Peygamberimiz Nasıl Yaşamış?
Geçenlerde öyle denk geldi, bir şeye bakarken peygamberimizin sünnetleri diye bir listeye rastladım. Upuzun bir liste. Yüzme öğrenmek peygamber sünnetleri arasında geçiyormuş! Bunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum.
Yüzme biliyor musunuz?
Ben küçükken öğrenmiştim bizim oralarda. Kandıra'nın çok güzel sahil beldeleri vardır.
Öyle çok iyi bir yüzücü değilimdir ama suda da batmam diyeyim.
Hatta askeri kampta bir ara elbiselerle yüzme tatbikatı yaptığımızı hatırlıyorum, kurbağalama yüzmüştük mecburen. Üzerinde elbiselerle başka türlü yüzmek kolay değildir.
Geçenlerde öyle denk geldi, bir şeye bakarken peygamberimizin sünnetleri diye bir listeye rastladım.
Upuzun bir liste.
* Yüzme öğrenmek peygamber sünnetleri arasında geçiyormuş!
Bunu biliyor muydunuz?
Ben bilmiyordum. İlginç geldi bana doğrusu.
Yüzme de sünnetmiş, yani peygamberimizin yaptığı şeylerden! Nasıl yaşadığını yazdıkları o uzun listede yüzmeyi de listeye eklemişler.
Ehl-i sünnet diyorlar ya, peygamberimiz nasıl yapıyorsa öyle yapmak, onun ehli olmak, onun yolundan gitmek.
Kimileri abartır, o nasıl yaşıyorsa aynı şekilde yaşamaya çalışır.
Yüzmeyi öğrenmek de işte öyle, sünnetmiş.
Peygamberimizin yüz kalem sünnetini yazmışlar listeye.
Çok daha uzun listeler vardır herhalde, ama bu liste bile oldukça uzun.
Listede olanların arasında gerçekten güzel ve faydalı sünnetler var.
Eğer bir tavsiye olarak alacaksak peygamberimizin sünnetlerini, bence faydası olabilir, neden olmasın!
Listedekilerin birçoğu zaten çok faydalı şeyler.
Ama bu sünnetler arasında gülsuyu sürmek, misvak kullanmak, saçını taramak, bağdaş kurarak oturmak gibi bir insanın kendine özel yapacağı şeyleri de yazmışlar.
Ayrıca tuvaletten çıkınca elleri yıkamak, banyo ve tuvalete tükürmemek, sabah kalkınca üç kere sümkürmek, sofraya oturmadan ellerini yıkamak gibi kişisel bakım ile ilgili şeyler de listede mevcut.
Bunların yanında adabı muaşeret kuralları diyebileceğimiz topluluk içinde gizli konuşmamak, yemek yerken kendi önünden yemek ve başkalarının yediğine bakmamak, yeri gelince konuşmak, güler yüzlü olmak gibi de konular da listeye dahil edilmiş.
Ben her insanın özgürce, gönlünce yaşamasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.
O yüzden peygamberimizin yaşadığı gibi yaşamak isteyenler için olabilir belki bu sünnetler, ama ben olsam bu tarz kişiye özel şeyler için düşünürdüm biraz.
Adabı muaşeret kurallarına ise sanırım zaten herkes uymalı. Sadece o günler için geçerli olanlar değil, zaman içinde gelişmiş diğer toplumsal kurallar da uyulması gerekli kurallar.
Sanırım benim kendime göre uyguladığım şahsıma özel kişisel bakım yöntemlerim var. Gülsuyu sürmek falan pek bana göre değil yani.
Ancak, yüzme öğrenmek gibi bazı güzel tavsiyeleri gerçekten sevdim.
Acaba kaç Müslüman yüzmesini biliyordur dersiniz?
Rahmetli anacığım deniz kıyısında sadece ayaklarını sokardı suya. O zaman bilseydim yüzmeyi öğrenmenin de sünnet olduğunu, hadi bakalım yüzme öğreniyoruz derdim ona, peygamber sünnetiymiş deyince öğrenmeye çalışırdı belki de.
* Pazarlık yapmak!
Bu da peygamber sünnetleri arasında geçiyor.
Bu da ilginç! Tabii gençliğinde ticaret ile uğraşmıştı değil mi peygamberimiz.
Bundan sonra marketten alışveriş yaparken kasiyer ile ben de pazarlık yapacağım mutlaka.
İtiraz ederse peygamber sünneti derim. Belki biraz daha ucuza halledebilirim alışverişi böylece.
* Çocukların başını okşamak da sünnetten sayılıyormuş.
Bu biraz günümüzde tehlikeli bir davranış bakın. Rusya'da bile alır götürürler valla karakola, değil bir çocuğun başını okşamak, biraz gülümsesen yüzüne hemen anası dik dik bakar yüzüne ne yapmaya çalışıyor bu adam diye.
