Suriye Harekâtında Türkiye'nin Hedefleri Nereler?
ABD’yi ve yer yer Rusya Federasyonu’nu arkasına alan Suriye’deki PKK güçleri; Irak’ın kuzeyinde hüküm süren Kürt grupları ile birleşik bir cephe oluşturmayı, Irak’tan Suriye’ye uzanan ve denize çıkışı öngörülen bir Kürt Koridoru oluşturmayı ve nihayetinde Irak’ın kuzeyinde denendiği üzere Suriye’de Bağımsız Kürdistan’ın ilanı için elverişli ortamı oluşturmayı hedeflemişlerdir.
Suriyeli Sığınmacılar Türk Topraklarını Mesken Tuttu:
Türkiye, Arap Baharı sonrasında Suriye’de bozulan dengeler ve kaybolan istikrar sonrasında, 2012 yılından itibaren Suriye bağlamındaki çözüm arayışlarının bir parçası olmak, masada bulunmak, gerektiğinde sahada varlığını göstermek bağlamında bir siyasi ve askeri strateji izlemiş, izlemeye devam etmektedir.
Suriye’den Türkiye’ye göç hareketleri sonrasında 2016 başında yaklaşık 3 milyon civarında (günümüzde bu rakamın 4 milyonu aştığı bilinmektedir) Suriyeli sığınmacı Türkiye’ye geçiş yapmış, bunların çok az bir bölümü Avrupa ülkelerine gidebilmiştir. Çoğunluğu Türk topraklarını kendilerine geçici ve bugünlerde kalıcı mesken haline getirmiştir.
Bu durum, Türk Hükümetinin geçmişten günümüze uyguladığı çeşitli politikaların bir sonucudur. Bir bakıma zorunlu olarak sınır kapılarını Suriyeli sığınmacılara açmak durumunda kalan Türk Hükümetleri, daha Arap Baharı söylemlerinin olduğu dönemde gündeme gelmeye başlayan bu olasılığa mesafeli durmuştur. Nihayetinde, Suriye’de yaşanacak bir iç savaş sonrasında geniş kitlelerin Türk topraklarına geçebileceği öngörülerini dile getiren düşün adamlarını, kurum ve kuruluşların öngörülerini Türk Hükümetinin geçmişte pek dikkate aldığını söyleyemeyiz.
Bu yaklaşımın bir uzantısı ve sonucu olarak sığınmacı akınına uğrayan Türkiye; 18 Mart 2016 tarihinde Avrupa Birliği ile imzalanan mutabakat sonrasında, gönüllü olarak Suriyeli sığınmacıların bekçiliğine soyunmuş, Avrupa devletlerine doğru olası büyük göç hareketlerinin oluşmasının önüne set çekmiştir. Bundan böyle Suriyeli sığınmacılar, Avrupa’nın değil Türkiye’nin kanayan bir sorunu haline gelmiştir.
Türkiye-Suriye Sınır Bölgesinde İstikrarsızlığın Artması:
3-4 milyon gibi büyük bir nüfusun ağırlıklı olarak Suriye’nin kuzeyini ve özellikle de Fırat’ın batısını boşaltması neticesinde, bu bölgelerde Suriye PKK’sı (PKK, YPG ve PYD) varlığını pekiştirmiştir. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) isimlendirmesi altında İŞİD’le mücadele ettiğini iddia eden ABD’nin yanında yer alan ve bunun karşılığında kuzey Suriye topraklarında hüküm sürme ayrıcalığı verilen Suriye PKK’sı gücünü artırma fırsatı yakalamıştır. Suriye PKK unsurları tarafından bölgedeki bozulan denge ve şartlar altında varlıklarını sürdürme arayışına giren Türkmen nüfusa uygulanan baskılar, topraklarından zorla göçe zorlamalar, çoğunluğu Arap olan yerleşim yerlerinde bile Kürt etnik gruplar lehine demografik yapıyı bozan nüfus hareketleri, Suriye’nin kuzeyinde istikrarsızlığın daha da artmasına ve Türkiye’nin sınır güvenliğinin tehlikeye girmesine neden olmuştur.
