Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Rusya'nın Şişirilmiş Özgüveninin Ukrayna'ya Yansımaları

Bir şeyin ters gitme ihtimali varsa, o muhakkak ters gidecektir. Tanrıyı güldürmek isteyen, plan yapsın. Bu ve bunun benzeri sayısız harp tarihine ait özlü söz vardır. Bu sözler tüm orduların neredeyse ortak askeri kültürünün bir parçası haline gelmiştir.

Formüller, Kabuller:

İnsanoğlu, bilimsel alanlar başta olmak üzere, bazı kural ve durumları açıklamak için formüller geliştirme alışkanlığı edinmişlerdir. Meşhur e=MC2 gibi. Aslında bu alışkanlığın askeri alan dahi birçok farklı hususta da devam ettiğini görüyoruz.

Örneğin saldıran bir ordu, savunan bir ordunun üç katı olmalıdır. Bu askerlikte yaygın bir ön kabuldür. Yani eğer 250.000 kişilik bir Ukrayna ordusuna saldıracak iseniz, elde mevcut asker sayısı 750.000 olması gerekir. Asimetrik savaşlarda ise düzenli ordunun asker sayısının daha da artması gerektiği, gayri nizami harp düzeninde savaşan tarafa karşı 1'e 7 üstünlüğe sahip olunması gerektiği genel askeri kabuller arasında yer almaktadır. Yani Ukrayna ordusu asimetrik bir muharebe anlayışı benimsemiş ise, bu orduya karşı Rus ordusunun 1.750.000 asker kullanması beklenir.

Kuvvet Çarpanı Etkisi:

Elbette konu sadece sayısal kıyaslamalar yapılmasından ibaret değildir. Her şeyde olduğu üzere, savaşlar için de verimlilik ve etkinlik kavramları geçerlidir. Örneğin kendi birliklerinizin düşmanınkinin 10 katı ateş gücüne sahip olduğundan eminseniz, 1.000.000 kişinin sağlayabileceği etkiyi 100.000 kişiyle elde etmeniz söz konusu olabilir. Bunun gibi sayısız ilave faktör, savaşın kendi doğası içinde, savaşan tarafların komutanları tarafından dikkate alınır, hesaplamalar ve planlamalar birçok faktör dikkate alınarak yapılır.

Hava üstünlüğü, moral üstünlüğü, komuta kontrol sistemlerinin sağladığı avantajlar, komuta kültürü, lojistik sistemlerin yeterliliği, keşif, gözetleme ve istihbarat vasıtalarının desteği vb. birçok husus, harekât sahasında önem arz eder. Bu ve burada ifade edilmeyen askeri yeteneklerinizin karşınızdaki düşmana göre size sağladığı üstünlük oranında sahada zafere ulaşmaya daha yakın taraf olursunuz. Özellikle düşmana göre size avantaj sağlayan sistemlere sahip olmanız, elde mevcut kuvvetin etkinliğini artıracağından, bu tür özel yetenekler ‘kuvvet çarpanı’ olarak tanımlanır. Örneğin, karşı tarafın Hava Kuvvetinde yakıt ikmal uçağı yoksa ve eğer sizde var ise, sizin hava harekât sahasında elinizde daha fazla sayıda savaş uçağı varmışçasına elde mevcut hava kuvvetinizin etkinliğini artırmanız mümkün olabilir.  

Rusya-Ukrayna Savaşı Bize Ne Anlatıyor:

Hepimizin televizyon ekranlarından ve sosyal medyadan takip ettiğimiz Rusya - Ukrayna Savaşı, yukarıda genel hatlarıyla vermeye çalıştığım bazı kabuller üzerinden gidilse bile, Ruslar açısından olumlu çıkarım yapılmasını çok mümkün kılmıyor. Savaşı başlatan taraf olan Rusya, son derece iyimser ve gerçek dışı umutlarla bu harekata başlamıştır. Bir Uzakdoğu tabiriyle, yeşil boynuz rüyasına dalmıştır.

