Türkiye’de 240 Gölün 186’sı kuruduysa su yönetiminde kriz var demektir
Göllerimizin kuruması konusunda bizi bekleyen en büyük tehlike hala tehlikenin farkında olmayışımızdır. Su yönetimimizde radikal bir düşünce değişikliğine ihtiyaç var. Tüm sektörlerde su kullanım alışkanlıklarımız da değişmeli. Aksi takdirde çok etkili bölgesel kuraklıklar ve su ve gıda güvencesi sorunları yaşarız.
Basında yer alan haberlere göre son 30 yılda ülkemizde 240 Gölün 186’sı kurumuş. Ancak Su Politikaları Derneği olarak biz buna yönelik resmi bir açıklama veya veriye ulaşamadık. Konuyu doğru değerlendirmek ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek için ilgili olan kurumlardan DSİ Genel Müdürlüğüne, Su Yönetimi Genel Müdürlüğüne ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne dilekçe ile başvurarak bu konuda bir açıklama talep ettik. Ancak şimdiye kadar bir sonuç alamadık. Bu konuda bazı milletvekillerinin verdiği soru önergeleri de var. Onlar da cevapsız kaldı.
Göllerimizin kuruması konusunda bizi bekleyen en büyük tehlike hala tehlikenin farkında olmayışımızdır. Su yönetimimizde radikal bir düşünce değişikliğine ihtiyaç var. Tüm sektörlerde su kullanım alışkanlıklarımız da değişmeli. Aksi takdirde çok etkili bölgesel kuraklıklar ve su ve gıda güvencesi sorunları yaşarız.
Ülkemizde 240 Gölün 186’sı kurudu haberlerine rağmen herhangi bir resmi açıklama yapılmıyorsa, hangi önlemlerin alındığı ve alınacağı konusunda bilgi verilmiyorsa su yönetiminde katılımcılık ve şeffaflık ilkeleri yok sayılıyor demektir. Katılımcılık ve şeffaflık olmadan sürdürülebilir su yönetimi olmaz.
Ekosistem Dengesi zarar görür
Kuruyan göllerde biyoçeşitlilik çok büyük oranda zarar görür. Çünkü gölde yaşayan bitki ve hayvan türleri ve balıklar, amfibiler, su bitkileri, planktonlar gibi canlı organizmaların, kuş türleri ve endemik bitkilerin yaşam alanı ortadan kalkar. Su seviyesinin düşmesiyle su kalitesi de bozulabilir. Kuruma sonucunda göldeki canlı türleri ya yok olur ya da göç ederler. Daha sonra bu göller tekrar dolabilir ancak orada ekosistem zinciri koptuğu ve dengesi bozulduğu için tekrar aynı göl olmaz.
Gölün ekosistem dengesini tekrar bulması, gölün kuruma süresine yeniden dolma hızına ve gölü dolduracak olan suyun kalitesine bağlı olarak değişse de göldeki eski türler genellikle geri dönmez. Aslında gölde yapılacak restorasyon çalışmalarıyla, belirli türlerin yeniden yerleştirilmesi, su kalitesinin iyileştirilmesi ve su seviyelerinin yönetilmesi sağlanabilir, ancak bu süreç genellikle uzun ve karmaşık bir süreç olduğu için göl genellikle eski durumuna dönmez. Başka özellikler taşıyan bir su kütlesi olur.
Nasıl bir politika?
Mevcut su kaynaklarımız, sulak alanlarımız ve göllerimiz, sıklığı ve şiddeti gittikçe artan kuraklık, verimsiz su kullanımı ve havza ölçeğinde entegre su yönetimine geçememiş olmamız nedeniyle yok oluyor. Suyun nehir havzası ölçeğinde bütünleşik (entegre) yönetimine tam geçebilmiş değiliz. Bu nedenle suyu ve biyoçeşitliliği koruma konusundaki çabalarımız proje ölçekli, süreksiz ve yetersiz kalıyor. Su kaynaklarımızın kurumasına yönelik en temel politika popülist olmayan ekonomik, politik rant yerine ekolojik faydayı öne çıkaran politika olmalı.
Doğal çevrenin sınırlarını çok zorlayarak popülist politikalarla bazı bölgelerde doğal dengeyi bozduk. Sulak alanlarımız ve göllerimiz bundan çok etkilendi. Doğal sulak alanlar çevresel dengeyi sağlamak için hayati önem taşıyor. Sulak alan kayıpları, doğal yaşamı tehdit ediyor ve ekosistem dengesinin bozulmasına neden oluyor.
Ülkemizdeki doğal göller ve sulak alanlarındaki su miktarındaki azalmalardan, biyolojik çeşitliliklerin tehdit altında olmasından ve su kalitesindeki bozulmalardan çeşitli kesimlerce sürekli söz edilmektedir. Ancak bunların sonuçlarının yanı sıra sebepleri ve çözümün havza ölçeğinde entegre su yönetimi ile olan doğrudan ilişkisi daha çok öne çıkmalıdır.
Bir diğer deyişle bu konuda ilerleme sağlamak için nehir havzası ölçeğinde ekosistem tabanlı entegre bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var. Nehir havzasında birbirini etkileyen birçok konuyu çoklu disiplinli bir anlayışla ele alıp çözmeliyiz. Bunun için mevcut su yönetim anlayışımızda radikal bir değişiklik gerekli