Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

PKK ile Mücadelede Sınır Ötesinde Geçici ve/veya Kalıcı Askeri Üslere İhtiyaç Var mı?

Son dönemde bazı kimseler, üs bölgelerinin geçici olması gerektiğini ve kalıcı üs bölgesine gerek olmadığını, bazıları ise kış aylarında PKK’nın hiç saldırı düzenlemediğini ve bu saldırıların arkasında dış güçlerin (Amerika veya İsrail) olduğunu ileri sürmektedir.

Son zamanlarda Irak’ın kuzeyinde Türk ordusunun tesis ettiği üs bölgelerine PKK tarafından yapılan saldırıların ardından kamuoyunda ve basın-yayın organlarında bazı tartışmalar yaşanmaktadır. Çoğu eleştirel bir bakış açısıyla yapılan bu tartışmalar, kanaatimce detaylı bir inceleme ve değerlendirmeden ziyade anlık ve üzerinde fazla düşünülmeden ileri sürülen fikirlerden ibaret gibi görünmektedir.

Bu fikirleri ortaya atanların bazıları, üs bölgelerinin geçici olması gerektiğini ve kalıcı üs bölgesine gerek olmadığını, bazıları ise kış aylarında PKK’nın hiç saldırı düzenlemediğini ve bu saldırıların arkasında dış güçlerin (Amerika veya İsrail) olduğunu ileri sürmektedir. Bu fikirleri ortaya atanların ellerinde somut bir kanıt olmadığını söylemeleri, bu tür yorumlara ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini göstermektedir.

Konuyu sistematik ve rasyonel bir açıyla incelersek, bahsi geçen üs bölgelerinin gerekli olup olmadığını ve ne tür bir hareket tarzının uygun olacağını daha doğru olarak tespit etmek mümkün olur. Bunun için de askeri karar verme usullerine başvurmak en doğru yöntem olacaktır.

Her askerî harekâtta karar, bir metodoloji uygulanarak belirlenir. Bu metodolojiye, Durum Muhakemesi denir. Durum muhakemesi, vazife tahlili ile başlar. Bu tahlil sonucunda vazife; kim, ne maksatla, ne zaman, nerede, ne yapacak sorularına cevap verecek şekilde belirlenir. Burada en önemli husus maksattır. 

Maksat belirlenmeden, vazifeyi belirlemek mümkün değildir. Yurt dışında üs bölgesi kurulup kurulmamasına ve eğer kurulacaksa nerelerde kurulması gerektiğine karar verirken de maksat temel nirengi noktası olmalıdır. Maksat, durum muhakemesini yapan birliğin/makamın seviyesine göre siyasi hedef ve askeri hedef esas alınarak belirlenir.

PKK’ya karşı icra edilecek operasyonlarda olduğu gibi yurt dışında üs bölgesi kurulmasında da esas olan hükümetin belirlediği siyasi ve Genelkurmay Başkanlığı’nın/Savunma Bakanlığı’nın belirlediği askeri hedeftir. Bu makamlar tarafından eğer PKK’nın varlığını devam ettirmesi önemli görülmüyor, sadece yurt içinde eylem yapmasının engellenmesi isteniyorsa savunma sınırdan itibaren yapılabilir.

Bununla birlikte, yurt dışında sınıra yakın bölgelerde üs bölgesi kurulması, sınırın da güvenliği açısından önemli olduğundan, sadece ülke içinde güvenlik sağlanmak isteniyorsa bile yurt dışında üs bölgesi kurulması tercih edilebilir. Ancak, maksat terör örgütünün etkinliğinin tamamen kırılması veya yok edilmesi ise yurt dışında üs bölgeleri tesis etmek kaçınılmazdır. 

Bunun sebebini doğru bir şekilde açıklayabilmek için konuyu üç farklı boyutta ele almak faydalı olacaktır. Bu boyutlar; stratejik, operatif ve taktik seviyelerdeki değerlendirmelerdir. Stratejik seviyede baktığımız zaman PKK’nın yurt içindeki hareket imkân ve kabiliyetinin kısıtlanmış durumda olduğu görülmektedir. Ben görev yaptığım yerlerdeki korucularla halen konuşuyorum. Artık halk, hiç çekinmeden dağa veya bayıra hayvanlarını götürüp otlatabiliyor. Çünkü hiç kimse dağda veya bayırda terörist görmüyor. 

