Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Türkiye Kuşatma Altında mı Yoksa Bu Bir Paranoya mı?

Ekonomik krizi bir kenara bırakalım. Şöyle kafamızı kaldırdığımızda ülkemizin sınırlarının dışında bizi ilgilendiren, etkisi altında bırakma potansiyeli oldukça yüksek olan çok önemli başka gelişmelerin de meydana gelmekte olduğunu görüyoruz. Söz gelimi Ege veya Adalar Denizi, artık Yunanla paylaştığımız, bizi birbirimize komşu eden bir deniz olma hüviyetine çoktan kaybetti.

İnsanımız, ülkemizde olup biten küçük detaylarla uğraşırken, bazen büyük resimde gelişen riskleri ve hatta tehditleri görmüyor, göremiyorlar. Belki de görmemeleri için her şey yapılıyor Ülkemiz şu anda içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz nedeniyle halkın büyük bir kesimi fakrı zaruret içinde kıvranıyor. Bizi yönetenlerde sadece hamasetle durumun vahametini örtmekten öteye pek bir çözüm geliştiremiyorlar. En azından görünen köy bunu söylüyor, kılavuza gerek yok. Tabii ki aramızda bu büyük ekonomik krizin etkilerini sahip oldukları özel konumlar nedeniyle pek hissetmeyenler de var. Hatta krizden beslenenler epey geniş bir kitle oluştu. Bunlar krizi bile rutine dönüştürdüler, ballı börekli hayatlarına devam ediyorlar. Bunları görenler ise ‘bu ülkede kimse fakir değil. Yollar araba kaynıyor. Tatil yöreleri tıklım tıklım dolu’ edebiyatı yapıyorlar. 

Ekonomik krizi bir kenara bırakalım. Şöyle kafamızı kaldırdığımızda ülkemizin sınırlarının dışında bizi ilgilendiren, etkisi altında bırakma potansiyeli oldukça yüksek olan çok önemli başka gelişmelerin de meydana gelmekte olduğunu görüyoruz. Söz gelimi Ege veya Adalar Denizi, artık Yunanla paylaştığımız, bizi birbirimize komşu eden bir deniz olma hüviyetine çoktan kaybetti. Artık ABD de bu Ege denkleminin bir parçası oldu. Ege adalarının çoğunu ve Akdeniz’deki Girit adasını da buna dahil edebilirsiniz. Batı Trakya’da hava alanları inşa edip üslerini kuran bir Amerikan askeri varlığı var. Bize parasını ödediğimiz, program ortağı olduğumuz F-35’leri vermeyen, üstelik 40 adet F-16V ve 79 adet modernizasyon kitini dahi vermekten imtina eden ABD, şimdilerde Yunanistan’a F-35 vermekten bahsediyor. Zaten neredeyse tüm Yunan F-16’larını 2027 yılına kadar Viper modernizasyonuna tabi tutmuş olacak. ABD-Yunanistan el ele vermiş, sirtaki oynuyor. Bizi yöneten sözde Laz uşakları da horon teptiklerini sanıyorlar.

Güneyimizde, Suriye’de İŞİD terör örgütünü bahane ederek, adeta olmayan kağıt üzerindeki sözde bir devletçikle mücadele etmek için Suriye PKK’sı dediğimiz YPG’yi silahlandırıyor. ABD ile Rusya, Ukrayna’da vekalet savaşı yürütmeye devam ediyorlar ama Suriye’de sanki el sıkışmışlar, bu ülkeyi parselleyerek, güney sınırımızda, Suriye’nin kuzeyinde tesis etmek istediğimiz güvenli bölgenin inşa edilmesine, sınırdan öteye 30 km kadar girmemize izin vermiyorlar. Biz her ne kadar ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ diyorsak da, Amerikan-Rus ekseni izin vermeden Suriye’ye girmemiz olası bile gözükmüyor.

