savunma

Suriye’ye Kara Harekâtı Yapılacak mı?

Zaten Erdoğan da savaşa hazır. Tüm söylemleri, kamuoyuna her vesileyle verdiği mesajları bu yönde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Kasım sonrasındaki konuşmalarında Suriye'nin kuzeyine yönelik harekatın sadece hava harekatıyla sınırlı kalmayacağını belirtiyor. Erdoğan ‘uygun zamanda’ Kuzey Suriye’ye kara harekâtı yapılacağını söyledi ancak ‘mutlaka’ demedi. Diplomatik temaslara da Türkiye’nin açık olduğunu, 2019 yılında verilen sözlerin (ABD ve Rusya Federasyonu) tutulması halinde Türkiye’nin bir kara harekâtını icra etmek durumunda olmadığını da satır aralarında fısıldamaya devam etti.

Dün gece saatlerinde ajanslar Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Kara Kuvvetleri Harekât Merkezine gittiğini geçtiler. Tabii hemen aklımıza, pazar yani bugün sabaha karşı Suriye’ye günlerdir beklenen kara harekâtı başlatılıyor mu sorusunu getirdi? 

Eskiden Genelkurmay Başkanlarının ağzına bakardık böyle durumlarda. Acaba askeri bir gelişme mi var, ne oluyor diye Türk Silahlı Kuvvetleri üst kademesinin vereceği sinyalleri, biz eski askerler bile, kendimizce okumaya çalışırdık. Gündemi doğru okumak için, gündemi takip etmek isteyen herkes için şüphesiz bu gerekli bir okuma olurdu. Şimdilerde sadece Bakan Akar’ı takip etmek yetiyor. Yani yorulmamıza gerek yok. 

Sanıyorum bir kara harekâtı olacaksa, Milli Savunma Bakanı harekâtı Kara Kuvvetleri Karargahından sevk ve idare edecek. Şimdilerde eli kulağında olan bu kara harekâtına yönelik hazırlıkları dinlemek için 2013-2015 arasında iki yıl komutanlığını yaptığı Kara Kuvvetleri Komutanlığının kalbine gerçekleştirdiği ziyaret, komuta kademesini bir araya getirme ve nihai bir askeri değerlendirme yapma fırsatı vermiş olmalı. Belki de nihai bir ‘Komutan Durum Muhakemesi’ yapıldı. Son tahlilde harekâtın icra şeklinin, hedeflerinin, emir komuta ve koordinasyon usullerinin bu ziyaretle birlikte masaya yatırıldığını farz ve kabul edersek, bundan sonrasında yapılacak tek şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düğmeye basması için son karar teklifini kendisine arz etmek olacaktır.

Zaten Erdoğan da savaşa hazır. Tüm söylemleri, kamuoyuna her vesileyle verdiği mesajları bu yönde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Kasım sonrasındaki konuşmalarında Suriye'nin kuzeyine yönelik harekatın sadece hava harekatıyla sınırlı kalmayacağını belirtiyor. Erdoğan ‘uygun zamanda’ Kuzey Suriye’ye kara harekâtı yapılacağını söyledi ancak ‘mutlaka’ demedi. Diplomatik temaslara da Türkiye’nin açık olduğunu, 2019 yılında verilen sözlerin (ABD ve Rusya Federasyonu) tutulması halinde Türkiye’nin bir kara harekâtını icra etmek durumunda olmadığını da satır aralarında fısıldamaya devam etti. 

Tabii ki arkasında sahada askeri bir gücünüz ve kararlılığınızı gösterecek bir duruşunuz yoksa, diplomasi kanallarının bir başarıya ulaşması pek olası olmaz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin son günlerdeki hareketliliğini öncelikle masaların etrafında cereyan etmekte olan tarafların temaslarıyla birlikte okumak gerekir diye düşünüyorum. Bu temaslar henüz tıkanmadı, tıkanmamış olduğunu değerlendiriyorum. 

Nitekim Erdoğan da muhataplarını verdikleri sözleri tutmaya davet ediyor. 2019 yılında Barış Pınarı Harekâtında (9 Ekim-25 Kasım) Türkiye Rasuleyn ve Tel Abyad arasındaki alanı PKK/YPG oluşumlarından temizlemek ve 30 km derinliğinde sınırın bu bölgesinde güvenli bir koridor tesis etmek isteğiyle hareket etmişti. Dönemin ABD Başkan Yardımcı alelacele Ankara’ya gelmiş ve Türkiye’nin harekâtı durdurmasını talep etmişti. Karşılığında ise harekatın hedeflediği güvenli koridorun PKK/YPG (onlar Suriye Demokratik Güçleri-SDG demeyi tercih ediyorlar, o da başka bir konu) tarafından ağır silahlarıyla birlikte boşaltılacağı sözünü vermişti. Tabii aynı durum bölgedeki Kürtlerin diğer hamisi Moskova için de geçerliydi. 23 Ekim 2019 tarihli Soçi mutabakatıyla, Rusya bu harekatın yapıldığı bölgede Türk-Rus askerlerinin beraber devriye yapmasını önerdi ve bu Türkiye tarafından da kabul gördü. Sonuçta sınırın bu tarafında 444 km. uzunluğunda ve 30 km. derinliğinde bir bölgenin ‘temiz’ kalması taahhüdü ve sözü  ABD ve Rusya tarafından Türkiye'ye verildi.

