Necip Hablemitoğlu Suikastında Tünelin Ucu Göründü mü?
Peki neydi Hablemitoğlu’nun sol gözüne kurşun sıkılarak ortadan vahşice kaldırılmasının sebebi neydi?
Soğuk bir kasım akşamı, hafif hafif yağan kar tanelerinin arasından dışarıyı seyrediyordu Genelkurmay Protokol girişini kontrol eden nöbetçi subay… Uzakta, soğukta ülkesi için canını esirgemeden görev yapan kahraman askerleri düşündü.
Çalan telefon onu bu düşüncelerinden uzaklaştırdı. Yine her nöbete gelişinde olduğu gibi ateşlenmiş miydi 2,5 yaşındaki kızı. Telaşla açtı telefonu. Telefondaki ses uzun ve karanlık bir tünele girişin haberini veriyordu adeta. “Alo Genelkurmay mı?” Evet efendim dinliyorum.
Ses, 70-75 yaşlarındaki bir erkeğin sesiydi. Seslerle ve frekanslarla arası iyi idi nöbetçi subayının. “Evladım kamuoyunda çok ses getirecek bir doçent veya profesörü öldürecekler. Bildiğiniz bu insanların koruma tedbirini artırın”. Siz kimsiniz, nereden arıyorsunuz, daha fazla bilgi almak istersek size nasıl ulaşabiliriz gibi tüm sorulara kısa bir cevap geldi. “Almanya’dan arıyorum. Sizi aradığımı öğrenirlerse beni de öldürürler. Evladım ne olur bulun ve koruyun o vatan evladını”.
Elde başka bir bilgi olmadığı için, birkaç telefon görüşmesi dışında herhangi bir işlem yapılamadı bu isimsiz ihbar telefonuna. Durum ertesi sabah, tüm ayrıntılar ve zaman kayıtları ile Genelkurmay İstihbarat Dairesi ile paylaşıldı. Daire Başkanı Tümamiral durumu derhal MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bildirdi. Bu kurumlardan, hayati risk ve tehdit nedeniyle korunan akademisyen yok cevabı geldi.
Gerçekten yoktu… Alman Gizli Servisi BND ve Alman Vakıflarının Türkiye’deki gizli çalışmalarını gözler önüne seren değerli bir bilim insanını koruyan bir mekanizma yoktu. Bir mekanizma vardı elbette; ancak bu mekanizma korumak amacıyla değil, bu karanlık oyunları ortaya çıkaranları ortadan kaldırmak amacıyla işliyordu. Genelkurmay Karargahına gelen bu isimsiz ihbar telefonundan yaklaşık 1 ay sonra, 18 Aralık 2002 tarihinde Doçent Necip Hablemitoğlu hunharca katlediliyordu. Tümamiralin dediği gibi bu bilineni önleyememiştik.
Hablemitoğlu Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabını yayınladığında, O zamanların DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel gecikmeden Alman Vakıfları aleyhine inceleme başlatıyordu. Türk Emniyeti de bu vakıflara baskınlar düzenlemeye başlayacaktı.
Aynı anda Almanlar da Türkiye’ye baskıya başlayacaklardı. Bu incelemelerin Almanya – Türkiye ilişkilerine zarar verdiğini resmi olarak ileteceklerdi. Almanlarla sıkı fıkı ilişkiler içinde olan Dışişleri Bakanlığımızın bazı bürokratları bu yazıyı aynı hızla Adalet Bakanlığımıza göndereceklerdi.
Başsavcı Nuh Mete Yüksel üzerindeki siyasi baskı Adalet Bakanlığı aracılığı ile sürdürülürken, sosyal baskı da bir grubun tekelinde olan medya üzerinden devam ettiriliyordu. Alman BND destekli olduğu izlenimini güçlendiren bir otel odası kaset skandalı ile Başsavcı oyun dışına çıkarılacaktı.
Bu toz duman arasında Profesör Dr. Şengül Hablemitoğlu’nun, eşinin suikastının unutturulmaması için verdiği kahramanca mücadeleyi tarihe not düşmek gerekiyor.
