İstanbul’un Su Güvenliği (Kuraklık, Musluk Suyu Kalitesi, Depreme Hazırlık vb.) Var mı?
İstanbul’un nüfusunun %65’inin yaşadığı Avrupa yakasında su kaynaklarının %30’u yer alıyor. Bu nedenle talep fazla. Bu da önümüzdeki ayların kurak geçmesi durumunda bu bölgeye temin edilecek olan suyun miktar olarak güvenliğini riske sokar.
İstanbul'da su kalitesi ve güvenliği
Melen Barajının gövdesindeki çatlaklar nedeniyle işletmeye alınamaması İstanbul’un su temini planını altüst etti ve su temini güvenliği riski yarattı. İSKİ bu suyu Melen Çayından üç büyük pompa istasyonu ile sağlamaya çalışıyor. Ancak yaz ayları boyunca Melen Çayının debisi düşük olduğu için yeterli su alınamayabiliyor. Bu nedenle yağışlı dönemde bu su Ömerli barajına da basılarak bu baraj kurak dönemler için bir ara depolama olarak da kullanılıyor.
İstanbul’un nüfusunun %65’inin yaşadığı Avrupa yakasında su kaynaklarının %30’u yer alıyor. Bu nedenle talep fazla. Bu da önümüzdeki ayların kurak geçmesi durumunda bu bölgeye temin edilecek olan suyun miktar olarak güvenliğini riske sokar. Bunun dışında, İstanbul çeşme suyunun kalite olarak sağlıksız ve güvensiz olduğunu iddia edebileceğimiz hiçbir veriye sahip değiliz.
Bu sular birkaç kurum tarafından binlerce noktadan sürekli numuneler alınarak kontrol ediliyor. Bu nedenle suyun yerel ve lokal olarak kirlenmesine neden olacak olağandışı koşullar oluşmadıkça çeşme sularının kullanılmasının insan sağlığı açısından bir tehlike yaratmayacağı söylenebilir.
Çeşme suyunu kullanmak için arıtma cihazı şart mı ?
İSKİ’nin temin ettiği su apartmanların girişine kadar normal zamanlarda, yani ani şehir selleri vb. gibi sorunların yaşanmadığı dönemlerde içme ve kullanma suyu standartlarına uygun bir kalitede geliyor. Daha sonra apartmanların su depolarının temizliği oranında hanelerin çeşmelerine de aynı kalitede ulaşıyor. Bu suyun her gün kontrolü gerek İSKİ gerekse İl sağlık Müdürlüğü tarafından binlerce noktadan alınan numunelerle yapılıyor. Ancak bu suyun son kullanıcıya sağlıklı bir şekilde ulaşması için sık sık klorlanması lazım. Bu da su kullanıcılarının çeşmelerinde su arıtma cihazı kullanarak suyun tat ve kokusunu düzenleyebilmelerine imkân tanıyor. Bu arıtma cihazlarının kullanımı AB ülkelerinin birçoğunda da yaygındır. Bu konudaki teknolojide büyük ilerlemeler Var. Bu da bu cihazların kullanımını yaygınlaştırıyor.
Nihayetinde, yerel yönetimlerin, sağlıklı ve içilebilir suyu en uygun bedelle hatta belirli bir miktara kadar ücretsiz olarak temini için Kamu hizmeti anlayışını daha verimli kılmaları gerekiyor. Belediyelerin su yönetimleri, bunu sağladıktan sonra tüketicilerin çeşmelerde su arıtma cihazlarını kullanması bir zorunluluk değil bir tercih olur ki bu da normal bir davranıştır.