Bence bu alışkanlık eskide kalmış durumda artık, modern dünyada öyle çocuk kafası okşamak falan pek uygun karşılanmıyor.
Zaten özellikle kimi tarikatların çocuklara bakış açısı oldukça sakıncalı, badeleyen vardı düne kadar tarikat şeyhleri arasında, o kimi vakıflar falan uzak dursunlar çocuklardan diye düşünüyorum.
Yapmadıkları kalmadı o küçücük masum çocuklara! Din maskesi altında amaçları farklı oluyor kimi tarikat ve vakıf üyelerinin.
Bana ilginç gelen sünnetlerle devam edelim isterseniz.
* Sofrada yeşillik bulundurmak yazmışlar mesela listeye.
Arabistan'da ne yeşillikler yetişiyormuş acaba o zamanlar?
Bugün bile modern tarım yöntemleri ile oldukça zor tarım yapmak o topraklarda.
Her şeyden önce yeşillik diyorsak çok su ister, sulamak için su bile bulamazsınız Arabistan'da!
Hani deseniz o zamanlar gür ormanları ile, gürül gürül akan nehirleriyle yeşillik yetiştirmek için yemyeşil bir doğası vardı Arabistan'ın, o zaman bir şey demeyeceğim de, Arabistan bugün neyse o zaman da aynıymış. O günün koşullarında peygamberimizin bu sünnetini yerine getirebilecek çok az zengin babayiğit vardı herhalde. Dışarılardan bir yerlerden getiriyor olsalar bile, oldukça pahalıya mal oluyordur bence.
Peygamberimizin bile her zaman sofrasında yeşillik bulundurabildiğini ben zannetmiyorum. Sonuçta Mekke, ya da Medine'den bahsediyoruz.
Etraf kum ve çöl. Yeşilliği nerede yetiştireceksin?
Vahalarda bulunan hurma ağaçlarından sofraya sürekli hurma geliyordu deseler bakın onu anlayacağım. Onun bile belli bir vakti var galiba, her zaman hurma bulmak mümkün mü, emin değilim.
Ama yeşillik?
Pek aklım almadı doğrusu.
Neyse, listeden devam edelim biz.
* Ok atmayı bilmek!
Bakın bu konu da aklıma pek yatmadı desem yeridir.
Nedense peygamber zamanındaki savaşlarla ilgili okuduklarımda okçuluk üzerine pek bir şey hatırlamıyorum. Belki de ben hatırlamıyorumdur.
Ancak ok ve yay daha çok biz Türklere has bir alet.
Bedevi savaşçıların daha çok kendilerine has palaya benzer kılıçları oluyordu diye biliyorum ben. Atların üzerinde bu pala benzeri kılıçlarla saldırıyorlar diye gösteriyorlar filmlerde.
Neyse, öyle yazıyorsa doğrudur diyelim ve geçelim.
Demek ki peygamberimiz ok atmayı da biliyormuş! İlginç!
* Sessiz ağlamak!
Peygamberimiz ağlıyor muymuş yani? Hem de sessiz sessiz!
Bence olacak şey değil! Yorum bile yazmayacağım bu konuya.
* Kabak yemeği yemek!
Demek ki kabak da yetişiyormuş oralarda. Bir tek yeşillik değil yetişen anladığım kadarıyla.
Olabilir tabii ki.
Gerçi Amerika'dan dünyaya yayılan kabak cinsleri de var diye biliyorum ama kabak Avrupa'da da bulunabilen bir bitki o zamanlar.
Arabistan'da niye olmasın, değil mi?
Devam edelim.
* Yemeğe tuzla başlamak!
* Yemeği iki öğün yemek!
Bunlar da ilginç bana göre!
Biz niye üç öğün yiyoruz o zaman? Sünni değil miyiz?
Gerçi ben bazen tek öğünle bile idare ediyorum günü.
Ama tuz, bakın tuz zararlı! Hiçbir şey yapmasa susatır insanı.
Arabistan'da nerede öyle bol su? Tuz ye, sonra da kana kana su içmek iste!
Hiç mantıklı değil!
Özellikle belli bir yaştan sonra ekmeği bile tuzsuz ye diye tavsiye eder doktorlar, bilmiyor musunuz? Tuz tümden zararlıdır!
Biraz aklım karışmadı desem yalan olur şimdi.
Modern tıp yanlış mı biliyor acaba?
Öğünleri azaltmak konusunda ise doktorlar da kendi aralarında anlaşamıyor aslında.
Kimileri sık ve az yiyin diyor, kimi de benim yapmaya çalıştığım gibi tek öğün en iyisi diyorlar.
Standart üç öğün tavsiye edenler de var tabii ki. Özellikle de kahvaltıyı sıkı yapın diyorlar.
