STRASAM Gündem 0002
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya Üyelik Süreci:
Finlandiya ve İsveç; 18 Mayıs 2022 tarihinde NATO'ya resmi üyelik başvurularını iletmişti. Türkiye; İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerine ilişkin Brüksel’de müzakerelerin başlamasını engellemişti. Türkiye bu iki ülkenin, topraklarındaki PKK sempatizanlarının faaliyetlerini kısıtlamalarını, Türkiye’ye uyguladıkları silah kısıtlamalarına son vermelerini istemişti.
Her iki ülkenin NATO’ya üyeliğine ABD tam destek veriyor. Biden, Asya gezisi esnasında, bu iki ülkenin üyeliğine yönelik olarak, Kongre’nin onayını alma sürecini başlattıklarını ifade etti. Biden’a göre Finlandiya ve İsveç NATO’yu daha kuvvetli yapacak. Biden, kuvvetli, 'bir ve bütün' bir NATO'nun, Amerikan güvenliğinin temel taşlarından birisi olduğunu vurguladı.
Aynı dönemde Finlandiya ve İsveç Başbakanları ile Erdoğan arasında temaslar oldu. Ancak Türkiye’nin durumunda bir değişiklik olmadı. Erdoğan; “Özellikle de İsveç’in şu anda bize karşı yaptırım uygulamasını hiçbir şekilde bir kenara koyamayız. İttifak dayanışmasının en üst düzeyde tutulması gereken bir dönemde ipe un serme politikasından vazgeçilmeli, terörle mücadelede destek ve yaptırımlar başta olmak üzere Türkiye’nin haklı beklentileri karşılanmalıdır. Milli güvenliğimize dair hususlarda ucu açık diplomatik ifadelerden ziyade somut adımlar görmek istiyoruz. Temel güvenlik hassasiyetlerinin gözetilmediği bir genişleme politikasının ne bize ne de NATO’ya hiçbir hayrının dokunmayacağına inanıyoruz.” dedi.
Bu kapsamda, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’dan ziyade ABD’den ve diğer önde gelen NATO ülkelerinden somut beklentileri var. Bu beklentiler karşılanmadığı takdirde, Türkiye’nin NATO genişlemesine sıcak bakmayacağına dair mesajlarını Erdoğan çeşitli platformlarda dillendirdi. ABD ise öncelikle konunun iki aday ülke ve Türkiye arasında çözülmesini öngörüyor ve bekle-gör politikası uyguluyor.
Savunma Sanayi alanında İngiltere ile temaslar:
Geçtiğimiz hafta içinde Türk Hava Kuvvetleri Komutanı ve Savunma Sanayi Başkanı ve beraberlerindeki heyetler İngiltere’yi eşzamanlı ziyaret ettiler, ikili görüşmeler yaptılar.
Hava Kuvvetleri Komutanının ziyareti, biraz zemin yoklama maksadıyla, karşılıklı nezaket ziyareti çerçevesinde gerçekleştirildi. 2020 yılında da İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanı Türkiye’yi ziyaret etmişti. Türkiye’nin ABD’den 40 adet ilave F-16 uçağı satın alınması ve mevcutların modernizasyonu için Amerikan desteğinin alınmasına yönelik beklentisinin yükseldiği bugünlerde, Orgeneral Hasan Küçükakyüz’ün Coningsby Hava Üssü'ne (İngiliz Eurofighter Typhoon tipi savaş uçakları konuşlu) gerçekleştirdiği ziyarette, Kraliyet Hava Kuvvetlerinin emekliye ayıracağı 30 adet Eurofighter (Tranche-1) savaş uçağının Türkiye tarafından satın alınması, hatta ilave 50 adet daha uçakla birlikte toplamda 80 adet EF-2000 uçağının Türk Hava Kuvvetlerinin envanterine katılmasının gündeme geldiği iddia edildi. Uçaklar satın alındığı takdirde bunların TUSAŞ'ta İngilizlerle iş birliği içerisinde modernize edileceği, hatta AESA radarlarıyla teçhiz edilip geliştirileceği ileri sürüldü. Henüz bu konuda resmi bir açıklama yapılmadı ama Türkiye’nin uçak arayışları da sır değil.
