Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

YPG Sözde Sınırlarına Kuleler İnşa Ederken, Ankara-Washington Hattı İşler Yolunda mı?

Yunan gazetelerinin Türkiye-ABD arasında, Türkiye'nin savunma kapasitesini artırmak için ABD'nin Türkiye'ye F-35 uçakları ve diğer savunma teçhizatları sağlaması yönündeki olası gizli pazarlıkları ‘ifşa’ etmesi, Washington-Ankara hattını baltalamayı amaçlama olasılığını göz ardı etmemek gerekiyor.

Yunan Gazeteleri: Ege’de Diplomasi Rüzgârı Esiyor

Ege'de diplomasi rüzgârı esiyor, yakın dönemde Türkiye ve Yunanistan’ın New York'ta deniz sınırlarını masaya yatıracağı konuşuluyor. Şüphesiz ‘deniz sınırları (maritime borders)’ tabiri muğlak bir anlam içeriyor. Uluslararası literatüre göre, “deniz sınırı” Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi tarafından tanınan karasuları, bitişik bölgeler ve münhasır ekonomik bölgelerin sınırlarını içeren bir terim olarak kabul ediliyor.

Yunanistan’ın önde gelen yayın kuruluşlarından Ta Nea’ya göre, “Yunanistan ve Türkiye arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik görüşmeler, 23-27 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek.” Gazetenin iddiasına göre BM Genel Kurulu sırasında Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlarının, Sayın Giorgos Gerapetritis ve Sayın Hakan Fidan’ın, New York’ta bulundukları süre zarfında, anılan konu başlığını görüşmek için bir araya gelmeleri bekleniyor. İki Bakan arasında gerçekleşen son görüşme doğrultusunda BM Genel Kurulu'nda tekrar bir araya gelmeleri yönünde iki ülkenin bakanlıklarında gerekli ön hazırlıklarının tartışıldığı, Ege ve Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının diplomatik yollarla çözülmesi için adım atmaya istekli oldukları belirtiliyor. Bu kapsamda özellikle Çoban Adası (Kasos) meselesi ve Yunanistan'ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile elektrik enterkonneksiyonu gibi hassas konuların nasıl çözüme kavuşturulacağı esas gündemi oluşturacakmış. Nihayetinde her iki ülkenin de bu konuda hukuki ve teknik uzmanlardan oluşacak ekipler kurarak diyalog sürecini derinleştirmesi bekleniyormuş.

Gerçekten de 23-27 Eylül tarihleri arasında gerçekleşsek BM Genel Kurulu’nda Türk ve Yunan Dışişleri Bakanları arasında yapılacak görüşmeleri değerli buluyorum. Nihayetinde bu yıl Aralık ayında Ankara’da yapılacak Yüksek İşbirliği Konseyi toplantısı öncesinde iki taraf arasında her fırsatta sağlanan/sağlanacak diplomatik temasların iki ülke arasındaki kronikleşmiş sorunlara tam bir çözüm getiremese bile iki ülke arasındaki ilişkilerin karşılıklı yarar ilkesi doğrultusunda yürütülmesine hizmet edebileceğini, sorunlardan ziyade karşılıklı kazanç sağlanabilecek alanlarda (örneğin dış ticaret) ilerlemelerin önünün açılabileceğini öngörüyorum.

Bu arada Ankara’nın bölge başkentleriyle temaslarını yakından takip eden Atina, Türk-Yunan sorunları bağlamında dengelerin Türkiye lehine değişmekte olduğunu düşünüyor olabilir. Görünüşe göre, son dönemde Türkiye'nin ABD ile yeniden ‘konuşabiliyor’ olması Yunanistan tarafından ihtiyatla takip ediliyor.

Ekathimerini’de Lena Argiri imzasıyla kaleme alınan yazı, “Türkiye, Rus yapımı S-400 füze sistemini satın alması nedeniyle atıldığı Amerikan F-35 savaş uçağı programına yeniden girmek için bir çözüm arıyor. Bu amaçla Ankara, 2025 ABD savunma bütçesine (NDAA) S-400 nedeniyle yaptırımlardan kaçınmasını sağlayacak bir değişiklik eklenmesi için bastırıyor.” iddiasını gündeme taşıdı.