Yeşil Boynuz Rüyası:

Bir şeyin ters gitme ihtimali varsa, o muhakkak ters gidecektir. Tanrıyı güldürmek isteyen, plan yapsın. Bu ve bunun benzeri sayısız harp tarihine ait özlü söz vardır. Bu sözler tüm orduların neredeyse ortak askeri kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Peki, sahada Rusları bu yeşil boynuz rüyasına inandıran faktörler var mıdır?

Lübnan Savaşı ve İran’a yansımaları:

Sizlerle bir analizimi paylaşmak isterim. 1982 yılında "Galile İçin Barış" harekatıyla birlikte Lübnan, İsrail karşısında bir direniş potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymayı başarmıştır. Fakat bu ham potansiyelin işlenmesi lazımdır. 1996 Gazap Üzümleri harekâtı ise bu potansiyelin sürekliliğini sağlayacak bir zeminin varlığını tam manasıyla ortaya çıkarmıştır. Bu arada bölgedeki fraksiyonlar arasında sosyal ayrışmayı da daha belirgin hale getirmiştir.

Anlaşıldığı kadarıyla, Lübnan’da İran inisiyatif almış ve bölgedeki Hizbullah örgütünü eğitmiştir. Çeşitli anti-tank füzeleriyle, ilkel topçu roket sistemleriyle Hizbullah’ın adamlarını donatmıştır. Bu destek aşırıya kaçmadan, sabırla ama istikrarlı bir şekilde sürdürülmüştür. Nükleer programını belirli bir amaç doğrultusunda ilerleten İran, bu nedenle İsrail ve kısmen de ABD'nin namlusunun ucundaki ülke olarak son yirmi yıldır nükleer silah anlaşmalarıyla gündemdeki yerini korumuştur. İran, İsrail’in baskısını ortadan kaldırmak için yıllardır eğitim verdiği ve donattığı Lübnan Hizbullah'ını kullanmaya karar vermiştir. 2006 yılında Lübnan’da Hizbullah ilk adımı atmış ve İsrail’i yıpratacak bir savaşın içine çekmiştir.

Hizbullah, İsrail’in Enerjisini Yok Etmiştir:

Bu savaş her iki taraf için de çok sayıda kayba neden olmuş, İsrail'in tüm enerjisini Lübnan üzerine yoğunlaştırmasına yol açmıştır. Lübnan savaşı, her iki taraf açısından da çok sayıda ders alınacak hususların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Konuya İran açsından yaklaşırsak, çok az bir gayretle kayda değer bir zafer elde edebildiği görülmüştür. Zira İsrail tarafının Hizbullah’ı durdurmak için harcadığı enerji ve zaman İran’ın hanesine kazanç olarak yazılmıştır. Hasımlarına göre ön alan İran, o dönemde dillendirilmekte olan İsrail ve ABD operasyonunun rafa kalkmasını kurtulmasını sağlamıştır. Bu yönüyle İsrail’e karşı kritik zamanı kazanmıştır. Bu kazandığı zamanı iyi değerlendirmiş ve sonrasında ABD Başkanı Obama ile meşhur anlaşmasını yapma fırsatını da yakalamıştır.

İran’ın Özgüven Kazanması ve Bundan Dolayı Hata Yapması:

Fakat İran'ın tarihsel ve kültürel kodlarını okursanız, bu zaferin diğer etkilerini de görmekte gecikmezsiniz. İran’ın Lübnan’da vekalet savaşı yoluyla Hizbullah üzerinden kazandığı savaş, kendisinin mezhepçi ve hizipçi yapısını depreştirmiş ve Lübnan savaşının kazanımlarını sınır dışına yayma heveslerini artırmıştır. İran’ın bölge ülkelerini etki altına almaya koyulması, Suriye, Umman, Bahreyn, Yemen başta olmak üzere tüm bölgeye istikrarsızlık olarak yansımıştır. İran’ın izlediği yol ve yaptığı hatalar, derinlemesine incelemeyi hak etmektedir. Buz burada iki çıktı üzerinde duracağız:

