Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Çölleşme Kapıda, Ulusal ve Bölgesel Güvenlik Riskleri Artıyor

Dünya’da tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu toprak erozyonu sebebi ile yok olurken, erozyon sebebiyle 110 ülke çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya. Çölleşmeye etki eden faktörler, yağış yetersizliği, kuraklığın yanı sıra, aşırı otlatma, ormansızlaşma, yanlış/aşırı sulama, toprağın kirlenmesi olarak sayılabilir.

İklim değişikliği ile çölleşme, erozyon, kuraklık ve arazi tahribatı küresel olarak yaşanan sorunlar arasında ön plana çıkıyor. Birleşmiş Milletler (BM)’de, 1994’ten bu yana her yıl 17 Haziran gününü, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’’ olarak ilan etmiş. Ülkeler bütün dünyayı etkisi altına alan bu soruna dair bilinç düzeyini artırmak için çalışmalar yapıyor. 

Dünya’da tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu toprak erozyonu sebebi ile yok olurken, erozyon sebebiyle 110 ülke çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya. Çölleşmeye etki eden faktörler, yağış yetersizliği, kuraklığın yanı sıra, aşırı otlatma, ormansızlaşma, yanlış/aşırı sulama, toprağın kirlenmesi olarak sayılabilir. 

Toprağın üzerindeki bitki örtüsü çölleşmeye etki eden nedenlerle kaybolunca rüzgâr erozyonu ile taşınan kum ve tozlar verimli toprağı kullanılmaz hale getiriyor. Kuraklık, erozyon ve çölleşme döngüsü birbirini tetikleyen sarmal bir çevrime dönüşüyor. Bu nedenle kuraklık, çölleşme ve erozyonla mücadele birlikte ele alınmalı. 

Ülkemizde topraklarının %90′ı su erozyonu, %1′i de rüzgâr erozyonuna maruz kalıyor. Mücadele ile azaltılmasına rağmen hala yılda yaklaşık 140 milyon ton toprağımızı erozyonla kaybediyoruz.

Türkiye Bir Bölgesel Kuraklık Ülkesi 

Türkiye aslında bir bölgesel kuraklık ülkesi. Bazı bölgelerimizde yağışlarındaki değişkenlik oranı çok yüksek. Son yıllarda etkili bölgesel kuraklıklar yaşadık. En fazla tarım sektörü etkilendi. Bu da çölleşme ve kuraklık sonucu öncelikle su ve gıda güvencemizin riske gireceğini ortaya koyuyor.

Meralarımızın %64’ünde yeterli bitki örtüsü yok. Kuraklık nedeniyle meralarımızın bitki örtüsü azaldıkça erozyon tehdidi de artıyor. Bitki örtüsü açısından en yoksun alanlar olan tarım alanları, erozyona en hassas arazilerimizi, tarım alanlarının %59’unda erozyonla verimli topraklarımızı kaybediyoruz.

Tarım arazilerinin yüzde 59'u, meraların yüzde 64'ü, orman arazilerinin yüzde 54'ünde çeşitli şiddetlerde erozyon görülüyor.

Çölleşme, kuraklık ve su yönetimi ilişkisi 

Meteorolojik kuraklık sonucu yağışlar azalır ve kullanacağımız su miktarında azalma başlar. Bu öncelikle içme ve kullanma suyumuz konusunda endişeler yaratır. Tarımsal kuraklık aşamasında da toprak yeterli suyla buluşamadığı için tarımsal üretim riske girer. Özellikle tahıl üretiminde gıda güvencesi sağlama endişesi ortaya çıkar. Artmakta olan kuraklık ve çölleşme riskinin yönetilerek azaltılması için su kaynaklarımızı çok verimli kullanmalıyız. Bunun için nehir havzası ölçeğinde bütünleşik su yönetimine geçmeliyiz. Havza ölçeğinde suyu en verimli şekilde yönetmek için planlarımızı hemen hemen tamamladık ancak uygulama için su yasasını çıkartıp etkili bir kurumsal kapasite oluşturmamız lazım. 

Kısaca artan kuraklık ve çölleşme tehdidi bize, suyumuzu korumaya, çok verimli kullanmaya ve çok iyi yönetmeye zorunlu olduğumuzu gösteriyor. 

Çölleşme ve kuraklık tehdidine karşı ne yapmalı?

