Yörünge Rezonansı Nedir?
Galileo uyduları diye bilinen dört uydudan üçü Jüpiter etrafındaki yörüngelerinde dolanırlarken birbirleri ile rezonans halindelermiş. Ne demek şimdi bu rezonans halindelermiş? Rezonans nedir?
Jüpiter’in Galileo uydularını daha önce yazmıştım bir yazımda.
Bu uydular ile ilgili ilginç bir şey daha duymak ister misiniz?
Galileo uyduları diye bilinen dört uydudan üçü Jüpiter etrafındaki yörüngelerinde dolanırlarken birbirleri ile rezonans halindelermiş.
Ne demek şimdi bu rezonans halindelermiş?
Rezonans nedir?
Bir örnek ile anlatmam gerekirse, genellikle bu örneği verirler, ben de aynı örneği vereyim.
Eğer köprüden geçerken bir bölük asker uygun adımda yürürse, rezonans sebebiyle köprü bile yıkılabilir.
Bu yüzden asker olanlar bilir, köprüden uygun adımla değil, serbest adım ile geçilir.
Yani yürüyüşte belli aralıklar ile onca askerin attığı adımlar belli bir periyot ile atıldığı için, eğer bu adımların periyotları köprünün doğal periyotları ile uyumlu olursa, koskoca köprü başlar sallanmaya ve sallantı gittikçe artar. Eğer köprü böyle bir sallantı için tasarlanmamışsa rezonanstan dolayı ortaya çıkan kuvvetlere dayanamaz ve yıkılır.
Rezonans işte genel tanımı ile herhangi iki şeyin periyodik hareketlerindeki uyum demektir.
***
Galileo uydularına dönecek olursak, bu uydulardan üç tanesi Jüpiter etrafındaki yörüngelerinde kendi aralarında rezonansa girmiş şekilde dönüyorlarmış.
Biri belli bir sürede Jüpiter etrafında dönerken, diğeri bu sürede Jüpiter etrafında iki tur atıyormuş, üçüncüsü de üç tur mesela.
Ne var bunda şaşıracak diyebilirsiniz.
Aslında şaşıracak bir şey yok tabii ki. Ancak bu rezonansın nasıl oluştuğu bir araştırma konusu.
Ayrıca bu rezonansın herhangi bir şekilde etkisi olup olmadığı da uzay bilimciler için inceleme konusu olmuş ve araştırmanın sonucu da oldukça ilginç bir netice ile sonuçlanmış.
Anlaşılan rezonans ile yörüngede hareket bunların yörüngelerinde Jüpiter’in diğer uydularından daha stabil olmalarına sebep oluyormuş.
Yani adeta yörüngeleri kilitlenmiş.
Diğer uydularla karşılaştırıldıklarında nispeten savrulma ya da yalpalama yapmadan ve yörünge çaplarında da herhangi bir oynama olmadan yörüngelerinde stabil şekilde hareket halindelermiş.
Daha önce yazdığım bir yazıda Satürn’ün bir uydusunun (Hyperion) yörünge anomalisinden bahsetmiştim.
Bu durum ise tam tersi, üç uydunun birbirine kilitlemeleri sebebiyle yörüngelerinde en ufak bir sapma dahi olmama durumu.
***
Biliyorsunuz ay ile dünya da bir başka şekilde kilitlenme yapmış. Biz dünyadan sürekli ayın aynı yüzeyini görüyoruz.
İşte Galileo uyduları da öyle Jüpiter’e sürekli tek yüzlerini gösterir şekilde değil, ama kendi aralarında yörünge hareketleri kilitlenmiş olarak hareket halindelermiş.
***
Galileo ile başlayan bu teleskop yardımıyla uzaya daha detaylı göz atma hevesi ( daha öncekiler sadece çıplak gözle izlemişler gökyüzünü!) günümüzde artık süper teleskoplarla yapılıyor ve bu teleskoplardan elde edilen bilgileri bilimin farklı dallarında çalışan bir çok bilim insanı kullanıyorlar.