İngiltere’den EF-2000 Tranche-1 alınacaksa (ilk 30 uçak), bunların bakım idamesinin F-16’dan ve hatta EF-2000 Tranche-3’lerden çok daha pahalıya mal olacağını, sürdürülebilir bir uçak olmadığını, T3 seviyesine çıkarma maliyeti ve sonrasının iyi analiz edilmesi gerektiğini dipnot olarak belirtelim. Hâlihazırda T3’ler Centurion modernizasyonu (P3E standardı), Meteor hava hava füze entegrasyonu, hava üstünlüğü dahil çok rollü kullanımı destekleyen özelliği ile en üst seviyede harekât yeteneği sunuyor. Bir bakıma ikiz kardeşi Rafale T4 ayarında. Ayrıca Amerikan mühimmat ailesinin çoğunluğunu kullanan Eurofighter uçakları, bu manada Türkiye için bir kazanç olabilir. Silah, radar ve bakım konusunda sorunlu olan T1’lerin ise yüzü astarından pahalıya mal olabilir ve modernizasyon süreci Türkiye’nin başını ağrıtabilir kanaatindeyim.
Açık kaynaklara göre, Türk Hava Kuvvetleri envanterinde 36 adet Blok 30, 102 adet Blok 40, 71 adet Blok 50 ve 29 adet de Blok 50+ olmak üzere toplamda 238 adet F-16 savaş uçağı yer almaktadır. Geleneksel olarak 400 savaş uçağına ev sahipliği yapan Türkiye’nin, F-35 programından çıkarılması ve MMU programındaki muhtemel gecikme beklentisi nedeniyle ara dönemde asgari 100-150 civarında savaş uçağını envanterine katması neredeyse bir zorunluluk olarak görülüyor.
Öte yandan Türkiye'nin ABD’den F-16 talebi, Kongre'deki Rum ve Ermeni lobilerinin baskıları nedeniyle sonuçsuz kalabilir. Ayrıca, yine geçen hafta Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in Washington ziyareti sırasında Türkiye’ye F-16 satışını engellemeye yönelik tavırları da gözden kaçmadı.
İngiltere ziyaretiyle ilgili olarak Savunma Sanayi Başkanı, İngiltere’nin Türkiye’ye uyguladığı bazı kısıtlamaların (13 Aralık 2021 listesi) kaldırıldığını duyurdu. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik başvurularının ardından Türkiye, kendisine uygulanan ihracat kısıtlamaları ve terör örgütlerine destek gerekçesiyle bu iki ülkenin adaylığını veto edeceğini açıklamıştı. İngiltere bu yönüyle olumlu bir adım atmış oldu. Prof. Dr. İsmail Demir, “Hem milli muharip uçaktaki hem de onun motorundaki daha önce konuştuğumuz bazı mevzularda ilerleme sağlamak üzere bazı adımlar atılması gerekiyordu onlar tarafından. O adımlarla ilgili pozitif yaklaşımları gördük.” ifadesini kullandı ancak taraflar arasında MMU’da nasıl bir iş birliği modelinin gelişebileceği konusunda henüz net bir bilgi paylaşılmadı. MMU’nun yakın dönemde yol haritasının netleştirilmesine ve Hava Kuvvetlerinin isterlerini karşılayacak bir uçak olabilmesi için SSB-TUSAŞ arasında yapılacak sözleşmelere göre ilerlenmesine ihtiyaç bulunuyor. TUSAŞ’ın ve diğer alt yüklenici Türk savunma firmalarının dışardan teknik destek almasının ve bu kapsamda iki ülke arasında iş birliği esaslarının belirlenmesinin gerekli olduğu, İngiltere ile yapılacak bir MMU çerçeve antlaşmasının (motor dahil) önemli olduğu vurgulanıyor.
