Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

Hava ile Çalışan Otomobil Üretmek Mümkün mü?

Günümüzde fosil yakıtlardan kaynaklanan hava kirliliği ve karbon salınımının yarattığı küresel ısınma sorunu yüzünden, biraz da petrol bağımlılığından kurtulmak amacıyla, çeşitli çevreci çözümler aranmakta. Şu günlerde en gözde çözümlerden birisi elektrik motorlu araçlar. Çevreci öncelikle, ya da şimdilik öyle olduğunu düşünüyoruz.

İnsanoğlunun hayatını kolaylaştıran en büyük buluşu sizce hangisidir?

Elektrik? Telgraf? İnternet? Para? Başka bir şey?

Belki de hepsi diyebiliriz cevap olarak. 

Ama bence cevap tekerlektir.!

Radyal hareket, yani bir eksen etrafında dönüş hareketi yapan parçalar bugün hayatımızın içinde her yerdedir. Kullandığımız birçok endüstriyel ve teknolojik üründe döner parçalar mevcuttur.

Bu döner parçalar en çok da gözümüzün önündedir. 

Arabalarımızın tekerlekleri dönüş hareketi yaparak aracı ne kadar ağır olursa olsun bir yerden başka bir yere rahatlıkla götürebilmemizi sağlar. Tekerlekler çok daha ağır vagonlarda, kamyonlarda, tırlarda da mevcuttur.

Bu araçlarda sadece tekerlekler mi dönüş hareketi yapan kısımlardır? 

Hayır tabii ki, arabalarımızın motorları da bu dönüş hareketini üreterek diğer döner parçalar vasıtasıyla tekerleklere dönüşün aktarılmasındaki ana parçalardır.

Uzun yıllardır araba motorları, biraz da tercih gereği, dönüş hareketini fosil yakıtları kullanarak oluşturuyorlar. Bu şekilde bin türlü motor üretmiştir herhalde bugüne kadar. Çeşit çeşit, hepsi bir sürü parçanın bir araya gelmesiyle geliştirilmiş ve farklı farklı güçlerde. İnsanoğlundan korkulur gerçekten. İstediğinde dünyayı alaşağı edecek güce sahip.

Ancak günümüzde fosil yakıtlardan kaynaklanan hava kirliliği ve karbon salınımının yarattığı küresel ısınma sorunu yüzünden, biraz da petrol bağımlılığından kurtulmak amacıyla, çeşitli çevreci çözümler aranmakta.

Şu günlerde en gözde çözümlerden birisi elektrik motorlu araçlar. Çevreci öncelikle, ya da şimdilik öyle olduğunu düşünüyoruz.

Fosil yakıtlı araçlar çıktığında da yollardaki at pisliklerinden kurtulacağız diye bir talep patlaması olmuştu. 

Bugün ise o günün çevre rahatsızlığından kurtulacağız derken, çok daha büyük bir kirlilik sorunu ile karşı karşıyayız. Karbondioksit oranındaki artış, dolayısıyla da küresel ısınma!

Diyeceğim o ki, yarın da elektrik motorları mesela dünyanın manyetik alanına etki ederek güneşin zararlı radyasyonundan bizi koruyan dünya manyetik alanını bozarsa, dönüp hep birlikte nasıl yapalım da bu sorundan da kurtulalım diye kafa patlatmak zorunda kalabiliriz.

Türkiye olarak biz de fosil yakıtlı araç piyasasında kaçırdığımız pazar payını belki yakalayabiliriz düşüncesiyle milli markamız TOGG için devlet desteği ve biraz da zorlamasıyla ilk test aracımızı üretim bandından geçtiğimiz gün çıkardık. Dünya için küçük, ama bizim için büyük bir adım. Gurur duyuyoruz.

Elektrik motorları da klasik fosil yakıtlı motorlar gibi dönüş hareketi üreten motorlardır. 

Çok tekniğine girmeyeceğim bu yazıda, ama yazının konusu itibariyle klasik motorlardan farkı basitçe dönme hareketi üretmek için fosil yakıt yerine elektrik kullanması diyebilirim.

Tabii fosil yakıtlar basit bir depoda taşınabilirken, elektriği depolayarak taşımak için teknolojik özellikleri olan hayli ağır bir pile ihtiyaç var.  

Pil teknolojileri halen daha gelişim aşamasında, ancak dünya çapında gelinebilen teknolojik aşamada halen daha yeterince hızlı dolum yapılması mümkün olamadı. Hızlı dolum yapılabilen piller henüz üretilebilmiş değil. 

Ayrıca kimyasal olarak da pillerin zaman içerisinde yapısının bozulması bir sorun olarak gözükmekte. 

Tabii otomobiller için gerekli enerjiyi depolayabilecek kapasitedeki pillerin bir sorunu da ağırlıkları. 

Bir aracın yakıt açısından standardını bunca yılın insanlık tecrübesi ile bir depo dolumu ile 600-800 km yol gidebilmesi olarak kabul edebiliriz. Bugünün koşullarında benzin istasyonlarında bir deponun dolum süresini de standarda vuracak olursak maksimum 5 dakika diyebiliriz sanırım.

Tabii bu değerler şimdilik bir konfor standardı olarak kabul edilebilir. Eğer çevreci bir araç olmasının getireceği diğer kazanımları dikkate alacak olursak, bu standartlardan tabii ki taviz verilebilir.

Ancak elektrikli araçların bir sorunu daha var. Bu biraz da ekonomik bir sorun. Pil dolum istasyonları diye tanımlayabileceğimiz istasyonlarda elektrik altyapısını kurmak da o kadar kolay değil. En azından dönüşüm için büyük masraflar gerektiriyor. Onca araç aynı anda dolum yapacak, kablo kalınlıkları, istasyona getirilecek yüksek gerilim hatları, bunların elektrik kontağından dolayı yangın riskleri, vesaire vesaire...

Bu sorunları dolayısıyla dünyadaki bir çok ülke elektrikli araçlar yerine acaba başka çözüm yolları var mıdır diye ciddi bir araştırma içerisinde. Hummalı bir şekilde neredeyse tüm dünya başka çözümler üzerine de uğraşıyor.

Daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi yakıt hidrojen bu seçeneklerden biri gibi düşünülüyor. Şimdiden yakıt hidrojen kullanan araçlar üretilebilmiş durumda. Hatta bu araçların depo dolum hızı ve kullanılan pilin çok daha küçük olması sayesinde aracın hafiflemesi sebebiyle, ayrıca dolum istasyonlarında da öyle ciddi bir altyapı değişikliği istememesi yüzünden tüm dünyaca tercih edilecek çözüm olmaya başladığını söyleyebilirim. Uçağından gemisine, trenine, ağır taşıtından hafif taşıtlara her türlü ulaşım aracı için hidrojen motorları geliştirilmiş durumda. 

Bu konuyu daha önce yazdığım için daha fazla detayına girmeyeceğim.

https://strasam.org/ekonomi/mikroekonomi-ve-makroekonomi/hidrojen-gelecegin-yakiti-midir-937

Bugün başka bir seçeneği inceleyeceğim.

Çözümlerden bir diğeri de sıkıştırılarak sıvı hale getirilmiş hava ile çalışan araçlar. 

Evet, havanın sıkıştırılması ve sıvı hale getirilmesi, yani yakıt hava üretilmesi diyebiliriz belki de, yakıt hidrojen dediğimiz sıvı hidrojen üretilmesinden çok daha az maliyetli bir çözüm.

En azından lokal olarak kompresör istasyonları ile kolayca her yanımızda fazlasıyla mevcut olan hava bu amaç için daima kullanılabilir durumda. (Bu gidişle ileride devlet havadan da vergi alacak demek ki!)

Sıkıştırılmış hava ile çalışan motorlar aslında bizlere yabancı değil. En azından araçlarımızın lastiklerini kış için değiştirmek üzere gittiğimiz lastikçilerde bile bu prensipte çalışan hortumlu bijon sıkıcılarını hepimiz biliriz. Tır tır tır sesiyle, tamirciler kolayca tekerleklerin bijonlarını söküp takarak hızlı bir şekilde lastik değişimi yaparlar. Lastik patlasa tek bir lastik için bile yolda kendimiz değiştirirken epey uğraşırız. 

Bir başka örnek daha, çoğumuz sokağımızdaki bir tamirat için özellikle de hafta sonları sabahın köründe çalışmaya başlayan işçilerin elindeki o asfalt kırıcılarının kahredici sesini de bilir. Bu kırıcılar da hava ile çalışır. 

Pnömatik kırıcı deriz biz inşaatta bunlara, kompresör kırıcı da denir. Hava kompresörü ile çalışır. Ayrıca ekskavatörlerin ucuna takılan pnömatik kırıcı uç da vardır. 

Evet, çok ses yapar, ama kırıcıların çalışma prensibi farklıdır, vurmalı sistemle çalışırlar. Lastikçilerde kullanılan bijon sökücüler de hem dönmeli hem vurmalı aletlerdir. O yüzden onlar da ses yaparlar. 