Türk-Amerikan İlişkisinin Savunma Boyutuna Yansımaları

Gerçekten de, 2019 yılı Temmuz ayında ABD’nin S-400 bahanesiyle asimetrik veya tek taraflı aldığı bir kararla, Türkiye’yi F-35 programının dışına atması sonrasında Türk-Amerikan ilişkileri bir türlü rayına oturamadı.

Ankara’nın Washington’la arasındaki ipler özellikle 2019 Ekim ayında Suriye’de kısmen uygulayabildiği Barış Pınarı Harekâtı esnasında iyice gerilmişti. Savunma sanayii alanında yaptırımlara maruz kalan Türkiye; görünürde geri adım atmasa da, Trump’ın son aylarında ve Biden iktidarıyla birlikte ABD ve diğer Batılı müttefikleriyle ilişkilerini onarma arayışında oldu. Ancak ‘demokrat’ Biden, Amerikan çıkarları gerekmedikçe Erdoğan’ın elini sıkmaktan hep kaçınmayı tercih etti.

Bununla birlikte, Biden döneminde, 30 Eylül 2021 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı üzerinden, muhtemelen Pentagon’un telkinleri dikkate alınarak, 40 uçaklık F-16V alım paketi devreye sokuldu. Ancak ne hikmetse halen ‘basit’ bir F-16V alımında bile ilerleme sağlanamadı.

Basit diyorum zira Türkiye geçmişte ABD’den 234’ü Türkiye’de TUSAŞ-Lockheed Martin ortak üretimi olmak üzere toplamda 270 adet F-16 tedarik etmiş bir ülkeydi. ABD’den ‘roket bilimi (rocket science)’ istenmiyordu ancak yine de Washington, bir yönüyle F-35’in DNA’larını taşıyan F-16V’leri de Ankara’ya vermeye yanaşmıyordu. Görünen o ki, 23 milyar USD tutarındaki fahiş fiyatlama yapılmasına rağmen, Kasım ayında gerçekleşecek Amerikan seçimlerine kadar Türkiye’ye F-16’ların vidası bile verilmeyecek. Yani 79 kitin teslimatı da gerçekleşmeyecek gibi görünüyor.

Bu gerçekliğe rağmen, Yunan gazetesinin iddiasına göre Ankara; son aylarda ABD'den F-35 jetleri satın almasını sağlayacak ve Türk savunma stratejisinin hedeflerini destekleyecek bir formül bulmak için yoğun bir perde arkası diplomatik girişim yürütüyor. Buna göre şimdilerde Türkiye, S-400 konusundaki tutumunu tamamen tersine çevirdi ve şimdi Washington'un rızasını almak için her türlü tavizi vermeye ve böylece F-35’leri tekrar Türk Ordusuna kazandırmak için uğraş veriyor. Özellikle şu iddia çok düşündürücü: “Türkiye'nin S-400 füzelerinin depolanması, Amerikalılar tarafından düzenli olarak denetlenmesi ve hatta başka ülkelere ihraç edilmesine yönelik düzenlemeler de dahil olmak üzere bir dizi alternatif öneri sunduğu anlaşılıyor.”

Bu tür absürt diyebileceğim teklifleri ağız yoklamak bağlamında daha önce Amerikan tarafı gündeme getiriyordu ancak Türk tarafı her zaman ‘yok böyle bir şey’ diyerek adeta yüksek sesle karşı çıkıyordu. Yine de Washington bir şekilde S-400 meselesine kesin bir çözüm bulma arzusunda olduğunu hiçbir zaman saklamazken, Türkiye bu konuyu iki ülke arasında bir ‘sorun’ olarak görmeme eğilimini koruyordu.

Şimdi bir ara yol bulma konusunda taraflar konuşuyor olabilirler mi? Tabii ki mümkündür ancak Türkiye’de eğer mevcut iktidar ABD ile bu türden konuları pazarlık masasına getirecek kadar ‘esneme’ göstermeye başladıysa, o zaman ister istemez insanın sorası geliyor: ‘Ankara, iki ülkenin arasını bozan, F-35’den çıkmasına neden olan S-400’leri 2017 yılında satın almakta niye bu kadar ısrarcı olmuştu?’ veya ‘Ankara, S-400’lerden bu kadar kolay vaz geçebilecek ise, neden o zaman değil de şimdi?’ O yüzden Yunan gazetelerinde yer alan bu iddiaları pek inandırıcı bulamıyorum, belki de bulmak istemiyorum.

Neticede, Kathimerini gazetesinin iddiaları birtakım gerçek duyumları dayanıyor olabilir. İktidarın diplomaside esneklik göstermesini, Ankara-Washington arasında diplomatik kanalların hep açık kalması yönünde çaba sarf etmesini, doğru ve gerekli bir yaklaşım olarak görüyorum. Bu yönüyle Amerikan 2025 savunma bütçesi görüşmeleri bağlamında Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını ortadan kaldıracak adımlar atılması; Türk savunma sanayisinin önündeki bazı tıkaçların açılmasının yanı sıra F-16V benzeri Türk Ordusunun bazı ihtiyaçlarının karşılanması benzeri olumlu çıktıları beraberinde getirebilecektir. Savunma bütçesi aracılığıyla ABD yasal mevzuatındaki Türkiye aleyhine var olan bazı kararların rafa kaldırılması için önümüzdeki aylarda Türk-Amerikan tarafları arasında atılacak karşılıklı adımların başarılı sonuçlar doğurmasını temenni ediyorum. Şüphesiz bazı ilerlemeler, ancak diplomatik pazarlığın başarısına bağlıyken, F-35 ve hatta F-16V konusunun S-400 ve belki de başka konularda Ankara’yı ‘taviz’ vermeye zorlayabilir. ‘Taviz’ kelimesinin iticiliğini, Türk itibarını zedeleyiciliğini kimse göz ardı edemez. Dünyanın jandarması hegemon ABD ile ilişkiler Türkiye’de iktidar koltuğunda kim olursa olsun, her zaman zor olmuştur ancak her durumda ‘taviz’ vermeden ilerlemek Ankara hükümetlerinin de şiarı olmuştur. Veren hiçbir siyasiye bu ülke insanı iyi gözle bakmamıştır.

YPG; ABD’nin SDG’si (Suriye Demokratik Güçleri) Sözde Sınır Kulelerini Nasıl İnşa Edebiliyor?

Öte yandan F-35 uçaklarının tedarikini güvence altına almasını yakın dönemde beklemesem de, Ankara’nın bölge ülkeleriyle temaslarının artması, Mısır ile yaptığı üzere komşularıyla ilişkilerini daha iyi bir noktaya taşımak için gayret göstermesi, Libya'da kalıcı bir hava üssü kurması benzeri güç politikalarında yol alması, günün sonunda Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasına katkı sağlıyor. Tüm bunlar Washington’un da Ortadoğu’daki çıkarları gereği, zorunlu olarak Ankara’nın beklentilerini karşılayacak bir politika değişikliğine gitmesini beraberinde getirebilecektir.

Aynı şekilde, uzun vadede Türkiye'nin artan gücü, Yunanistan ve Kıbrıs'la bağlantılı hak ve menfaatlerin savunulmasında, Ankara Hükümetlerinin elini güçlendirecektir. Bununla bağlantılı olarak Türkiye'nin uluslararası konumunun güçlenmesi, “ABD'nin imtiyazlı ortağı” olduğu iddiasıyla hareket etmeye alışkın Yunan tarafının geleceği ilişkin karamsarlığa itebilir.

Her durumda, Yunan gazetelerinin Türkiye-ABD arasında, Türkiye'nin savunma kapasitesini artırmak için ABD'nin Türkiye'ye F-35 uçakları ve diğer savunma teçhizatları sağlaması yönündeki olası gizli pazarlıkları ‘ifşa’ etmesi, Washington-Ankara hattını baltalamayı amaçlama olasılığını göz ardı etmemek gerektiğine inanıyorum. Zaten Amerikan ve Türk tarafı arasında çok yönlü bir ilişki trafiği devam ediyor. Akdeniz’de Anadolu ve Wasp amfibi hücum gemilerinin ortak tatbikatı gibi bir yönüyle olumlu adımlar atılırken, diğer yandan Amerikan destekli Suriye PKK’sı YPG, ABD’nin hamiliğinde kendisine tanınan de facto özerklik alanlarını genişletmeye, hatta bunları korumak için sözde sınır gözetleme kuleleri bile inşa etmeye devam edebiliyor.

