Suriyeliler Ülkelerine Dönecekler mi?
Metropoll Araştırma Merkezinin sığınmacılarla ilgili 2021 yılında yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre Türk toplumunun yüzde 80’den fazla oranı parti, siyasal görüş ya da etnik köken ayrımı yapılmaksızın Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönderilmesini istiyor.
“Suriyeliler Vatanlarına dönmelidir”
Ümit Özdağ
2011 yılının Mart ayında Suriye’de başlayan iç savaş gerekçesiyle Türkiye’ye sığınan ve yıllardır ülkemizde yaşayan Suriyeliler ülkelerine geri dönecekler mi? Türkiye’deki Suriyelilerin ülkelerine geri dönmeleri gerektiği yönündeki tartışmalar uzun süredir devam ediyordu. Ancak seçimlerin yaklaşması ile bu konu siyasi partilerin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi.
Türk Hükümetinin İzlediği Politika: Suriyelileri Göndermeyeceğiz
Hükümetin 16 Mart 2022 tarihinde yaptığı “Suriyelileri göndermeyeceğiz" açıklamasından sonra, Suriyelilerin vatanlarına geri gönderilmesini isteyen siyasi partilerin bu konudaki konuşmaları “popülist” söylem olarak değerlendirildi. "Mültecileri, sığınmacıları göndermek isteseniz bile uluslararası hukuk buna müsaade etmez" fikri ileri sürüldü. Sığınmacıların gönderilmeleri mümkün değilmiş gibi algı yaratılmaya çalışılırken bir anda göndermenin yolları aktif olarak aranmaya başlandı. Neden? Çünkü hem Zafer Partisi Genel Başkanı Türk siyasal bilimler profesörü, siyasetçi ve yazar Ümit Özdağ’ın “Suriyelileri Suriye’ye gönderme” vaadi, bir anda siyasi arenada farkındalık yarattı ve vaadi genç kuşaklar tarafından benimsendi. Bu arada seçimler de yaklaştığı için siyasi partiler toplumun nabzına göre hareket etmeye mecbur kaldılar.
AB ve Türkiye Arasındaki Mutabakat:
Türkiye her zaman Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenler için transit bir ülke olmuştur. Ancak günümüzde artık göçmenler transit geçiş için değil geçici süreyle çalışmak veya yerleşmek için doğrudan Türkiye’ye geliyorlar. Bunun sebebi mülteci ve göçmenlerle ilgili özellikle de büyük Suriye göçünde izlenen açık kapı politikası ve Mart 2016’da AB ile yapılan ünlü AB-Türkiye mutabakatıdır.
Bu mutabakat ile Avrupa Birliği; mültecilerin Avrupa’ya geçişlerini engellemek ve Türkiye’de kalmasını sağlamak için Türkiye’de kalacak mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik 3+3 milyar Euro’luk malî fon vaadi verdi ve gecikmeli de olsa bu vaadini yerine getirdi. Ancak yerine getirmediği vaatler de vardı. Türk vatandaşlarının AB’ye girişlerinde vize kolaylığı sağlayacaktı, Gümrük Birliği güncellenecekti, Türkiye AB süreci yeniden başlayacaktı. Bunların hiçbirisi yerine getirilmedi.
Mutabakat Tam Uygulanmamıştır:
Diğer yandan Geri Kabul Anlaşması ve 1’e 1 formülüne göre AB’de yakalanan her bir düzensiz göçmenin Türkiye’ye gönderilmesi karşılığında, Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerden bir tanesinin Avrupa ülkelerine yerleştirilmesi gerekiyordu. Ancak Göç İdaresi Başkanlığına göre 07.04.2022 itibariyle bu kapsamda Avrupa’ya yerleştirilen Suriyeli sayısı sadece 32.752’dir. Yani Avrupa; Mutabakatın her maddesinde bizi oyuna getirmeyi başarmış ya da biz bile bile oyuna gelmişizdir!
Avrupa dışından gelen göçmenler Türkiye’de hukuki olarak mülteci statüsüne sahip olmamasına rağmen halk arasında “mülteci” olarak görülüyorlar. Ancak son yıllarda Suriye’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Irak’tan ya da Afrika’dan Türkiye’ye gelenler sığınmacı statüsündedirler. Çünkü Türkiye’nin Cenevre Konvansiyonuna koyduğu coğrafi şart nedeni ile Avrupalı olmayan sığınmacılara “mültecilik” statüsü verilmemektedir.