Sadece dönüş için sıkıştırılmış hava kullanan motorlar aslında çok sessizdir. Hem de epey güçlüdür.

Evet, nedense sıvılaştırılmış hava kullanan araçlar konusunda teknolojik gelişme fosil yakıtlar kullanılan araçlar gibi olmamış. 

Halbuki bu fikir çok yeni değil.  

Bu konudaki kayıtlı ilk bilgilerde, Motaylı Fransız Andraud ve Tessie'nin Fransa'nın Chaillot kentinde 9 Temmuz 1840'ta pnömatik motorla çalışan bir arabayı test ettikleri yazılı. Sonucun başarılı olduğu belirtilmiş, ama nedense tasarım daha sonra bildiğimiz otomobiller gibi yaygınlaşmamış.

Bir sonraki uygulama 1870'lerde yine Fransa'da Polonya asıllı mühendis Louis Mékarski'nin geliştirdiği Mekarski Sistemi. O günlerde bu sistem tramvay lokomotiflerinde kullanılmış.

Amerikalı Charles Hodges da 1911 yılında benzer bir sistemi direk olarak tren lokomotiflerinde kullanmış. Buhar gücüne bir alternatif olarak aslında iyi bir çözüm olabilirmiş. Ama Charles Hodges daha sonra buluşunun patentini kömür madeni işleten H.K. Porter firmasına satmış. Çünkü kömür madenlerinde pnömatik motorlar grizu patlamaları açısından daha az risk içeriyorlarmış. Madenlerde bugün de kullanılıyor mudur bilmiyorum gerçekten. Eğer bahsi geçen kırıcı tabancaysa kullanılıyor tabii ki, ama benim anladığım lokomotif tarzı bir araçtan bahsediliyor. Kömür vagonlarını çeken lokomotif!

Dediğim gibi nedense sıkıştırılmış hava ile çalışan araç teknolojileri bugün yeterince gelişmiş durumda değil. Bunda fosil yakıtlı araçlardaki ani talep artışı ve üreticilerin tercihleri, hatta petrol firmalarının baskıları bile etki etmiş olabilir. Dev petrol firmalarının bugün dünya politikasındaki etkileri azımsanacak düzeyde değil takdir edersiniz. 

Bugün nihayet özellikle Güney Kore'de sıvılaştırılmış hava ile çalışan otomobil motorları üzerine ciddi bir araştırma yapılıyor. 

Sıvılaştırılmış hava birkaç şekilde otomobillerde kullanım alanı bulabilir deniyor.

Bu yöntemlerden birisi pnömatik esaslarda çalışan motorlar, yani pistonlar vasıtasıyla klasik motor teknolojisinin bir benzeri diyebilirim.

Bir başka yöntem ise jet motorlarının çalışma esaslarında direk dönüş hareketi yapan motorlar.

Bir başka yöntem ise hibrit sistemler deniyor. Üzerinde elektrik motoru takılı aracın pilini dolduran ve sıkıştırılmış hava ile çalışan basit bir jeneratörden bahsediyorlar. 

Aynı hidrojenle çalışan araçlarda olduğu gibi yani. 

Hidrojenle çalışan araçlarda da elektrik motorları var, ama bu motoru besleyen pil özel bir şekilde yapılmış olan hidrojen yakma hazinesinden çıkan elektrik ile sürekli dolum halinde. Yakılan hidrojen ise su buharına dönüştüğü için çevreci bir çözüm olarak düşünülüyor. 

Kısacası istendiğinde milli otomobil üretmek için çok farklı çözümler bulmak mümkün. Yeter ki istensin. Yeter ki fikir üretenlere şans tanınsın.

Benim şahsi fikrim, artık milli markamız diyebileceğimiz TOGG yanında paralel olarak başka özel sektör temsilcilerine de devlet teşviği yapılması.

Bu şekilde gerekiyorsa teşvik yanında devlet zorlaması da yapılarak bir yandan yakıt hidrojen kullanan ikinci bir milli marka yaratılması mümkün olacaktır, bir yandan da yakıt hava kullanan üçüncü bir milli marka ile üç koldan dünya piyasasına girilmesi mümkün olacaktır.  

Böylece yeni nesil otomobil teknolojileri açısından gerçekten dünya pazarında bir söz sahibi olabiliriz diye düşünüyorum.

İşte size yeni fikir, hava ile çalışan araba!

Gerçi çok yeni de değil bu fikir, ama en azından unutulmuş bir fikrin yeniden canlandırılması diyeyim.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 31.10.2022
  • Süre : 6 dk
  • 1837 kez okundu

Google Ads