Ben bu iki öğün tavsiyesine katılıyorum.
* Yemeği yerde oturarak yemek!
Bakın ama buna itirazım var.
Ben masada yemeyi seviyorum arkadaş!
Yer sofrasında bağdaş kurduğumda, ya da dizlerimin üzerinde oturduğumda rahat edemiyorum.
Güzel güzel masa başında yemek varken, olacak iş mi yer sofrası?
* Ekmeği elle bölmek!
Buna da biraz itirazım var.
Ben genelde kepekli siyah ekmek yiyorum. İnce ince iki dilim ekmek yetiyor bana genelde.
Taze ekmek ise elle bölününce daha iyi oluyor tabii ki, sıcacık, fırından taze çıkmış ekmek! İçine hemen tereyağı sürüp, biraz da tuz ekersen, yeme de yanında yat.
Ama dedim ya, ben tercihen taze ekmek yemiyorum. Kırk yılda bir.
O yüzden bıçakla ince dilim kesmek daha mantıklı bence. Bu sünnetten mahrum kalacağım mecburen.
Listede yazılı diğer şeyler hep iyi tavsiyeler.
* Özellikle de öğle uykusuna yatmak.
Arabistan çok sıcak yer tabii ki.
Oralarda öğlenden sonra ikindiye kadar hemen herkes mecburen kaylûle yapar.
Sokaklar bomboş olur bu arada.
Zaten ikindi ezanı da bu amaçla yok mudur? Haydin, kaylûle bitti diye haber verir aslında ikindi ezanı. Namazınızı kılın ve işinize devam edin demektir maksadı.
Ancak ya Türkiye gibi o kadar sıcak olmayan yerlerde ne yapacağız öyleyse?
Sırf peygamber sünneti diye öğlen vaktinden ikindiye kadar kaylûle yapmak buralarda da mantıklı mı?
Gerçi İspanya'da da siesta var.
Yunanistan'da da öğle vakti uyuyorlar bildiğim kadarıyla, ama onlar ne diyor adına bilmiyorum.
Biz çalışkan insanlarız. Bize gelmez öyle kaylûle uykusu falan. Siesta da bize pek uygun değil.
Sıcak bile olsa, ağustosun güneşi tepende de olsa, o harman yapılacak!
Sünnet diye ben öğle vakti uyuyanını görmedim doğrusu
Öğlen vakti uyuyan olur da ama bunu yapanlar ya keyif için uyurlar ya da artık belli bir yaşın üstünde oldukları için.
Ben Arabistan'a gittim mi ki bunları biliyorum?
Hayır, Arabistan'a hiç gitmedim, ama Dubai'ye gittim.
Hem de yazın ortasında, dışarıda hava 50°C üzerinde olduğunda gittim.
Acayip bir sıcaktı o.
Beş dakika otelin dışına çıktığımda bile güneş beynimi kaynatıyordu resmen.
O yüzden bu sünnetini çok iyi anlıyorum peygamberimizin. Oralarda o sıcakta gölge bir yer bulup uyuklamaktan başka çare yok.
Çocukken öğle uykusu için zorlardı bizimkiler. O zaman bile uyuyamazdım ben.
Şimdi bazen yorgun olduğumda seviyorum öğle uykularını, özellikle de yazın daçadayken fırsat bulursam keyifle uyuyorum.
Evet, isteyen peygamberimiz gibi yaşasın tabii ki. Ancak peygamber gibi yaşamak sadece misvak kullanmak, yerde yemek yemek, ya da gülsuyu sürmekle olmuyor.
Onun gibi iyi insan olacaksın. Kalbinde kötülük olmayacak!
Temiz kalpli olacaksın, sözünde duracaksın, güler yüzlü olacaksın.
Öyle hakaret falan etmeyeceksin önüne gelene. Vatandaşa hele hiç kötü söz söylemeyeceksin. İftira atmayacaksın durduk yerde.
Muhalefet liderinin yüzüne bakmamazlık, elini sıkmamazlık da yapmayacaksın mesela aynı ortam içinde zorunlu olarak bulunsan bile.
Nedir bu kinin sebebi?
Nedir paylaşamadığın bu fani dünyada?
Bu dünya sultan Süleyman'a bile kalmamış, sana mı kalacak zannediyorsun?
Peygamberimiz nasıl yaşamış, açıp bir daha bak bence, her gün yüz kere estağfurullah dermiş mesela, yani tövbe edermiş. Bence feyz al. Tövbe etmek farzdır diyorlar. Doğrudur her halde bilenler dediği için.
Gerçi ben tövbe etmeye ihtiyaç duymuyorum mesela, çünkü tövbe edecek kötü bir şey yapmıyorum.
Ama yine de farz ise, ihtiyacı olanların tövbe etmesi güzel bir şey.
“Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân, 3/135)
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla