Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Olası Bir Savaş Kapımızda mı? (1)

Son çeyrek yüzyıl içerisinde; vekalet savaşları, gayri nizami harp, terör, asimetrik savaşlar, iç savaşlar vb. birçok askeri tanımı bolca işittik. Hatta bunlara karşı bir afinite bile geliştirdiğimiz söylenebilir.

Son çeyrek yüzyıl içerisinde; vekalet savaşları, gayri nizami harp, terör, asimetrik savaşlar, iç savaşlar vb. birçok askeri tanımı bolca işittik. Hatta bunlara karşı bir afinite bile geliştirdiğimiz söylenebilir. Dolayısıyla savaş denildiğinde anlayışımızın daha ziyade bu kavramlara meylettiğini görüyoruz. Fakat bugünlerde, eski dünya savaşlarında gördüğümüz bir tarzda, ulusal çapta hatta küresel boyutta yeniden konvansiyonel çatışma riskleri karşımıza çıkıyor.

Eğer olası bir çatışmanın doğasını ve yükselişini, çağın ruhuna uygun biçimde öngörmeye çabalarsak, nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalabileceğimizi kestirmemiz mümkün olabilir mi? Bu soru çerçevesinde bir beyin jimnastiği yapalım isterim.

Altı aya yakın bir süredir dünya gündemini meşgul etmekte olan Ukrayna-Rusya sınır krizinde, an itibariyle hamle sırası Rusya’da görünüyor. Zira ABD öncülüğündeki Batı koalisyonu, anlaşıldığı kadarıyla, Rusların 2021 yılının Aralık ayında ilettiği tüm taleplerini ve kaygılarını görmezden gelmeyi tercih etmektedir.

Rusya’nın doğusunda, kendisiyle geçici ittifak kurma penceresinden yaklaşan bir Çin faktörü mevcuttur. Bu nedenle, Çin, şimdiki şartlarda Rusya’nın düşmanı değil, büyük oranda dostu bir tutum içerisinde olduğuna dair bir duruş sergiliyor. Çin-Rus yakınlaşmasının olduğu şartlarda, Rusya’nın dikkatini doğuya doğru dağıtma seçenekleri veya hareket tarzları kendisine zemin bulamıyor.

Seçenek 1:

Diyelim ki Rusya, Ukrayna ile sınırlı bir askerî harekât gerçekleştirmiş olsun. Şu ya da bu zaman önemli değil. Bir şekilde Batı Bloğu da Rusya'ya karşı doğrudan askerî harekât ile karşılık vermesi halinde, Rusya’nın zarar göreceği kabulüyle harekete geçmiş olsun. Tarafların (Batı Bloğu ve Rusya Federasyonu) öncelikle doğrudan Rus toprağı olmayan bir bölgede ancak Rus askerini hedef alan bir mekânı kendilerine hedef olarak seçmesi beklenir. Bu manada, küresel bir bakış açısıyla, hangi bölgeler Batı için alternatif hedefler olarak belirlenebilir?

Seçenek 2:

Şahsi kanaatim, Norveç üzerinden Kuzey Kutup Sahasında Ruslara karşı bir cephe açmak ve buradan askerî harekâta başlamak bir olasılık olabilir. Kutuplarda konuşlu özel donatılmış Rus askeri varlıklarına karşı başlatılacak bir harekât ile istenilen dolaylı sonuçlar elde edilebilir. Fakat bu cephe sadece Norveç’le sınırlı kalmayabilir. Rusların tepkisi cepheyi genişletebilir. İsveç, Finlandiya hatta Polonya gibi ülkelere karşı da bir Rus askerî misillemesi gündeme gelebilir. Belki de bu nedenle, Avrupa devletleri, böylesine geniş bir sahaya yayılacak bir krizi doğal olarak istemeyebilir. Ayrıca bu girişim, şüphesiz politik açıdan Avrupa'nın iç direncini ve ittifak bütünlüğünü de zedeleyebilir.