Pençe Kilit Operasyonu:
Irak'ın kuzeyinden yönelen terör saldırılarını bertaraf etmek ve hudut güvenliğini sağlamak amacıyla 18 Nisan 2022 gecesi başlatılan Pençe Kilit Harekâtı devam ediyor. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde oluşturmakta olduğu tampon bölgenin son halkası olan Zap bölgesi merkezli başlatılan bu harekât neticesinde; Metina ve Avaşin-Basyan bölgelerinin kontrol altına alınması sonrasında Irak-Türkiye sınırının daha güvenli hale getirilmesi amaçlanıyor.
Pençe operasyonları bir seri şeklinde icra ediliyor. 28 Mayıs-12 Temmuz 2019 tarihleri arasında Hakurk bölgesinde icra edilen Pençe-1 harekâtı, 13 Temmuz 2019 tarihinden itibaren Pençe-2 adıyla Zaho ve Barzan bölgelerini de içine alarak genişletildi. Hakurk tamamen kontrol altına alındıktan sonra aynı yıl Eylül ayında Sinat-Haftanin bölgesine Pençe-3 operasyonu başlatıldı. 15 Haziran 2020 tarihinde ise Sincar, Mahmur, Zap, Haftanin, Avaşin, Kandil, Darabi, Karaçok Dağı bölgesine eş zamanlı Pençe-Kartal operasyonu gerçekleştirildi. 17 Haziran 2020’de, Haftanin güneyine doğru yoğunlaşıldı ve kara harekâtı ağırlıklı Pençe-Kaplan Operasyonu başlatıldı. 10 Şubat 2021’de Gara bölgesinde Pençe-Kartal 2 başlatıldı. 24 Nisan 2021 tarihinde Metina ve Avaşin-Basyan bölgelerini kapsayan Pençe-Yıldırım ve Pençe-Şimşek operasyonları icra edilmeye başlandı. PKK'yı başladığı yerde bitirmek amacıyla yapılan Pençe serisi operasyonlar neticesinde; Türk ordusu bugüne kadar Irak'a çeşitli noktalardan 40 kilometre kadar girdiği ve 30'dan fazla üs oluşturduğu çeşitli kaynaklarda yer alıyor. Dolayısıyla Irak’ın kuzeyinde, Irak Ordusu ve Peşmergelerle “iş birliği” içinde bir tampon bölge oluşturulması ve PKK’nın sınır geçişlerinin engellenmesi hedefi neredeyse tamamlandı. Sıra, Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye karşı benzer hattı oluşturmaya geldi.
Bu konuya yönelik Erdoğan, “güney sınırlarımız boyunca 30 km. derinliğinde güvenli bölge oluşturma maksadıyla operasyonlarımız sürecek. TSK, istihbarat, emniyet hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz bu operasyonlar başlayacak.” şeklinde bir açıklama yaptı. Konunun 26 Mayıs’ta toplanacak Milli Güvenlik Kurulu’nda ele alınması ve sınır ötesi harekât kararının alınması bekleniyor. Ayn el-Arab, Derbesiye, Amuda, Kamışlı ve Malikiye bölgelerine Türk askeri girebilir. Türk Ordusu; 2016, 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları ile Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinliğe sahip tampon bölgeler oluşturmuştu.
Rusya-Ukrayna Savaşı:
Üç ayı dolduran Rusya-Ukrayna Savaşında Mariupol’deki Azak Taburunun direnişini kıran Rus ordusu şehrin tamamını ele geçirdi. Bu kritik önemdeki şehrin düşmesinden sonra Kırım-Donbas hattını birleştiren Ruslar; Ukrayna’nın doğu sınır bölgesindeki Luhansk, Severodonetsk, Lyschansk ve Lyman şehirlerini, Suriye’de Halep’te yaptıklarına benzer şekilde yüksek ateş gücüyle yerle bir etmek için saldırılarını sürdürüyor. Rus medyası, Rus kuvvetlerinin artık Luhansk'ın yüzde 95'ini kontrol ettiğini dile getirdi.
Bu arada, İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda konuşan Ukrayna Başkanı Zelensky, küresel iş çevrelerini Rusya’ya yönelik yaptırımların yanında yer almaya ve bu ülkenin cezalandırılmasına katkıda bulunmaya çağırdı. Zelensky, "kanlı" bir savaşın devam ettiğini ancak diplomasinin çatışmayı kararlı bir şekilde sona erdirmenin tek yolu olduğuna da inandığını söyledi.