Bu durum, terör örgütünün yurt içindeki hareket kabiliyetinin ve etkinliğinin iyice kısıtlanmış olduğunu göstermektedir. Ama bu, PKK’nın bitirilmesi için yeterli değildir. Terör örgütünü yok edip terörü bitirmek için, siyasetçilerin ve güvenlik bürokrasisinde çalışan yüksek makamlardaki kişilerin de sık sık söylediği gibi teröristlerin inlerine kadar girmek gerekmektedir. Bunu yapmak için de Irak’ta bazı üs bölgeleri kurmak gerekiyor. Bu sebeple Irak kuzeyinde kalıcı üs bölgeleri kurulmasının doğru bir yaklaşım olduğunu değerlendiriyorum.

Yalnız buna bir şerh koymayı da gerekli görüyorum. Irak’ın kuzeyinde kalıcı üsler kurmak kendi başına pek bir işe yaramaz. Bu üsler, uygun yerlere ve uygun tahkimat ateş gücü vb. gerekli hususlarla birlikte kurulursa işe yarar. Böyle yapılırsa, PKK bundan çok büyük zarar görür. Çünkü hareket imkanı Irak’ın kuzeyinde de kısıtlanan örgüt bir tıkanmayla yüz yüze gelecektir. 

Bu sebeple kalıcı üs bölgelerine gerek olmadığını iddia edenlere katılmıyorum. Hem zaten bu yeni bir şey de değil. 1990’lı yıllarda Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve hala görevlerine devam eden üs bölgelerimiz var. Bu üsler; belli bölgeleri kontrol ediyor, istihbarat sağlıyor ve gözetleme yapıyorlar. Ayrıca, bölgede Türkiye’nin gücünü gösteriyor ve PKK’nın hareket kabiliyetini kısıtlıyorlar. Yani Irak’ın kuzeyinde kalıcı üsler kurmak, yeni bir şey değil. Sadece eskilere ilave olarak, sınırın 30 km derinliğinde yeni kalıcı üs bölgeleri kurulmuş. 

Bu Kalıcı Üsler Ne İşe Yarıyor? 

Öncelikle, kalıcı üsler sayesinde mücadele sınır dışına taşınmış oluyor. Sen düşmanın inine gitmezsen düşman gelir seni istediği yerde ve istediği zamanda taciz eder veya basar. Eğer, kalıcı üs bölgeleri kurmak suretiyle PKK’nın hakimiyet kurduğu ve Barzani dahil hiç kimseyi sokmadığı alana girersek, PKK önce bizim oradaki unsurlarımızla uğraşmak zorunda kalacak. Dolayısıyla hudutta ve yurt içinde istediği gibi eylem yapması mümkün olmayacaktır. 

Çünkü, kalıcı üs bölgeleri ile sadece bazı tepelere asker koymakla kalınmıyor. Bu üsler sayesinde büyük bir bölgede alan hakimiyeti de kuruluyor. Bunun ilk etkisi, hudut güvenliğini artırmasıdır. PKK Terör Örgütü, daha önceleri hudut karakollarımıza ve hududa yakın ülke içindeki üs bölgelerimize saldırılar yapıyordu. Bu ileri üslerde konuşlanmak suretiyle, artık hudut karakollarımız ve hududa yakın bölgelerdeki askeri birliklerimiz ileriden korumuş oluyor. 

Bunun yanında, Irak’ın kuzeyinde kurulacak alan hakimiyeti sayesinde PKK kontrolündeki bölge, PKK için artık güvenli olmaktan çıkıyor. Zaten bu yüzden PKK, bu üslerden çok rahatsız. Eğer bunlar işe yaramasaydı, PKK da rahatsız olmazdı. Murat Karayılan’ın PKK internet sitelerindeki konuşmalarını dinliyorum. Terör örgütü elebaşı diyor ki: “Türk Cumhuriyeti bu sefer Irak’a kadar geldi. Kalıcı üsler kuruyor. Bizim hareket kabiliyetimizi kısıtlamaya çalışıyor.” Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi kalıcı üsler işe yarıyor. 