Astrofizikçilerin kara delikler, evrendeki genişleme, galaksiler, kara madde, gözlenebilir evrenin sınırındaki galaksi hareketleri gibi konular dışında, bu teleskoplardan faydalanılan bir başka bilim dalı da dünyamız benzeri gezegen araştırması.
Sanırım bilim insanları insanoğlunun eninde sonunda güzel dünyamızı yaşanmaz bir yer haline dönüştüreceklerine eminler.
Tabii diğer yandan daha önce de yazmıştım, gün gelecek ve güneşimizin yakıtı tükenecek. Bu da bilimsel bir gerçek.
Gerçi bu hazin sona oldukça çok vakit olmasına rağmen, sebebi belki de sadece meraktır, bugünlerde oldukça sıkı şekilde dünya benzeri üzerinde yaşanılabilecek bir başka gezegen arayışı sürdürülüyor.
İşte şimdiden Samanyolu içinde 5.000 üzerinde potansiyel olarak yaşam şartları olabilecek gezegen tespit edilebilmiş durumda.
Bu sayı ile evrendeki diğer galaksiler içindeki milyonlarca gezegenden bahsedilmiyor. Sadece bizim galaksimiz, Samanyolu içindeki uygun görünen gezegenler bunlar.
Gerçi bunlardan bir kısmının artık yerinde olmayabileceği de söyleniyor, ama olsun, yine de mevcut görüntüleri inceleme yapmak ve ilginç bir şeyler bulma ihtimali açısından faydalı bu inceleme.
Ne demek şimdi bu demeyin, tespit edilen gezegenlerden birçoğu on binlerce ışık yılı ötedeki gezegenler.
Yani içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksimiz bile oldukça büyük bir galaksi.
Samanyolu disk kısmı 80 bin ışık yılı çapında olan helezonik bir galaksi! Kalınlığı da 2 bin ışık yılı. Merkezinde ise 15 bin ışık yılı çapında şişkinlik var.
En merkezde de bildiğiniz gibi bir gün tüm galaksiyi yutacak olan kocaman bir kara delik var.
Bu bahsettiğim geçen sene fotoğrafı çekilen kara delik.
Sagittarius A*. Adı bu!
Güneşimizden neredeyse 4 milyon kat daha fazla kütleye sahip devasa bir kara delik!
***
Bu arada mesafe diye ışık yılı diyorum, ama yıl bir mesafe birimi değil ki, zaman birimi demeyin.
Işık yılı ışığın bir yılda katettiği mesafeye verilen uzunluk birimi.
Işık saniyede neredeyse 300 bin kilometre mesafe katetiyor, dünyanın etrafını bir saniyede 7 defadan fazla dönüyor, varın siz hesaplayın ne kadar büyük mesafelerden gidiyor bahis.
***
Teleskoplarla milyonlarca, milyarlarca yıl öncesinden görüntülere ulaşabiliyoruz.
Diğer galaksilerden elde ettiğimiz görüntülerden bahsediyorum, ancak belki de şu anda artık o yıldız patladı ve etrafındaki gezegenleri de yok etti! Bunu bilebilme şansımız var mı? Yok! Çünkü ışığı bize kadar ulaşana kadar arada bir çok şey olmuş olabilir.
İşte kimi gezegenler yerinde olmayabilir denirken bundan bahsediliyor.
Zaten eğer bu dünyayı bir gün mahvedersek, bir yerlerde gerçekten üzerinde yaşanabilir bir gezegen olsa da, oralara ulaşmak belki de insanoğlu için imkansız olacak.
Gerçi bir de özel görelilik diye bir şey var, ne kadar hızlı gidersen zaman sizin için o kadar yavaşlıyor. Yani belki de insanoğlu bir gün yeterince hızlı giden uzay araçları yapmayı başarabilirse en azından yaşamı bir başka gezegene taşımak mümkün olabilir!
Yine de bu sürede dünyada yüzlerce yıl geçecektir ve dünyada yaşayan oldukça fazla insan olacaktır.
O yüzden sırası gelmişken yaşadığımız güzel dünyaya iyi bakmalıyız demeyi unutmayayım.
***
İşte bu üzerinde yaşanabilir gezegen araştırması esnasında uzaklarda bir yerlerde Galileo uydularındaki gibi yörünge rezonansı ile birbirlerine kilitlenmiş gezegenler olduğu fark edilmiş.
Şimdi bu gezegenler üzerinde daha derinlikli incelemeler yapılıyormuş.
Bugünün teknolojisi ile tabii ki oralara kadar ulaşmak mümkün değil, ama olur ya, yarın bir yolu bulunur da oralara gitmek mümkün olursa, bu gezegenlerde yörünge rezonansı olduğu için bu gezegenlere ulaşıldığı zaman bunların yerlerinde olma şansının yörüngelerinde etraflarındaki diğer gezegenlerle rezonans halinde olmaları sebebiyle çok daha fazla olduğu düşünülüyormuş.
O yüzden bu gezegenler üzerinde daha detaylı olarak inceleme yapılmasına karar verilmiş.
***
Tabii yapılan incelemeler bununla sınırlı değil.
Projenin adı “Dünya 2.0 Araştırması” ve önümüzdeki 20 yıllar içerisinde bu ve daha bir çok kriter ile dünya benzeri yaşanabilir gezegen araştırmasında seçeneklerin binlerce arasından 15-20 adet gezegene kadar indirilebileceği düşünülüyor.
Araştırmalarda spektrum grafikleri ve daha bir çok metot kullanılıyormuş. Bu amaçla dünyanın da uzaktan spektrum grafikleri çıkartılmış. Karşılaştırma yapılarak dünya şartlarına en uygun gezegenlere karar verilmeye çalışılıyormuş.
Bu amaç ile şu anda yoğunluklu kullanılan başta Kepler teleskobu olmak üzere diğer teleskoplar ve güneş sistemi dışına yollanan uydulardan gelen bilgiler de kullanılıyor olsa da, yakın zamanda sırf bu amaç için daha teknolojik uyduların da uzaya yollanması planlanıyormuş.
Yani bu proje oldukça uzun vadeli bir proje.
Anlaşılan bilim insanları bir an önce dünyadan kurtulmak için büyük bir çaba içindeler.
***
Dünyadaki bilim insanları ne kadar farklı bir noktalardan yola çıkıp neler neler düşünüyorlar değil mi?
Sahi, biz niye incelemiyoruz gökyüzünü?
Yoksa bu dünyaya kazık mı çaktık milletçe?
Hani Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktı?
Şimdiden başlamazsak bakın bu milletin payidar kalabileceği bir dünya kalmayabilir.
İnsanoğlu dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmek için adeta yemin etmiş sanki. Sürekli birbiri ile kavga edip savaşlar bile çıkartmaktan hiç çekinmiyorlar.
Hatta nükleer savaşlar bile her an için bence bir risk olarak dünyanın önündeki korkunç sonlardan biri olabilir.
Bence şimdiden diğer gelişmiş ülkeler gibi uzay çalışmalarına başlamazsak, sonra artlarından her zaman olduğu gibi nal toplarız.
***
Şakası bir yana, bizde de dünyadaki uzay çalışmalarına katkıda bulunan çok değerli bilim insanları var.
Ancak birçoğu maalesef ülke dışında, başka ülkelerde çalışmalarını sürdürüyorlar.
Belki de iyi yapıyorlar, çünkü biz daha kendi içimizde nasıl bir gelecek istediğimize bile karar verebilmiş değiliz.
Başımızdaki yöneticilerin peşinden bir o yana, bir bu yana savrulup duruyoruz.
Belki bir gün akıllanırız diyeyim.
Bilimle kalın, yanılmazsınız.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla