Site İçi Arama

analiz-ve-raporlar

PKK'ya kimler katılıyor?

PKK Terör Örgütü, 1984 yılındaki ilk silahlı saldırılarından bugüne kadar, yapılan askeri operasyonlarda çok sayıda militanını kaybetmiş olmasına rağmen hala varlığını devam ettirebilmektedir.

PKK Terör Örgütü, 1984 yılındaki ilk silahlı saldırılarından bugüne kadar, yapılan askeri operasyonlarda çok sayıda militanını kaybetmiş olmasına rağmen hala varlığını devam ettirebilmektedir. Bunun temel sebebi, ölü veya yaralı olarak ele geçirilen ve teslim olan teröristlerin yerinin yeni katılımlarla hızla doldurulmasıdır. Eğer PKK’nın ortadan kaldırılması isteniyorsa, örgüte katılımların engellenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.

PKK’ya katılımların önlenmesi için öncelikle örgüte kimlerin katıldığını, niçin katıldıklarını ve nasıl katıldıklarını tespit etmek gerekmektedir. Bu makalede, PKK Terör Örgütü’ne katılımlarla ilgili bu hususları açık kaynaklardan öğrendiğim ve bölgede görev yapan kişilerden dinlediğim olaylar üzerinden açıklamaya çalışacağım. Burada yer ve isim belirtmeden sadece olayları anlatacağım.

İlk olay, bölgenin sosyal yapısındaki sorunlarla bağlantılı. Oldukça güzel bir kız, babası tarafından sırf zengin diye yüksek bir başlık parası karşılığında kim bilir kaçıncı eş olarak yaşlı bir adama verilmiş. Kızın kendi yaşlarında bir sevgilisi varmış. Oğlan, bu duruma isyan edip PKK’ya katılmış. Kıza haber gönderip onun da örgüte katılmasını ve dağda birlikte olabileceklerini söylemiş. Kız buna inanıp evden kaçmış ve haberi getiren kişi ile birlikte dağa çıkmış. Fakat kısa bir süre sonra dağdan kaçıp jandarmaya teslim olmuş.

Kızın jandarmaya verdiği ifadeye göre, dağdan kaçmasının sebebi de dağa kaçmasının sebebi kadar ilginç. Kıza neden teslim olduğu sorulduğunda verdiği cevap şöyleymiş: “Bir yaşlı adamın değil de sevdiğim adamın yatağına girmek için evden kaçtım ama dağda onunla birlikte olamadım. Üstelik hiç istemediğim birçok erkeğin yatağına girmek zorunda kaldım. Bu sebeple ilk fırsatta kaçtım.”

İkinci vakanın sebebi ise aile içi geçimsizlik. Adam birden çok kadınla evlenmiş. Eski karısından olan bir oğlu, yeni karısından olan bir oğluyla kavga etmiş. Babası ikinci karısından olan oğlunun tarafını tutup çocuğu dövmeye kalkınca çocuk babasını bıçaklamış ve dağa çıkarak PKK’ya katılmış. Bir başka benzer vaka ise yine adam bıçaklama sebebiyle aranan birinin hikayesi. PKK’nın henüz yeni yeni ortalarda görünmeye başladığı zamanlarda birini bıçaklayarak yaralayan ve bu sebeple hem jandarma hem de yaraladığı kişinin akrabaları tarafından aranan bir genç, dağa çıkıp kendisi gibi kanun kaçağı bazı kişilerle birlikte eşkıyalığa başlamış. PKK bölgede yapılanmaya başlayınca da arkadaşlarıyla birlikte örgüte katılmış.

90’lı yıllarda örgüte katılanlarda en çok rastlanan bir yöntem ise ikna edilerek katılmadır. Olay şu şekilde gerçekleşmektedir. Her bölgedeki silahlı terörist grubu akşamları güvenlik güçlerinden uzak köyleri geziyor. Köylüleri bir eve toplayıp propaganda konuşması yapıyorlar. Bu konuşmalar sonucunda etkilenen kişiler örgüte katılıyor. Eğer köyden katılım olmazsa, teröristler bazı yaptırımlar uygulamaya başlıyorlar. “Devlete vergi veriyorsunuz. Devletin ordusunda askerlik yapıyorsunuz. Bundan sonra bize de vergi vereceksiniz. Belli bir süre için bize de askerlik yapacaksınız.” diyerek köylülerden gelir durumuna göre vergi adı altında para topluyor ve çocuk sayısına göre her aileden belli sayıda çocuğu beraberlerinde götürüyorlar.

Çok yaygın olan bir başka yöntem de doğrudan çocuk kaçırma yöntemi. Örneğin 13 yaşında bir çocuk akrabalarıyla köyden şehire giderken yolları kesiliyor ve teröristler çocuğu zorla beraberlerinde götürüyorlar. Çocuğun akrabalarından bir kısmı korucu olduğundan ve çocuk tüm çabalara rağmen örgüte katılmak istemediğinden bu çocuğu sekiz ay kadar bir mağaraya hapsediyorlar. Bu süre içinde kendi köyünden bazı teröristler de dahil değişik teröristleri onu ikna etmek için mağaraya gönderiyorlar. Buna rağmen çocuk ikna olmayınca “Seni idamla yargılayacağız!” diye uydurma bir mahkeme kuruyorlar. Çocuk öldürüleceğinden korktuğundan örgüte katılmayı kabul ediyor. Bundan sonra yoğun bir askeri ve ideolojik eğitime tabi tutularak beyni yıkanıyor.

Bu tür katılımların örgütte en güvenilmeyen elemanlar olduğunu düşünebilirsiniz ama öyle değilmiş. Örgüt mensupları, sürekli olarak MİT veya askeri istihbaratın aralarına ajan sokacağı korkusu ile yaşıyorlar. Bu sebeple kendiliğinden gelip örgüte katılanlara daima şüphe ile bakıyorlar. Gerek korkudan gerek psikolojik sorunları yüzünden tedirgin davranışları olan ve biraz dengesiz davranan teröristler dikkatle gözlem altına alınıyor. Eğer bu sırada kendilerine yönelik bir operasyon olursa gözlem altındaki kişiler sorgulanıyor. Bu sorgu sırasında ağır işkence altında ne istenirse onu söylüyor ve genellikle kurşuna diziliyorlar.[1]

Küçük yaşta kaçırıp beyinlerini yıkadıkları elemanlara ise ajan olmaları mümkün olmadığını düşünerek daha çok güveniyorlar. Bu şekilde kaçırılanlardan çoğu da göçer çocuklarından veya köye yakın yerlerde hayvan güden çocuklardan oluşuyor. Bazen bir korucu köyünün sürüsünü güden çocukları sürüyle birlikte kaçırıyorlar. Bir defasında bu şekilde çobanı ve sürüyü kaçırdıklarında, korucular durumu fark ediyor. Askerlerle beraber teröristleri takip etmeye başlıyorlar. Teröristler bunu fark edince boyunlarına bıçak saplayarak tüm sürüyü yaralayıp kaçıyorlar. Hayvanlar acı çekerek kan kaybından ölüyor. Ama sürünün başındaki çocuğu bırakmıyorlar. 

Yaygın olan bir başka yöntem ise lise ve üniversite öğrencilerinin ikna edilerek örgüte katılımlarının sağlanması. İlk zamanlarda katılımlar daha çok kırsaldan iken zamanla bu şekilde okullardan da katılımlar artmaya başlamış. Genelde bir arkadaş grubu, bir öğretmen veya hademenin propagandası ile çocuklar toplu olarak örgüte katılıyorlar. Bu tür katılımlarda ailevi sorunlar da etkili oluyor. Mesela, karısı ölünce genç bir kadınla evlenen bir adam, yeni karısı kızını istemediğinden kızı bir yatılı okula veriyor. Kız okula gittikten sonra da yanına hiç uğramıyor. Bunalıma giren kız bir gün sokakta tanıştığı bir çocuktan etkilenerek örgüte katılıyor.

