Site İçi Arama

savunma

Uzay Savaşı Resmen Başladı mı?

1966 yılında uzay yolu (star trek) Amerikan televizyonlarında dizi film olarak gösterilmeye başlanmıştır. Böylece, insanoğlunun aya ayak basmasından üç yıl kadar önce, zihnindeki hayalleri beyaz perdeye yansıtılmıştır. İnsanların galakside, üçüncü dünya savaşı sonrasında, yeryüzündeki canlılardan farklı diğer canlılarla temaslarını konu alan bu tür filmlerin çok daha farklı senaryoları günümüzde de yaygın bir şekilde gösterime sunulmaktadır.

1966 yılında uzay yolu (star trek) Amerikan televizyonlarında dizi film olarak gösterilmeye başlanmıştır. Böylece, insanoğlunun aya ayak basmasından üç yıl kadar önce, zihnindeki hayalleri beyaz perdeye yansıtılmıştır. İnsanların galakside, üçüncü dünya savaşı sonrasında, yeryüzündeki canlılardan farklı diğer canlılarla temaslarını konu alan bu tür filmlerin çok daha farklı senaryoları günümüzde de yaygın bir şekilde gösterime sunulmaktadır. Aynı zamanda, bu tür filmlerde gördüğümüz çoğu şey, gerçek yaşamda, uzay alanında çığır açan gelişmeler olarak karşımıza da çıkmaktadır. 

Var olan her şeyi içine almış olan sonsuz boşluk olarak tanımlanan uzay, insanoğlu için düne kadar bilinmeyen bir alan olmuştur. Güneş, gezegenler ve bunların uyduları ile yakın uzayda yer alan yıldızlar, yeryüzündeki teleskoplarla keşfedilir olmuştur. Bu öncü çalışmaların devamında, insanoğlu, uzaya erişen teknolojileri de zamanla geliştirmiştir. Bilinmeyen uzayın bize yakın bölümleri, belki de milyonda biri artık bilinir olmuştur. 

İnsanoğluna, ‘yukarılara çıkmak, tepeden görmek’ her zaman cezbedici gelmiştir. İnsan, yukarıya çıktıkça, gördüğü alanın da büyüdüğünü, ufkunun genişlediğini fark etmiştir. Daha geniş alanı görebilenlerin diğerlerine üstünlük kurabildiğini fark etmek, dürbün benzeri vasıtalarla daha ilerileri görmeye çalışmak, insanlığa önemli deneyimler kazandırmıştır.

Bu tür vasıtalara sahip olan toplumlar, özellikle askeri alanda diğerine üstünlük sağlamaya da başlamıştır. Dolayısıyla, birbiriyle çarpışmak zorunda kalan toplumlar; düşman olarak algıladıkları diğer toplumların hareketlerini takip etmek, kendi yurtlarına saldırıp saldırmayacaklarını anlayabilmek, hasım toplumların yaşadıkları bölgeleri gözetlemek gibi ihtiyaçlarını karşılayacak yetenekleri icat etmeye çalışmıştır. 

Toplumun savunulması ve güvenliğinin sağlanması çerçevesinde, düşman, ne kadar uzaktan görülebilirse, o denli tedbir alacak zaman kazanılması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, gözetleme faaliyetleri her dönemde tüm toplumlar açısından önem arz etmiştir. Savaş alanında hâkim bir tepeden düşmanı görmek ve manevralarını ‘okumak’, komutanlara durum üstünlüğü sağlamış, savaşçılarını kolaylıkla sevk ve idare etme imkânı vermiştir. Bu nedenle, her devirde yöntemler değişse de gözetleme asli bir askeri ihtiyaç olmuştur.

Gözetlemek, kelime anlamıyla, birinin yaptıklarını kendisine belli etmeden izlemek demektir. Aslında gözetleme kavramı, askeri terimler olan keşif ve istihbarat faaliyetleri ile entegreli işletilen bir fonksiyona işaret eder. Bu anlamda gözetleme; kendisi bir ateş gücü olmadığı halde, harekât sahasında dost kuvvetlerin etkinliğini artıran role sahip olması ve sayıca az olan kuvvetin dahi büyük kuvvete eşdeğer ‘etki’ oluşturabilmesine olanak tanıması yönüyle kuvvet çarpanı (force multiplier) olarak tanımlanmaktadır.