ABD’yi ve yer yer Rusya Federasyonu’nu arkasına alan Suriye’deki PKK güçleri; Irak’ın kuzeyinde hüküm süren Kürt grupları ile birleşik bir cephe oluşturmayı, Irak’tan Suriye’ye uzanan ve denize çıkışı öngörülen bir Kürt Koridoru oluşturmayı ve nihayetinde Irak’ın kuzeyinde denendiği üzere Suriye’de Bağımsız Kürdistan’ın ilanı için elverişli ortamı oluşturmayı hedeflemişlerdir.
Bu durum, Türkiye’nin sadece diplomatik çabalarla bir çözüm getirmesinin ötesinde, de facto bir Kürt Devletine giden oluşumun kapılarının aralanması sonucunu doğurmuştur. Böylece, Türk Devleti; Suriye-Türkiye sınırında, çoğunlukla Fırat’ın batısında kalan kısımda, Türkiye sınırından 30-40 kilometre kadar derinlikteki bölgelerde, bölümler halinde bir dizi askerî harekât yapmaya karar vermiştir.
Suriye PKK’sına Karşı Yürütülen Harekâtlar:
Fırat Kalkanı Harekâtı:
24 Ağustos 2016-29 Mart 2017 tarihleri arasında Azez-Cerablus yerleşim yerleri arasında kalan bölgede icra edilmiştir. Toplamda 243 meskûn mahalde asayiş sağlanmış, 2.015 km²’lik alanın kontrolü Türk askeri birliklerine geçmiştir. Böylece, bozulan düzeni tekrar sağlamak mümkün olmuş, Türk devletinin bu bölgeye yaptığı ilave yatırımlarla birlikte tesis ettiği güvenli bölge, Suriye’nin bu bölgesine istikrarı getirmiştir.
Zeytin Dalı Harekâtı:
20 Ocak 2018 tarihinde başlatılan bu harekât, Hatay’ın doğusu ile daha önce icra edilen Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi arasında kalan Afrin şehri ve civarında gerçekleştirilmiştir. Suriye Milli Ordusu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ortak operasyonu neticesinde, 282 meskûn mahallîn bulunduğu bu bölgede 2.000 km²’lik alanın kontrolü sağlanmıştır. Bu harekât neticesinde, bu bölgedeki PKK unsurları sınırdan 35 kilometre kadar derinlikteki bölgelere sürülmüştür.
Barış Pınarı Harekâtı:
9 Ekim – 25 Kasım 2019 tarihlerinde, Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundaki bölge merkezli olarak icra edilmiştir. Bu harekât esnasında 23 Ekim 2019 tarihinde Türkiye-Rusya görüşmeleri neticesinde imzalanan Soçi Mutabakatı ile,
- Barış Pınarı Harekât Alanı dışında kalan Türkiye-Suriye sınırının 30 kilometre güneyinin temizlenmesi,
- Bu bölgenin daha güneyindeki topraklara YPG unsurlarının Suriye ve Rusya Federasyonu tarafından çıkarılması
kabul edilmiştir. Bu süreci ve mutabakatı zımnen ABD de desteklemiştir. Böylece Türkiye-Suriye sınır bölgesinde 444 kilometre uzunluğundaki bir bölgede Güvenli Bölge tesis edilmesi mümkün olabilmiştir.
Bahar Kalkanı Harekâtı:
27 Şubat-5 Mart 2020 tarihleri arasında İdlib bölgesi merkezli dar bir alanda icra edilmiştir. Reyhanlı güneyinin ve Cilvegözü sınır kapısı bölgesinin güvenliği, bu harekât neticesinde Türkiye açısından pekiştirilmesi sağlanmıştır.
Türkiye-Suriye Sınırına Güvenlik Duvarının İnşası:
Bu arada, 2016 yılının Ocak ayında başlatılan Türkiye-Suriye sınırına güvenlik duvarı örülmesi projesi 2021 yılında tamamlanmıştır. Projenin amacı; yasal yollardan girip kayıt yaptırmamış, geçici kimlik belgesi olmayan Suriyeli sığınmacılar, kaçakçılar ve "terör örgütü" üyelerine karşı sınırı korumak olarak belirlenmiştir. Suriye-Türkiye sınırı 911 kilometre ile Türkiye'nin en uzun sınırı olup Ankara Antlaşması ile belirlenmiştir. Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla birlikte günümüzdeki şeklini alan Türkiye-Suriye ortak sınırında, kaçakçılık faaliyetleri haricinde, 1990’lı yıllarda Hatay’a yönelik PKK saldırılarının varlığı dışında büyük oranda güvenliği tehdit edebilecek gelişmeler yaşanmamıştır.