Üniversitelerde daha çok babasının para gönderemediği veya başka sorunları olan çocuklar örgütün ağına düşüyor. Önce para yardımı ve kalacak yer temini ile çocukların güveni kazanılıyor. Daha sonra da örgüte katılmaya ikna ediliyorlar. Bazen bu şekilde güveni kazanılan çocuklara bir suç işletiliyor, bundan sonra da kanuni takibat altında oldukları söylenerek güvenlik güçlerinden kaçma bahanesi ile dağa götürülüyorlar.

Çok katılım sağlanan bir yöntem de PKK’nın siyasi uzantısı olan parti teşkilatlarında yapılan propagandalar vasıtasıyla gençlerin dağa çıkmaya ikna edilmesi. Bu şekilde örgüte katılanların yakalandıklarında veya teslim olduklarında yapılan sorgulamadan bir sonuç çıkmıyor. Çünkü ikna heyeti başka, onları örgüte götüren kişi başka oluyor. Bu kişilerin isimleri de genellikle sahte oluyor. Bu çocuklar onları ikna eden kişilerin söylediği yere kendi başlarına gidiyorlar. Buluşma yeri parti binasından farklı bir yer ve buluşma yöntemleri casusluk filmlerine taş çıkaracak kadar iyi planlanmış oluyor.

Milis denilen, köy ve kasabalarda PKK’nın propagandasını yapan, yakın bölgelerdeki eylemlere katılan ve ikmal işleriyle uğraşan kişiler de birçok kişiyi dağa gitmeye ikna ediyor. Bunun yanında bazı imamlar da PKK’ya birçok eleman kazandırıyor. Örneğin bir dönem PKK’nın yurtdışındaki en önemli temsilcilerinden biri olan bir kişinin imam olan babası, 1980 öncesinde KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) örgütü için de çalışıyormuş. Sözü dinlenen bir kişi olan bu imam, PKK yaşadığı bölgeye geldikten sonra köyleri dolaşarak yaptığı konuşmalarla birçok kişiyi dağa çıkmaya ikna etmiş.  

Öte yandan, başka köydeki bir imam ise köyün tamamını PKK’yı desteklemeye ikna etmiş. Fakat köylülerin maaşını kendilerinin ödediği bu imamın aslında Hristiyan olduğu ve camide İncil bulundurduğu tespit edilince köylüler hep birden taraf değiştirip korucu olmuşlar. Bu İncil bulma olayı da tesadüfen gerçekleşmiş. İmam çok dikkatli çalıştığından güvenlik güçlerinin dikkatini çekmiyormuş. Bu sebeple köyü aramaya gelen askeri birlikler camiyi ve imamın lojmanını aramıyorlarmış.

Cami dediğim bina, bildiğiniz minareli camilerden değil. Köyün diğer evleri gibi taştan ve çamurdan yapılmış, çatısı meşelerle kaplanıp üzerine naylon serilmiş ve üzerine killi toprak dökülmüş bir bina. Genellikle lojman da bu binanın bitişiğindeki benzer bir bina. İmamlar ise çoğunlukla Diyanet’in imamı değil. Diyanet bazı köylere imam atıyor fakat imamlar güvenliği bahane ederek atandıkları köye gitmiyorlarmış. Örneğin içinde tabur karargâhı ve iki bölük bulunan bir korucu köyüne Diyanet bir imam atamış ama imam efendi terör tehlikesi var ve benim çocuklarım var, o köyde okuyamazlar gibi bahanelerle görev yerine gitmemiş. Müftü de onu, görev yerine göndermek yerine müftülükte görevlendirmiş.

Diyanet’in imamları köylere gitmediklerinden, köylerdeki imamlar genellikle gayri resmi olarak faaliyet gösteren ve medrese denilen yerlerde din eğitimi alan kişiler. Diyanetin resmi imamı olmadıkları için devletten maaş almıyorlar. Maaşları köylüler tarafından ödeniyor. Bu sebeple, köye imam getirmek için önce bir maaş pazarlığı yapılıyor.  Maaşta anlaşılınca imam köye gelip işe başlıyor.

PKK terör örgütüne katılım konusunda duyduğum belki de en ilginç olay pilot olma arzusuyla PKK’ya katılan bir çocuğun hikayesi. Pilot olmak isteyen, bunun için askeri lise sınavına giren fakat kazanamayan bir çocuğu PKK terör örgütü şehir kadroları “Bizim Irak’ta helikopterlerimiz var, orada senin gibi gençlere helikopter kullanmayı öğretiyoruz. Örgüte katılırsan seni Irak’taki pilot okuluna göndereceğiz.” diye kandırmışlar. Tabi çocuk dağa çıkar çıkmaz diğer teröristlerin kendisi ile dalga geçmesinden oyuna getirildiğini anlamış. Kaçmaya kalkmış ama yakalanıp uzun süre bir mağarada hapsedilmiş. Bir operasyon sırasında oluşan kargaşadan yararlanarak kaçmış ve güvenlik güçlerine teslim olmuş.

Bazen hiç umulmayacak sebeplerle örgüte katılanlar da oluyor. Bunlardan birini duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. Köy sürüsüne çobanlık yapan bir delikanlıyı ve akrabası olan orta yaşlı bir adamı PKK’lı teröristler dağda yakalıyorlar. Bu iki çoban, korucu köyünden olduklarından, önce işkenceye tabi tutuluyorlar. Ardından da ikisini birbirini görecek şekilde karşı karşıya getiriyorlar. Çobanların boyunlarına birer ip doluyorlar. Her çobanın boynuna dolanan ipin iki ucunu iki ayrı terörist tutuyor ve çekmeye başlıyor.

İkişer teröristin uçlarını çektikleri ipler sıkıştıkça çobanlar yavaş yavaş boğularak ölüyor. Çobanların cesetlerini bir kokurdana (Kireçli taşlardan oluşan dağlardaki derin kayalık çöküntü.) atıp üzerini taşla örtüyorlar. Bu çobanların cesedini akrabaları çok arıyor fakat bir türlü bulamıyorlar. Duyduğuma göre, olaydan yıllar sonra bile akrabaları dağa her çıktıklarında hiç olmazsa iskeletlerini bulmak umuduyla kokurdan ve oyukları kazıyorlarmış.

Ama ilginç bir şekilde öldürülenlerden orta yaştaki çobanın oğlu, PKK’ya katılmış. Bu çok saçma görünebilir ama acele etmeyin. Sebebi çok daha saçma. Oğlan, babasını öldüren terörist grubunun liderinin, yani babasının ölüm emrini veren teröristin kim olduğunu öğrenmiş ve babasının intikamını almanın tek yolunun PKK’ya katılmak olduğuna karar vermiş. O teröristle bir gün mutlaka karşılaşacaklarını düşünüyor ve karşılaştığı anda onu vurmayı planlıyormuş.

Sonuç ne olmuş biliyor musunuz? Babasını boğduran terörist onunla karşılaşmadan terfi etmiş ve bir dağın sorumlusu olmuş. Doğal olarak yanında bir sırt çantası ile örgütün bir miktar parası oluyormuş. Bir gün o kadar çok para gelmiş ki terörist paranın cazibesine dayanamayarak para çantasını alarak örgütten kaçmış. Hatta Türkiye’den de kaçıp başka bir ülkede paranın keyfini sürdüğü söyleniyormuş.

Onu vurmak için dağa çıkan terörist bunu öğrenmesine rağmen dağdan kaçamamış. Çünkü uygun bir fırsat bulamamış ve kaderin bir cilvesi sonucunda babasının boğulduğu bölgenin çok yakınlarında askerlerin ve kendi köyünün korucularının kurduğu bir pusuda, içinde bulunduğu terörist grubunun birçok üyesi ile birlikte vurularak ölmüş.