Kurulan ve kurulacak üs bölgeleri sadece alan hakimiyetine de yaramıyor. Bu üsler, istihbarat ve gözetleme imkânı sağlıyor. Bu üsler sayesinde çok geniş bir bölgeyi 24 saat esasına göre gözetliyorsun, düşman hakkında haber alıyorsun, yerel halkla temas kuruyor ve onlardan da bilgi topluyorsun. Terörle mücadele konusu ile azıcık ilgisi olanlar bile istihbaratın ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu bilir.  

Ayrıca bu üs bölgeleri, Irak’ın kuzeyine yapılacak nokta operasyonları ve büyük birliklerle yapılacak operasyonlarda birlikler için çıkış noktası ve operasyon başlangıç noktası olarak da kullanılabilir. Eskiden Irak’ın kuzeyine yönelik yaptığımız küçük veya büyük tüm operasyonlarda sınırdan girer girmez tehlikeyle karşı karşıya kalıyor, çatışmaya başlıyorduk. Şimdi kurulan üs bölgeleri sayesinde, sınırdan itibaren istediğin derinliğe kadar daha güvenli olarak erişebilirsin. Çünkü, bu üs bölgeleri sana bir tutamak noktası, bir çıkış arazisi sağlıyor. 

Öte yandan operasyon birlikleri, bu üs bölgelerindeki birliklerin etki sahaları içinde ateş desteği ve gözetleme imkanlarından da yararlanabiliyor. Özellikle küçük birliklerle yapılacak nokta operasyonlarında ateş desteğinin yanında lojistik destek, muhabere desteği ve zor durumda kalındığında bu birliklerin çekilebileceği bir güvenli bölge de sağlıyor. 

Kalıcı üs bölgelerinin daha birçok faydası var. Ancak konuyu fazla uzatmamak için yukarıda yaptığımız açıklamalarla yetinerek şunu söylemek mümkün: Sınır ötesinde bazı yerlerde kalıcı üs bölgeleri tesis etmek stratejik açıdan doğru bir karar. Bazı kişilerin “Üs bölgesine gerek yok. Ordu gerektiği zaman girer, vurur, işi bitince de geri döner.” şeklindeki açıklamalarına saygı duymakla birlikte katılmıyorum. Yıllardır biz Irak kuzeyine birçok kez girdik, vurduk ve bir süre sonra da geri döndük. Peki ne oldu? Biz çekilir çekilmez PKK aynı yerlere geri döndü. İstediğimiz sonucu alamadık. 

Eğer PKK Terör Örgütünü yok etmek istiyorsak, Irak’ın kuzeyinde kalıcı üs bölgeleri kurmaktan başka görünen bir çare yok. Çünkü PKK’nın bu kadar uzun süre hayatta kalmasının tek sebebi, Irak’ın kuzeyinin kendisi için güvenli bir alan olmasıdır. PKK, her yıl meşeler yapraklarını dökmeye başlayınca geride küçük unsurlar bırakarak militanlarının tamamına yakınını Irak kuzeyine çekmektedir. Böylece, kış boyunca kötü hava koşullarından ve görülme ihtimalleri artacağı için Türk güvenlik güçlerinin yapacağı operasyonlardan kurtulmaktadır.

Bunun yanında PKK, Irak kuzeyinde teröristlerini kış boyunca dinlendirmekte, ideolojik ve askeri eğitimlerini pekiştirmekte ve moral depolamaktadır. Birçok yerde kurs ve eğitim alanları, kalıcı barınma tesisleri ve lojistik tesisler kurmaktadır. Temin ettiği silah, mühimmat, teçhizat ve gıda maddelerini burada depolamakta, baharda meşeler yaprak çıkarmaya başladığında Türkiye’ye soktuğu militanlarını bu depo ve tesislerden donatmakta ve yaz boyunca da içerdeki teröristlerin ikmalini buradan sağlamaktadır. 

Bu faaliyetleri yapacağı bir alan kalmazsa PKK yaşayamaz. PKK’nın bu maksatla kullanabileceği en uygun ve hatta tek yer Irak’ın kuzeyidir. Irak’ın kuzeyini kendisi için güvenli bir alan olmaktan çıkardığımız an PKK nereye gidebilir? Bu faaliyetlerini güven içinde nerede sürdürebilir? Dolayısıyla Irak’ın kuzeyinde daimî üsler kurmanın doğru bir karar olduğu ortadadır. 

Daimî üs bölgeleri tesis etmek stratejik açıdan doğru bir karar olmakla birlikte stratejik seviyedeki bu doğru uygulamanın istenen amaca hizmet edebilmesi için operatif ve taktik seviyede doğru uygulamalarla birlikte yürütülmesi gerekir. Şimdi kısaca bundan neyi kastettiğimi açıklamaya çalışayım. 

Öncelikle üs bölgeleri, hâkim yerlerde kurulmuş olmalıdır. Seçilen yerler, sadece mümkün olan en geniş alanı kontrol eden araziler olmakla kalmamalı aynı zamanda güvenli yerler olmalıdır. Gidip de hiçbir yeri görmeyen yerlere ya da mahkûm bir araziye üs bölgesi kurulursa, bu üs bir işe yaramaz. Eğer bu özelliklere sahip yerlere kurulursa, PKK’nın Türkiye’ye doğru yapacağı hareketler ve Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri anlık olarak takip edilip gerekli önlemler alınabilir. Yani üs bölgelerinin coğrafi konumlarının doğru seçilmesi önemli. 

Bu konumlar, hem üs bölgesinin emniyet ve güvenliğinin daha kolay sağlanabildiği hem de gözetleme ve ateş sahaları açısından terör örgütünün hareketlerini etki altına alabilecek en geniş alanı kapsamalıdır. Bunu zayiat vermeden ve en etkili şekilde yapabilmek için üs bölgelerine yerleştirilen birlikler kendi kendine yetebilecek büyüklükte ve uygun yeteneklerle donatılmış olmalıdır. Her üs bölgesine yerleştirilen birlik, kendi kendini savunabilecek ve en az 24 saat herhangi bir yardım almadan dayanabilecek büyüklükte olmalıdır. Yani, en az tabur büyüklüğünde olmalıdır.  

Diğer önemli bir konu da teşkilattır. Bu birlik, en azından kendi teşkilatındaki havanları ve diğer ateş destek vasıtalarını üs bölgesine yerleştirmelidir. Ayrıca, bağlı olduğu tugayın ve sınır bölgesindeki uzun menzilli ateş destek vasıtalarının taburu nasıl destekleyeceği de iyi planlanmalıdır. Herhangi bir baskın veya sızma genellikle kötü hava koşullarında yapılacağından hava desteği, taarruz helikopter desteği veya SİHA desteğinin sağlanmasının çoğu zaman mümkün olmayacağı unutulmamalıdır. Bu durumda tek ateş desteği havanlar ve toplar olacaktır. Bu sebeple mevcut havan ve topçu birlikleri, klasik harpte savunmadaki gibi birliğe çepeçevre baraj ateşi de dahil ateş desteği sağlayacak şekilde ateş planlaması yapmalıdır.  

Bunun yanında, mümkünse üs bölgelerindeki taburlar karma kuvvetler (Tabur Görev Kuvveti) şeklinde teşkilatlanmalıdır. Yollar yapılıp çıkarılabiliyorsa zırhlı birliklerin yanında her üs bölgesinde topçu (dağ topçusu da olabilir) ve havan birlikleri olmalıdır. Üs bölgelerine ihtiyaç duyulduğunda sağlanacak taarruz helikopteri, genel maksat helikopteri ve hava kuvveti desteği de bir bütün halinde düşünülmelidir. 

Kontrol altına alınmak istenen alan, en az Tugay büyüklüğünde birlikler bazında sektörlere ayrılmalıdır. Her Tugaya tahsis edilen sektördeki üs bölgeleri birbirlerini destekleyecek mesafelerde kurulmalıdır. Yani bir tabur saldırıya uğradığında yanındaki tabur onu ateşleri ile destekleyebilmelidir. Bundan başka, Tugaylar ast birliklerinin üs bölgelerini destekleyebilecek unsur ve vasıtalara sahip olmalıdır. 

