkiye topraklarına ilk büyük zorunlu mülteci akını bundan 800 yıl önceki Moğol zulmünden kaçan Soğd, Tacik, Oğuz, Hazar gibi Müslüman halklarla olmuştur. Ermeni tarihçiler bu halkların bin yıl önce gelişini İskitlerin dönüşü diye adlandırmıştır.
Kuşkusuz Rusya’nın Kuzey Karadeniz’e ilk defa indiği son 323 yıldır, Ukrayna, Kırım, Kafkasya ve Balkanlardan Türkiye’ye zorunlu mülteciler gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun son 50 yılında özelikle Karadeniz’in kuzeyi (Kırım), batısı (Balkanlar), doğusu (Kafkasya) ve adalar Denizindeki sayısız adalardan şimdiki Türkiye’ye milyonlarca can, mal, inanç özgürlüğü arayan mülteci sığınmıştır.
Cumhuriyet ile birlikte bu zorunlu mülteci akını devam etmiştir: Çeşitli göç anlaşmalarına da konu olan bu dönemde 1923-1930 arasında Yunanistan’dan 500.000, Makedonya’dan (1924-1936-1953) 270.000, Bulgaristan'dan (1925-1949-1968-1989) yılına kadar dört aşamada 800.000, Romanya’dan (1923-1949) 123.000 ve diğer Balkan ülkelerinden 23.000, Ahıska’dan bine yakın mülteci gelmiştir. 1990’lı yıllarda Bosna ve Kosova kökenli mülteciler de on binleri aşmıştır. Sovyetlerin II. Dünya Savaşındaki baskısı ve 1980’lerde Afganistan’ı işgali buradaki Türk kökenlilerin Türkiye’ye sığınmasında başat rol oynamışken, bugünlerde gelen yüzbinler ise Taliban rejiminden kaçmaktadır.
1979'da yaşanan İran İslam Devrimi sonrasında, İran'dan Türkiye'ye bir milyona yakın Azeri Türkü, Fars ve Kürt iltica etmiştir.
Misafir mülteciler adlandırması ile 1988 yılında Halepçe Katliamıyla 60.000, 1991 yılında Irak’ın işgaliyle de 500.000 Kürt Türkiye’ye sığındı.
Son on yıldır ise Suriyeli sığınmacılar tüm istatistikleri alt üst etmiştir. BMMYK kayıtlarına göre Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür. Türkiye, çok büyük çoğunluğu kayıtlı Suriyeli mülteci olmak üzere 4 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır.
4- Türkiye’de Sadece 150.000 Mülteci Var Ve Hepsi Ukraynalı
Bir mülteci ve göçmen ülkesi olma fiili durumuna rağmen Türkiye’nin, hukuken düne kadar içinde mülteci bulunmamakta ya da bir çırpıda sayılacak kadar az mülteci bulunmaktaydı.
Çünkü Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolü’ne taraf olmuştu ama bir şartı vardı:
Türkiye “Coğrafi Çekince” koymuştu ve buna göre Türkiye’de mülteci olabilmenin tek yolu Avrupa kıtasından gelmekti. Bu durum son on yılda yapılan yasal ve alt düzenlemelerde de değişmedi.
Sadece Asya ve Afrika değil, tüm Amerika, Okyanusya ve hatta kutuplardaki kıtalardan bile gelseniz Türkiye’de mülteci olamazsınız. Böylece bu yıl (2022) gelen Ukraynalı mültecilere kadar, Türkiye de hukuken mülteci bulunmamaktaydı.
Tarihe baktığınızda Balkanlar (Eski Yugoslavya-Yunanistan) ve Adalar Denizinden (Girit vd.) ve Doğu Avrupa (Bulgaristan-Kırım-Kafkasya) dan zulüm ve baskı neticesi gelen milyonlarca mülteci olmuş, ama bunlar kısa sürede vatandaşlığa alınmıştır.
İran ve Iraktan gelenler zaten mülteci olamazlardı ve çoğu Türkiye’yi ara zemin olarak kullanıp ya zulüm ve baskının kalktığını düşünerek ülkelerine döndüler ya da Batılı ülkelere iltica ettiler.