PKK'nın bir uzantısı olan YPG’nin elemanları, Suriye'nin doğusunda, özellikle de Deyrizor'un batısından doğusundaki El-Bağuz'a kadar olan bölgede sözde yönetimlerinin sınırlarını planlıyor gibi görünen kuleler inşa ediyorlar. YPG, sınırları andıran yapılar inşa ederek fiili bir özerk yönetimin sınırlarını resmileştirmeye çalışıyor ve hem Suriye hükümetine hem de başta Türkiye olmak üzere, diğer dış aktörlere bu bölge üzerinde kalıcı bir kontrol istediğinin sinyalini veriyor olabilir. Kuşkusuz bunun bölgede jeopolitik etkileri olacaktır zira bu hamle Suriye’nin iç dengelerini daha da bozacak, bu ülkenin daha fazla parçalanmasına yol açabilecektir. Diğer bölgesel aktörler için büyük bir endişe kaynağı olacaktır. Türkiye için ise güneyindeki YPG kaynaklı güvenlik sorunsalının daha da derinleşmesine hizmet edeceği aşikardır. Ankara mecburen YPG’ye karşı askerî operasyonlara daha fazla sarılacaktır.

Sonuç

Yunanistan’da yayınlanan Ta Nea, Yunanistan ve Türkiye arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik görüşmeler, 23-27 Eylül tarihlerinde gerçekleşeceğini iddia ediyor. İki ülke arasındaki sorunlar bellidir. Her bir sorun başlığı masaya yatırılabilir. Ancak sorunları sadece ‘deniz sınırları’ benzeri muğlak bir terimin altında masaya yatırmayı pek doğru bulmadığımı ifade edeyim. Bu Türkiye’nin elini zayıflatmaktan başka bir şeye hizmet etmez kanaatini taşıyorum. Şüphesiz karşılıklı görüşmelerin devamı, diplomasi kanallarının açık kalması, Ege’de savaş gemilerinin ve savaş uçaklarının karşılıklı temasından çok daha evla bir durumdur. Ancak, Yunanistan’ın onlarca yıldır savunduğu, ‘iki ülke arasında kıta sahanlığı haricinde bizce bir sorun bulunmuyor’ tezinin kabul gördüğü anlamına gelecek ‘deniz sınırları’ benzeri tanımlamalar altında yanlış adımları atmaktan Ankara özellikle kaçınmak, görüşmelerde itinalı bir dil kullanmasına özen göstermek durumundadır. Geçenlerde “Türkiye 'sığ sulara' hapsedilemez!” diyen bir Erdoğan Hükümetinin de farklı bir ajandaya geçit vermeyeceğini değerlendiriyorum.

Bu arada Türkiye ile ABD arasında savunma alanındaki görüşmeler meyvelerini vermeye doğru evriliyor. En azından Yunan iddiaları bunu söylüyor. F-35, F-16V gibi başlıklardaki ikili görüşmeleri S-400 bağlamından koparabilmenin oldukça zor olacağını kabul etmemiz gerekiyor. Öte yandan YPG’nin Suriye’deki durumu, inşa ettiği sözde sınır kuleleri de Ankara-Washington bacağındaki görüşmeleri baltalıyorken, Anadolu ve Wasp gibi iki amfibi hücum gemisinin ortak tatbikat yapabilmesi de diplomasi alanındaki gelişmelerin askeri yönden desteklendiğine işaret ediyor.

Görebildiğim kadarıyla, Ankara-Washington arasındaki ilişki trafiğinin kendi içerisinde taşıdığı yaman çelişkiler yumağını anlamak gerçekten de dışarıdan bakılarak anlaşılamayacak çok ‘derin bir çizgide’ devam ediyor. Derin bir çizik yemeden Türkiye yararına her şeyin ABD ile olabildiğince ilerlemekte olduğuna inanmak istiyorum.

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 09.09.2024
  • Süre : 6 dk
  • 560 kez okundu

Google Ads