Ancak, Arap Baharı sonrasındaki Suriye iç savaşına bağlı gelişmeler, iki ülke arasındaki sınırı adeta kevgire, bir başka deyişle yol geçen hanına döndürmüştür. Türkiye, askeri tedbirlerin yanında fiziki tedbirlerin de devreye sokulması gerektiğini değerlendirmiş ve bu kapsamda sınıra duvar örülmesi kararlaştırılmıştır.
Toplamda 837 kilometre uzunluğunda inşa edilen bu duvar, 7 tonluk beton blokların birbirine eklenmesiyle oluşturulmuştur. Projenin finansmanı sınır valilikleri öncülüğünde sağlanmıştır. Duvarların her biri 7 ton ağırlığında, 2 metre genişliğinde, 3 metresi beton ve 1 metresi tel örgü olmak üzere 4 metre yüksekliğinde tasarlanmıştır. Duvarda belirlenen çeşitli noktalarda gözetleme kuleleri de inşa edilmiş, devriye yolları oluşturulmuştur. Yine güçlendirilmiş kafes tel, aydınlatma sistemleri, bekler durumdaki aktif hudut birlikleri, balon ve mini İHA kullanımı, mobil zırhlı araçların imkanlarından yararlanılması, havadan ve karadan gözetleme, akustik sensörlerin kullanımı, uzaktan kumandalı silah sistemlerinin ama merkezlerden yönetimi, lazerli silahlarla nokta operasyonlarının icrası, geçişleri algılayabilecek otomatik yazılımların kullanımı ve benzer ileri teknolojilerden yararlanılmaya başlanmıştır.
Suriye Harekâtı:
Türkiye’nin yıllardır almaya çalıştığı fiziki tedbirlerin yanında icra ettiği askeri harekatlara ve diplomatik çabalara rağmen, Türkiye-Suriye sınır bölgesinde Suriye PKK’sının varlığı Türk halkına ve sınır bölgesindeki askeri birliklere tehdit oluşturmaya devam etmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerde varlığını artıran PKK’lı teröristleri derinlikteki bölgelere doğru püskürtmek amacıyla Suriye’ye bir askeri operasyon yapıp, sınır boyunca güvenli bir bölge oluşturmayı planladığını duyurmuştur. Son 10-15 gün içerisinde gündeme oturan bu konuya, 26 Mayıs 2022 tarihinde toplanan MGK’nın sonuç bildirisinde de yer verilmiştir.
İcra edilmesi beklenen harekâtın iki bölgeye yoğunlaşması bekleniyor. Erdoğan’ın satır aralarında işaret ettiği üzere, bu bölgeler Tel Rıfat ve Münbiç yerleşim yerleri ve civarlarıdır.
Münbiç, Türk sınırına 30 kilometre uzaklıktadır. Nüfusunun %99’u Arap kökenli olmasına rağmen, şehrin kontrolünün Suriye PKK’sının elinde olduğu iddia edilmektedir. Türkiye-Suriye sınırı boyunca uzanan M4 otoyolunun da geçtiği, Bab, Cerablus, Aynularab, Rakka arasındaki istikrarsızlığın beşiği ve Suriye PKK’lılarının yuvası haline gelmiş bir yerleşim yeridir. Esasında, 2018 yılında icra edilen Zeytin Dalı Harekâtının hedefleri arasında gösterilen Münbiç’e Türk birliklerinin girmesi, o dönem için çeşitli nedenlerle sonradan gerekli görülmemiştir.
Tel Rıfat ise diğer önemli bir bölge olup, Türkiye’ye 18 kilometre mesafedeki yerleşkedir. Afrin harekâtı esnasında bu bölgeden güneye göç eden Kürt etnik topluluklarının (100.000 kişi civarında) toplanma yeri haline gelmiştir. Burası, burada yaşamakta olan 50.000 kişilik nüfusla birlikte toplamda 150.000 kişilik bir nüfusu barındırmakta, Kürt Özerk Yönetimi’nin elinde tuttuğu ‘sağlam kalelerden biri’ olarak görülmektedir.