Mülteci statüsüne sahip olanlar genellikle “Soğuk Savaş” döneminin SSCB ve uydu ülkelerinden olup, gemiyle boğazı geçerken Boğazın sularına atlayıp Türkiye’ye sığınan sporcu bireysel mülteciler olmaktaydı.
Şimdi ise mülteciler tarihi olarak “Dest-i Kıpçak”, günümüzde ise halkı tarafından yapılan adlandırmayla “Kozak”lar ülkesi Ukrayna’dan gelmektedir. Avrupa kendi içinde savaşa girmeden Türkiye mülteci sorunu ile karşı karşıya kalmaz. Ama sığınmacı sorunu her daim bulunacaktır.
5- Türkiye: Dünyanın En Çok Sığınmacı Barındıran Ülkesi
“Türkiye Dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmekte, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan UNHCR’nin ilgi alanına giren kişiye de ev sahipliği yapmaktadır”.
Şimda “Türkiye nasıl 2021 yılı sonunda resmi rakamlara göre bile Dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi olarak adlandırılıyor” sorusu akla gelebilir. Cevap basit: Hukuki duruma karşın, fiili durum esas kabul edilerek sığınmacılar mülteci olarak adlandırılıyor.
Bunun daha açıklayıcı bir yanıtı da geçici koruma sayılan sığınmacıların Türkiye’de on yıllarca kalması nedeniyle, fiilen sürekli hale gelmesinin hukuken tamamlama isteğinde aranmalıdır.
Algı mültecilik üzerine kurulmuştur.
Özellikle Suriye kökenli sığınmacılar için.
Ancak on milyonlarca da olsa, onlarca yıl da kalsalar, uluslararası statüleri asla mülteci olarak adlandırılamaz.
Ama fiilen bunlar mültecidir.
On yıl önce yük paylaşımını masaya koyan Türkiye, şimdilerde bunu pek masaya koymamaktadır. Eş zamanlı iç değişimlerle dış gelişmeleri finanse etmiştir. Ama bu da artık yetmemektedir.
Beş on milyon sığınmacı sadece Türkiye’yi değil, AB ülkelerini bile sarsar.
Öte yandan, Türkiye coğrafi sınırlandırmayı sürdürerek Avrupa dışında gerçekleşen olaylardan dolayı Türkiye’ye gelmiş mülteciler için ara dönemde misafirlerin konakladığı geçici bir yer olması gerekirken üçüncü ülkeye yerleştirmelerin ya hiç yapılmaması ya da çok az ve Suriyeliler dışındaki sığınmacılara yapılması nedeniyle fiilen özellikle Suriyeliler için mülteci cenneti haline gelmiştir.
Bu kapsamda, ulusal ve uluslararası resmi makamlarca 4 milyon sığınmacı açıklanmakta, yine resmi makamlarca 10 milyona yakın Suriyeliye bakıldığın söylenebilmekte, bazı siyasetçilere göre de (İçişleri Bakanlığı ve istihbarat kayıtlarına dayandırıldığı iddia olunan) 13 milyon mülteci, sığınmacı ve yasa dışı göçmenden söz edilebilmektedir. Minimum ve maksimum verilere göre bu uluslararası ortalamaların çok üzerinde bir oranı ifade etmektedir.
Yani sorun ya büyüktür ya da çok büyüktür.
6- BM Mülteci Örgütü Ve Türkiye Ofisleri: Yetki Ve Etkinlik
UNHCR, mültecileri korumak ve mültecilerin sorunlarına çözüm bulmak amacıyla yürütülen uluslararası müdahaleye liderlik etme ve bu müdahalenin koordinasyonunu sağlama yetkisiyle 1950 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kurulmuştur.
Türkiye’ye yerleşmesi iki olağanüstü dönem sonrasıdır: Bunlardan biri 27 Mayıs 1960 İhtilali, diğeri ise 15 temmuz 2016 Darbe Girişimi.
