Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Rusya-Ukrayna Krizi Nasıl Savaşa Dönüştü?

Bu sıkışmışlıktan kurtulmak için Rusya’nın Kırım’ı işgal etmekten başka alternatifi yoktur. Kırım Rusya’nın eline geçerse, sadece askeri değil ekonomik çıkarlar açısından da Rusya Karadeniz’de yeniden hâkim güç haline gelecektir.

İki ülke arasında başlayan gerilim, karşılıklı açıklamalarla 2022 yılına kadar devam etmiştir.

Gerilim dönemini daha önce okumadıysanız, lütfen linke tıklayınız:  

https://strasam.org/analiz-ve-raporlar/analiz/rusya-ukrayna-savasi-nasil-gidiyor-1-704

Ukrayna Sınırında Rus Yığınaklanmasının Artması:

15 Ocak 2022’de ABD ve İngiliz istihbarat kaynakları, bir iki gün içinde Rusya-Ukrayna savaşının başlayabileceğini açıkladılar. Yayınlanan görüntüler, Rus zırhlı araçlarının ve diğer askeri teçhizatın trenlere yüklendiğini gösteriyordu. Bu sırada Ukrayna hükümeti, siber saldırılara maruz kaldıklarını açıklayarak bundan Moskova’yı sorumlu tuttu.

Savaş Her An Başlayabilir:

Savaşın her an başlayabileceği anlaşıldıktan sonra ABD, NATO ve AB ülkelerinden yapılan açıklamaların şiddeti arttı. Caydırma konsepti kapsamında yapılan bu açıklamalarda Rusya’nın bir istila harekâtına kalkışması durumunda bunun bedelini çok ağır ödeyeceği vurgulanıyordu. Ancak bu açıklamalarda bir endişenin de işaretleri görülüyordu. Caydırma konsepti uygulamalarının ruhuna uymayan ve caydırıcılığı azaltan bu durum, muhtemel bir Ukrayna-Rusya savaşının, genel veya bölgesel bir savaşa sebep olabileceği endişesinden kaynaklanıyordu.

Nükleer Silah Tedirginliği:

Rusya’nın nükleer bir güç olduğunu ve NATO ile yaşanacak bir savaşın nükleer bir savaşa dönüşme potansiyeli taşıdığını bilen Batı, Rusya’yı planladığı eylemlerin tamamından vazgeçirmek yerine olası bir saldırıyı Donbas ve çevresinde sınırlandırırsa buna büyük bir tepki göstermeyeceğine dair işaretler verdi.

Örneğin ABD başkanı Biden, Rusya büyük bir işgal harekâtına girişirse bunun bedelini ağır bir şekilde ödeyeceğini açıkladı. Yani küçük bir askeri harekata göz yumabileceğini ima etti. Bu açıklama doğal olarak Ukrayna tarafından tepkiyle karşılandı. Ama benzer açıklamalar gelmeye devam etti. 31 Ocak’ta NATO Genel Sekreteri, Ukrayna'nın NATO Üyesi olmadığı için ülkeye tam anlamıyla destek sağlanamayacağını açıkladı. 2 Şubat’ta ise NATO Genel Sekreter Yardımcısı, Ukrayna'nın yakın gelecekte ittifaka katılamayacağını söyledi.

Artık savaşın dolu dizgin yaklaşmakta olduğu ortaya çıkmış ve olası bir Rus saldırısı karşısında yalnız başına kalacağı endişesine kapılan Ukrayna yönetimi tansiyonu düşürmeye çalışıyordu. Bu kapsamda 4 Şubat’ta Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı, Rusya'dan Ukrayna'ya askeri bir tehdidin olmadığını söyledi.

Belarus’ta Tam Rus Hakimiyeti:

Ama bu tür açıklamalar için çok geç kalınmıştı. Çünkü Rusya, sadece Ukrayna’da değil son zamanlarda Belarus’ta meydana gelen gelişmelerden de rahatsız olmuş ve ABD ile AB’nin Rusya’yı Avrupa’dan tamamen atarak dünya gücü olma kapasitesini kaybetmiş ve sadece bölgesel güç olan bir Asya ülkesi haline getirmek istediği kanaatine varmıştı.

Belarus’ta, 2020 Ağustos’unda seçimler yapılmış ve Batı taraftarı aday Svyatlana Tsihanouskaya seçimleri kazandığını iddia etmişti. Ancak seçim sonuçları açıklandığında, 1994’ten beri ülkeyi tek başına yöneten ve Rusya’ya yakın bir politika izleyen Aleksandr Lukaşenko’nun yüzde 80 oy alarak seçimleri kazandığı ilan edildi. Bunun üzerine muhalefet, seçimlere hile karıştırıldığı iddiasıyla sokaklara indi.

Lukaşenko, bu protestoları çok sert bir şekilde bastırdı ve çok sayıda kişiyi tutuklattı. Muhalefet’in adayı yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. Bunun üzerine AB, Belarus yöneticilerine yönelik yaptırımlara başladılar. Zor durumda kalan Lukaşenko, Rusya’ya yanaştı ve ülkede güvenlik tedbirlerini artırdı.

AB Ülkeleri ile Belarus Arasında Göçmen Krizi Yaşanması:

AB’nin yaptırımlarını daha da artırması üzerine Lukaşenko, hiç beklenmeyen bir karşı hamle yaptı. AB sınırlarını dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen sığınmacılara karşı artık korumayacağını açıkladı. Bu açıklamanın basın organlarında yayınlanmasının ardından binlerce Ortadoğulu, Afrikalı ve Afganistanlı Belarus’a akın etti ve AB sınırlarına dayandı.

Bu hibrit hamle üzerine AB ülkeleri, ne yapacaklarını şaşırdılar. Sınırlara tel engellerinden duvarlar ördüler ve askeri birlikler gönderdiler fakat mülteci akınını durduramadılar. Polonya ve Baltık ülkelerine giren sığınmacılara karşı güvenlik kuvvetlerinin uyguladığı şiddet, Avrupa’da insan hakları derneklerini harekete geçirdi. Belarus ve Rus yöneticileri bu fırsatı kaçırmadılar. AB ülkelerinin tüm dünyaya dayattıkları Avrupa değerlerine işlerine gelmeyince uymadıklarını açıkladılar.

AB’nin Dağınıklığı Rusları Cesaretlendiriyor:

Bu durum, Rusya’ya iki şeyi öğretti. Bunlardan birincisi, AB ülkelerinin kriz anlarında birlik halinde davranamadıkları ve ikincisi yapısal sorunlar sebebiyle sert tedbirler almakta zorlandıklarıydı. Avrupa’da insani değerlere inanan geniş kitleler sebebiyle AB ülkelerinin ekonomik yaptırımdan başka bir zorlama ve caydırma enstrümanı olmadığı düşüncesi Rusya’yı harekete geçmek konusunda cesaretlendirdi.  

Bu olaylar Rusya’nın harekete geçmesinin bir zorunluluk olduğunu da göstermişti. Çünkü NATO ve AB, sınırlarını Rusya’nın sınırlarına kadar genişletmekte kararlı olduğunu göstermişti. Eğer Rusya, Ukrayna’da harekete geçmezse ileride Belarus’un da Batı tarafına geçmesi kaçınılmaz hale gelecekti. Belarus ve Ukrayna’nın Batı’ya katılması ise Rusya’nın büyük güç olma hayallerinin sonu demekti.

Bu iki ülkeden kuzey-güney istikametinde akarak Karadeniz’e dökülen Dinyeper Nehri, tarih boyunca Batılı ve Doğulu güçler arasında hem bir fiziki engel hem de psikolojik engel olarak işlev görmüştü. Bu nehri aşan taraf diğer tarafa karşı üstünlük sağlıyor ve onu zayıflatıyordu.

Ruslar Açısından Tarihi Gerçekler:

Bu durum, en belirgin bir şekilde Birinci Dünya Savaşı sırasında kendini göstermişti. Avrupa cephelerinde aldığı ağır yenilgilerden sonra Rusya, bu günkü Ukrayna ve Belarus topraklarının batı kesimine kadar çekilmişti.

Bu sırada Rusya, yaşanan Bolşevik Devrim sebebiyle iç karışıklıklarla da yüz yüze kalmış ve dağılmanın eşiğine gelmişti. Buna rağmen İttifak Devletlerine karşı savaşa devam eden Bolşevikler, ağır bir askeri yenilgi almış ve 1918 yılında Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzalamışlardı. Bu anlaşma ile hemen hemen bu günkü Ukrayna ve Belarus’un doğu sınırlarına kadar çekilmek zorunda kalmıştı.

Soğuk Savaş sonrasında da AB ve NATO, hızla doğuya doğru ilerlemiş ve Rusya’yı en zor koşullarda bile zorla imzaladığı bir anlaşmanın sınırlarına doğru itmeye çalışıyordu. Eğer bu gerçekleşirse Rusya, artık ne bir Avrupa devleti olabilir ne de Avrupa siyasetinde kendine bir yer bulabilirdi. Rusya, ya harekete geçecek veya dünya çapındaki güç mücadelesi oyununda kendisine düşen daha mütevazi role razı olacaktı.