Seçenek 3:

Batı dünyasının Rusları taciz etmek için Japonya üzerinden Kuril adaları meselesini tetiklemesi söz konusu olabilir mi? Açıkçası Japon ordusunun durumu ve ülkenin gerçekleri bu hususta yeterince olgunlaşmış değildir. Elbette tarihte defalarca gerçekleşen Rus-Japon savaşlarına bir yenisini eklemek oldukça çekici bir fikir olabilir. Fakat bunun zamanının henüz gelmediği ve fikrin yeterince olgunlaşmadığı da aşikardır. Ayrıca an itibariyle Japon askeri gücünün öncelikle Çin tarafından sergilenen tehdit ve risklere karşı odaklanmasını sağlamaya devam etmek, ABD çıkarları için daha anlamlı gelebilir.

Seçenek 4:

Orta Asya ve Afganistan hattı üzerinden bir cephe açılabilir mi? Açıkçası gerek Afganistan’dan çekilme gerekse Kazakistan olayları ışığında sergilenen Batı tavrı, pek gerçekçi görünmeyen bir opsiyona baktığımızı bize söyleyebilir. Bu bölgede ufak çaplı hareketler mümkün olsa bile, anlamlı ve Rusları rahatsız edici bir harekât olmayacağı söylenebilir. Rusya için bu bölgelerde açılacak cephe, Rusya içlerine kadar bir ilerlemeye yol açmadığı müddetçe, ikincil önemde bir Batı saldırısı olarak görülebilir. Kaldı ki, bu bölgede çatışmaya yol açacak bir ‘enerji’ de henüz birikmemiştir. Ayrıca lojistik zorluklar da bu bölgenin harekât açısından sürekliliğini Batı açısından negatif yönde etkiler. Dolayısıyla bu coğrafyayı da herhangi bir harekât planlamasındaki opsiyonlara dahil etmemek akıllıca olabilir.

Seçenek 5:

Gelelim elde kalan en mantıklı ve en can acıtıcı seçeneğe. ABD öncülüğündeki Batı Bloğu, Rusya'nın Suriye başta, Afrika'daki tüm varlıklarını da içeren bir yok etme/devre dışı bırakma operasyonuna girişebilir. İttifakın cephe gerisi ya da zayıf karnı olarak nitelendirilebilecek Akdeniz bölgesini, Rus etkisinden temizlemek, mantıklı görünecek bir askeri hedeftir. Ayrıca son derece güçlendirilmiş Suriye'deki Rus hava savunmasına karşı, Batı Bloku’nun elinde bulunan yeni silah ve teknolojilerin denenmesi açısından da muhteşem bir laboratuar teşkil eder.

Bu durumun doğrudan bir sonucu da, Batı dünyasının uzun süredir yıpratmayı ve güçten düşürmeyi istedikleri aşikar olan Türkiye'yi, Rusya karşısında doğrudan bir cephe ülkesi olarak harekât sahasına sürebilmektir. Zira Suriye'deki Rus askeri varlığına karşı yürütülecek bir askerî operasyon, hangi güçler tarafından başlatılırsa başlatılsın, Türkiye'yi tamamen içine çekebilir ve savaşın bir cephesi haline getirebilir. Ayrıca Suriye’deki on yıldır sürmekte olan kargaşa ve iç savaş hali değerlendirildiğinde, böylesi bir harekâtı başlatmak için Türkiye'nin rızasının ve istekliliğinin gerekmeyeceği de bellidir. Yani Türkiye’ye rağmen bir sürecin başlatılması pek ala mümkündür.

Öte yandan, yıllardır Afrika açılımı yapmakta olan ve bu kıtada epey güç ve dostluk biriktirmiş olan bir Türkiye söz konusudur. Elbette Afrika kıtasında Türkiye’nin oynama alanında karşısına üç ülke çıkmaktadır. Bunlardan Rusya, askeri gücüyle; Fransa, geçmiş sömürge kökenleriyle ve Çin ise ekonomik gücü ve sürekliliğe sahip politik yaklaşımlarıyla öne çıkmaktadır. Rusya'ya karşı direkt bir askeri hareketliliğin, ittifak üyesi Fransa ve Türkiye arasında bir ortak hareket zemini oluşturma olasılığı olabilir. Kıtada derin etki ve nüfuzu olan İngiltere'nin de pozitif katalizör olarak Fransa ve Türkiye’nin yanında yer alabileceği öngörülebilir. Açıkçası böylesine bir işbirliği, Afrika kıtasından Rusya ve Çin'i süpürebilecek bir sinerji oluşturmak adına gerekli görülebilir ve ortak hareket birliğinin tesis edilmesini sağlayabilir.

Bu arada Suriye'de gerçekleşecek geniş çaplı bir askeri harekatın, Türkiye’nin terör örgütleri olarak nitelendirdiği unsurlarla belirli bir seviyede mücadelesinde güç kazanmasını ve bu örgütleri ‘etkisiz’ kılmasını mümkün kılabilir. Bu arada Peşmerge güçleri de bu denkleme dahil edilebilir. İŞİD terör örgütünün diriltilmesi ile bu konuda ciddi bir ip ucu verilmiş ve hazırlık/ikmal operasyonlarına zemin oluşturma vazifesi ifa edilmiştir. Yakın zamanda bu acımasız ancak zaman içerisinde saha tecrübesi yüksek bir seviyeye gelmiş, dolayısıyla eğitim seviyesi yükselmiş bu terör unsurlarının Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde yüzeye çıkartılması da ihtimal dahilindedir.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası, Türkiye’siz bir savaş çıkarmak için sayısız potansiyele sahiptir. Çıkarılacak savaşlar ya da istikrarsızlıklar da istenilen ölçüde ve istenilen süre devam ettirilebilir. Fakat, ancak Batı açısından Türkiye'nin dahil olacağı bir savaş, netice alacak ve bir sonuca ulaşacaktır. Konuya ABD bakış açısından yaklaşırsak, bu ülkenin kendi kontrolündeki istikrarsızlık alanlarını yeni coğrafyalara doğru genişletme anlayışıyla hareket ettiğini görebiliriz.

"Türkiye'yi hiç beklemediği bir zamanda, beklemediği bir yerde, beklemediği bir şekilde savaşa sokacağız." Bir Amerikalının bir dönemde ağzından kaçırdığı bu cümle oldukça manidardır. Doğal olarak Kafkaslara, Balkanlara ya da başka yerlere de bakma ihtiyacını insanın aklına getirmektedir. Şunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Bir insanın bakış açısını ve dikkat alanını genişletmek, uzak bölgeleri kendisine göstermek, aslında onun aleyhine burnunun dibinde bir şeyleri planlamak için en uygun yöntemlerden biridir. Unutmamalıyız: Kapitalizmin doğasında, kâr optimizasyonu ve zarar minimizasyonu önceliklidir.

Elbette ABD ve İngiliz hamlelerine karşı, Rusya ve Çin hamlelerinin de olacağı aşikardır. Bugünlerde Husilerin, İran teşvikli gerçekleştirdikleri BAE saldırısı da bu çerçevede değerlendirilmesi gereken bir mesajdır kanaatindeyim. Bu hareket, bir yönüyle olası Ukrayna harekâtının bir süreliğine ötelenmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. Fakat bu olası hamlelerin ayrı bir yazı konusu olması gerektir.

Bu yazı ile, Türkiye’nin olasılık olarak karşı karşıya olduğu, açık ve güncel bir tehdit (Clear and Present Danger) durumunu dikkatinize sunmak istedim. Bu yazıyı kaleme alırken aklıma istemsizce bir başka Tom Clancy filmi geldi. “The Sum off All Fears”. İzlemediyseniz bir göz atmanızı öneririm. Saygılarımla...

Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Tüm Makaleler

  • 03.02.2022
  • Süre : 5 dk
  • 1741 kez okundu

Google Ads