Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Şi’nin Moskova Ziyaretinin İleriye Dönük Yansımaları Ne Olabilir?

Hindistan, Pakistan ve Türkiye’nin durumu, içinde bulundukları özel şartları gereği farklı gelişebilir. Bu tamamen bu üç ülkenin siyasi liderliklerine göre şekillenecek gözüküyor. Bu yönüyle 14 Mayıs seçimleri önemli bir tarihsel eşiktir. Türkiye’nin nereye evrileceğinin de göstergesi olacak bir seçimdir. Yine Pakistan’da İmran Han’ın verdiği mücadele de bu yönüyle yakından takip edilmeyi hak ediyor. Hindistan’ın ise Rusya ile silahlanırken, Yeni Delhi-Pekin hattındaki anlaşmazlıkları aşabilmesi ve/veya AUKUS oluşumunda kendine yer bulabilmesi bağlamında kendi istikametini yakın vadede netleştirecektir diye değerlendiriyorum.

Geçtiğimiz Salı günü Moskova’da Şi ve Putin bir araya geldiler. Vedalaşma anındaki diyalog ilginçti. İnsanlar ayrılırken kafası karışık olur ama mesajları net olur. Bir çırpıda bir şeyler söylemek isterler. Şi de bunu yapmış gibi geldi bana.

Şi: Yüzyıl boyunca görülmemiş değişiklik geliyor ve biz değişme önderlik ediyoruz. 

Putin: Katılıyorum. 

Şi: Lütfen kendine iyi bak dostum.

Çin Rusya ile ilişkilerini iki katına çıkardı

Batı dünyasındaki yaygın kanaate göre, Şi, Putin’in Ukrayna'daki başarısızlığını önlemeye niyetli bir duruş sergilemeye kararlı olduğunu her fırsatta açıktan olmasa da örtük bir şekilde gösteriyor. Şi, Putin'in savaşı sürdürme kabiliyetini “yaptırım ihlali” yapmadan ancak dolaylı pek çok yolla destekliyor, bu gayretini de aslında pek saklamıyor. Sadece kural ihlali yapmamaya özen gösteriyor. ABD’nin, Batı’nın eline koz vermek istemiyor. 

Bu çerçevede iki ülkenin ilişkileri savaşla birlikte her yönüyle neredeyse iki katı bir hacme ulaşmış durumda. Rusya ile Çin arasındaki askeri ve ekonomik bağlar derinleşiyor. Bunu görmek gerekiyor.

Rusya’nın dolaylı destekçisi Şi, iyi planlanmış bir stratejiyle hareket ediyor. Barış çağrısı yapıyor. Barışın mimarisi olmaya, ‘hasım’ duygulardan uzak durmaya özellikle çabalıyor. Bununla birlikte, artık klasik söylemi haline gelen, Kremlin'in ABD ve NATO'nun "alevleri körüklemekten" suçlu olduğuna dair söylemlerini benimseyen bir yaklaşımı da sergilemekten çekinmiyor. Çin, yine de, taraflar arasında sorumlu küresel liderlik gösterme yeteneği olan bir ülke imajıyla hareket etmek istiyor. Bu nedenle, barış için kolaylaştırıcı bir rol oynayacağının altını çiziyor. Bu amaçla geliştirilen Pekin'in sunduğu 12 maddelik "barış planı", Pekin açısından tarafsızlık iddiasını koruma belgesi. Ancak; Batı’nın ve Ukrayna'nın barış için Rusya’nın işgali altında tuttuğu Ukrayna topraklarından çekilme şartına nedense hiç girmeden, genel geçer ifadelerle dolu bir barış önerisini Pekin masaya bırakıyor.

Öte yandan Çin, Mart ayının başlarında Suudi Arabistan ile İran arasındaki yakınlaşmaya aracılık etmesi yönüyle, dünya kamuoyunda, barış yapıcı küresel aktör rolünü pekiştirmeyi ihmal etmiyor. Bunda haklılık payı da yüksek. Tahran ve Riyad arasında tarihi bir işe imza atan Pekin, şimdilerde bu itibarını daha da yukarıya taşıyacak şekilde, Rusya-Ukrayna barışını inşa etmek istiyor olabilir. Bu anlaşılabilir bir durumdur. 

