Site İçi Arama

kultur-sanat

Türklerde Aile Kurma ve Evlenme Töresi Nasıldı?

Genel olarak Türk toplumlarında günümüzde de geçerli Türk geleneklerine bakıldığında, kadına büyük bir değer verildiğini, toplum nezdinde kadına iyi bir statü tanındığını görüyoruz. Nişanlılık, evlilik ve boşanma meselelerinde şimdiki modern hukuk kurallarına benzer kurallar, İslamiyet’ten önce bile Türklerde kullanılmakta idi.

Biz Türkler tarihin derinliklerine iz bırakan köklü bir ulusuz. Bizim gelenek ve göreneklerimizin hepsine Türk kültürü, diğer bir değişle Türk töresi diyoruz. Bugün yozlaşan dünyamızda, kendi öz kültürüne derin bağlarla bağlı olan milletler atılım yapıyor, kök kültürden uzaklaşan uluslar da savrulmaya devam ediyorlar. Biz de bu savrulmanın içinde nasibini ne yazık ki alan uluslardan biriyiz. Oysaki Türk toplumunda ailenin önemini, toplum yaşamımıza yansımalarını hepimiz yakından biliriz. 

Her toplumun olduğu gibi Türklerin de bir yazısız hukuk dönemi vardır. Yasa koyan hukuk adamının çıkışına kadar, biz Türklerin toplum hayatına çeki düzen veren hukuk işleri, birtakım adetler ve geleneklerce düzenlenirdi. Biz bunu kısaca töre diye biliyoruz. Yakutlarda, Kırgızlarda, Türkistan coğrafyasında yaşayan Türk aşiretlerinde, Batı ve Doğu Türkistan’da aynı duruma şahit oluyoruz. Genel olarak Türk toplumlarında günümüzde de geçerli bu geleneklere bakıldığında, kadına büyük bir değer verildiğini, toplum nezdinde kadına iyi bir statü tanındığını görüyoruz. Nişanlılık, evlilik ve boşanma meselelerinde şimdiki modern hukuk kurallarına benzer kurallar, İslamiyet’ten önce bile Türklerde kullanılmakta idi. 

Türklerde evlilik demek, birbirlerini seven, birbirleri ile bir ömür bir arada yaşamayı göze alan iki insanın birlikteliklerinin zihinlerde ve toplum gözünde resmileşmesidir. Türk töresinde ailenin genel tanımının evliliğe dayandığı söylenebilir. Her ulusun kendine özgü evlenme biçimleri vardır. Bu nedenle kız isteme, söz kesme, nişan, nikah ve düğün adetlerinin sosyolojisi de içinde bulunulan toplumun gelenek ve göreneklerine göre şekillenmektedir.

Örneğin, Türk boylarından Oğuzlarda kız isteme adeti şu şekilde oluyordu: 

Dört erkek, dostlarıyla beraber kız babasının evine gider. Kızın babası, gelenleri kapıda karşılar. Kendilerine misafir ekmeğini verdikten sonra delikanlının boynuna bir yazma sarar. Bu yazma, otoritenin artık babadan delikanlıya geçtiğine alamettir. Bundan sonra bir fincan tuzlu su getirilir. Bu tuzlu su içinde ıslanmış ekmeği yeni nişanlılar birlikte yerler, bunun sonrasında kız baba evinden çıkar. 

Atlı bir alay, musiki ile güveyin evine gider. Gelinle onun tarafından olanlar ağlarlar, sızlarlar. Delikanlı tarafı da teselli edici şarkılar söylerler. Güvey tarafı, yalancıktan bir kız kaçırma hareketi yapar. Kız tarafı karşı koyar. Güveyin boynundaki yazmayı almak isterler. Güvey yazmayı vermemek için, bedel olarak herkese ayrı ayrı paralar verir (Düğünlerde bugün de yaptığımız para serpmek adeti buradan kalmıştır). 

Düğün alayı erkek evinin eşiğine gelince, ev eşiği mukaddes olduğu için, genç kız eşiğe basamaz. Bir keçe içine konarak, el üstünde kapıdan içeri sokulur. İçeride yanan ocak ateşinin yanına giderler. Türkler de aile koruyucusu perinin ateşidir. Genç kızın perisi ile erkeğin perisi birdenbire barışmayacağı için, kız ve delikanlı, üç gün ayrı dururlar. Kız, çadırın bir köşesinde saklı kalır. Üç gün sonra yüz açılma merasimi yapılır. Türklerde ‘yüz görümlüğü’ adı ile hediye verilmesi bu gelenekten kalmadır. 

Bu arada şu gerçeğin altına çizelim. Türklerde akraba evliliği kesinlikle yoktur! Uzak akraba evliliği olabilir. Bu da daha çok belli iki boyun ya da obanın birbirlerinden kız alıp vermesi biçiminde olduğu seklindedir. Yani iki boyun, aralarında karşılıklı kızlarını değiştirdikleri bilinmektedir. Yakın akraba evlilikleri kültürümüze Arap kültüründen girmiştir. Altay ve Yenisey boylarında dıştan evlilik geleneği sürmektedir. Bugünkü Altaylılarda her kabile birkaç yüz nüfustan ibaret olmasına rağmen, hiçbir kabile üyesi kendi kabilesinden evlenmez. 

Türklerde toplumun çekirdeği aileden oluşur. Bu da ana, baba ve evlat ve torunlardan ibarettir. Evlenip giden kızlar ile onların çocukları, aileden sayılmazlar. Görülüyor ki, Türk aile düzeni, adeta bir “aile sigortası‟ halinde kurulmuştur. Eski Türklerde, babadan sonra aileyi Anne temsil ederdi. Bunun için annenin yeri, babanın diğer akrabalarından ileri olurdu. Babanın mirası anneye geçerdi. Çocukların vasisi o idi. Türk tarihinde kadınların hükümdarın naibi (Hükümdar ölünce devlet yönetimi Anneye geçerdi, ta ki yeni kağan seçilene kadar) olabilmeleri veya devlet içinde büyük söz sahibi olmaları da bundan ileri geliyordu. 

Bekaret anlayışı Türklerde, İslamiyet’ten önce de vardı. Türkler bakire kız için, “kapaklığ‟ yani kapalı kız diyorlardı. Eski Türklerde evin sahibi kadındı. Bundan dolayı, ev kadını için en yaygın söz “evci‟ idi. Göktürkler de “eş" derlerdi.

Eski Türklerde İslamiyet öncesi çok eşlilik yoktur. Müslüman Kırgızlarda, Doğu Türkistan Türklerinde mevcut olan çok eşlilik ise Araplarda ve Farisilerde (İranlılar) görülen çok karılılık olmayıp, büsbütün başkadır ve Türklere has bir adet halini almıştır. İki veya daha çok karılı olmak isteyen erkeklere Doğu Türkistan Mollalarının istemeyerek izin verdiklerini biliyoruz. Bu durumda bile, ikinci veya üçüncü eşlerin ilk eşin bulunduğu kentten başka bir yerde oturması gerektiği kuralı uygulanmaktadır. 

Boşanmaya gelince bu, örf ve adetlerce son derece fena karşılanmaktadır. Cengiz yasasına göre boşanmanın erkek aleyhine ölüm cezası ile karşılandığı göz önüne alınacak ve yasanın Türk adetlerini kanun haline soktuğu düşünülecek olursa, erkeği kadın karşısında ne kadar saygılı bir konuma getirdiği anlaşılır. 

Değişen aslında hiçbir şey yok. Dünya döndüğü gibi, tarihte acımasızca tekrar ediyor. Bu yukarıdaki saydığım âdet, gelenek ve görenekler benim çevremde bazı değişiklikler olsa da Anadolu coğrafyasında aynen bugün de büyük oranda uygulanıyor. Ne mutlu ki, biz Türklerin töresi, adet ve gelenekleri bugün de yaşatılmaya devam ediliyor. 

Saygı dolu sevgiyle

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 12.09.2023
  • Süre : 3 dk
  • 3180 kez okundu

Google Ads