Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

PKK Terör örgütü ile mücadelede son durum ve alınması gereken tedbirler

PKK Terör Örgütü, ilk saldırılarını gerçekleştirdiği 1984 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunlarından biri olmuştur.

PKK Terör Örgütü, ilk saldırılarını gerçekleştirdiği 1984 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunlarından biri olmuştur. Bu sebeple devlet, tüm imkanlarını kullanarak terör örgütünü etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Fakat, yıllardır yapılan çok sayıda operasyonla etkisiz hale getirilen binlerce teröriste ve son zamanlarda teknolojik avantajlardan yararlanarak örgütün hareketliliğinin ve eylem yeteneğinin oldukça zayıflatılmasına rağmen terör tehdidi tam olarak ortadan kaldırılamamıştır. Bunun, bir önceki yazımızda açıklamaya çalıştığımız terörün nedenleri ile mücadeleye[1] yeterince önem verilmemesinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Bu hatalı yaklaşım, mücadelenin ağırlık merkezinin de hatalı olarak belirlenmesine sebep olmaktadır.

PKK Terör Örgütü ile uzun süredir yapılmakta olan mücadelenin ağırlık merkezinin neden hatalı olarak tespit edildiğini açıklamaya çalışalım. PKK ile mücadelede genel olarak örgütün silahlı gücü ağırlık merkezi olarak görülmüş ve terörle mücadelede gayretlerin çoğu bu silahlı gücü ortadan kaldırmak için yapılan mücadeleye teksif edilmiştir. Bu mücadelede başarılı da olunmuştur.

Şimdiye kadar yapılan operasyonlarda elde edilen başarılar istatistiki olarak benzer sorunlarla mücadele eden ülkelerin elde ettiği sonuçlarla karşılaştırıldığında, PKK ile askeri alanda yapılan mücadelede dünya standartlarının üzerinde başarı sağlandığı yetkili mercilerce ifade edilmektedir. Gerçi bunu anlamak için yetkili mercilerin açıklamalarına bakmaya da gerek yoktur. PKK ile mücadelede icra edilen askeri operasyonları ABD gibi bir süper gücün Irak ve Afganistan’da uyguladığı askeri operasyonlarla kıyaslamak yeterlidir.

ABD, “Terörle Savaş” sloganıyla dünyaya lanse ettiği Irak’a yönelik silahlı müdahalenin ardından işgale karşı ortaya çıkan direnişi verdiği ağır kayıplara ve harcadığı milyarlarca dolara rağmen tam olarak kıramamış ve Irak’tan ayrılmak zorunda kalmıştır. Aynı durum, Afganistan’da Taliban’a karşı verdiği mücadelede de yaşanmış ve ABD ordusu ülkeden ayrılmaya başlar başlamaz Afganistan hızla tekrar Taliban’ın eline düşmüştür.

Türk ordusu ve güvenlik kuvvetleri ise yıllardır kararlılıkla sürdürdükleri operasyonlarla terör örgütüne büyük darbeler vurmuş ve örgütün eylem kapasitesini oldukça sınırlı bir hale getirmiştir. Bu operasyonlarda etkisiz hale getirilen terörist miktarı da verilen zayiatlar ile kıyaslanamayacak kadar fazladır. Yani askerî harekât açısından terörle mücadelenin büyük oranda başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Ancak yine de bu başarı, PKK Terör Örgütü’nün yok olmasını sağlayamamıştır.  Çünkü, teröristler ile yapılan mücadelede elde edilen başarılar terörle mücadeleye aynı oranda yansımamıştır. Tam aksine, askeri alanda gerileyen PKK, başka alanlarda etkinliğini artırmayı başarmıştır.

Örneğin, TBMM’de PKK’nın siyasi temsilcisi gibi davranan bir siyasi parti vardır ve bu parti belli aralıklarla kapatılmasına rağmen isim değiştirerek hemen her seçimde parlementoya girmeyi başarmaktadır. Yani bu parti, bir toplumsal taban bulmuştur. Öte yandan PKK, kurduğu derneklerle uluslararası alanda da örgütlenmiş, hemen her ülkede bazı organizasyonlar teşkil etmiş ve bu organizasyonların çalışmaları İngiltere gibi demokratik ülkelerin parlamentolarında bile destekçi bulabilmektedir.

Ayrıca, yurt içindeki silahlı gücü azalan ve eylem kapasitesi sınırlı hale gelen terör örgütü İran ve Irak’tan sonra Suriye’de de farklı bir isimle yeni bir örgüt kurmuştur. Bu örgüt Suriye iç savaşının yarattığı uygun ortamdan faydalanarak oldukça güçlenmiştir. Böylece, Türkiye’de silahlı terörist sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar azalmış olmasına rağmen yurt dışındaki teröristler de dikkate alındığında (PYD vb. farklı isimlerle de olsa) PKK’nın silahlı unsurlarının sayısı tarihinin en yüksek rakamlarına ulaşmıştır.

Üstelik, Suriye’de kurulan PYD ve onun silahlı gücü olan YPG (Örgüt kaynakları tarafından 60 binden fazla silahlı personelleri bulunduğu ve bu sayının 100.000’e çıkarılmasının planlandığı ifade edilmektedir.)[2], ABD gibi bazı ülkelerin desteğiyle artık kırsala dayalı gerilla taktikleri uygulayan bir terör örgütünden oldukça büyük bir bölgeyi kontrol altına alan, siyasi ve idari yönetim teşkilatları bulunan bir düzenli güce evrilmiştir. Dolayısıyla, ülke içinde oldukça küçülmüş olan terör örgütü ülke dışındaki gücüyle çok fazla büyümüş ve eskiye göre daha büyük bir tehdit konumuna gelmiştir.

Bu tehdidi oluşturan Suriye’deki siyasi ve askeri teşkilat, uluslararası alanda birçok ülkenin desteğini de kazanmıştır. En önemlisi de resmi olarak tanınmaları olmuştur. PKK’yı terör örgütü olarak kabul eden birçok ülke, bu örgütün Suriye’de farklı bir isimle kurduğu örgütü ve onun askeri kanadını terör örgütü olarak kabul etmemektedir. Bu ülkelerin başında ABD gelmektedir.

Aslında tehdidin büyümesinin sebebi de silahlı terörist miktarının çokluğundan ziyade bu durumdur. PKK, kurulduğu ilk günden bugüne kadar gerek Türkiye hükümetleri nezdinde gerekse uluslararası arenada daima resmi olarak tanınmaya çalışmıştır. Çünkü tanınmak, onu terör örgütünden yasal bir siyasi örgüt seviyesine çıkaracaktır. Bunu başardığı anda, Türkiye’nin karşısında yasal bir örgüt olarak masaya oturma hakkı kazanacaktır.

PKK, hükümetin açılım politikası zamanında bu hedefine çok yaklaşmış olsa da daha sonra meydana gelen olaylar sebebiyle açılım politikası rafa kalkınca bu hedefini gerçekleştirememiştir. Üstelik açılım sürecinde tüm gücüyle yerleştiği ve kontrol altına aldığı meskûn mahallerden, hendek operasyonları ile sökülüp atılarak tasfiye edilmiştir.

Yurt içindeki bu büyük başarısızlığa rağmen PKK’nın başka bir isimle Suriye’de bu tanınmayı başarmış olması, belki de kurulduğu günden bugüne kadar elde ettiği en büyük başarıdır. PKK, artık sadece bizim iç sorunumuz olmaktan çıkmış ve Suriye’de uluslararası kabul gören bir aktör haline gelmiştir. Bu durum, bizim PKK Terör Örgütü ile mücadelemizi de yeni bir aşamaya taşımıştır. Çünkü Suriye’nin mevcut durumu sebebiyle, terör örgütüne karşı kendi topraklarımızda ve Irak’ta eskiden beri yaptığımız gibi istediğimiz zaman ve istediğimiz şekilde askeri harekatlar yapmamız mümkün değildir.

Suriye’de karşımızda sadece PYD (PKK) değil, Esat rejiminden Rusya, Amerika ve İngiltere’ye kadar birçok devlet ve bu devletlerin desteklediği birçok silahlı örgüt bulunmaktadır. Dolayısıyla, güç dengeleri ve siyasi hesaplar oldukça çeşitlenmiş ve çetrefilli hale gelmiştir. Bu durum, PKK Terör Örgütü ile mücadeleyi daha da zor ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.

Bu durum, bugün sıkça ifade edildiği gibi, PKK’nın askerî açıdan yenildiği ve bu sebeple yok olma noktasına yaklaştığı iddialarıyla çelişmektedir. Çünkü ülkemizde sayıları 300-500 gibi küçük rakamlara düşse de Suriye’de 60 binden fazla silahlı terörist bulunmaktadır. Sınırlarımızın hemen ötesinde bulunan bu silahlı teröristler, bizim doğrudan operasyonlarımıza karşı korunduklarından içerdeki teröristlerden daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Üstelik, kendisine destek vermeyen (Arap, Türkmen ve hatta PYD’yi desteklemeyen Kürtler gibi) insanları Türkiye’ye göç etmeye zorlayan PYD, kontrol ettiği bölgede kendi hakimiyetini artıracak şekilde daha homojen bir nüfus tapısı oluşturmayı da başarmıştır.  Türkiye’de PKK’nın uzantısı olarak görülen siyasi partinin Suriyeli göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi yönündeki çağrılara karşı çıkmasının altında da bu sebep yatmaktadır. Çünkü göçmenler geri dönerse PYD’nin kontrol ettiği bölgede örgüte destek veren nüfus azınlık durumuna düşecektir.

Gelinen bu yeni aşamanın ortaya çıkmasının temelinde, PKK’nın silahlı unsurlarının örgütün ağırlık merkezi olarak seçilmesi ve yıllarca süren mücadelenin bu ağırlık merkezini yok etmeye yönelik bir strateji ile yürütülmesi yatmaktadır. Ağırlık merkezi hatalı bir şekilde seçildiğinden uygulanan taktik ve stratejiler ne kadar doğru seçilmiş ve uygulanmış olurlarsa olsunlar istenen sonucun elde edilmesini sağlayamamıştır.

Peki, PKK Terör Örgütü’nün doğru ağırlık merkezi nedir? PKK, askeri olarak yenilebilmekte fakat yine de varlığını devam ettirdiği gibi çeşitli manevralarla gücünü de artırabilmektedir. Çünkü etkisiz hale getirilen teröristlerin boşluğu kısa süre içinde yeniden tamamlanabilmektedir. Yani PKK’nın terörist devşirme mekanizmaları onun ağırlık merkezidir. Bu sebeple, öncelikle yapılması gereken şey bu mekanizmanın işlemez hale getirilmesi olmalıdır. Bu mekanizmanın işlemez hale getirilmesi için uygulanması gereken en önemli yöntem, terörün nedenleri ile mücadele etmektir.

Terörün nedenleri ile mücadele etmek için de terör örgütünün silahlı unsurlarından ziyade örgütü besleyen toplum kesimleri üzerinde çalışarak yeni politikalar, stratejiler ve taktikler belirlenmelidir. Bunlar; siyasi, coğrafi, sosyal, ekonomik, demografik, eğitim vb. birçok boyutu olan bir terörle mücadele planı ile hayata geçirilmelidir. Fakat, örgütü besleyen toplum kesimleri olarak sadece Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlar baz alınmamalıdır.

Bilindiği gibi PKK Terör Örgütü, birçok ülkede örgütlenmiş durumdadır. Bununla birlikte, Türkiye dışındaki en büyük katılım ve destek İran, Irak ve Suriye sınırları içindeki bazı bölgelerden sağlanmaktadır. Bu sebeple, sınırlarımız ötesinde yaşanan olaylar da dikkatle takip edilmeli, özellikle de Suriye’deki gelişmeler gözden kaçırılmamalıdır. Yani, yapılacak planlar Suriye başta olmak üzere diğer ülkelerdeki PKK unsurlarını da kapsamalıdır.

Türkiye’de bu tedbirleri almak göreceli olarak daha kolaydır ama diğer ülkelerde, özellikle de Suriye’de bunu yapmak o kadar kolay görünmemektedir. Yine de görünüşe göre karar vermek doğru değildir. Belki de Suriye’de PYD/PKK militanlarının sayısını azaltmak daha kolay olabilir. Unutulmaması gerekir ki PYD, Suriye’de bugün kontrol ettiği bölgeyi elde tutmak için çok sayıda silahlı insana ihtiyaç duymaktadır. Aksi takdirde, diğer silahlı örgütler karşısında ayakta kalması mümkün değildir. Nitekim PYD’ye yakın kaynaklardan basın organlarına yapılan açıklamalarda da silahlı gücün 100.000’e çıkarılmasının planlandığı söylenmektedir. Bu durum PYD’nin gücü gibi görünse de aynı zamanda en büyük zafiyetidir.

Sebebini açıklamaya çalışalım. 100,000 kişiye 100,000 silah vermek gereklidir. Bu silahlı insanlar için çok miktarda mühimmata, teçhizata, telsize, araca, gıdaya ve en önemlisi de paraya ihtiyaç vardır. Bir silahlı militana 120 dolar maaş verildiği iddiaları dikkate alındığında, PYD sadece silahlı personelin maaşları için her ay 12 milyon dolar para ödemek zorundadır. Silah, araç ve teçhizat gibi hususlar da dikkate alındığında PYD’nin askeri gücünü ayakta tutabilmek için çok büyük miktarda paraya ihtiyaç duyduğu ortadadır. Buna, sivil bürokrasi için gerekli parayı da ekleyince, ihtiyacın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.