Nitekim kendi sitesinde bu durum açıkça ilan edilmektedir: “1960’dan bu yana, BM Mülteci Örgütü (UNHCR) sığınma ve mülteci konularında Türkiye ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyor. Türkiye ve UNHCR mevcut işbirliğine resmiyet kazandıran ve sağlamlaştıran Ev Sahibi Ülke Anlaşması’nı 1 Eylül 2016’da imzalamıştır. UNHCR’nin Türkiye operasyonu, Ankara’daki merkez ofisinin yanı sıra İstanbul, İzmir, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Van’daki saha varlığıyla dünyadaki en büyük operasyonlarından biridir. ”
Konuyu biraz daha detaylandırırsak, 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında çok kısa dönem Başbakanlık Müsteşarı olan Alpaslan Türkeş tarafından alelusul ve alelacele varlığına izin verilen BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ Roma’ya bağlı bir istasyon şefliği olarak yerleşkesini kurmuştur. Uzun yıllar bu yarı resmi durum devam etmiş ve bir başka ihtilal girişimi sonrası, 15 Temmuz 2016 tarihinden kısa süre sonra BM Mülteci Örgütü (UNHCR) ile yasal işbirliği doğrudan ve mevzuat temelli hale getirilmiştir.
Böylece üçüncü ülkelere yerleştirme konusunda BM Mülteci Örgütü (UNHCR) ve Göç İdaresi en büyük kurumlar olarak oluşmuştur.
Türkiye'ye giriş yapmış göçmen (sığınmacı) sayısı 2000-2008 yılları arasında yılda ortalama 70.000 iken 2000- 2008 yılları arasında BMMYK tarafından üçüncü ülkelere sadece 18.764 kişi yerleştirilmiştir. Bu binde 3 gibi bir orana tekabül eder ki, bireysel olarak önemli olsa da, bütün içinde ihmal edilebilir bir orana denk gelir.
Bugün ise BM Mülteci Örgütü Türkiye’nin isteksizliği nedeniyle hiçbir Suriyeliyi yerleştirmemektedir.
Geçmiş tecrübeler de iyi değildir. BM Mülteci Örgütü (UNHCR) ve Göç İdaresi bu konuda çok çalışmalıdır ve çalışmak zorundadır.
7- SONUÇ:
Türkiye uluslararası hukuk bağlamında Ukrayna’nın işgaline kadar muhtemelen mültecisi bulunmayan nadir ülkelerden biridir. Ve fakat fiilen Dünya da en çok mültecisi olan ülke de Türkiye’dir. Bugün sayıları 4 milyon ile 13 milyon arasında değişen rakamlarla ifade edilen mülteciler aslında sığınmacılardır ve üçüncü ülkelere yerleştirilmeleri beklenen “mülteci adayları” dır.
“Uluslararası göç arenasında önemli oranda transit ülke konumunda olan Türkiye; hedef ülke (gidilmek istenen ülke), kaynak ülke (çıkış ülkesi) ve mülteciler açısından farklı beklentileri karşılayan ülke niteliğindedir. Hedef ülke için “tampon bölge”, “bavul ülke” ve “depo ülke”, mülteciler için zorunlu göçlere geçiş imkânı sağlayan “transit ülke”, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyenler için “bekleme odası” (Danış, 2007), “ara dönem” (Ateş, 2011) gibi belirli beklentilerle şekillenen çeşitli tanımlamaların kaynağı olarak Türkiye’nin mülteciler açısından yadsınamayan yönü ise umut yolculuğundaki rolüdür.”
Suriyeli sığınmacılar konusunda ise şu an Türkiye, on yılın tecrübesiyle hedef ülkedir.
Artık Türkiye bunlar için “tampon bölge”, “bavul ülke” ve “depo ülke” ve “transit ülke” olmadığı gibi üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyenler için “bekleme odası” ya da “ara dönem” de değildir. Zaten ne Türkiye’den ne de BM Mülteci Örgütünden (UNHCR) bir üçüncü ülkeye yerleştirme talebi bulunmamaktadır.
On milyonlarca Türk vatandaşı, onu aşkın yıldır sofrasından keserek Suriyeli sığınmacılara bakmıştır.