Gözetleme sürekli yapılır. Gözetlemeyle elde edilen kesintisiz bilgi akışı, sürekli ve gerçek zamanlı olarak harekat merkezlerine aktarılır, havadaki uçaklar veya denizde seyreden savaş gemileri, denizaltıları, karadaki zırhlı ve taktik araçlar arasında paylaşılır. Böylece harekâtın taktik resminin oluşumuna hizmet ederek, savaşın kazanılmasını dolaylı olarak temin eder. Gözetleme ile elde edilen düşman birliklerinin (kara, deniz, hava ve diğer) konuş ve kuruluş düzenine, manevralarına vb. işleme tabi tutulmuş bilgi setlerine; uygun formatta, savaşta vazife alan en büyüğünden en küçüğüne tüm komutanlar ile havadaki pilottan denizdeki amirale, düşman ülkeye sızan istihbarat elemanına kadar savaşta doğrudan ve/veya doğrudan rolü olan herkesin ihtiyacı vardır. 

Günümüzde kullanılan modern gözetleme sistemleri; kullanıcılara, üretilen gözetlemeye dayalı bilgi setlerini, kriptolu ve istenen formatta, 7/24 gerçek zamanlı ve kesintisiz aktarabilmektedir. Savaşan dost unsurların tümünün ‘ağ destekli harekât’ ortamında birlikte görev yapabilmesinin özünü, gözetleme (keşif ve istihbaratla birlikte) imkân ve kabiliyetleri oluşturmaktadır. 

Bu yönüyle, askeri boyutta, muhabere (iletişim), seyrüsefer (navigation), hedefi bulma, hedefi imha etme ve benzeri sayısız askeri fonksiyon, gözetleme faaliyetleriyle entegreli yürütülmektedir. 1903 yılında uçan ilk motorlu uçaktan önce de balonlar kullanılmak suretiyle, havadan keşif, istihbarat ve gözetleme faaliyetleri, klasik yöntemleri aşan uygulamalar olarak harp sahasına girmiştir. Uçakların gelişmesiyle birlikte, havadan gözetleme faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğu uçaklarla yapılmaya başlanmıştır. Bu noktada, 1950’li yıllarda Doğu Bloku ülkelerini gözetlemek için kullanılan Amerikan U2 casus uçakları öncelikle akla gelmektedir. Uçakların yerden vurulma ihtimali arttıkça, daha üst irtifalarda görev yapabilecek bir arayışa giren ABD ve Sovyetler Birliği, kendi uydu programlarını başlatmışlardır. Böylece Soğuk Savaş ortamında uzay yarışı, büyük güç rekabetinin bir yansıması olarak devam etmiştir.

Bu yarışın başlangıcı; Almanların ünlü V-2 füzelerini İngiliz topraklarındaki hedeflere yöneltmesini sağlayan roket teknolojisine dayandırılmaktadır. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, bu teknolojiyi (Alman bilim adamları dahil) ele geçiren Sovyetler, Amerikalılara göre bir adım öne geçme fırsatı yakalamışlardır. ABD de, roket teknolojisini bilen bazı Alman bilim adamlarının savaş sırasında Amerika’ya yerleşmesinden, atom bombası yapımında olduğu üzere, uydu teknolojisi için de yararlanmıştır. Böylece, kendi teknolojilerini, Alman roket teknolojisiyle birleştiren süper güçler, uzay alanına yönelik araştırma ve geliştirme çalışmalarına hız vermişlerdir. O dönemde, uzay alanında öne geçmek, iki blok arasında bir üstünlük ve itibar vesilesi olarak görülmeye başlanmıştır.
Nitekim, 4 Ekim 1957 tarihinde Sovyetler Birliği, Sputnik 1 adlı ilk yapay uyduyu uzaya fırlatmak suretiyle, bu yarışta ABD’nin bir adım önüne geçmeyi başarmıştır. Dünyamız için aslında tekerleğin bulunması kadar önemli olan bu hadise, uzaya erişmek adına, öncü bir hamle olmuştur. Bu hamle sayesinde, 1969’da insanoğlu ilk defa Ay’a ayak basabilmiştir. Bugün Mars’a yolculuk veya uzay derinliklerine seyahat düşünceleri, hayal olmaktan öteye geçmiştir. Hatta bu alanda çeşitli öncü şirketler, öngörülen bu seyahatlerin biletlerini bugünden satmaya başlamıştır. Yakında uzayda seyahat sıradan bir yolculuk haline gelecektir dersek herhalde yanlış olmayacaktır.