Brest Litovsk Sınırı 

Günümüzdeki Rusya Sınırı

Sıcak Denizlere İnmek Sevdası:

Sorun sadece Dinyeper Nehri’nin geçilmesi de değildi. Rusya, kurulduğu ilk günden itibaren büyük devlet olabilmek için sıcak denizlere inmeye çalışmıştı. Rusya toprakları Atlantik ve Pasifik kıyılarına kadar uzanmaktadır. Ancak bu okyanuslar hem her mevsim deniz ulaşımına uygun olmamaları hem de Rusya’nın çıkarları için hayati olan bölgelere çok uzak olmaları açısından ikinci derecede önemlidir.   

Akdeniz havzası, tarih boyunca olduğu gibi bugün de jeopolitik ve jeostratejik açıdan dünyanın en önemli bölgesi durumundadır. Üç kıta ile ve hidrokarbon yataklarının bol bulunduğu bölgelerle teması olan ve petrolün dünya pazarlarına ulaştırıldığı hatlar üzerinde bulunan Akdeniz havzasına ulaşmak, Rusya için hayati öneme haizdir. Bu sebeple Rusya, Suriye’de deniz üsleri elde etmek için Suriye iç savaşına fiilen iştirak etmiş, diğer bir üs elde etme umudu ile Libya’daki çatışmalarda da taraf olmuştur.

Rusya için Akdeniz havzasına ulaşan en kısa yol, Karadeniz’den geçmektedir. Bu sebeple, gerek donanması gerek ticaret gemileri için Rusya açısından en önemli deniz Karadeniz’dir. Ama NATO, Soğuk Savaş sonrasında Doğu Avrupa’da olduğu gibi Karadeniz kıyılarında da hızla genişlemiş ve neredeyse Karadeniz’in tamamında etkin hale gelmiştir. Rusya ise sadece Doğu Karadeniz’in kuzey kesimine hapsedilmiştir.

Ruslar Açısından Karadeniz’in Önemi:

Bu sıkışmışlıktan kurtulmak için Rusya’nın Kırım’ı işgal etmekten başka alternatifi yoktur. Kırım Rusya’nın eline geçerse, sadece askeri değil ekonomik çıkarlar açısından da Rusya Karadeniz’de yeniden hâkim güç haline gelecektir. Kırım ayrıca, Rus donanması için tek emniyetli yer olan Azak Denizi’nin güvenliği için de önemlidir. Rusya tarihte ilk defa sıcak denize Azak kıyılarında inmiş ve bu sayede büyük bir güç haline gelebilmiştir.

Bu sebeple Rusya, Azak Denizi’nin tüm kıyılarına hâkim olmak ve bu denizi bir iç deniz haline getirmek istemektedir. Donbas bölgesindeki Rus azınlığı kışkırtarak bağımsızlık ilan ettirmesi ve Ukrayna savaşında ısrarla Kırım ile Donbas arasında bağlantıyı sağlayan deniz kenarındaki Mariupol şehrini ele geçirmeye çalışmasının sebebi de budur.

Belarus’u Kollayan Rus Politikası:

İşte bu sebeple, Belarus krizi ortaya çıkınca Rusya hemen Lukaşenko’ya destek verdi. Lukaşenko da zor durumda olduğundan buna karşılık verince iki ülke 10-20 Şubat 2022 tarihleri arasında ortak bir askeri tatbikat yapmaya karar verdiklerini açıkladılar. Bu kapsamda Rusya, Belarus’a çeşitli silahlar ve askeri birlikler gönderdi. Batı devletleri gerek Belarus’a gerek Ukrayna sınırına yapılan yığınağın büyüklüğüne bakarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeyi planladığı iddialarını daha yüksek sesle dile getirmeye başladılar.

AB, 11 Şubat günü birincil öncelikli olanlar haricindeki diplomatik personelin Ukrayna'dan ayrılmalarını istedi. Bu sırada uydu görüntüleri, Ukrayna’nın üç tarafında daha fazla Rus kuvvetinin toplanmakta olduğunu gösteriyordu. ABD, bu durumu görünce muhtemel bir savaşın NATO-Rusya savaşışına dönüşmemesi için bazı adımlar atmaya başladı. Bu kapsamda Biden, Rusya'nın işgal etmesi halinde ABD'nin Ukrayna'daki Amerikalıları kurtarmak için asker göndermeyeceğini söyledi.