Peki neydi Hablemitoğlu’nun sol gözüne kurşun sıkılarak ortadan vahşice kaldırılmasının sebebi:
Profesör Dr. Burhan Oğuz’un “Çağlar Boyunca Türk Alman Gerçeği” adlı kitabında yarım bıraktığı konuları tamamlayarak, Almanların Türkiye üzerindeki gerçek niyetlerini açığa çıkarmak mı?
Dünyada sadece Latin Amerika ve Türkiye’de yoğun faaliyet gösteren Alman Vakıflarının, Türkiye’ye ayırdığı kaynağın diğer tüm ülkelerden fazla olduğunu gündeme getirmesi, ayrıca bu kaynağın nerelere ve kimlere hangi oranda dağıtıldığı bilgisine ulaşması mı?
Dünyada ABD’den sonraki en büyük altın stokuna sahip olan Almanya’nın, bu konumunu devam ettirmek için Bergama’da köylüler üzerinden oynadığı oyunu açığa çıkarması mı?
Fethullah Gülen, ABD ve İsrail ilişkilerini ortaya çıkarması mı?
Türk kamuoyu, Türk siyaseti, Türk Adaleti ve Türk Basını neden bu konuların üzerine gidemedi? Bütün bunlar hala cevap bekleyen konulardan olmaya devam ediyor. Bu vahşi suikasttan 5 yıl kadar sonra dönemin Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan “bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonra da her şeyi örtbas etmiş bir ülkedir” diyerek, devlet dahil hiç kimsenin görevini yapmadığını ima edecek ve bir yerlere mesaj gönderecekti.
Yine kamuoyumuz, 18 Aralık 2002 gecesi, Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden 3 saat önce bölgedeki her üç operatöre ait baz istasyonlarının neden çalışmadığını sorgulamayacaktı.
Aynı şekilde çok şey ifade etmesi gereken, bölgede devletin bilgisi dışında yapılan elektrik kesintilerinin nasıl olduğu açıklanmayacaktı.
Suikasttan 3 gün önce Türkiye’ye diplomatik pasaport ile gelip Almanya’nın üst düzey diplomatlarının kaldığı özel korumalı misafirhanede kalan ve suikasttan 2 gün sonra Türkiye’den ayrılan BND görevlileri de devlet tarafından takip edilmiyordu.
Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden iki gün önce, teamüllere aykırı olarak, üst düzey Alman diplomatlarının hepsinin Türkiye’den ayrılması ve cinayetten kısa bir süre sonra Türkiye’ye dönmeleri devletin dikkatinden nasıl olduysa kaçırılabilmişti.
Bu uğursuz cinayetten yıllar sonra, emniyet ve adliye içindeki bazı yapılanmaların bertaraf edilmesine ilave olarak, ABD –Türkiye ilişkilerinin bozulması ile yeni bilgiler ortalığa saçılmaya başlandı.
Oyunun ortaya çıkacağından çekinen güç odakları, önce iki özel kuvvet polisini suikastçı gibi lanse ederek gölge gerisine saklanmayı denedi. Bu hamle yeterli olmayınca bu defa da Özel Kuvvetler Komutanlığının şöhretli albaylarından, Levent GÖK ismini ateş hattına sürdüler. Ancak adli süreçleri bu defa istedikleri gibi yönetemediler.
Bütün bu gelişmelerin ve kamuoyunun yükselen ilgisinin doğal sonucu olarak Hablemitoğlu suikastında, tünelin ucundaki ışık görünmeye başladı.
Bilin bakalım tünelin ucunda kimi göreceğiz?
Yararlanılan kaynaklar:
Alman Derin Devleti, Zafer Güler
Karanlık Çarşamba, Erhan Çelik
Köstebek, N Hablemitoğlu
Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası, N. Hablemitoğlu
Çağlar Boyunca Türk Alman Gerçeği Prof. Dr. Burhan Oğuz