Bu çabalar, Şi'nin ABD liderliğindeki küresel düzene bir alternatifi sunmak üzere tasarlanmış gibi duruyor. NATO gibi "bloklara" karşı çıkıyor. Küresel işbirliği ve güvenlik için belirsiz bir çerçeve sunmakla birlikte kavramsal boyutta Küresel Güvenlik Girişimi söylemini öne çıkarıyor. Şi, Rusya ile ortaklığı sadece Çin'in küresel düzeni revize etme çabası için değil, aynı zamanda ABD ile beklenen uzun süreli stratejik rekabete hazırlanmada bir araç olarak görüyor diye değerlendiriyorum. Özellikle Tayvan'ı topraklarına katmak için girişeceği bir savaş durumunda, ABD yaptırımlarına karşı Çin Halk Cumhuriyeti'nin kırılganlığını azaltmak ve ABD merkezli küresel finans sistemine bir alternatif geliştirmek için bugünden Rusya ilişkileri yerli yerine oturtmak, zamanı gelince kritik çıktıları Pekin’in önüne serebilme potansiyelini beraberinde getiriyor. Kısaca Şi, sadece Putin’i kurtarmak için değil, kendi ülkesinin geleceğini inşa etmek için de stratejik adımlar atıyor kanaatindeyim.

Rusya ve Çin arasında inşa edilmekte olan "sınırsız" ortaklığın sınırlarını ayırt etmek gittikçe zorlaşacaktır. ABD ve müttefikleri, önümüzdeki yıllarda Avrupa ve Asya'daki kendi güvenlik çıkarlarını ve beklentilerini tehlike atma kapasitesi yükselmekte olan Pekin-Moskova hattının inşasına karşı çıkmayı gerekli görüyor olabilirler. Görmelerini de beklerim. Liberal dünyanın, gözleri önünde inşa edilen otoriter bir dünya düzenine izin vermeleri demek, bindikleri dalı kesmeleri anlamına gelecektir ki Batı dünyasının 500 yılda inşa ettiği tüm yaşam alanlarına yönelik bir tehdidin varlığına izin vermeleri pek olası gözükmüyor. Bugünden bu sınırsız otoriter yapılanmayı engellemekten başka Batı’nın bir çaresi olduğunu sanmıyorum. 

Ukrayna’da Barış İçin Umutlar Artıyor mu?

Putin zor bir noktada ve siyasi, ekonomik ve hatta askeri olarak Çin'den daha fazla destek istiyor. Şi de Putin'in elini güçlendirmek isteğiyle hareket ediyor ancak Batı yaptırımlarını ve Rus saldırganlığını açıkça onaylayarak, uluslararası eleştiri oklarını üzerine çekmek istemiyor. Moskova buluşması öncesinde, Washington'un Çin'in Rusya'ya silah göndermeyi düşündüğüne ve bunun büyük yaptırımlara yol açacağına inandığı haberleri medyaya servis edilmişti. Çin bu haberleri yalanlamak zorunda kaldı. Aynı zamanda kendi elini kolunu da bağlayan bir cevap oldu bu. Ancak yine de bazı Çin silahlarının -kara silahları, top mermileri ve insansız hava araçları için bileşenler- Rusya'ya gönderildiğine dair kanıtlar giderek artıyor. Pekin, ABD'nin güçlü bir tepkisine yol açmadan bu yardımları şüphesiz sürdürmek istiyor ki Putin’le gelecekte inşa etmeye çalıştığı dünyada birlikte hareket edebilsin. Ne ekersen onu biçersin durumu geçerli oluyor. Her hâlükârda, Pekin’in Moskova’ya silah yardımı konusun, Çin ve Rusya tarafından ziyaretin kamuoyundaki tartışmalarında hiçbir şekilde yansıtılmadı. Buna özen gösterildi.

Zirvedeki en önemli Ukrayna gelişmesi, Putin'in Çin'in Ukrayna'da barışa yönelik on iki maddelik yaklaşımını genel olarak onaylamasıydı. Putin, Çin belgesinin Moskova'nın politikasıyla "tutarlı" olduğunu ve Kiev ile Batı konuşmaya hazır olduğunda, başlangıç aşamasındaki müzakere süreci için bir "temel" oluşturabileceğini düşünüyor. Batı’nın Çin planına eleştirisi, toprak bütünlüğüne saygı için bir şey söylememesi. Moskova'nın ihlallerini sessizce onaylayan bir plan gibi duruyor. Bu tür bir plana şüphesiz Putin’in destek vermesi beklenirdi ki Putin de öyle yaptı. 

Çin'in barış önerisi, Şi'nin tarafsız bir duruşuyla birlikte esasında Moskova'ya yardımcı olmayı amaçlıyor. Ancak savaş alanındaki başarısızlıklarına rağmen Putin hala maksimalist hedeflere sahip ve bu da onu Çin'in barış girişimine dayanak oluşturabilecek “ateşkes” yapmaktan alıkoyuyor. 