Ukrayna Savaş Çıkma Olasılığından Korkuyor:

Bu açıklamalar, Ukrayna yönetimini oldukça tedirgin etti. Bir yandan savaş çığırtkanlığı yapan diğer yandan savaşa Ukrayna yanında katılmayacağını söyleyen Batı devletlerine karşı güvensizlik arttı ve Ukrayna yönetimi gerginliği azaltmak için bazı yeni açıklamalar yaptı. Devlet Başkanı Zelenski, 12 Şubat’ta “Olası savaş hakkında çok fazla şey söyleniyor ve insanlar tarih bile veriyor. Düşmanlarımızın en iyi dostu ülkemizdeki paniktir.” şeklinde bir açıklama yaptı ve halkını sakin olmaya çağırdı.

Ukrayna, savaşın artık kaçınılmaz olduğunu düşünerek olası Rus işgaline karşı hazırlanmaya da başladı. Bu kapsamda, 14 Şubat’ta Ukrayna'nın Berlin Büyükelçisi Almanya'dan 12 bin tanksavar füzesi yardımı yapılmasını istedi. Bundan bir gün sonra, Moskova’dan da tansiyonu düşürücü bazı açıklamalar yapıldı. Rusya, Ukrayna sınırı yakınındaki askeri birliklerin bir kısmının geri çekildiğini açıkladı.

Putin, Rusya'nın savaş istemediğini ve Ukrayna'nın bir gün NATO'ya katılma olasılığını ortadan kaldırmak için müzakerelere devam edeceğini, Rusya'nın bir sonraki hamlesinin durumun nasıl gelişeceğine bağlı olarak değişeceğini, Avrupa'ya füze konuşlandırılması yasağının, askeri tatbikatlara kısıtlamaların ve Moskova'nın yıllar önce masaya koyduğu diğer güven artırıcı önlemlerin tartışılmasının Batı tarafından kabul edildiğini söyledi.

Rusların Siyasi ve Askeri Oyalama Manevraları:

Rusya, 16 Şubat’ta da Ukrayna sınırına yakın bölgelerdeki bazı birimlerin tatbikatlarını tamamladığını ve üslerine döndüklerini fakat ABD ve NATO'nun Ukrayna'yı askeri olarak desteklemesi halinde Rusya'nın kendi güvenliğini sağlamak için ilave tedbirler alacağını açıkladı. Rusya ayrıca, Ukrayna'nın Donbas bölgesinde yeni bir savaşı başlatma yönündeki girişimlerinin ülkeyi yok edeceğini belirtti.

Rusya’nın tatbikatı tamamlayan kuvvetlerin kışlalarına dönmeye başladığı açıklaması Batılı ülkelerce inandırıcı bulunmadı. Çünkü uydu görüntülerinde Belarus’tan Kırım’a kadar geniş bir cephede Rusya’nın 150-200 bin askerinin hala pozisyonlarını korudukları görülüyordu.

Rusya bu iddialara cevap vermek yerine bir saldırıya hazırlandığı şüphesini teyit eder şekilde bazı açıklamalar yaptı. Örneğin 18 Şubat’ta, Ukrayna'nın doğusundaki karşılıklı ateşkes ihlalleri suçlamalarına ilişkin Kremlin'den yapılan açıklamada “Donbas'taki durum çok tehlikeli.” ifadesi kullanıldı.

Bu sırada Rusya’nın yapacağını açıkladığı nükleer tatbikata dair eleştirilerine de Kremlin, “Bu rutin sürecin bir parçasıdır.” yanıtını verdi. Aynı gün Putin, Belarus Devlet Başkanı ile yaptığı görüşme sonrası basın toplantısında “Ukrayna yönetimi sürekli gerilim körüklüyor.” açıklamasında bulundu.

İngilizler Rus İşgal Planını Açık Ediyor:

Bu açıklamalar Rusya’nın bir saldırı hazırlığında olduğu yönündeki düşünceleri güçlendirdi. ABD başkanı, Rus ordusunun Ukrayna'ya saldırmak için hazırlık yaptığını ve Kiev’in hedef olacağını beklediklerini söyledi. 19 Şubat günü de İngiltere Savunma Bakanlığı, Rusya'nın iki aşamalı olası Ukrayna'yı işgal planını yayımladı. Yapılan açıklamada, Rusya’nın uyarıda bulunmadan bir işgal gerçekleştirebileceği belirtildi.

(Devam Edecek)

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 17.04.2022
  • Süre : 6 dk
  • 1509 kez okundu

Google Ads