Artık günlük yaşamlarımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen cep telefonlarımız, tablet ve bilgisayarlarımız, her yerde kullandığımız navigasyon cihazlarımız, evlerimizde işe gitmeden çalışmamıza izin veren terminaller vb. tüm sistemler, Sputnik 1 benzeri dünya yörüngesinde seyreden uydular sayesinde fonksiyonlarını yerine getirmektedirler. Öyle ki, herhangi bir nedenle uydular devreden çıktığında, tüm bu gelişmiş cihazların, sistemlerin veya ekipmanların, büyük oranda ‘işe yaramaz’ nesneler haline geleceklerini söylemek herhalde kehanet olmayacaktır. Akıllı evlerimiz, arabalarımız, yatlarımız da şüphesiz akıllarını yitirmek durumunda kalacaklardır.
Dolayısıyla uydular; sadece savunma ve güvenlik için gereken askeri vasıtalar olmaktan öteye geçen, rutin ihtiyaçlarımıza karşılık gelen yetenekler olarak yaşamlarımızın dolaylı bir parçası haline gelmişlerdir. Her insanın bir şekilde hayatını kolaylaştıran, tüm insanlığa hizmet sunan sistemlerdir. Uyduların varlığının ortaya çıkardığı en belirgin risk; hepimizi bağımlı kılan dünya sisteminin, uzayda seyreden, en kritik elemanı haline gelmiş olmalarıdır. 

Uydu desteği olmadan, herhangi bir ülkenin askeri alanda bir diğerine üstün gelmesi de hemen hemen imkânsız hale gelmiştir. Bu nedenle, günümüzde onlarca ülke, öncelikle güvenlik ve savunma gereksinimleri doğrultusunda, uzaya kendi uydusunu fırlatma ve dünya yörüngesine yerleştirme yeteneklerine sahip olmuştur, olmaya gayret göstermektedir. Kendi uydusuna sahip olan her ülke, askerî anlamda, harekât bağımsızlığı açısından önemli bir yeteneği bünyesine kazandırmış sayılmaktadır. 

Çağımızda, harekât sahasına destek veren askeri uyduların ‘kapatıldığı’ bir ortamda, ordular, harp silah ve araçlarını, bunların sahip olduğu sıradan yetenekleri dahi kullanamaz hale gelmektedir. Savaş ve barış şartlarındaki tüm askeri faaliyetler, uydu kullanımına bağımlı hale gelmiştir. Uydu desteği olmadan, herhangi bir askeri gücün, bölgesel veya küresel bir savaşı kazanma olasılığı ortadan kalkmıştır diyebiliriz. Ancak, küçük çaplı, dar sahalardaki harekât fonksiyonları, belirli kısıtlarla yerine getirilebilir, uydular olmadan muharebeler belki kazanılabilir. Uyduların ‘kapatıldığı’ ya da ‘vurulduğu’ şartlarda, savaş için gerekli sistemi sağlayacak askeri yeteneklerin kullanılabilirliği konusu, savaşan taraflar için ayrı planlamaları gerektirecek kadar özel bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmekte ve bu çerçevede harekat planlarının hazırlanması gerekmektedir.