İklim bilimciler ve Meteoroloji uzmanları artan iklimsel değişkenliklere bağlı olarak kuraklık ve çölleşme tehditinin arttığını belirtiyor. Özellikle ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz kuşağında beklenen sıcaklıklarda artış ve yağışlarda azalma eğilimi bölgesel kuraklık tehdidini arttıracak. İklim değişikliğine karşı küresel ölçekte ülkelerin işbirliği çabaları sürüyor. Ancak bir yandan da tehdit altındaki ülkeler kuraklık ve çölleşmeye karşı kendi önlemlerini alıyor. 

Bu kapsamda su havzalarını ve su kaynaklarını kalite ve miktar olarak korumalı ve çok akılcı, planlı ve verimli yönetmeliyiz. Yeraltuyumuzun verimli yönetimi ve kullanımı özellikle kurak dönemlerin en az sorunla atlatabilmemiz için çok önemli. Bu nedenle yeraltısuyu tahsislerimizi çok dikkatli yapmalı ve mevcut tahsislerin verimli kullanımını sağlayacak şekilde denetimi arttırmalıyız. Yasal olmayan yeraltı suyu kullanımının kesinlikle engellenmesi lazım. Ayrıca bilinçsiz aşırı su tüketiminin önüne geçilmeli ve atık sular arıtılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmelidir. Ülke düzeyinde kuraklık erken uyarı izleme altyapısı ve yönetim sistemi kurulmalıdır.

Ülkeler bu konuda bir yandan İklim değişikliğine adaptasyon çabalarını sürdürürken diğer taraftan kuraklığa karşı dirençli bir içme suyu, tarım ve sanayi sektörü yaratmaya çalışmalıdır. Burada en önemlisi su yönetimi ve suyun kullanımı konusundaki düşüncelerimizi yeni koşullara uygun hale getirmek ve toplumsal bilincimizi arttırmak olmalıdır. 

Ülkemizin yağış rejimi düzensiz. Ayrıca iklimsel değişkenlikler ülkemizin yağış rejimini ve yağışların mevsimsel dağılışını da etkiliyor. Özellikle yaz aylarında görülen kısa süreli ve çok şiddetli yağışlar hızla akışa geçiyor ani seller yaratıyor ve çölleşme ve kuraklığa karşı yeterli olmuyor. Ayrıca yağışların su yılı ve mevsimsel olarak artan değişkenliği de çölleşme ve kuraklığın etkilerinin artmasına neden oluyor. Ayrıca çölleşmeye engel olmak için yağışlarla toprağımızın erozyonunu önleyecek tedbirlere de ihtiyacımız var.

Ulusal ve bölgesel güvenlik tehditi artar

Doğa uzun zamandır tüm dünyaya bir mesaj veriyor. Bu artan kuraklık ve çölleşme tehdidi mesajını gelişmiş batı kendi çıkarlarını korumak için doğru okumuş görünüyor. Bu doğrultuda bazı azgelişmiş ülkelerin gıda güvencesi için yardım programları uyguluyorlar. Ancak bu yardımlar problemin sürdürülebilir çözümü için yeterli olmuyor. Günün sonunda çeşitli nedenlerle bu mesajı doğru okuyamayan veya mesajı anlayıp önlem alamayan azgelişmiş ülkelerin ulusal güvenlik ve istikrar riskleri artıyor.

Artan kuraklık ve çölleşme ile ortaya çıkacak sonuçlar sadece bu ülkelerin güvenliğini değil bölgesel olarak da güvenlik ve istikrarı tehdit potansiyeli taşıyor. Bu da bugün özellikle azgelişmiş ülkelerde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunların artmasına neden oluyor. Bu da gelecekte bugün yaşadığımızdan daha yoğun ülke içi çatışmaların, iklim göçleri ve yoksulluk göçlerinin yaşanabileceği anlamına gelir. Gelişmiş batı bu göçlerin kendisi için yaratacağı tehditleri önleme üzerinde uzun zamandır çalışıyor. Bu önlemlerin insanlık dışı bazı uygulama örnekleri ise maalesef artarak yaşanıyor.

Araştırmacı Yazar ve Akademisyen  Dursun YILDIZ
Araştırmacı Yazar ve Akademisyen Dursun YILDIZ
Tüm Makaleler

  • 19.06.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1696 kez okundu

Google Ads