Son olarak: “AB, coğrafi konumu nedeniyle Doğu-Batı göç yolunda transit ülke olan Türkiye’yi, kendi toplumunu korumak amacıyla getirdiği “kapalı kapı” politikasının bir sonucu olarak göç edenlerin transit geçemediği son kalış ülkesi haline getirmiştir. AB’nin Türkiye’ye biçtiği yeni rol, Türkiye’nin artık AB üyesi olamayacağını da netleştirmektedir. Göç dalgasının Türkiye’de durdurulması, AB için güvenlik meselesi haline gelmiştir. Nüfusunun yaklaşık yüzde10’u gibi çok büyük sayıda yabancının yaşadığı bir ülkede meselelerin akılcı bir şekilde tartışılması gerekir.”
Artık Türkiye, bakmak yerine üç alternatifi de dikkatle ve eş zamanlı uygulayarak yol almalıdır.
1- Türkiye’deki sığınmacılar BM Mülteci Örgütü ile etkin işbirliği sağlanarak üçüncü ülkelere yerleştirilmelidir.
2- Suriye hükümeti ile anlaşma sağlanarak güvenli bir bölge oluşturulmalı ve bu sığınmacılar kendi memleketlerine geri gönderilmelidir.
3- Kalan sığınmacılar etkin bir entegrasyona tabi tutularak bu vatanın bir parçası haline getirilmelidir.
Suriye iç savaşının tetiklediği göçün, dil ve kültür paydaşı komşu Arap ülkelerine değil de niçin Türkiye’ye yönlendirildiği sorusu cevabını da içinde barındırmaktadır. Ancak, özellikle aynı okuldan statüleri nedeniyle başarı esaslı değil de, ulufe gibi dağıtılan (positive segregation) üniversite yerleştirmeleri bile ülke güvenliğini tek başına bozabilecek niteliktedir.
“Benden daha başarısız Suriyeli neden tıp, mühendislik veya hukuk okuyor, ben zar zor 4 yıllık bir okulu neden tutturabiliyorum” sorusunun altından kimse kalkamaz.
Eşit ve ayrı, ABD’de bile tutmadı. Kendi vatandaşını garip ve kimsesiz hissettirecek bu ülkede hiç tutmaz.
Nefretin kaynağı eşitsizlik ve ayrımcılıktır. Buna izin vermemek için akıllı olmak gerek.
Dipnotlar
Fakılı, şakir (2021). Göçmenler, Sığınmacılar, İlticacılar: Türkiye’nin 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesine Koyduğu Rezerv Ne Anlama Geliyordu? https://apm.org.tr/2021/01/21/gocmenler-siginmacilar-ilticacilar-turkiyenin-1951-cenevre-multeci-sozlesmesine-koydugu-rezerv-ne-anlama-geliyordu/
Sayılara ilişkin verilen en az sayılar olarak alınmalıdır. Kendi Türkiyeye sığınan insan sayısı çok daha fazladır.Bkz: Ercoşkun, Burak (2015). Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye Sosyokültürel ve Sosyoekonomik Etkiler, Yeniyüzyıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ABD Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/702237/yokAcikBilim_10076199.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
https://www.unhcr.org/tr/en/refugees-and-asylum-seekers-in-turkey (Erişim Tarihi: 03 Ağustos 22)
https://www.unhcr.org/tr/turkiyede-unhcr (Erişim Tarihi: 04 Eylül.2022)
https://www.unhcr.org/tr/turkiyede-unhcr (Erişim Tarihi: 04 Eylül.2022)
Ercoşkun, Burak (2015). Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye Sosyokültürel ve Sosyoekonomik Etkiler, Yeniyüzyıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ABD Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/702237/yokAcikBilim_10076199.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
Altıntaş, Safiye (2014). Davetsiz Misafirler: Türkiye’deki Mültecilerin Maduniyet Görünümleri, İdealKent: Sayı 14, Ekim 2014, ss. 252-276 ISSN: 1307-9905
Özel, Sibel (2022). Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi / Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı Başkanı https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/turkiyedeki-demografik-donusum-gelenler-1899199 (Erişim Tarihi: 04 Eylül.2022)
Özbek, AV. Hüseyin (2022). Eski TBB Başkan Yardımcısı https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/turkiyedeki-demografik-donusum-gelenler-1899199 (Erişim Tarihi: 04 Eylül.2022)