İnsanoğlunun, askeri ve sivil kullanımda hem yerel hem küresel ölçekteki uydu bağımlılığı devam ederken, uyduların korunması/vurulması kapsamında, çift yönlü uzay çalışmaları da doludizgin devam etmektedir. Artık uzaya uydu göndermek sıradan bir yetenek olarak görüldüğüne göre, olağan dışı uzay yeteneklerine sahip olmak, istenen farkı yaratmak için gerekli görülmektedir. Bu alanda bir adım öne çıkan ülkeler, diğerlerine karşı, sahip olduğu uzay silah üstünlüğünü, uzaydaki ve yeryüzündeki mücadele alanlarına yansıtabilecektir. Bu kapsamda öne çıkan iki araştırma ve geliştirme (AR-GE) ekseni bulunmaktadır: 

  • AR-GE (1): A uydusunu yörüngesinde seyrederken havadaki bir uçaktan, yörüngedeki başka bir uydudan veya yerden havaya atılacak bir füzeyle devre dışı bırakmak, yörüngesinden çıkarıp işlevsiz kılmak veya imha etmektir. Bu maksatla, füze, lazer silahları, siber saldırı benzeri hard-kill veya soft-kill yeteneklerinin geliştirilmesine devam edilmektedir.
  • AR-GE (2): A uydusu yörüngesinde seyrederken, A uydusuna kazandırılacak silah yeteneğiyle, yerdeki, havadaki veya uzaydaki herhangi bir hedefi füzeyle veya yönlendirilmiş enerjiyle, lazerle vurmak, köreltmek veya nötralize etmektir.

Her iki eksendeki çalışmalara yönelik haberler onlarca yıldır zaman zaman medyaya servis edilmektedir. Güncelliği yönüyle, bu yazımızda, ARGE-1 ekseninde gerçekleştirilen uydusavar silahlarına yönelik testleri ve etkilerini ele almak istiyoruz. 

Askeri terminolojide, ASAT (Anti-Satellite Attack veya Weapon) olarak geçen uydusavar silahları yarışındaki gündemi Rusya’nın 15 Kasım 2021 tarihinde gerçekleştirdiği uydusavar silah testi belirlemiştir. Yerden havaya atılan ve bir uyduyu imha eden ilk başarılı test atışı, anılan tarihte, Ruslar tarafından gerçekleştirilmiştir. Herhangi bir uydunun yerden ateşlenen bir füzeyle vurulabilmesi, 1957 yılındaki Sputnik 1’in uzaya gönderilmesi kadar önemli bir hadisedir. Dünya tarihi açısından bir ilktir. Fikir seviyesinden realiteye uzanan bütünleşik çalışmaların ürünüdür. 
15 Kasım testi; kendi yörüngesinde seyreden herhangi bir uydunun vurulabilmesi anlamına gelmektedir. Artık, yakın uzayda sığınılabilecek emniyetli bir liman kalmadığını hepimize göstermiştir. Bilindiği üzere, 11 Eylül’de okyanusun ötesinde ‘vurulmaz’ denen Amerika’nın, kendi kıtasında ‘vurulması’, Amerikalıların kafalarındaki güvenlik paradigmasını derinden sarsmıştır. Uydusavar silahlarının başarısı da benzer şekilde, uzay paradigmasının sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Uzaydaki ekipman ve araçların savunulmasını zorunlu kılan bu gelişme, uzay güvenliğine ilişkin endişelerimizi daha da görünür kılmıştır.

Aslında, Rus testinin benzerleri, yıllar içinde, ABD dahil birçok ülke tarafından yapılmıştır. Bu alana yatırım yapmakta olan ülkeler, ASAT silahlarını geliştirmekte ve test etmektedir. 2007 yılında Çin, kendi meteoroloji uydularından birine ASAT füzesi fırlatmıştır. Hindistan, 2019 yılından itibaren ASAT testlerine başlamıştır. 2020’de Rusya iki adet ASAT füzesini test etmiştir. 
Şu ana kadar bu alanda, toplamda 12 adet uydusavar silah testi gerçekleştirilmiştir. Ancak, 15 Kasım’da Rusların Nudol olarak isimlendirdiği ASAT sistemiyle atış testi diğerlerinden bir adım öne çıkmıştır. 15 Kasım’daki testin diğerlerinden farkı, yörüngeye oturan füzeyle uydunun vurulması yöntemine göre yapılmış olmasıdır. Bu yönüyle bir ilktir. Teoriden uygulamaya geçiş başarılmıştır. Daha önce bu alanda test faaliyetlerini yürüten tüm ülkeler test atışlarında kullandıkları uydusavar füzelerini; gerçek bir uydu yerine, uzayda bir yörüngede seyrettiği varsayılan bir uyduya, bir başka ifadeyle hayali veya sanal bir uyduya atış şeklinde yönlendirmişlerdir.