Öte yandan, üs bölgeleri bir direnek noktası ve hatta bir kale mantığı ile tahkim edilmelidir. Bu yapılırken, asker ile teröristin kısa mesafeden yüz yüze gelmesi ve teröristlerin üs bölgesinin içine girmesini önlemek esas alınmalıdır. Bunun için arazi şekillendirilmeli, engeller planlanmalı ve teröristin yaklaşmasının olabildiğince uzak mesafeden tespit edilmesini sağlayacak elektronik ve mekanik sistemler yerleştirilmelidir. Bu yapılırsa, teröristlerin üs bölgelerine yapacağı saldırılar bir tehdit olmaktan çıkar, bir fırsat haline dönüşür. Fakat terörist saldırılarını fırsat haline getirmek için sadece engel ve ateş planlaması yetmez, bazı başka hazırlıklar da gerekir. 

Bunun için öncelikle bakış açısının ve mücadele mantığın değişmesi gerekir. Çoğu zaman bir tepeye PKK saldırılıyor ve bu durum birliklerde bir paniğe sebep oluyor. Teröristin bizim bir karakolu veya üs bölgesini basmasından endişe etmek yerine her türlü terörist saldırısı bir avantaj olarak görülmelidir. Neden avantaj? Çünkü dağ bayır terörist aramıyorsun, terörist kendi ayağıyla sana kadar geliyor. Eğer hazırlıklı olursan, saldırmaya gelen teröristler başarılı olamadıkları gibi hiçbir yere de kaçamazlar. 

Her üs bölgesi, herhangi bir terörist saldırı girişimi olduğu zaman saldırıya katılan teröristlere en az %60-70 zayiat verdirmeyi esas almalıdır. Bunun için engeller ile erken uyarı ve ateş destek sistemlerinin yanında elde ihtiyat birlikleri de olmalıdır. İhtiyat dediğim genel maksat helikopteriyle atılabilecek özel birliklerden taburların kendilerinin ayıracakları ihtiyatlara kadar her kademede hazır kıta gibi bekleyen birlikleri kastediyorum. 

Böylece, terör örgütünün yapacağı her taarruza karşı bir karşı taarruz planlanabilir. Bunun yanında her sektörü anında destekleyecek ve hazır kıta gibi göreve hazır şekilde bekleyecek taarruz helikopterleri, SİHA’lar ve uçaklar da tahsis edilmelidir. Böylece, sadece terörist saldırıları püskürtülmekle kalınmaz, teröristler kendi üs bölgelerine dönene kadar vurularak ağır zayiata uğratılabilir.

Ama sadece bu hazırlıklar da yetinilmemelidir. Personel, psikolojik olarak da hazırlanmalı ve savaşçı bir ruhla yetiştirilmelidir. Bunun için 40 senelik terörle mücadele tecrübemizden faydalanılmalıdır. Ben iki yıl kadar bir üs bölgesinde kaldım. Gördüğüm şudur: Bir tepede veya üs bölgesinde uzun süre kalan askeri birliklerde zamanla yılgınlık, kaderine razı olma, terk edilmişlik duygusu, umutsuzluk ve umursamazlık oluşuyor. 

Bu ruh haline giren birlik, apaçık görünen tehlikeleri göremiyor. Personel, göreve odaklanmak yerine gün saymaya başlıyor. Faaliyetleri, rutinleşiyor. Göz alışkanlığı oluştuğundan çevresindeki tehdide işaret eden değişimleri fark edemiyor. Bunu önlemek için lider personelin bu konularla ilgili eğitilmesi ve sık sık uyarılması gerekiyor. 

Bununla da yetinmeyip komuta kademeleri ve üs bölgesi emniyeti ile ilgili görevlendirilen uzman personelin belirli aralıklarla üs bölgelerini ziyaret etmesi, eksikleri yerinde görüp düzeltmesi ve bunların vereceği rapora göre gerekli ilave personel, silah, teçhizat, barınma, kıyafet, gıda ve eğlenme ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Personelin belli periyotlarla parça parça değiştirilmesi ve izne gönderilmesi de önem arz ediyor. 

Bunun dışında, Irak’ın kuzeyinde bir tepeye yerleştirilen herhangi bir birlik, orada hem fiziken hem de psikolojik olarak yalnız bırakılmamalıdır. Kendini ülkeden uzakta müstakil bir varlık gibi değil, büyük bir yapının en uçtaki parçası olarak görmelidir. Yani, her şeyi onlara bırakmamak lazım. Irak’ın bilmem ne tepesindeki tek bir askerin güvenliği ve başarısı, sadece o askerin, o askerin bağlı olduğu bölüğün, taburun veya tugayın değil Ankara’ya kadar sıralı komutanlıkların temel derdi olmalıdır. 