Bazen sıra dışı katılımlar da oluyormuş. Şemdin Sakık’ı sanırım bilmeyen yoktur. Muş’un Zengök Köyü’nden olan bu şahıs henüz PKK ortada yokken kendi babasını bıçaklamak da dahil birçok suç işlemiş. Doğal olarak dağa çıkıp kaçak olarak yaşamaya başlamış. PKK bölgede yerleşmeye başlayınca da örgüte katılmış. Örgütte yükselmesinin sebebinin sürpriz baskın ve pusularda başarılı olması ve 33 silahsız askerimizin şehit edilmesi olayında olduğu gibi hem güvenlik güçlerine, hem halka, hem de kendi adamlarına karşı aşırı derecede acımasız olmasıymış.

Kumpas davalarında devletimizin itirafçı olarak mahkemelere çağırdığı ve sözlerine itibar ederek birçok subayı tutukladığı bu teröristin başka marifetleri de varmış. Mesela bu şahıs kendi lüksüne çok düşkünmüş. Teröristlerin yemek bulamadığı zamanlarda bunun çikolatası bile eksik olmuyormuş. Akşamları bir veya iki duble rakısını içmeden genellikle uyumuyormuş. En önemlisi de uçkuruna çok düşkünmüş. “Kadınları özgürleştiriyoruz.” diye içtimalarda erkekleri yanaklarından öperken kızları dudaklarından öpüyormuş.

Şemdin, eyalet sorumlusu iken 22 kişilik koruma ile geziyormuş. Ama korumalardan hiçbiri erkek değilmiş. Kendisine birkaç erkek koruma alması söylenince de “erkeklere güvenmediğini, kızların daha güvenilir olduğunu” söylüyormuş. Ama kızlarla neler yaptığını da herkes biliyormuş. Tabi nadir de olsa bazı kızlar onun cariyesi olmayı kabul etmiyormuş.

Böyle direnen bir kıza tecavüz etmeye kalkınca olay olmuş. Diğer kız teröristler buna tavır almışlar. Bu da kızların silahlarını alıp hepsini evlerine göndermiş. Bu olay Abdullah Öcalan’ın kulağına gidince, derhal giden terörist kadar yeni kız terörist bularak örgüte almasını, aksi halde bunun hesabını vereceğini söylemiş. Bunun üzerine Şemdin, hemen en yakın köylere adam gönderip birden fazla kızı olan ailelerden yaşı küçük olan birer kızı zorla alıp dağa götürmüş.

Bunların dışında örgütün çekiciliğine kapılarak kendiliğinden dağa çıkanlar da var. 14-15 çocuklu bir ailede büyüyen, kendisini kimsenin fark etmemesinden, işsizlikten ve güçsüzlükten sıkılan bazı çocuklar bir arayış içine giriyorlar. Örgütte silah sahibi olacaklarından ve köye gelen teröristlere köylülerin korkuyla karışık gösterdikleri saygıdan etkilenen bu gençler için PKK’ya katılmak kendini ispatlamak için bir fırsat gibi görünüyor. Ayrıca, köyünde hiçbir şey olmayan ve hiç kimsenin saygı göstermediği bazı gençler, örgüte katıldıklarında manga komutanı veya takım komutanı olarak saygın bir konuma ulaşacakları beklentisi ile de örgüte katılıyorlar.

PKK’da manga komutanı olmak, Türk ordusunda general olmak kadar önemseniyor. Bu yüzden manga komutanları dahil birlik liderleri sık sık yerlerinde gözü olan daha ast konumdaki teröristler tarafından üst düzey teröristlere şikâyet ediliyor. Bunun, komutan olup kendini önemli hissetmek gibi sübjektif bir sebebi olduğu gibi daha uzun süre hayatta kalmak gibi pratik bir sebebi de var. Çünkü eylemlerde komutan konumundaki teröristler daha geride ve emniyetli bir yerde bulunuyorlar. Böylece daha tehlikeli işleri yapan sıradan teröristlere göre daha uzun yaşıyorlar.

Eskiden PKK’ya katılanların çoğu kırsal alanlardan katılırken zamanla şehirlerden (il ve ilçelerden) katılımlar artmış. Şehirden katılanlar biraz daha kibar ve arazide yürümekte zorlanan kişiler olduklarından ilk zamanlar köylü teröristler tarafından aşağılanıyorlarmış. Bunlarla dalga geçmek için “metropol çocuğu” diyorlarmış. Ancak bir süre sonra, metropol çocukları örgütte önemli sayılara ulaştıklarından bu durum tersine dönmüş. Şehirden katılanlar kırsaldan katılanları “köylü kurnazı” gibi ifadelerle aşağılamaya başlamış.

Şehirlerden katılanlar, genellikle ustaca planlanmış bir sürecin ardından mecburen örgüte katılan kişilerden oluşuyor. Bu çocuklar önce askeri araçlara taş atmak, protesto yürüyüşlerine katılmak ve molotof kokteyli atmak gibi kendilerine eğlenceli gelen eylemlere sokuluyorlar. Bu sebeple polis sorgusuna girdikleri andan itibaren işledikleri suçların seviyesi artırılıyor ve bu suçların ardından yakalanıp hapse girme korkusu yüzünden kendiliklerinden örgüte katılıyorlar.

Örgüte katılmanın belki de hiç dikkat çekmeyen bir sebebi de tarihi ve kültürel altyapıdır. Bir bölgede bulunan askeri birlik bölge aşiretleri ve köyleri hakkında araştırma yapıyor. Osmanlı son dönemi, Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkan isyanlara karışan köyler ve aşiretler inceleniyor ve bunların neredeyse yüzde yüze yakın bir oranda PKK’ya destek veren ve eleman sağlayan köyler olduğu tespit ediliyor. O isyanlar sırasında devlete destek olan aşiretler ve köyler ise genellikle korucu köyleriymiş. Bu tespit, tarihi bilmenin terörle mücadelede ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.

Bu yönde bir başka ilginç tespit ise Osmanlı döneminde batıdan doğuya sürülenlerin davranışları olmuştur. Bir yerde PKK’nın en büyük destekçisi olan bir göçer aşiretinin Isparta-Burdur tarafında Osmanlı döneminde çıkan bir olay yüzünden doğuya sürülen bir Yörük aşireti olduğunu söylüyorlar mesela. Bir başka bölgede ise daha ilginç bir durum var. Yine Osmanlı son döneminde Orta Anadolu’daki bazı köyler çıkardıkları olaylar yüzünden devlet tarafından takibata uğramışlar. Bunlar korkudan bölgeden kaçıp doğuda bir aşirete sığınmışlar.

Doğuda, köyden veya aşiretten olmayıp da dışarıdan gelenlere Kırmanç veya Kırmançi diyorlar. Bunlar da bu pozisyonda aşiretin birine eklemlenmişler ve zamanla Türkçeyi unutmuşlar. Bu aşiretin asıl üyelerinin yaşadığı köyler korucu olmalarına rağmen sonradan gelip aşirete sığınan Türk kökenli insanların kurduğu köyler ise PKK’yı destekliyorlarmış.

Bunların yanında, PKK Terör Örgütü’nün çıkardığı gazeteleri okuyarak, televizyonları seyrederek ve kitapları okuyarak örgütün ideolojisinden etkilenen ve böylece örgüte katılmaya karar verenler de var. Bunlar örgütün en sadık elemanları olmakla birlikte sayıları çok fazla değil. Örgüte katılanların çoğu yukarıda bahsettiğimiz sebeplerle katılıyor, örgütün ideolojisi ise bu kişilere örgüte katıldıktan sonra verilen eğitimlerle benimsetiliyor.