Daha önce de belirttiğim gibi İstanbul’da çeşme sularının içilebilir kalitede olduğu İSKİ tarafından sürekli açıklanıyor. Şimdiye kadar apartman girişine kadar getirilen sularda bunun aksini kanıtlayacak bir durum ortaya çıkmadı. Ancak suda kalite denetimi titizlikle ve değişen şartlara göre dinamik ve yaygın bir şekilde yapılmalıdır. Bu veriler güvenilir ve şeffaf olmalıdır. Ayrıca su konusunda yapılacak tüm açıklamalar spekülasyonlardan uzak olmalıdır. Çünkü su, talebi sürekli olan, yerine bir başka şeyin ikame edilemeyeceği yaşamsal bir kaynaktır. Sağlıklı ve sürekli su temini halk sağlığı ile doğrudan bağlantılı bir konudur. Bu nedenle su yönetimleri bu bilinçle hareket ederler. Ayrıca temin edilen suyun kalite seviyesi ile ilgili konuşurken çok dikkatli olunması gerekiyor.
Çeşme suyunun TSE’nin içme ve kullanma suyu standartlarına uygun kalitede kesintisiz olarak ulaşılabilir olması su kullanıcılarının en doğal hakkıdır. İstanbul’da su yönetiminin çeşme sularının daha fazla tercih edilmesi konusunda optimum bir teknik ve ekonomik bir çözüm arayışı içinde olması gerekir.
Bunun yanı sıra hane halkının çeşme suyu arıtma cihazları ile bu suyun özelliklerini teknolojik imkanları kullanarak tat, koku ve mineral katkısı olarak içilmeye daha uygun hale getirilmesi de anlaşılabilir ve uygun bir tercihtir.
İstanbul’da çeşme sularının içme suyu olarak kullanımı için çeşmelerde arıtma cihazları kullanımı, çeşme suyunun sağlıksız olmasından değil kullanıcının su kalitesi ile ilgili tercihinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de ve İstanbul’da Kuraklık
Türkiye büyük bir bölümü yarı kurak iklim kuşağında yer alan bir bölgesel kuraklık ülkesidir. Bu bölgesel kuraklıkların tekerrürleri ve şiddeti artıyor. Trakya da bu kuraklığı sık yaşayan bölgelerimizden biri. Trakya’daki kuraklık İstanbul’un su temini güvenliğini doğrudan etkiliyor. İstanbul’un nüfusunun %65’i Trakya yakasında ve su kaynaklarının ise sadece %30’u bu yakada. Uzun yıllara dayalı meteorolojik veriler İstanbul’un Trakya yakasına Anadolu yakasına nazaran daha az yağış düştüğünü gösteriyor. Su tüketimi de daha fazla olduğundan kurak bir dönemde önce Trakya bölgesinin daha küçük kapasiteli barajları boşalıyor. Bu nedenle İstanbul’un Trakya yakasının su güvenliği doğrudan Anadolu yakasının su kaynaklarına bağlı diyebiliriz. İklimbilimciler ve meteoroloji uzmanları gerek Trakya ve İstanbul bölgesinde gerekse Ege, Orta Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerimizde kurak dönemlerin daha sık ve şiddetli yaşanacağını ileri sürüyorlar. İklim modelleri de bunu işaret ediyor.
Bu konuda yapılması gerekenler, İl afet risk azaltma planlarında, Tarımsal il kuraklık planlarında, havza kuraklık yönetim planlarında açıkça ve detaylı olarak veriliyor. Yapılması gereken su yönetiminin kuraklığa veya taşkına havza ölçeğinde entegre bir anlayışla hazırlanması için bu planları uygulayacak havza ölçeğinde bir kurumsal kapasite yaratılmasıdır. Bunun için Su yasası taslağının bir an önce yasalaşması faydalı olacak ve bu yönetim yapıları yasal çerçeveye ulaşacaktır. Ancak havza ölçeğinde etkin bir şekilde çalışacak bu kurumsal kapasitenin oluşturulması hazırlıklarına şimdiden başlanmalıdır. Bu yapıyla birlikte her türlü afet yönetiminde havza ölçeğinde koordinasyon içinde çalışacak diğer kurumlarda da kapasite geliştirmesi yapılmalıdır. Yapılan planlamaların etkin bir şekilde katılımcı bir yönetim anlayışıyla uygulamaya konması için daha fazla geç kalınmamalıdır.
İstanbul'daki barajlar olası büyük Marmara depremine hazır mı?
Kahramanmaraş merkezli şiddetli depremlerde birçok barajımızda kısmi sorunlar tespit edildi. Ancak bu illerimizden bazılarında su temini dağıtım şebekesi ve kanalizasyon hatları çok daha büyük hasarlar gördü.
İstanbul’un su temini 9 adet baraj ve 9 adet regülatör yardımı ile yapılmaktadır. Bu tesisler Avrupa ve Anadolu yakalarındaki su toplama havzalarına yayılmıştır. Bulundukları farklı bölgelerden dolayı beklenen depremin fay hattına farklı mesafelerde ve farklı zemin özelliklerinin üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle muhtemel İstanbul depreminden farklı şekilde etkilenmeleri beklenmektedir. Barajları etkiyecek olan maksimum deprem ivmeleri ile bunun oluşturacağı deprem kuvvetleri de farklı olacaktır.
İstanbul barajlarının bazıları DSİ İstanbul bölge müdürlüğünün kontrolünde yapılmış, bazıları da İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu barajlardaki depreme dayanıklılık tasarım kriterleri İstanbul’un depremselliği ve barajlarının bulunduğu bölgeler ve diğer etkiler dikkate alınarak belirlenmiştir. Barajların proje ve inşaatları da buna göre gerçekleştirilmiştir.
Marmara Denizi’ndeki bir depremden, deprem dalgalarından elbette her yapı gibi İstanbul’daki barajlar da etkilenebilir. Ancak Türkiye’de bugüne kadar baraj tasarımı ve inşaatlarında uygulanan kriterler barajlarımızda ciddi bir hasarın ortaya çıkmasını önlemiştir. Bu kriterler İstanbul’daki barajlarda da uygulanmıştır. Ancak İstanbul’da beklenen depremin büyüklüğü ve şiddeti konusundaki bilimsel çalışmalar arttıkça İstanbul’daki bazı barajların depreme karşı dayanımlarının incelenmesi ve gerektiğinde güçlendirilmesi gündeme gelmiştir.
Bu kapsamda İSKİ “Olası Bir Depremin İstanbul’a Su Sağlayan Barajlara Etkisinin Belirlenmesi Projesi’ başlatmıştır. Bu proje kapsamında, İstanbul’a su sağlayan bütün barajların, deprem ve taşkın risk analizleri yapılmış; projenin çıktıları ışığında, Devlet Su İşleri (DSİ) sorumluluğundaki barajlarda gerekli rehabilitasyon projelerinin gerçekleştirilebilmesi için İSKİ ve DSİ arasında ‘İstanbul Büyükçekmece, Alibeyköy ve Ömerli Barajları Rehabilitasyon Proje Yapımı İşlerine Yönelik Ek Protokol’ imzalanmıştır.
İSKİ sorumluluğunda olan diğer barajların (Elmalı, Istranca ve Terkos Barajları) iyileştirme projelerinin hazırlanması amacıyla da 2023 Yılı Yatırım Programı’na ödenek konulmuş ve proje çalışmalarına başlanmıştır.
İstanbul’da Avrupa yakasındaki barajların muhtemel depremin etkilerini daha güçlü olarak hissedecekleri ve daha fazla etkilenebilecekleri söylenebilir.
Bu kapsamda DSİ tarafından yapılan ve işletmesi sürdürülen 4 adet barajla, İSKİ tarafından yapımı ve işletmesi gerçekleştirilen 4 adet barajda depreme karşı dayanımlarını inceleme ve güçlendirme çalışmalarına başlanmıştır.
Deprem sonrası İstanbul'da su sorunu yaşanır mı?
Depremden sonra su temini ve kanalizasyon sistemlerinin kullanılamaması sonucunda su temininde ve atıksu uzaklaştırmada sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu acil su temini ve atıksu uzaklaştırma sorununa kısa sürede çözüm bulunamaması durumunda deprem felaketinin getirdiği yük daha da ağırlaşmakta, can kaybı artmaktadır. Su Politikaları Derneği olarak bu konuda 2019 yılında “Deprem ve Su Raporunu” yayınladık. Raporda İstanbul’un deprem sonrası su temini risklerini de ele aldık.
