Sosyal ve Bireysel Roller
İnsanlar sosyal hayat içinde çeşitli roller üstlenir ve birçok kişiyle farklı ilişkiler yürütür. Duygusal, arkadaşlık, iş gibi çok farklı ilişki çeşitleri yaşanmaktadır. Türk kültürü cephesinden bunlardan çok daha önemlisi aile içi ilişkilerdir. Bunu da sağlıklı iletişim kanalları üzerinden gerçekleştirme zarureti bulunmaktadır.
Birey ve toplum; bilinçli ya da bilinçsiz insanı şekillendirme çabasındadır. Kaynağı Mutlak Değerler olanlar bunu güzel sanatlar, iletişim unsurları, sosyal psikoloji kanalları üzerinden gerçekleştirmektedir. Rahmetli Seyit Ahmet Arvasi Estetiğimiz ve Diyalektiğimiz başlıklı eserinde kültürler ve medeniyetler arasındaki rekabet, benzerlik ve zıtlıklar açısından durumu değerlendirmiş, kütüphane raflarına bırakmıştır. Disiplinlerarası bir muhtevaya sahip söz konusu eser, birçok cihetten araştırmacıların yönlerini tayin kazanımı sağlamaya devam etmektedir.
İnsanlar sosyal hayat içinde çeşitli roller üstlenir ve birçok kişiyle farklı ilişkiler yürütür. Duygusal, arkadaşlık, iş gibi çok farklı ilişki çeşitleri yaşanmaktadır. Türk kültürü cephesinden bunlardan çok daha önemlisi aile içi ilişkilerdir. Bunu da sağlıklı iletişim kanalları üzerinden gerçekleştirme zarureti bulunmaktadır. Bazen psikolojik, bazen genetik, bazen de ortam bunu imkansıza yakın bir hale dönüştürebilmektedir. Özel, tek ve benzersiz nitelik arz eden ilişkilerin de sağlıklı bir iletişim kapsamında yürütülmesi gerekiyor aksi takdirde hassas dengeler fark edilmeden kalıcı bir tahribata uğrayabilmektedir. Unutulmaması gereken birey ailesini seçemez, Türk kültürü içinden gelen onu bırakıp gidemez olduğudur. Batı başta olmak üzere diğer kültür ve medeniyetlerin değerleri üzerinden gerçekleştirilecek değerlendirmeler bu iklimde mahsul vermemektedir.
Aile büyükleri, anne, baba, kardeş, yenge, görümce, baldız, kayınbirader yönelik durumlarda mesafe alabilmek son derece meşakkatli olabilmektedir. Hariçtekilerde olduğu gibi söz konusu edilen yakın akrabalar arasında da maddi ve manevi sorumluluklar, misyonlar yüklenilmekte olduğu gibi sosyal ve bireysel rol dengesi kendiliğinden vücut bulur. Her biri maddi ve maddi unsurları kapsar. Denge gündeme gelmişken bunu başarılı bir şekilde yöneten taraf konumu ne olursa olsun liderliğe yürümeye başlar ve bu yürüyüşün zirve anlamında sonu yoktur. Hem bireysel, hem de sosyal sahada rol model olarak hayatını tamamlar.
Rol dengesinde maddi hususlara öncelik verenler doğası gereği daha fazla göze çarpsa da manevi değerler ile temsillerin sessiz bir ekseriyeti teşkil ettiği bilinmektedir. Eşler arasında, çocuklarla, kardeşlerle şekillenen unsurlarda dillendirilmeyen, dillendirilmeye ihtiyaç hissedilmeyen böylesine bir sessizlik söz konusudur. Bunların çok azı sonradan ki bunların da önemli bir kısmı maddi istismarın uzantısı olarak dışa vurulsa da saygı ile hürmeti hak eden miktarı ebediyete yuvarlanıp gitmekte her iki alemde de hak sahibi olunmaktadır.
