Hayatı Iskalamadan Yaşamak
"Vakit yok gemi kalkıyor artık"
“Aslında insanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır” diyor Dostoyevski son okuduğum kitabında. Farkında mısınız? Ne çok vakit kaybettik özlemlerimizi dile getirirken.
Oysa hayat aslında bir su tanesi gibiydi. Her an kayıp gidebilen, bununla birlikte insanı özgür kılan. Yaşanılan yıl, ay ve saat dilimlerinde; ertelenmişlikler ve umursamazlıklar yüzünden tükenen duygular, kırılan gönüller, aşklar. Gün gelir insanlar, sevgilerin ve tutkuların hangi zaman çarkında, nasıl olup da kimsesizlik durağında esir düştüğünü görünce, elini ayağını, dilini, nefesini aşktan çeker, tövbe eder.
Oysa hayat bize sunulan bir armağandır, tek seferlik yaşayacağımız, İçerisinde sayısız izlerimizin kalacağı, içerisinde sayısız nefes alışlarımızın olacağı, hüzünlerimizin, tutkularımızın bir yansıma, bir yankılanması ile bazen en diplerde bazen ise tam ortasından vurup yaşayacağımızdır. İnsan hiçbir şey için geç kalmaz. Bazen yanılgıya düşer ve geç kaldığını sanır. Nefes aldığımız sürece doya doya yaşamak yine bizim elimizdedir. Ne kadar yazarsan yaz ne kadar konuşursan konuş, yaşamadıktan sonra ne önemi var ki? Başkaları için yaşanılan bir ömür de sen sadece yaşayacaklarını ıskalarsın. Bu ıskalanan, kıyısından köşesinden yaşamaya çalışılan hayat bir gün gelir ve biter. Koşarken bir amaç uğruna, vakit yok diye durup yolumuzun üstündeki güzelliklere bakmadan hızlı bir şekilde hedefe giderken bir gün gelir ve geriye baktığınızda görürsünüz. Neyi görürsünüz, biliyor musunuz? Şüphesiz, kaybettiklerinizi değil! Gördüğünüz sadece yaşanması mümkünken yaşayamadığınız mutluluklarınızdır.
Dostoyevski’nin şu cümlesi gibi: “Aslında insanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.” Sırf bir şeylere geç kalıyorsunuz diye hızla, dur durak bilmeden bazen yürürken bazen de koşarken, gün gelir belki de yaşayamadıklarının sana verdiği ıstırabı hissedersin. Belki de kaybettiklerinin. Kim bilir? O yüzden henüz vakit varken başkaları için değil, kendiniz için yaşayınız. Öyle kitaplarda yazılan, yaşam koçlarının önerdiği şekilde yaşamayınız ama fazla sıkıcı olur. Yemek tarifi verir gibi Allah aşkına hayat yaşanılır mı? Zaten yarı ömür gitmiş, o ne der, bu ne der ile tüketilen yarı ömür.
Aşkım da Değişebilir:
Turgut Uyar ne güzel ifade etmiş aşağıda paylaştığım dizelerinde:
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız...
Sonuç:
Farkında mısınız, ne çok vakit kaybettik özlemlerimizi dile getirirken. Oysa hayat aslında bir su tanesi gibiydi. Her an kayıp gidebilen, bununla birlikte insanı özgür kılan. Ölümü geldiğinde düşünelim, gökyüzüne baktığınızda bulutlar ve yıldızlar bile artık size göz kırpıyorsa, hayatı doya doya yaşamanın zamanı gelmiştir. Ne dersiniz? Benden bu günlükte bu kadar, hayatı ıskalamayın, yazdıklarımı bir daha, bir daha okuyun sizde ona göre kararınızı verin.
Saygı dolu sevgiyle kalın diyorum...