Bunun için sıralı komutanlıklar, karargahlar, okullar, eğitim merkezleri, velhasıl sistem içinde belirli imkân ve kabiliyeti olan her kurum ve kişi kendine ve birbirlerine sürekli olarak bazı sorular sormalı ve bu sorulara cevaplar aramalıdır. Bir üs bölgesi saldırılara karşı nasıl hazırlanır? Bir üs bölgesinde hangi tahkimat yapılması lazım? Hangi silahlar bulunması lazım? Nasıl bir konuşlanma gerekiyor? Hangi erken uyarı sistemleri ve engeller gerekiyor? Nasıl bir muharebe için teşkilatlanma gerekiyor? Geçmiş olaylardan hangi dersler çıkarılabilir? Teröristler genellikle nasıl saldırıyor? Hangi saatlerde saldırıyor? Taktik ve teknikleri nelerdir? Bunlara karşı şimdiye kadar alınan tedbirler nelerdir ve yeni hangi tedbirler alınabilir? Kuruluş amaçlarına daha iyi hizmet etmeleri için üs bölgelerinde hangi faaliyetler icra edilmelidir?

Bunun gibi daha onlarca soru sorulabilir. Bu sorular sadece masada tartışılmakla kalmamalı, uygun çözümler de üretilmelidir. Örneğin her üs bölgesi için uygulanabilecek prototip bir teşkilat, teçhizat, tertiplenme, engel sistemi, ateş destek sistemi, erken uyarı sistemi, çatışma projeksiyonları hazırlanabilir.  Bunlar bir defa belirlenip uygulanmakla kalınmamalı, her yaşanan tecrübe derhal geri besleme ile ilgili kademelere bildirilmeli ve hızla gerekli yeni tedbirler belirlenen prototip sisteme ilave edilmelidir. 

Yani, bir yerde bir üs bölgesine terörist saldırısı olunca; bu saldırıda sistemin açıkları, teröristlerin yöntemleri, varsa yeni teçhizat ve silahları belirlenmeli ve birkaç gün içinde (en fazla bir hafta içinde) tespit edilen eğitim, malzeme, silah, teçhizat ve personel eksikleri tüm üs bölgelerinde tamamlanmalıdır. Böylece, aynı üs bölgesine bir hafta arayla teröristlerin saldırması ve zayiata sebep olmaları önlenebilir.

Bizim tecrübelerimizden faydalanmakla da yetinilmemeli, tüm dünyada meydana gelen benzer olayları inceleyecek ve bunlardan sonuç çıkaracak bir bakış açısını kazanmak gerekiyor. Bunun için, dünyadaki gelişmeleri takip ederek tespit edilen yeni uygulamaları anında en uçtaki birliğe kadar aktaracak bir sistem kurmalıyız. Yeni doktrinler, yeni konseptler, yeni anlayışlar geliştirmek için akademisyenlerin de içinde olduğu çalışma grupları veya enstitüler kurulabilir.  

Yani teröristle mücadele, dağın tepesine koyup bıraktığımız bir asker, manga, takım, bölük, tabur veya tugaya havale edilen bir yük olarak görülmemelidir. Tam aksine, en öndeki askerden Ankara’daki en üst makama kadar birbirine sinir uçları ve damarlarla bağlı bir vücut gibi hareket edilmelidir. En uçtaki tek bir asker bile büyük ve iyi işleyen bir sistemin parçası olduğunu bilmeli, hissetmeli ve görmelidir. 

Bunun için askerin sadece silah ve teçhizatı değil temel konforu da düşünülmelidir. Mümkünse üs bölgelerine bir iş makinesi götürülmeli, iş makinesi bölgeyi sadece tahkim etmek için değil barınma tesislerinin hazırlanmasında da kullanılmalı ve personel zorlu doğa koşullarından korunmalıdır. Sosyal medyada yayınlanan videolara yansıyan görüntülere baktığımızda, eğer bu görüntüler doğru ise, birlikler köpek kulübesi gibi yerlerde kalıyorlar. Aynı yerde hem barınıyor hem de nöbet tutuyorlar.

