Ukrayna Savaşı Parantezinde Çağdaş Rus Edebiyatı Ve Müziği
Rus Edebiyatı ve Müziğine de Yaptırım Geldi:
Ukrayna krizi sürecinde Rusya’ya uygulanan yaptırımlar konusunda en çok tartışma yaratan ve tepki çeken uygulamalar sanırım Milano’daki devlet okullarından Bicocca Üniversitesi'nde, Rus yazar Dostoyevski'nin okutulan ders kitaplarından çıkartılması ile Münih Filarmoni Orkestrası’nın Rus şefi Valery Gergiev’in Putin’in arkadaşı olduğu ve Rusya-Ukrayna savaşını kınamadığı gerekçesiyle görevinden alınması olmuştur.
Batı dünyası tarafından başta ekonomi olmak üzere her alanda uygulanan ambargo ve yaptırım kararlarının Rus edebiyatı ve müziğine de sirayet etmesi kamuoyunda eleştirilmiştir. Her ne kadar kararlar geri çekilmiş ise de sanatseverler alınan kararlardan büyük üzüntü duymuştur.
Bu yazımızda çağdaş Rus edebiyatı ve müziğine göz atacağız. Okuduğumuzda ve dinlediğimizde hepimizin hayatında izler bırakan Rus edebiyatı ve müziğinin ustalarını anarak, dünya çapında ortaya koydukları eserleri yeniden hatırlayacağız.
Rus Edebiyatı:
Rus edebiyatıyla ilgili olanlar ve takip edenler bilir 19. yüzyıl Rus roman ve hikaye kahramanlarının hayatının kontrolü başkalarında olan, mistik inanışlara sahip, uzlaşmaya yanaşmayan ama eylemsel olmayan, tam olarak gerçekçi diyemeyeceğimiz bir Slav kahramanı vardır. Bir kişi karşımıza bazen Çar ordusunun bir subayı, bazen bir kasaba aristokratı, bazen de yoksul bir memur olarak çıkar. Dünyada gelişen ekonomik ve sosyal değişimler Rus edebiyatının kahramanlarını gerçekçi birer figür olarak karşımıza çıkarmıştı. Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Lev Tolstoy, Çehov ve diğerleri bu gerçekçi kahramanlar üzerinden her biri dünya çapında birer şaheser olan eserlerini peş peşe ortaya koydular. Milli şair Puşkin ve Lermentov gibi şairlerde de bu gerçekçiliğin izlerine rastlamak mümkündür.
“İvan İlyiç, kendi hayatını mahvettiği gibi başkalarının hayatlarını da zehirlediği düşüncesiyle yalnız kaldı. Üstelik bu zehir azalmak şöyle dursun gitgide tüm varlığını ele geçiriyordu.” (İvan İlyiç’in Ölümü Lev Tolstoy)
“Ah şu benim bitmek bilmez sakarlığım. Yine, yırtık cebime koymuşum umudu...” (Suç ve Ceza, Fyodor Dostoyevski)
ŞAİR’E (Alexandr Sergeyeviç Puşkin)
Ey şair!
Değer verme sevgisine sen halkın
Tez geçer gürültüsü zafer övgülerinin;
Aptalın yargısına, soğuk kalabalığın
Gülüşüne de boş ver, aldırışsız ol, sakin.
1917 devrimiyle birlikte bu güçlü kalemlerin bazıları sustu, göç edenler oldu. Çarlığın yıkılması, sosyalizmin iktidarı ve savaş dolu yıllar Rus edebiyatını da etkilemişti. Ancak devrimciler böyle güçlü bir geleneği kaldırıp bir kenara atmadılar, onlarda başta Maksim Gorki olmak üzere devrimin edebiyatını yaratmaya çalıştılar. Mayakovski devrimin ateşli şiirlerini yazdı, Boris Pasternak sadece Doktor Jivago’nun yazarı değil aynı zamanda Rus edebiyatının en lirik şiirlerinin de yazarıdır.