Kıbrıs deseniz tam bir muamma. 2004 yılında Avrupa Birliği’nin de üyesi yapılan Rumlar, NATO girmek için her platformda Yunanistan üzerinden bizi sıkıştırmaya devam ediyorlar. Bu arada da olabildiğince silahlanıyorlar. Ada’daki bizim güvenlik kuvvetlerimizin varlığına laf edenler, Rumların asker sayısını iki katına çıkarmasına sessiz kalmayı yeğliyorlar. Ruslar, KKTC içinde yaşayan Rus vatandaşlarının işlerini halletmek için bir ofis açma lütfunu gösteriyor ama buna konsolosluk diyemiyor. Rumları kimse üzmek istemiyor. Ada’da yaşayan Kıbrıs Türklerine dünya ‘vatansız’ muamelesi yapıyor. Türkiye ise kısmen Türk Devletleri Teşkilatındaki KKTC’yi tanıma yönündeki ilerlemeye rağmen, 1983 yılında kurulan bu ülkenin geleceğini berraklaştıracak manevraları bir türlü yapamıyor.

Doğu sınırlarımız ise sosyal medyaya göre kevgir gibi oldu. Afgan ve diğer milletlerin düzensiz göçmenleri ülkemizi sessiz istila yarışına başladılar. Büyük şehirlerimizde çok sayıda Suriyeli, Afganlı yaşıyor. Kendilerine ait gettolar oluşturdular. Bunların bizlerle birlikte yaşamaya, Türkiye’de asimile olmaya niyetleri olmadığı gibi, neredeyse kendi küçük devletçiklerini bu gettolarda kurma aşamasına geldiler. Bunlar açık bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devlet otoritesinden korkmayan insanlar olarak gelecekte başımıza bela olacaklarını saklamıyorlar. 

Bu söylediklerimi sayfalarca yazabilirim burada anlatmak istediğim olgu içte ve dışta, sanki gizli bir plan dahilinde ama göstere göstere kuşatılıyoruz. Ben Atatürk milliyetçisi bir insanım. Türk’e dost olanlarla dostluk bağlarını güçlendirmek, işbirliğini geliştirmek, Türk’e mesafeli olanlarla veya Türk’e düşmanlıklarını siyasetlerine temel yapanlarla da gücümün yettiğince her fırsatta kıyasıya mücadele etmek benim için bir vatan borcudur. Dünya görüşümün temeli buna dayanır. 

Devletler arasında konjonktüre göre gelişen veya yeni dünya düzeni adına değişen ilişkiler ağının olmasını herkes gibi ben de kabul ediyorum. Eğer uyanık olunmaz, yeni duruma göre akıllı ve bilim odaklı hamleler zamanında yapılmaz, milli politikalar ve tezler ülkeyi yönetenler ve liyakatli diplomatlar tarafından yeterince anlatılamazsa, yakın dönemde başımıza hangi talihsizliklerin geleceğini, bu ‘kuşatılmışlık’ durumu açık seçik gösteriyor diye değerlendiriyorum. Tarihimizde bunun çok çarpıcı örnekleri vardır. Zaten siyasete soyunanların tarih okuması, tarihimizi iyi bilmesi bunun için gerekli ve elzem görülür. Çünkü tarih, milletlerarası güç mücadelesinden ibarettir. Koskoca Osmanlı devletinin akıbetini hepimiz biliyoruz. Devletimizi yöneten padişahların hataları, ihmalleri kadar, çağı doğru okuyamayan ulemanın, liyakatsiz kadroların ve dahi içimizdeki devşirmelerin ihanetlerini okuduğunuz tarih sayfaları içinden hatırlamaya çalışınız. 