Bu eğitimler tek yönlü konferanslar veya toplu kitap okumaları ile yapılıyor. Önce PKK’nın kuruluşu ve tarihi gelişimi anlatılıyor, sonra Abdullah Öcalan ve kurucuların yaşamlarından bahsediliyor, daha sonra da Marksist ideoloji ile ilgili kitaplar okutuluyor. Aynı kitaplar sürekli olarak okunduğundan ve ezberletildiğinden teröristlerin hemen hemen hepsi eski sol jargonda kullanılan kelimelerle konuşurlar ve hep aynı şeyleri söylerler.

Eskiden PKK Marksist bir ideoloji benimsediğinden bu eğitimler sırasında dinlerin uydurma olduğu, Peygamberlerin de Abdullah Öcalan gibi topluma liderlik eden kişiler olduğu anlatılıyormuş. Kendi aralarında, İslam dini ve namaz ibadeti ile dalga geçen tiyatrolar da oynuyorlarmış. Hatta Kürtlerin milli dininin Zerdüştlük olduğu anlatılıyormuş. Ancak Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra örgüt dinle barışma diye bir söylem geliştirmiş ve militanlardan isteyenlerin oruç tutmasına dahi izin verilmeye başlanmış.

Buraya kadar verdiğimiz örneklerden örgüte sadece doğulu ve Kürt kökenli kişilerin katıldığını düşünebilirsiniz ama bu doğru değil. Bazı yerlerde Ermeni kökenli oldukları söylenen ailelerin PKK destekçisi olduğu anlatılıyor. Batı illerinden Marksist-Leninist ideolojiyi benimseyen Türk kökenli bazı gençler de örgüte katılıyor. 1980 öncesinden kalma küçük aşırı sol örgütlerin sempatizanları da ya müstakil olarak veya kendi örgütlerinden bir tim olarak PKK ile birlikte hareket ediyorlar.

Süryaniler, sanırım Asuri Kurtuluş Ordusu ismi altında 25-30 kişiden oluşan bir silahlı grupla bir dönem PKK içinde faaliyet gösterdiler. Örgütte Suriye ve Irak Yezidilerinden katılan teröristler var. Lübnan ve Suriye Ermenisi olan teröristler de az da olsa örgüte katılıyorlar. Bunlar, çok eskiden Ermeni köyü olup da şimdi Müslümanların yaşadığı köyleri 1990’lı yıllarda bastıklarında, “dedelerimizin topraklarını sizden alacağız” diyerek koruculara telsizden küfür ediyorlarmış.

Buraya kadar anlattıklarımızdan, örgüte katılma sebeplerini bir sınıflandırmaya tabi tutacak olursak bunları şu şekilde sıralamak mümkündür.

1. Sosyal yapıdan kaynaklanan sorunlar.

2. Ekonomik sebepler.

3. Bireysel sebepler.

4. İdeolojik sebepler.

5. Tarihi ve kültürel tortu.

6. Etnik ve dini motivasyonlar.

7. Örgüt propagandası.

8. Yalan vaatler ve başka yöntemlerle kandırarak ikna etme.

9. Hukuki sorunlar.

10. Duygusal sebepler.

11. Çok eşlilik ve kalabalık aile yapısı.

12. Eğitim sistemindeki sorunlar.

Dipnotlar

[1] Bu sorgulamalar oldukça acımasız ve insanlık dışı. Bu yüzden sorgulananlar bir süre sonra kendisinden ne istenirse onu söylüyor. Çünkü acıya dayanamıyor. Örneğin bazı sorgulamalarda naylon eritilip sorgulanan kişinin değişik yerlerine damlatılıyor. Bazen daha da ileri gidilerek sorgulanan kişinin omuzlarının üst kısmından bıçakla delik açılarak iç organlarına naylon damlatılıyor.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 20.10.2021
  • Süre : 5 dk
  • 2043 kez okundu

Google Ads