15 Kasım’daki test atışında, Ruslar, dünya yörüngesinde seyir halindeki gerçek bir hedefi vurmuştur. 1980’lerde ömrünü tamamlamış, Cosmos 1408 (elektronik ve sinyal istihbarat maksatlı) adlı eski bir Sovyet uydusu hedef olarak alınmıştır. Yaklaşık 3.860 pound (1.750 kilogram) ağırlığa sahip olan, oldukça büyük sayılabilecek bu uyduya atış gerçekleştirilmiştir. Cosmos 1408; saatte 17.000 mil hızla [saatte 27.000 kilometre] seyir halindeyken, bu uyduyu hedef alan uydusavar füzesi, Cosmos 1408’ün yörüngesine oturmuş ve ‘çarpma’ etkisiyle parçalanmasını sağlamıştır. 

Halihazırda bu alanda çalışmalarını sürdüren tüm ülkelerin kullandığı uydusavar füzeleri, yeryüzünden uzaya fırlatma yöntemiyle uzaydaki hedefine gönderilmektedir. Bu yöntemin, havada seyir halindeki uygun yeteneklerle donatılmış uçaklardan atılacak uydusavar füzeleriyle de gerçekleştirilmesi mümkün gözükmektedir. Uzayda uydudan ateşlenen, uydu benzeri uzun süre yörüngede kalabilen, istenildiğinde ‘uyandırılarak’ ateşlenecek ve yörüngedeki hedef uyduyu imha edecek şekilde, daha gelişmiş yöntemlerin hayata geçirilmesi de söz konusu olabilecektir. Bu esasa dayanan ASAT testleri henüz başlamamıştır. Ancak yakında başlatılabileceği de aşikardır.
Ruslar tarafından canlı ve nispeten büyük bir uyduya yapılan uydusavar atış testinin başarıyla sonuçlanması, beraberinde başka tartışmaların yapılmasına yol açmıştır. Bu büyüklükte bir uydunun vurulması neticesinde, yakın uzay ‘parçacık kirlenmesine’ maruz kalmıştır. Rusların, bu testi çok daha küçük bir uyduya ateş ederek gerçekleştirmesinin daha doğru bir yöntem olacağı, uzay uzmanları tarafından dünya gündemine taşınmıştır.15 Kasım’da yapılan ASAT testinde vurulan Cosmos 1408 uydusundan, 1500’e yakın parçacıktan oluşan çöp bulutu oluşmuştur. Buna neden olan Ruslar, ‘sorumsuzlukla’ suçlanmıştır.

Uzmanlara göre, Cosmos 1408’in vurulmasıyla ortaya çıkan küçük parçacıklarının çoğunluğu, önümüzdeki beş yıl içinde yeryüzüne düşecektir. Ancak bazı parçalar, 50 yıl ve ötesinde uzayı kirletmeye devam edecektir. Bu durum, yörüngedeki uyduların, ‘serseri’ parçacıklarla çarpışma olasılığını akla getirmektedir. ASAT testleri neticesinde, dünya yörüngesinde seyir halinde yıllarca kalacak parçacık bulutlarının, uydu güvenliğine etkileri açısından, uzayda uyduları olan ve/veya uydu fırlatacak tüm ülkeler tarafından öncelikle ele alınması gereken bir sorun olduğu anlaşılmaktadır.