Osmanlının son dönemlerinde de, Rum ve Yahudi bankerlerden ve Avrupa devletlerinden yüksek faizlerle aldığımız paraları ödeyemezken, saraylar inşa etmeyi itibarımızı kurtaracak, zavallılığımızı gizleyecek bir hamle gibi görüyorduk. Doğruları söyleyen aydınlar hain muamelesi görüp zindanlara hapsediliyordu. Denilebilir ki; biz ne yaparsak yapalım Haçlı ruhunun mirasçıları bize düşmanlıklarından vazgeçmiyorlar. Bir yönüyle bu düşünce doğrudur ama eksiktir. Şüphesiz tarihteki kuşatılmışlıkların arkasında elbette Hıristiyan toplumunun ortak dayanışması ve örgütlenmesi vardır. İçinde olalım olmayalım, günümüzdeki küresel bütün teşkilatların genetiğinde de aynı ruhu taşıyan ve aynı kinle beslenen böyle bir güruh var. Esasında biz Türkler, Müslüman olmadan önce de benzer saldırılara muhatap olmuştuk. Yani kimseyi durduk yere rahatsız etmedik ama kötü niyetlileri de hiçbir zaman cezasız bırakmadık. Kim sillemizi yemişse önümüzde diz çöküp aman dilemiş, iç kavgalarla zayıf düştüğümüz dönemlerde birleşip üstümüze gelmişlerdir. Bu böyle biline.

Günümüzde dünyada çok sayıda İslam devleti var. Mesele sadece din olsa, bu Hıristiyan toplumunun, örneğin Arap toplumunu tarihten silecek güçleri var. Bunu görüyoruz. Ama onlara dokunan pek yok. Birlikte petrolü çıkarıp, mutlu mesut yaşıyorlar. Peki biz Türklerin suçu nedir?

Bizim suçumuz sadece ve sadece özünde Türk olmamızdır. Anadolu, düşmanlar için tekin bir yer değildir. Bunu en iyi Avrupalılar bilir, Yunanlar bilir ve elbette Ruslar bilir. Eğer denemek istiyorsa Conilere de, Teksaslı sığır çobanlarına da bu acı ve kanlı tecrübeyi yaşatmamız gerekebilir. Ben bu milletin buna da muktedir olduğuna inanıyorum. Yeter ki sabrımızla oynamasınlar diyelim.

Günümüz dünyasında ABD’nin ve AB üyesi devletlerin bize karşı takındıkları düşmanca tavır, PKK ve geçmişte ASALA terör örgütlerine verdikleri açık destek ne müttefiklikle ne akılla, ne de insanlıkla bağdaşan bir davranış şekli olamaz. ABD şeytanla ortak bir vampir değil, şeytanın ta kendisidir diyenlerimiz olabilir. Bu yakıştırmaları doğru bulmamakla beraber, Yunanistan’ı Türklere karşı ABD’nin cesaretlendirmesini yanlış buluyorum. Haydi hükümetleri neyse de, Yunan halkı da yanlış yapıyor. Başka bir devletin arkasına saklanarak kabadayılık olmaz. Er meydanına çıkamayan korkaklar, şer meydanında da yalnız kalmaya mahkumdurlar. 

Tarihte biz milletçe çok sınandık. Galiba yine bir sınavla karşı karşıya kalmaya adayız. Denizden, karadan, havadan kuşatılıyoruz sanki yavaş yavaş. Sanki bir hesaplaşmaya mecbur edilecekmişiz gibi daralıyor etrafımızdaki çember. Elbette barış içinde mutlulukları paylaşıp kardeşçe bir dünya inşa etmek, karşılıklı ticarete dayalı bir ilişki geliştirmek çok daha güzel. Elbette savaş bizim önümüze de ağır faturalar getirecektir. Zaruri olmadıkça savaşmak bir çılgınlıktır. Etrafımızdaki daralan çemberi yırtıp atmak bizim için gerektiğinde savaşmaktan çekinmeyeceğiz. Yeter ki biz içerde bir olalım, birlik olalım, en önemlisi de Türk olalım. Gerisi kolay. 

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 15.08.2023
  • Süre : 5 dk
  • 1940 kez okundu

Google Ads