Bahsi geçen husus iletişim aracı telefon ahize gibidir. İnsanların bazıları bu iletişimden sadece kazanım sağlamaya meyillidir ve bunlar hep böyle devam ederler. Saygı, sevgi, nezaket, şefkat konularında olduğu gibi maddiyatta da haznelerini hep geniş tutarlar. Karşıya aktarma ya da yansıtmada ise aynı istikamette ilerlemezler. Geçmişten bu güne tek güzergahı açık tuttuklarından hemen yanı başındaki dönüş hareketliliğine iştirak etmede güçlük çekerler. Güçlükler caydırıcı hale geldiğinde arkalarında kırıp döktüklerine bakamazlar. Elbette her hususta olduğu gibi burada da yan şeritte ilerleyip ters istikameti fark edemeyenlerin sayıları da bir hayli kabarıktır. Böylesine bir güzergahta kazanılanlar mevkiinin zayi olmasıyla birlikte girdaba dönebilmekte, aynı istikamette ilerleme çabası ağır bedeller ve sert gerçekler olarak iade edilebilmektedir.
Kaynamaya devam eden kazanda öne çıkan tiplemelere bakıldığında
Savurganlar (Sürekli vermeye çalışanlar):
Çalışıp kazanmada gözünü kırpmadan ilerleyip değer verdikleri cephesine döndüklerinde hesapsız, tereddütsüz harcama yapanların kıymeti kendileri görünmez olduğunda elbette atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra anlaşılmaktadır. Ancak “Üsküdar’a geçerken Boğaz’da niceleri” boğulmaktadır. İyi bilinmektedir ki etrafını aydınlattığı halde eriyip giden mum aydınlığın da işaretidir.
Veremeyen cimriler:
Kazandığını maddi ya da fikri fark etmez bir şekilde karşıya aktarmada aşırı kapalı davrananların çok değer verdiklerini çok geçmeden nasıl hurdaya ve çöpe döndükleri defalarca görülmüştür. Ne yazık ki bunlardan kendileri de yararlanamamışlardır. Oysa para ve su misali hayati önem arz eden unsurlar işletilmediği takdirde aslını yitirmektedir. Birbirinden farklılık gösterse de neredeyse her elli kişiden birinde bu tiplemelerin mevcudiyeti öngörülmektedir. İster somut, ister soyut olsun ihtiyaç duyulmayan ve biriktirilen gereksiz yere benimsenen şeylerin tamamının muhafaza takıntısının bu kategoride alınması da uygun görülebilir.
Almaya doymayan açgözlüler:
Çocukluktan itibaren asalak bir şekilde yetişip bunu davranışa dönüştürenler aldıklarını hiçbir zaman hediye saymaz ancak zamanı, dikkati, sevgiyi ve ilgiyi tam bir tüketici modeliyle bitirip yok eder. Üstelik bu birikintiyle sınırlı olmayıp deryaya uzanır kurutur. Yine de anlayamaz. Kitle iletişim araçları arasında önceliğini muhafaza eden televizyon dizilerinde temsilleri dikkat çekmektedir. Ekserisi ana karakter konumunda tercih edilmemektedir.
Almakta zorlananlar:
Sayısal bakımından az bir miktarı simgelemiş olmakla birlikte muhtemel olumsuzların belirli ortamı konumunda yer almaktadırlar. Burada yer alanların bir kısmı kişisel gelişim, bir kısmı terapi, bir kısmı tedavi ile problemlerini aşabileceklerken durumlarını kabullenmeleri de kolay olamamaktadır. Bu sebeple çözümsüzlüğe kitlenerek ilerlenebilmektedir.
Kısaca sıralanan hususiyetlerin bilhassa televizyon dizi ve sinema film projeleriyle bilhassa genç kuşakların takip edebileceği kısalık ve süratte hedef kitleye aktarımı bireysel ve toplumsal rollerde aslî gözün kurumasını engelleyeceği kanaatindeyiz. Yavaş ilerleyiş; fedakarlıklar, acılar, sorumluluklar, vazifeler temsilinde Sipahi (Yönetmen: Hakan İnan, 2022-2023) , Dokuz Oğuz (Yönetmen: Cem Akyoldaş, 2023) örneklemelerinde olduğu gibi erken finali kaçınılmaz kılmakta ve hedeflenen katma değeri ortaya çıkaramamaktadır.
Dengeli ya da dengesiz roller yaşanmışlıklar ve bunlardaki bireyin kendi başına gerçekleştirdiği süreklilik arz eden içsel iletişimle ilgilidir. Bunları bir birinden farklı ancak aynı sıklet noktasında araştırmalarını, faaliyetlerini icra eden disiplin mensupları sürekli güncellemektedirler.