Bu duruma işaret eden ABD Uzay Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Dickinson, “Ruslar, uzayda stratejik istikrarı baltalamaktadır. ASAT testlerinde kullanılan yöntem, diğer ulusların uzaydaki varlığını tehdit etmektedir” anlamına gelen ifadeleri kullanmıştır. Güney Kore ise, tüm ülkeleri uzayı barışçıl amaçla kullanmaya ve uzayda ortak kurallar geliştirilmesi için iş birliğine davet etmiştir.

Sonuç olarak, devletler arasında uzay boyutunun yaygın kullanımı, uzayı bir savaş alanı haline getirmek üzeredir. Uzay hakimiyeti, uzay üstünlüğü, hava sahası kavramına benzer şekilde uluslararası ilişkilerin ve uluslararası hukukun konusu haline gelmek üzeredir. Devletlere ait uzay sahalarının belirlenmesi, uzay sahası ihlallerinin savaş nedeni sayılması gibi uluslararası yeni sorunlar, yakın dönemde devletler arası gündemi belirlemeye adaydır. 

Uzayın sunduğu imkânlardan yoksun olmak, uzay teknolojisi olmadan (küresel konumlamaya dayalı GPS navigasyon sistemleri, uydu telefonları, füze savunma sistemleri, istihbarat araçları, stratejik keşif vasıtaları, gözetleme yetenekleri vb.) savaş yapmak anlamına gelecektir. Var olan yetenekleri indirgemek, ‘uzaysız’ boyutu desteği olmadan savaş yapmak, artık neredeyse kazanılması imkânsız bir çaba olarak görülmektedir. 

Aynı zamanda bir ülkenin uzaydaki ekipmanlarına (uydular, uzay istasyonu, uzay mekikleri vb.) yönelik herhangi bir saldırının (siber saldırı, uydusavar füze veya katil uydu kullanımı benzeri) savaş sebebi (casus belli) sayılması söz konusudur. Benzer durum, uzayda konuşlu sistemlerden yeryüzündeki hedeflere karşı yapılacak saldırılar için de geçerli olacak, bir anda uzay savaşını yeryüzüne indirebilecektir.

Bir başka yazımızda, uzaydan yeryüzüne saldırı silahlarındaki gelişmeleri, kavramsal boyutta ve icra edilmekte olan testler kapsamında ele alacağız.

Kaynaklar
Astronauts hide: Russia launches anti-satellite missile, US responds angrily, 15 Kasım 2021, Erişim Adresi: https://m.ynet.co.il/articles/skwtdvxut
Chelsea Gohd, Russian anti-satellite missile test was the first of its kind, 15 Kasım 2021, Erişim Adresi: https://www.space.com/russia-anti-satellite-missile-test-first-of-its-kind
Spece.com staff, The Most Dangerous Space Weapons Ever, 21 Aralık 2016, Erişim Adresi: https://www.space.com/19-top-10-space-weapons.html
Savunma Tr Teknoloji, “Güney Kore'den uzayda ortak kurallar geliştirme çağrısı”, 21 Kasım 2021, Erişim Adresi: https://www.savunmatr.com/teknoloji/guney-kore-den-uzayda-ortak-kurallar-gelistirme-cagrisi-h15464.html
Sandra Erwin, “ABD Ordusu Hindistan'ın Anti-Uydu Füze Testinden Hemen Haberdar Oldu”, 30 Mart 2019, Erişim Adresi: https://www.space.com/us-military-immediately-aware-of-indias-anti-satellite-missile-test.html
Aşkın İnci Sökmen, Yeni Savaş Alanı: Uzay, TASAM Geleceğin Güvenliği, s.87-112, Erişim Adresi: https://tasam.org/Files/Icerik/File/Gelecegin_güvenigi_İGK_4_EKT_(2)_pdf_9e23cf81-08d6-4065-858d-5639c5ee70b7.pdf

Dr. Hüseyin FAZLA
Dr. Hüseyin FAZLA
Tüm Makaleler

  • 23.11.2021
  • Süre : 8 dk
  • 1970 kez okundu

Google Ads