Beklenen Marmara Depreminin İstanbul’un su temini ve kanalizasyon sistemi üzerine etkileri yapılan risk analizi çalışmalarıyla belirlenmiştir.
İstanbul için hazırlanan Afet Önleme Azaltma Temel Planı’nda Su ve Kanalizasyon Şebekeleri hasarları konusunda yapılan çalışmanın sonuçları da yer almaktadır. Bu sonuçlara göre boru hatlarında oluşacak olan hasarın daha çok Avrupa Yakasındaki şebekede yoğunlaşması beklenmektedir. İçme suyu ve kanalizasyon şebekesinde beklenen hasarlar farklı deprem senaryolarına göre değişmektedir.
2019 yılı itibariyle İstanbul’da 21 içme suyu arıtma tesisi, 124 adet su deposu toplam 19 146 km su şebekesi hattı mevcuttur. Afet Önleme Azaltma Temel Planı’nda 2003 yılındaki toplam 7500 km’lik içme suyu borusu şebekesinin, çeşitli modellerde en iyi ve en kötü senaryolara göre hasarlı nokta sayısı sırasıyla 1395 ve 1577 adet olarak tespit edilmiştir. Kanalizasyon şebekesi için bu hasarlı nokta sayıları ise 1152 ile 1289 adet olarak verilmiştir.
İBB’nin 2009 Olası Deprem Kayıpları Tahminleri Raporundaki haritalar incelendiğinde İstanbul’da özellikle başta nüfus yoğunluğu fazla olan bölgelerdekiler olmak üzere su depolarının yaklaşık yarısından fazlasının depremden çeşitli seviyelerde etkileneceği görülmektedir. Bunun yanı sıra Büyükçekmece, Beylikdüzü, Esenyurt, Bayrampaşa, Zeytinburnu ve Fatih’te diğer ilçelere göre daha yoğun olan içme suyu dağıtım hatları da etkilenecektir.
Küçükçekmece Gölü çevresi ve Büyükçekmece Barajı, depremde en büyük sismik hareketliliğin beklendiği bölgede yer almaktadır. Bunların yanı sıra İstanbul’un üçüncü büyük İçme Suyu Arıtma Tesisi olan Büyükçekmece Arıtma Tesisi (400 000 m3/gün kapasiteli) de bu bölgede Büyükçekmece Baraj gölü kıyısında bulunmaktadır. Bu barajın ve hemen yanında yer alan içme suyu arıtma tesisinin depremde hasar görmemesi ve işletmeye devam edebilmesi çok büyük önem taşımaktadır.
İSKİ tarafından bu tesislerde ve su ve kanalizasyon dağıtım hatlarında depreme dayanıklık için çeşitli önlemler alınmaktadır. Ayrıca İSKİ İstanbul’da 147 geçici barınma ve toplanma alanın içme suyu ve atık su altyapı projelerinin hazırlığına da başlamıştır.
Bu önlemlerin hızı, etkinliği ve yaygınlığı İstanbul’un depremden sonraki su temini riskinin azaltılması için hayati önem taşımaktadır.
Beklenen Marmara depremi sonrasında İstanbul gibi 16 milyonluk bir kentin özellikle Avrupa yakasında su sorunu mutlaka yaşanacaktır. Çünkü İstanbul’un deprem risklerini azaltma çalışmaları her alanda kurumlararası büyük ve etkili bir koordinasyona, mahalle ölçeğinde çok sağlam bir örgütlenmeye ve 230 000 civarındaki acil dönüştürülmesi gereken güvensiz yapı stoğunun bir an önce yenilenmesine ihtiyaç duymaktadır.
Ayrıca acil tahliye ve barınma için ayrılan alanların imara açılmış olması endişe verici olup bu alanların hızla yeniden tespiti, korunması ve buralara yerleştirilen su deposu ve kanalizasyon altyapılarının sivil toplum kuruluşlarınca sürekli denetimi gereklidir.
Bu konularda yapılacak olan çalışmaların hızı ve etkinliği deprem sonrasında yaşanacak olan su sorunlarının kriz boyutuna ulaşmasını engelleyecektir.