Devrim sonrası yaşanan iç savaşın ortamı Şolohov’un başyapıtını dünya edebiyatına kazandırdı: Ve Durgun Akardı Don…
“Gregor onun olgunlaşıp altın çiçekler açan duygularını o ağır, ham deriden yapılmış çarıklarıyla çiğnemişti. Onun duygularını kirletmişti, yakıp kül etmiş ve geçip gitmişti." (Durgun Akardı Don, Mihail Şolohov)
II.Dünya Savaşına kadar olan süreçte hem edebi değeri olan hem de belgesel niteliği olan eserler ortaya çıktı. Yeni rejim yazarlarını da yaratıyordu. Romanlarda, hikayelerde fabrika ve şantiye işçilerinin, tarım emekçilerinin hayatlarını okumaya başladık. Savaş başlarken Rus edebiyatının devlerini Aleksey Tolstoy, İlya Ehrenburg, Fadeyev, Şolohov, Ostrovski olarak saymak mümkündü. Savaş yıllarının en büyük yazarı Simonov’da bu listeye girmişti. Agayev, Fedin ise savaş sonrası yıllarında eserleriyle hem Rus hem de dünya edebiyatına katkılarda bulundu. Politik gelişmeler elbette edebiyatı da etkiliyordu ama romanda bir Soljenistin ya da şiir de Yevtuşenko’nun eserleri evrensel nitelikler taşımaktaydı.
ZİMA KAVŞAĞI (Yevgeni Yevtuşenko)
…
Eğer ben öfkemi haykırırsam
Sizinki gibi umutsuzluk çığlığı olmaz
Çünkü inancım var benim
kendi ülkeme.
…
Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’e kucak açan bu topraklarda elbette büyük yazar ve şairler sadece Rusya’dan çıkmıyordu. Kırgız Cengiz Aytmatov, Azerbaycanlı şair Resul Rıza’da Sovyetlerin usta kalemleri olarak sivrilmişti.
ELİMDEN GELSE (Resul Rıza)
…
Ben isterim ki
Eğilsin dallar bereketten;
Ama insanoğlu başını eğmesin
Utançtan ya da güçsüzlükten
Ben isterim ki
Gözyaşı gibi aksın pınarlar
Toprağın üzerinde duru berrak;
Ama pınarlar gibi akmasın gözyaşı,
Yeryüzünün hiçbir yerinde
…
Rus Klasik Müziği:
19. yüzyıldan önceki Rus müziği kendine özgü değildi. İtalyan, Fransız operacılar ile Avusturyalı ve Alman besteciler Avrupa müziğini zirveye taşıyorlardı. Ancak Napolyon savaşlarının etkisiyle uyanan Rus milli bilinci Rus müzisyenleri kendi müziklerine yöneltmiştir. Özellikle Glinka’nın Rus halk şarkılarını Batı müzik formatında çalışmaya başlamasıyla Rus klasik müziğinden de bahsedilir olmuştur. Rus beşleri diye anılan besteci grubunun çağdaşı Çaykovski Batı müziğini eserlerinde bir Batılı besteci gibi kullanmaya başlamıştır. Çaykovski müzik anlamında bir Rus’tan ziyade bir Avrupalı sestir. Kuğu Gölü’nün melodisini bilmeyen yoktur.
Devrimden sonra bir süre sessizliğe gömülen Rus besteciler, 1950’li yıllarda Prokopiyef, Şostakoviç, Miyaskovski gibi isimlerle Avrupa klasik müziğinde yeniden söz sahibi olmuştur. Son dönemde ise Ermeni halk müziği ile Çaykovski’nin romantizmini harmanlayan Aram Haçaturyan ve Azerbaycanlı besteci Karayef dikkat çeken müzisyenlerdir.
Temennimiz politik koşullar her ne olursa olsun sanatçıların susturulmadığı bir dünyadır…