Bireysel yanı sıra sosyal rol dengeleri içerisinde maddi cepheden kaynakların sınırlılığına dem vurulurken manevi cihetten yaklaşıldığın sınırlılığın insanların bizatihi ortaya çıkardığı bir zorlama olduğu hemen anlaşılmaktadır. Durumun böyle olmasına rağmen maddi sınırlılığın manevi hususlara tahakkümü de merkezi organizasyon üzerinden sağlanmaya çalışılmakta yerelden evrensele egemen düşünceye göre dünyanın akış menzili şekillenmektedir. Birey ya da toplum bu menzilde hangi kaynaktan beslenirse beslensin kendini yönlendirene kazanım sağlamaktadır. Beylik ifadeyle oyunu oynayan değil oynatan taraflarla çok fazla muhatap olmamasına rağmen kazanmakta yepyeni mekanlar açarak hakimiyet alanını genişletmektedir. Saçtıkları de tuttukları da genel itibariyle zarardan başka bir sonuç doğurmamaktadır. Oysa ki saçılana da tutulana da ihtiyaç bulunmakta bireysel ve toplumsal rol dengelerinin sağlıklı gelişimine katkı sağlamaktadır. Neyin, ne zaman, ne kadar olduğu hususlarında Mutlak Varlık pınarından beslenilmesi çözümsüz gibi lanse edilen problemlerin ana çözümü olarak kendini göstermekte ve Türk kültürünün bağrında mevcudiyeti muhafaza etmektedir.
Kaliteli hayatın gerçeği bireysel ve sosyal rol dengesinin sağlanmasıdır. Bunun için dünyaya gözlerini açar açmaz gerçeğin ama yalnızca gerçeğin mensubu, takipçisi, mücadelecisi, sevdalısı olunması kaçınılmazdır. Ona ulaşmada ilk adım bireyin tıkır tıkır işleyen beyni, toplumsal ve evrensel yaşanmışlıkların biriktirdikleridir. Olumlu ya da olumsuz noktalar sadece ileriye doğru atılan adımların sürüp sürmeyeceğinin bariyerleridir. Paylaşımcı ancak istismara kapalı, biriktirici ancak sabitlenmeye yol vermeyen, hakiki pınardan beslenen ancak güncelleme yeteneğini geliştiren, yarına koşan ancak dünden kopmayan, beşeri ve fennî bilimleri dikkate alan bir bireyin, bir topluluğun, bir toplumun aşamayacağı hiçbir engel bulunmamaktadır. Bu durum ellerini arkaya bağlayarak boş boş bakmak, salınmak anlamına da gelmemektedir.
Bazen ilişkilerde beklentisiz olma gereğinden bahsedilir. Ancak “almadan vermek Allah’a mahsustur”. Her insan ilişkilerinde saygı görmek, gerektiğinde ilgi görmek, maddi ve manevi paylaşım içinde olmak ister ve bu tip beklentiler olabilir. Önemli olan her iki tarafında bu tip ihtiyaçlarının olduğunu bilerek alma verme dengesini oluşturmaktır. Gerçekten de evrendeki kaynaklar sınırsızdır. Vermekle bitmeyen kaynaklar almakla da bitmez. Bu noktanın hem bireysel, hem de toplumsal açıdan hesaba katılmasıyla pragmatik sonuçlara erişilebilecektir.
Kişinin kendi hayatında ve ilişkilerinde alma verme dengesini kuramaması her şeyden önce kendi içinde öfke ve mutsuzluk yaşamasına neden olur. Verici olduğu düşüncesiyle gereğinden fazla vermeye çalışan insanlar bir noktadan sonra vermekten de mutlu olamaz hale gelir. Çok fazla alıcı olan kişiler de benzer şekilde tatminsizlik ve mutsuzluk yaşar. Mucizenin temsili tabiatın dengelemesinden mutlaka bireysel çabalarla faydalanılmaya çalışılmalıdır. Dengenin bozulmasıyla olumsuzluklar birbirini tetikleyerek bariyerlere dönüşür. Zira hayal kırıklıkları, tükenmişlik, bilinçli ya da bilinçli sömürü, kıtlık kabullenmişliği artarken karşılıklı güven, bereket azalır ve yorgunluk hissi egemen olur. Bütün bunlar arkadaşlıkların, dostlukların sonunu getirir. Ayrılıklar yeni birlikteliklerin sebebi olmasına mukabil kabullenilmiş olumsuzluklar bunun olumlu açılımına kilit vurmaktadır.