Eğer PYD’nin gelir kaynaklarının azaltılması ve kontrol ettiği bölgeden kaçak veya resmi yollarla başta Türkiye olmak üzere diğer ülkelerle ticaret yapılması engellenirse, bu kadar parayı bulması ve bu kadar adam için gerekli silah, araç ve teçhizatı temin etmesi mümkün olmayacaktır.[3] Bu durum silahlı gücün gün geçtikçe erimesine ve kurulmaya çalışılan idari yapının çökmesine sebep olacaktır.

Bunun için, silahlı bir mücadeleye girmeye gerek kalmadan rakibin gücünü eriten her türlü tedbir mücadelede daha çok ve kararlılıkla kullanılmalıdır. Aynı şey, PKK Terör Örgütü’nün Türkiye’deki unsurları için de geçerlidir. PYD/PKK’nın gücünü eritmek, yani katılımları azaltmak ve teröristleri örgütten ayrılmaya zorlamak için alınacak en önemli tedbirlerden biri para akışını ve ikmal faaliyetlerini önlemektir. Çünkü, bir zamanlar Murat Karayılan’ın ve üst düzey başka teröristlerin telsizciliğini yapmış bir itirafçının da söylediği gibi; “Örgüt lojistik sayesinde yaşamaktadır. Lojistik biterse örgüt de biter.”

Bu tedbirlerin tek başına Türkiye tarafından alınması, bölgedeki konjonktür sebebiyle pek mümkün görünmemektedir. Bu sebeple, hem yapılacak askeri operasyonlar hem de gelir kaynaklarının kesilmesi gibi önleyici tedbirler için komşu devletlerin yönetimleri ve halk kesimleri ile ilişkilerin geliştirilmesi ve iş birliğine gidilmesi zorunludur. Çünkü, çok taraflı ve mutlak tecrit, örgütü yok etmenin tek yoludur. Unutmamak gerekir ki tarih boyunca, yeterli güç kullanılarak dış dünya ile teması tam olarak kesildiğinde ve yeterince uzun süre kuşatıldığında düşmeyen hiçbir kale yoktur.

Öte yandan, ülkemizdeki Suriyeli göçmenler uygun çözümler bulunarak ülkelerine geri gönderilmelidir. Türkiye bunlar için gerekirse Suriye toprakları üzerinde yeni evler dahi yapmalıdır. Çünkü bu göçmenlerin ülkelerine dönmesi, sadece ülkemizde yaşanan göçmenlerden kaynaklanan sorunlardan kurtulmak için değil, PYD’nin etnik saflığı sağlamak için uyguladığı politikaların da etkisiz hale getirilmesi için de gereklidir. 

Sonuç olarak; PKK Terör Örgütü ile mücadelede, silahlı mücadelenin yanında örgüte eleman temini ile para ve malzeme akışını kesmek için de gayret gösterilmelidir. Bu maksatla, sorunun nedenlerini ortadan kaldırmak için yapılacak diğer çalışmalarla birlikte terörle mücadelede uygulanacak strateji üç ayak üzerine (silahlı mücadele, eleman temininin önlenmesi, para ve ikmal maddelerinin akışının önlenmesi) inşa edilmelidir. Bunlardan bir ayağın ihmal edilmesi bile sistemin çökmesine ve mücadelenin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olacaktır.

Dipnotlar

[1] Gerçi zaman zaman karar verici makamlar bu yönde söylemler ve politikalar geliştirmişler fakat terörle mücadelenin hedefini hatalı belirlediklerinden bu söylemler ve politikalar terör örgütünü etkisiz hale getirmekten ziyade güçlendirmiştir. Hedef terör örgütü ile aynı çizgiye gelerek sorunu çözmek bir çözüm tarzı olamaz. Zaten açılım sürecinde uygulanan politikalar da bunun böyle olduğunu açık bir şekilde göstermiştir. Terörle mücadele yerine teröristle müzakere tercih edilince o zamana kadar sadece kırsalda etkin olan PKK Terör Örgütü meskûn mahallere de yerleşmiştir. Bu sebeple hedef, Terör Örgütü ile uyuşmak ve onun amacına hizmet etmek değil onu ortadan kaldırmak olmalıdır.

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/YPG.

[3] Bu maksatla PYD’ye silah, teçhizat ve para sağlayan ülkelerle de görüşülmeli ve diplomatik yöntemlerle bu desteğin kesilmesi sağlanmalıdır.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 20.10.2021
  • Süre : 4 dk
  • 1291 kez okundu

Google Ads