Barınma ve mevziler ayrı ayrı hazırlanmalıdır. Geceleri, personelin üçte biri uyurken üçte ikisi mevzilerde duracak, gündüz vakti ise bunun tam tersi olacak. Onun için o personelin geride uyuyabilecek ortamları iyi olmalı. Top atsan yıkılmayacak şekilde bir yapılaşma kullanılmalı. İnsan hayatı önemli. Üs bölgesi kurmak; tepeye bir birliği atıp haydi burası sizin, ne yaparsanız yapın deyip gitmekle olmaz. Bunun için işin altyapısını iyi kurgulamak lazım. 

Diğer bir sorun da terörle mücadelenin sadece teröristle mücadele boyutuna odaklanılması. Halbuki teröristle mücadele, olayın sadece bir boyutu. Terörle mücadelenin sosyolojik, psikolojik, ekonomik, siyasi, istihbarı birçok alanı var. Terörle mücadele için kurulmuş ayrı bir merkez olmalı. Bütün işleri koordine edecek bir merkez. Tüm istihbarat kurumları, kuvvet komutanlıkları, emniyet kuvvetleri, bunların bağlı olduğu bakanlıklar ve ilgili her yerden personel bu merkezin bir parçası olmalı. İngiltere’de bu maksatla kurulmuş JTAC diye bir kurum var. Bu tür kurumlar incelenerek tecrübelerinden faydalanılabilir. Asayiş Kolordu Komutanlığı gibi yurt dışındaki birliklerden sorumlu bir komutanlık tesis edilmesi de faydalı olabilir.

Konu çok geniş ve daha bahsedilecek çok şey var. Ancak okuyucunun sabrını da çok zorlamamak lazım. Bu sebeple birkaç şey söyleyip yazıma son vereceğim. Son olarak bahsetmek istediğim konu teröristlerin kış mevsiminde saldırmaları ile ilgili değerlendirmeler olacak. Televizyonlarda ve sosyal medyada bazı kişilerin teröristler kışın saldırı yapmaz dediklerini görüyor ve şaşırıyorum. Nasıl yapmaz? Niye yapmaz? Teröristlerle anlaşmanız mı var? Geçmişte defalarca yaptılar. Velev ki yapmıyor olsaydılar bile Irak’taki üs bölgelerine yine saldırırlardı. Adamın yaşam alanına giriyorsun, hareketlerini sınırlandırıyor ve sıkıştırıyorsun. Elbette saldıracak. 

Bir de Amerika istihbarat vermiş, bilmem kim istihbarat vermiş gibi söylemleri anlamıyorum. PKK’nın bir üs bölgesine saldırmak için Amerika’nın istihbarat vermesine ihtiyacı yok. PKK bir yere saldırı düzenleyecekse en az bir hafta detaylı keşif ve gözetleme yapıyor. Bu keşif ve gözetleme sonuçlarına göre, başarı elde edeceğine inandığı üs bölgesine saldırıyor. Zayiat riskini yüksek görürse saldırmıyor.

Son söz olarak şunu söyleyerek satırlarıma son vermek istiyorum. Elbette son günlerde yapılan saldırılara ve bu saldırılarda verilen zayiata çok üzüldük. Ancak, umutsuzluğa, moral bozukluğuna, propagandalara filan kendimizi kaptırmayalım. PKK zannedildiği kadar güçlü ve yetenekli bir terör örgütü değil. Üstelik şimdi, teknolojik üstünlüğümüzü de göz önüne alırsak, oldukça zayıflamış, sıkışmış ve hayatta kalmaya çalışmaktan başka bir çaresi olmayan yıpranmış bir örgüt durumunda. Kimden destek alırsa alsın, hiç önemli değil. Siyaseten kararlı, askeri olarak dirayetli ve millet olarak başarı için gerekli her şeyi yapmaya istekli olunursak PKK yok edilebilir. Maşa yoksa kimse eliyle ateşi tutmaz. Eli yok etmek mümkün olmadığına göre maşayı ortadan kaldırmaya odaklanmamız gerekiyor.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 23.01.2024
  • Süre : 7 dk
  • 1689 kez okundu

Google Ads