Görünüşe göre Şi'nin Ukrayna Devlet Başkanı Volodymir Zelensky ile bir telefon görüşmesi yapması için planlar yapılıyor. Bu, Pekin'in savaş olarak adlandırmayı reddettiği bir krizde tarafsız ve mantıklı bir arabulucu olduğunu kanıtlayacak bir adım olacaktır. Ama bu telefon konuşmasından bir barış planına onay çıkar mı? ABD ve Batı, Putin’den bir adım gelmeden, Zelensky’nin bir adım atmasına muhtemelen rıza göstermeyeceklerdir. Çünkü bu savaş, sadece Ukraynalılar ile Ruslar arasında süregelen bir savaş olmaktan çoktan çıkmıştır. Batı’nın topyekûn beklentilerini karşılayan bir ateşkes olmadan, savaşın Kiev’in öznel çıkarlarını sağlayan bir barış pek mümkün görünmüyor diye değerlendiriyorum. Ayrıca, Şi'den böylesine güçlü bir destek alan Putin'in Batı'ya taviz verme konusunda artık baskılara göğüs germe kapasitesi artmıştır. Bu nedenle, zirveden sonra, zirve öncesine göre Ukrayna'da barış ihtimalini daha da azalmıştır diyebilirim.

Rusya, acaba Çin’in vasal devleti mi oluyor?

Batı dünyasında, Şi-Putin zirvesiyle ilgili yapılan yorumlarda, Rusya’yı ikinci sınıf devlet olarak gösteren yorumlara rastlanıyor. Gerçekte Çin ve Rusya'nın Batı'dan siyasi ve ekonomik olarak ayrışıyorlar. İki ülke aralarında inşa etmekte oldukları bağları daha derin bir ikili ilişkiyle devşirmeye çalışıyorlar. Bu uzun soluklu bir sürecin bir devamı olarak okunmalıdır. Sadece bu ziyaretle sınırlı bir bakış açısı, herkes için yanıltıcı olabilir diye yorumluyorum.

Bu ortaklığın temel amacı, ABD'nin küresel gücüne karşı Moskova-Pekin hattının kırılganlıklarını azaltmak ve nihayetinde hegemon Amerikan gücünü geriletmektir. Öncelikle şu bilinmelidir: Putin Ukrayna'yı işgal ettiğinde Batı ile olan bağlarını feda etmeyi seçti. Şi ise ABD'nin ülkesinin yükselişine amansız bir şekilde karşı çıktığını görüyor. Şu, bu nedenle Washington'la yüzleşmeye odaklanmış bir dış politika inşa ederek, Çin'in küresel yükselişini inşa eden lider olarak tarihe geçmek istiyor. Ömrü yetinceye kadar iktidarda kalmayı garantileyen Şi, uzun vadeli düşünecek kadar Amerikan Başkanlarına göre uzun soluklu bir iktidar avantajına sahip. Bu durum Şi’ye uzun soluklu strateji geliştirmeyi olanaklı kılıyor. Aynı durum, Ukrayna işgaliyle Batı dünyası ile ipleri koparan Putin için de geçerliliğini koruyor.

Putin, belki geçici de olsa, Şi’nin vereceği tam destek karşılığında, Pekin tarafından dikte ettirilecek Amerikan karşıtı küresel politikalarda Moskova’nın istediği gibi davranmayı gerekli görebilir. Belki de mevcut konjonktürde buna mecbur da kalıyor olabilir. Neticede karşımızda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin gıyabında savaş suçlusu olarak tanımladığı bir Putin var. Batı kapılarını Putin’e kapatmıştır. Doğu’daki kapı belki riskli de olsa, halen açıktır ve risklerine rağmen bu tek kapı, Putin için aynı zamanda bir sığınak olarak da görülmelidir. Bu çerçevede Rusya'nın Çin ile işbirliği, Batı'ya karşı "ortak bir mücadele için uzun vadeli stratejinin" bir parçasıdır.