  1. İran, pergellerini kaldıramayacağı ölçüde açmıştır. Ekonomisi ve en önemlisi de yurtiçindeki sosyal dokusu derin ve onarımı zor yaralar almıştır.
  2. İsrail’e ilave olarak bahse konu Arap ülkelerini etki altına alma siyaseti, mevcut tarihi düşmanlıkları, daha katı ve acımasız bir kimliğe büründürmüştür. Birçok körfez ülkesi açık bir İran düşmanlığıyla silahlanmaya başlamış ve bu amaçla açık ve örtülü askeri, politik, istihbari faaliyetlerine hız vermiştir.

Rusya ile İran’ın Özgüven Benzerliği:

Rusya’da da İran benzeri bir ‘kendine güven’ patlaması yaşanmıştır. Doğal gaz ve petrol satışlarıyla zenginleşen Rusya Federasyonu, buradan sağladığı kolay ‘para’ akışına güvenerek, ülkenin gerçek manada sanayileşmesi için uğraş vermemiştir. Doğal kaynaklardan sağlanan gelir, Putin’i Rus ordusuna yatırım yapmaya teşvik etmiştir. Böylece Rusya, ekonomisine yatırım yapmak yerine komşularındaki sorunlarla ilgilenmeye öncelik vermiştir. Çeçenistan’da, Gürcistan’da, Kırım’da, Suriye’de ve Libya’da herhangi bir engelle karşılaşmadan, kolay zaferlere imza atan Putin yönetimi, 2022 yılında tüm Ukrayna’ya gözünü dikme cesaretini kendinde bulmuştur. Askeri gücüne çok güvenen Putin, Çarlık Rusya’sını yeniden ihya etmek için komşularının topraklarını işgal etmeye başlamıştır.

Rusya’nın Ukrayna Bataklığına Saplanması:

İran benzeri bir yanılsama içine giren Rusya, pergellerini hesapsız ve kontrolsüz açmıştır. İçi boş özgüveninin esiri olan Putin, Ukrayna’yı alsa da alamasa da, tüm Rusya’nın dünyasını karartacak adımlar atmaya devam etmiştir.

Şişirilmiş Özgüven Kaynaklı Hatalar:

Kanaatimce İran ve Rusya arasındaki bu yüksek ve şişirilmiş özgüven benzerliği, İran’ın yaptığı hatalardan Rusların ders almasını önlemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Putin, kendince çok daha büyük bir amaç için, uzun süre öncesinden Ukrayna işgalini planlanmıştır. Putin, elindeki çekiç nedeniyle her problemi çivi olarak görme alışkanlığına sahip olmuş, askeri eğitimin temelinde yatan kalıplara, formüllere ve özdeyişlere gözünü kapatmasına neden olmuştur.

Bir Anekdot:

Kendi tarihimizden bir anekdotla bu yazımı bitireyim. Osmanlı Sultanı II. Murat zamanında gerçekleşen II. Kosova savaşı sonrasında yaşanan bir sahneden bahsedilir. Oldukça kanlı ve zorlu bu meydan savaşının sonrasında, alanı gezmekte olan Murat Han, yanındaki vezirine döner ve şöyle der:

"Ey Lala’m, dikkat ettin mi? Yerde yatan düşman erlerinin arasında sakalına ak düşmüş tek bir kişi bile yok."

Vezirin ibretlik cevabı gecikmez: "Padişahım. Aralarında tek bir ak saçlı olsaydı, Sırplar hiç bu duruma düşerler miydi?"

 

Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Tüm Makaleler

  • 28.03.2022
  • Süre : 5 dk
  • 1645 kez okundu

Google Ads