Bir bakıma savaşın devamından yana olan ve Rusları cezalandırma isteğiyle hareket eden ABD, Ukraynalılara destek için geçtiğimiz hafta 40 milyar dolarlık bir kaynak ayırmıştı. Bu çerçevede Amerikan yönetimi, Ukrayna ordusunua M777 obüslerinin teslimatını gerçekleştirdi. M777’lerin gelmesiyle birlikte Ukrayna topçusunun ateş gücünde önemli bir artış olacağına dair değerlendirmeler mevcut.
Öte yandan, Putin’in sağlık problemlerine yönelik Batı dünyasında yapılan yorumlarda da artışlar görülmeye başlandı. İngiliz İstihbarat Teşkilatı MI6’in eski şeflerinden Sir Richard Dearlove, Putin’in sağlık sorunu nedeniyle 2023 yılında ölme ihtimalinin iyice yükseldiğini ifade etti.
Tayvan Bağlamında Çin-ABD Gerginliği:
Biden, Avustralya, Japonya ve Hindistan liderleriyle Japonya’da gerçekleştirdiği dörtlü (QUAD) toplantıda, bir Çin işgal teşebbüsü olması halinde ABD'nin Tayvan'ı savunacağını söyledi. Biden, ABD’nin bu yönde Tayvan’a ve bölge ülkelerine bir taahhüdü bulunduğunu ifade etti. Bunun üzerine Çin; “Tek Çin” politikasından ve Tayvan üzerindeki ulusal çıkarlarını savunmaktan taviz vermeyeceğini beyan etti. Çin, 1949'dan beri ayrı ayrı yönetilmelerine rağmen Tayvan'ın kendi topraklarının bir parçası olduğunu iddia etmekten vaz geçmedi. Son yıllarda askeri harcamalarını artıran, ordusunu modernize etmek için yıllık 250 milyar dolar civarında kaynak ayıran Çin’in ilk fırsatta Tayvan’ı topraklarına katacağı korkusu Güney Çin Denizi etrafındaki bölge ülkelerinin korkulu rüyası haline geldi. Bu arada ABD, Tayvan'a son teknoloji silahlar ve askeri eğitim sağlayarak bu ülkenin bağımsızlığını desteklemeye devam ediyor. Çin’in Tayvan'ı işgal etmesi halinde Guam ve Hawaii’deki Amerikan askeri üslerine rahatlıkla erişebileceği ve Hint-Pasifik bölgesinde Amerikan hegemonyasını zorlayabileceği değerlendirmeleri yapılıyor.
Biden’ın açıklamalarına bir reaksiyon olarak Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang, "Hiç kimse Çin halkının ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunma konusundaki kararlılığını, kararlı iradesini ve güçlü yeteneğini küçümsememelidir." dedi. Bunun üzerine Beyaz Saray, "ABD'nin Tayvan politikasında bir değişiklik yok" açıklamasını yapma gereği duydu. Ancak yine de Biden’ın açıklamasıyla ABD’nin Tayvan konusundaki “stratejik belirsizlik” politikasından ayrılıp, bölge ülkeleriyle birlikte Çin’e karşı bir oluşum başlatmak için zemin yoklaması yaptığı akıllara geldi. Böylece, bölgede Çin'e karşı koymayı amaçlayan 12 ülkeyi içeren ABD liderliğindeki bir girişim olan Hint-Pasifik Bölgesinin Refahı için Ekonomik Çerçeve (Indo-Pacific Economic Framework for Prosperity-IPEF) sürecini başlatmak amacıyla gerçekleştirilen Japonya ziyareti kullanılmış oldu. IPEF yapısının bölgede, yeşil enerji, altyapı ve dijital ticaret ve tedarik zinciri esnekliği de dahil olmak üzere bir dizi alanda ortak standartlar aracılığıyla bağları güçlendirmek için kullanılması öngörülüyor.