Komşu ülkedeki savaştan “toplu olarak” kaçanların savaş bitince geriye dönmesi beklendiğinden dolayı da Türkiye Suriyelilere başka bir uluslararası koruma statüsü olan “geçici koruma” statüsü vermiştir.
Geçici Koruma Ne Demektir?
Geçici koruma, "ülkesinden zorla ayrılan ve geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırları geçen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancılara sağlanan koruma" olarak tanımlanıyor.
Suriyeli sığınmacı sayısıyla ilgili belirli bir rakamdan söz etmek mümkün değildir. Sığınmacı rakamları değil yıldan yıla, aydan aya hatta günden güne değişmektedir. Türkiye’ye yapılan düzensiz/kaçak girişlerin önlenememesi ya da kayıt altına alınamamasından dolayı verilen rakamların doğruluğundan emin olunmamaktadır. Çünkü kayıt dışı çok yabancı bulunmaktadır. Türkiye’yi bir geçiş üssü olarak gören sığınmacıların bir kısmı Avrupa ülkelerine geçmiş olsa da Türkiye’ye giren sığınmacı sayısı artarak devam etmektedir. Suriyeliler ve diğer uyruklu vatandaşların sayısı itibariyle Türkiye şu anda dünyada en büyük sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapan bir ülkedir.
Rakamlarla Türkiye’deki Suriyeliler:
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (GİGM) verilerine göre 17 Mart 2022 itibarıyla Türkiye'de "geçici koruma" kapmasındaki Suriyeli sayısı 3.751.889. Grafikte görüldüğü gibi 07.04.2022 tarihi itibariyle Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı toplam 3.761.267 olmuştur.
Suriyeli sığınmacı sayısının her yıl giderek arttığını ve Türkiye'deki yabancı uyruklu kişi içerisindeki en büyük grubu oluşturduğunu rakamlar göstermektedir. Geçici koruma altındaki Suriyelilere ek olarak 2018 yılında oturma izni ile Türkiye'de yaşayan Suriyeli kişi sayısı 99 bin 643 kişidir. Vatandaşlık almış Suriyeli sayısı ise 2021 yılı sonunda 84 bin 152'si çocuk olmak üzere 193 bin 293 kişidir. Ayrıca 1 Aralık 2021 tarihli TÜİK verilerine göre, geçerli bir adres beyanında bulunan, ikamet ya da ikamet izni yerine geçen kimlik belgesine ve çalışma iznine sahip olan kişilerin sayısı 1 milyon 792 bin 36’dır.
Hatay Belediye Başkanının Çıkışı:
Bazı “gönüllü geri dönüş” haberlerine ve “vatandaşlık” alanlara rağmen, GİGM tarafından güncellenen verilere göre azalmaya değil Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısı her gün artmaya devam etmektedir. Bu artışta, sınırdan geçişler kadar, günde ortalama 465 Suriyeli bebeğin Türkiye’de doğmasının da etkisi vardır. Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Suriyeli sığınmacılardaki doğum oranının çok yüksek olduğunu belirterek endişelerini "Bu insanların nüfusu, özelikle de küçük çocuk ve gençlerin oranı gittikçe artıyor. Böylece yıllar geçtikçe nüfusun yanı sıra oy kullanma imkânı olan insan sayısı da artacak. Eğer Suriye’den gelen misafirlerin doğurma oranları böyle giderse bizim nüfusumuz gittikçe düşecek ve sonuçta azınlık pozisyonunda kalacağız” sözleriyle dile getirmiştir.
Gelenlerin gitmemesi ya da geri gidenlerden daha fazlasının tekrar düzensiz göçler yoluyla Türkiye’ye gelmeleri sonucu sürekli artan sığınmacı nüfus halk arasında birçok endişeye yol açmış ve bir tehdit unsuru olarak görülmeye başlanmıştır. Aynı durum sığınmacılar için de geçerlidir. Ülkedeki işsizliğin, hayat pahalılığının sebebi olarak görülüyorlar. Ayrıca suç unsuru olarak kabul edilmeleri iki toplum arasındaki gerilime sebep olmaktadır. Her geçen gün artan bu gerilim toplumsal şiddet olaylarına dönüşmüştür. Örnek olarak, 10 Ağustos 2021 tarihinde resmi kaynakların da doğruladığı Ankara merkezli toplumsal bir linç girişimi yaşanmıştır.