Bu arada, Moskova ziyareti, Şi’nin Putin ile tam da mahkemenin kararından sonra gelmesi de zamanlama yönüyle ilginç oldu. ‘Yalnızlığa' itilen Putin’e kol kanat geren bir Şi’nin varlığı, psikolojik de olsa Putin için önemliydi. Şunu unutmamak gerekir. Kudretli bir devlet başkanı da olsanız, sonuçta herkes gibi, siz de insansınız. İnsani duygularınız var. Şi, bu noktada Putin’i yakınlık göstererek, çok bir dostluk inşa etmiş olmalı diye düşünüyorum. İki lider de ülkelerinin başında uzun yıllar kalmaya aday devlet başkanları olarak hizmet edecekler gibi gözüküyor. Şi, cebinde taşıdığı "barış planı" ile uluslararası devlet adamı olma itibarını yükseltirken, esasında Rusya ile bağlarını derinleştirdi ve bu ülkeyi, lideri Putin üzerinden, belki geçici de olsa Çin'e daha bağımlı hale getirmeyi başardı diye değerlendiriyorum.

Zamanla, ilişkideki güç dengesizliği Çin'in lehine genişlemeye devam ettikçe, Moskova'nın bağımsız bir dış politika çizme ya da Pekin'in çıkarlarına uyum sağlama kabiliyeti giderek azalacaktır. Şimdi, Batı dünyası için yükselen uzak tehdit gittikçe yakın tehdit haline dönüşmeye başlamıştır. Moskova ziyareti bunu hızlandırıcı bir etki yapacaktır. ABD ve demokratik müttefikleri arasında Çin'in bir tehdit olduğu görüşünü daha da pekiştirecek bir adım olmuştur.

Şi'nin Rusya'ya yaklaşımı, genel olarak değişen dış politikasını temsil ediyor.

1) Şi Amerikan karşıtlığını tamamen benimsedi ve bu dış politikasının temel itici gücü haline geldi. 2) ABD ve ortaklarını doğası gereği düşman olarak gören Şi, Çin'in dış politikasını, Pekin'in Çin çıkarlarına destek oluşturmak için daha verimli bir zemin olduğuna inandığı gelişmekte olan dünyaya odaklanacak şekilde yeniden yönlendiriyor. 

Rusya ve Çin, Batı tarafından çok farklı nedenlerle ve çok farklı etki düzeylerinde yaptırıma tabi tutuluyor. Ancak bu ekonomik yaptırımlar iki ülkeyi birbirine yaklaştırıyor ve Şi ile Putin'e Batı'ya karşı koyarak ve ABD doları ile avronun küresel ekonomideki üstünlüğüne meydan okumayı umarak yeni bir dünya düzeni şekillendirmek gibi ortak bir hedef sağlıyor. Kısacası yeni bir küresel finans sistemi inşa ediliyor.

Sonuç

Çin burada, Rusya ile olduğu gibi, siyasi ve ekonomik olarak hâkim olduğu alanda, diğer ülkeleri kendine bağlayan yeni ilişki ağları örebilir. Önümüzde, bu potansiyele fazlasıyla sahip bir Çin profili var. Pekin'in planlamasına göre bu ilişkiler Çin merkezli ve Pekin tarafından kontrol edilen alternatif bir dünya düzeninin temelini oluşturacaktır. BRICS ülkeleri, İran, Türkiye, belki Pakistan ve Suudi Arabistan’la birlikte Körfez ülkeleri, bazı Afrika ülkeleri bu düzenin parçası olmaya aday ülkeler olarak görülüyor. Hindistan, Pakistan ve Türkiye’nin durumu, içinde bulundukları özel şartları gereği farklı gelişebilir. Bu tamamen bu üç ülkenin siyasi liderliklerine göre şekillenecek gözüküyor. Bu yönüyle 14 Mayıs seçimleri önemli bir tarihsel eşiktir. Türkiye’nin nereye evrileceğinin de göstergesi olacak bir seçimdir. Yine Pakistan’da İmran Han’ın verdiği mücadele de bu yönüyle yakından takip edilmeyi hak ediyor. Hindistan’ın ise Rusya ile silahlanırken, Yeni Delhi-Pekin hattındaki anlaşmazlıkları aşabilmesi ve/veya AUKUS oluşumunda kendine yer bulabilmesi bağlamında kendi istikametini yakın vadede netleştirecektir diye değerlendiriyorum. 

Neticede, Çin-Rus işbirliği ulusal çıkarlar ve büyük güç rekabeti ile çevrelenmiştir. Putin Rusya’sı; Çin açısından bu küresel vizyonun anahtarı olmaya aday bir ülkedir. Her zamankinden daha fazla oranda, Moskova, Pekin’in dümen suyuna rotasını kırmıştır. Şi’nin Moskova zirvesi bunu fazlasıyla açık etmiştir. Bundan sonra kaptan köşkünde, Putin ancak Şi’nin baş çarkçısı olarak kendine yer bulabilecektir. 

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 24.03.2023
  • Süre : 8 dk
  • 915 kez okundu

Google Ads