Olası bir harekât için Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı, Tel Rıfat civarında yer alan Rus üslerinden (Minnag dahil) bahsetmeden, Suriye ile ortak operasyon yapma ihtiyaçlarının kalmadığını, Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama alabilmek için terörle ilgili kaygılarının giderilmesi gerektiğini, ABD’nin Suriye içindeki ayrılıkçıları desteklemeye devam ettiğini bildirmek suretiyle, Türkiye’nin icra edebileceği bir harekâta ‘yeşil ışık’ yaktıklarını zımnen kabul ettiklerini ifade etmiştir. Bugün Alman Dışişleri Bakanıyla birlikte Türkiye’yi ziyaret etmekte olan Lavrov’un bu harekâta yönelik Rus politikasını netleştirecek ifadeler kullanması bekleniyor.
ABD ise, sözcü Kirby’nin ağzından, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir harekât icra etmesinden endişeli olduklarını, İŞİD’le mücadeleye destek veren SDG unsurlarının bu harekâttan zarar görmesini istemediklerini söylemiştir. SDG demek Suriye PKK’sı demek olduğundan, ABD adeta terör örgütünün zarar görmemesini nasıl sağlayabilirim arayışına girmiştir.
Suriye, kendi topraklarında haliyle bir Türk harekâtının yapılmasına sıcak bakmıyor ama yapabileceği pek bir şey bulunmuyor. Öte yandan Suriye yönetimi üzerinde nüfuzu halen devam etmekte olan, Halep, Şam ve civarında kendi askeri üslerini bulunduran İran da Türkiye’nin olası bir Suriye Harekâtını yapmasını istemediğini belirten ifadeler kullanmıştır.
Türkiye’nin Olası Bir Harekât Sonrasında Ulaşmak İstediği Hedefleri Nelerdir?
Türkiye, açık bir şekilde teröristleri sınır hattından 30-35 kilometre kadar güneye, derinlikteki Suriye topraklarına doğru uzaklaştırmak ve sınır boyunca güvenli bölge hattının tesis edilmesinin önünde birer engel olarak duran Münbiç ve Tel Rıfat’ı tampon bölgeye dahil etmek istemektedir. Aynı zamanda Aynel Arab, Aynel İsa yerleşkelerinin de düşünülen güvenli bölge hattının içine dahil edilmesi öngörülmektedir.
Son günlerde sergilenen diplomatik çabalar da, mümkün olabilirse, askeri harekât yapmadan bu hedefe ulaşmak üzerine yoğunlaştı.
Erdoğan, 2019 yılında da sınır boyunca bir güvenlikli bölge oluşturma planını gündeme getirmişti ancak güvenlik bölgesi oluşturma hedefi tam manasıyla (Soçi mutabakatına rağmen) gerçekleşemedi.
Sonuç:
İç politikada, Zafer Partisi başkanı Özdağ başta olmak üzere, muhalefetin yurt içindeki Suriyeli sığınmacıların varlığından ve iç istikrarı bozucu davranışlarını gündeme getirmesinden rahatsız olan Erdoğan, Suriye’ye gerçekleştirilecek bir harekât sonrası tesis edilecek güvenli bölgeye hiç olmazsa, seçimlerden önce 1 milyon civarındaki Suriyeli sığınmacıyı yerleştirme planı yapıyor şeklinde birtakım değerlendirmeler içerde ve dışarda yapılıyor.
Ayrıca, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle, büyük oranda askerlerini Suriye’den çeken Rusya’nın boşalttığı bölgelerdeki boşluğun Suriye PKK’sı tarafından doldurulmasının önüne geçilmek isteniyor. Türkiye’nin BM 51. Madde kapsamında terör örgütünün sınır bölgesinde gerçekleştirdiği saldırıları durdurmaya yönelik bir karşı harekât her şeyiyle uluslararası hukuk açısından gereken meşruluğa fazlasıyla sahip bulunuyor. Diplomatik temaslarla bu meşruluğun kabul görmesi, olası itirazlara anlamlı yanıtlar verilerek dünya kamuoyunda Türkiye aleyhine bir hava oluşmasının önüne geçilmesi, en nihayetinde “teröristleri sınırdan uzaklaştırmak” bağlamında harekâtın icra edilmesi geçerliliğini korumaktadır.