Sığınmacılarla Türk Vatandaşları Arasında Yaşanan Gerginlikler:
Sığınmacılar ve halk arasında yaşanan şiddet olayları artmaya başlayınca Suriyelilerin bir mahallede ya da ilçede gettolaşmalarını önlemek için İçişleri Bakanlığı sığınmacılara yönelik seyreltme uygulaması başlatmıştır. Bu uygulama ile yabancı nüfusun mahalle nüfusunun yüzde 25’ini aşmasını engellemek amaçlanıyor. Yüzde 25’i aşan yerlerde uygulanan çalışma ise: 1- Öncelikle bu yerleşim yerleri yabancılar için kayda kapatılıyor. 2- Yabancı yoğunluğun bulunduğu yerleşim yerlerindeki yabancılar gönüllülük esasıyla farklı ilçe ve illere yerleştiriliyor. Mesela, 2 Eylül 2021 tarihinden geçerli olmak üzere Ankara ili mülki sınırları geçici koruma kaydına kapatılmıştır. Hükümet toplumun kaygılarını azaltacak bir politika üretmiş görünmektedir!
UNHCR tarafından yayımlanmış 2019 anket sonuçlarına göre ankete katılmış Türk vatandaşı kişiler “Suriyeliler bize kültürel bakımdan ne kadar benziyor?” sorusuna %80,2 oranında “hiç benzemiyorlar” demiştir. Türkiye’de bulunan Suriyeliler nerede yaşamalı?" sorusuna %44,8 oranında "Suriye’de kurulacak güvenli bölgelere gönderilmeli ve orada yaşamalılar" ve %25 oranında "Her halükârda geri gönderilmeliler" cevabını vermiştir. “Suriyelilerle huzur içinde bir arada yaşayabiliriz” sorusu ise yaklaşık %75 oranında "Katılmıyorum" cevabını almıştır. Ayrıca ankete göre, Türk vatandaşları Suriyelilerin vatandaşlık almasını hiçbir şekilde istemediğini belirtmiştir.
Türk Halkı Ekseriyetle Suriyeli Sığınmacıları İstemiyor:
Metropoll Araştırma Merkezinin sığınmacılarla ilgili 2021 yılında yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre Türk toplumunun yüzde 80’den fazla oranı parti, siyasal görüş ya da etnik köken ayrımı yapılmaksızın Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönderilmesini istiyor.
İşsizliğin artması, Türkiye'ye gelen düzensiz göçmenlerin ucuz iş gücü olarak görülüp çalıştırılması, işte çıkartılan gençlerin yerine yabancıların sigortasız çalıştırılması gibi sebepler iş arayan Türk gençlerinin tepkisine neden oluyor ve göçmenlerin ülkelerine gönderilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Türk Halkı Sığınmacılarla İç İçe Bir Yaşam İstememektedir:
Genel olarak ve araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi, Türk halkı sığınmacılarla iç içe toplu bir yaşam istememektedir. Türk halkı çocuklarının sığınmacılarla aynı ortamda eğitim almasını istemiyor, aynı apartmanda hatta aynı sokakta yaşamak, aynı işyerinde çalışmak istemiyor. Sığınmacılar “misafir” olarak geldiyse ülkelerine dönmeleri bekleniyor. Koruma altındaki nüfusun her gün artması, başlangıçta “misafirlik” olarak adlandırılan sürecin uzaması toplumda şok etkisi yaratmıştır. Yerli nüfus ile yeni gelen nüfus arasındaki iletişimsizlik sebebiyle çeşitli problemlerin yaşanmasına sebep olmuş ve ülkelerine dönmezlerse yaşanmaya devam edecektir.
Sonuç:
Günümüzde Avrupa’da “gönüllü geri dönüş programları” olarak yürütülen programların hiçbiri gönüllülük ilkesine uymamaktadır. Avrupa insan haklarından bahseder ama çoğunlukla kişiye geri dönüşten başka bir seçenek sunmaz. Ama sonuçta bu Avrupa’nın var olan bir göç politikası olduğunu gösterir ve uygulamalarında kendine göre haklıdır. Türkiye’nin de kendine göre haklı olduğu bir göç politikası ile gitmek bilmeyen misafirlerini gönderebilir. Türk halkı yoksullaşmaya başlamıştır, misafir ağırlayacak ekonomik güç ve toplumsal tahammül kalmamıştır.