Şimdi Cumhurbaşkanı bu taahhütlerin yerine getirilmediğinden dem vuruyor, ABD ve Rus eksenini sıkıştırıyor. Bunda ne kadar ciddi olduğunu göstermek için Pençe Kılıç Hava Harekâtından sonra kara harekâtı da yapılacağını ısrarla ifade etmeye devam ediyor.

Erdoğan’a göre madem Rusya ve Amerika kendi sözlerini tutamıyor öyleyse bizim de kendi başımızın çaresine bakma hakkımız doğdu. Cumhurbaşkanı, PKK/YPG’nin sınır bölgesindeki illerimize yönelik gerçekleştirdiği saldırılardan bahsetti, verdiği çarpıcı sayılar önemliydi. Son 7 yılda PKK; Hatay, Gaziantep, Mardin, Şanlıurfa'ya 764 havan, roket, füze saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırılarda 32 vatandaşımız hayatını kaybetti. Burnumuzun dibindeki terör tehdidinin gerçekliğini özetleyen bir tablo. Güvenli koridor tesis edilmeden, Suriye’de her yönüyle ‘başarılı’ bir devlet hayatı tesis edilmeden, Türkiye’nin kendini güvende hissetmesi mümkün gözükmüyor. 

Türkiye’nin denizcilikte yüz akı olan MİLGEM yani Milli Gemi projesinin bir parçası olarak Pakistan’la birlikte ortaklaşa dört gemi yapılıyor. 25 Kasım’da Pakistan’a yapılacak üçüncü geminin töreni yapıldı. Pakistan MİLGEM Projesi dâhilinde üçüncü gemi olan PNS Khaıbar denize indirildi. İstanbul Tersane Komutanlığında yapılan törene Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif de katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu törende yaptığı konuşmada da net mesajlar verdi. Teröristlere müsamaha göstermeyeceğiz dedi. Terörün her türlüsüne karşı mücadelemizi sınırlarımız içinde ve dışında sürdüreceğimizin altını çizdi. Amerika’yı kastederek; “Kimin eteğine yapışırsa yapışsınlar, bu insanlık düşmanlarından döktükleri her damla kanın hesabını mutlaka misliyle soruyoruz ve soracağız. DEAŞ'la mücadele kisvesi altında bölücü terör örgütünün Suriye uzantısını silaha ve desteğe boğanların da bize sürekli sükûnet telkin etmek yerine hesaplarını buna göre yapmalarında fayda görüyoruz" diye konuştu.

Amerikan tarafı Türkiye’yi sükûnete davet etti. İŞİD’le mücadele için SDG’nin yani Suriye PKK’sının önemine işaret etti. PKK da Türkiye'nin hava saldırıları nedeniyle 'IŞİD'le savaşamadıklarını' açıkladı. Bu arada Türk ordusu, PKK/YPG mevzilerine Türk basınının verdiği isimlendirmeyle, cezalandırma atışlarını sürdürmeye devam etti. 

Pençe Kılıç Hava Harekâtından sonra da PKK füzelerle saldırıp Türk Ordusunun kara harekâtı yapması için gerekli gerekçeleri eliyle sunuyor. MSB’nin bu sabahki duyurusu önemli: 27 terörist etkisiz hale getirildi. Şehitlerimizin hesabını bu alçaklardan sormaya devam edeceğiz.

Sanıyorum bir kara harekâtı yapılmadan bu hesap sorma tam gerçekleşemeyecek. Gelişmelere baktığımda sınırlı da olsa şu günlerde bir kara harekâtı yapılabileceğini değerlendiriyorum. Erdoğan’ın Hatay'dan Hakkâri’ye sınırlarımızı bir güvenlik şeridi ile kapatma kararlılığı vurgusunu önemli görüyorum. Sınıra örülen duvarlarla birlikte 30 kilometre derinliği olan bir güvenlik koridoru, Türkiye’ye her yönden rahatlatacaktır. Hem bu şeritte bir Kürt koridoru yapılanması sekteye uğratılacak hem de kendi insanımıza özellikle Suriye’den gerçekleştirilen PKK saldırılarının önüne büyük ölçüde geçilmiş olacaktır. Zayıf bir ihtimal de olsa ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşleri, en azından güvenli koridor bölgelerine yerleştirilme süreçlerinin hızlanması da beklenebilir.

Suriye bacağında güvenli Koridorun önünde, Tel Rıf’at, Münbiç, Ayn El Arab (Barış Pınarı veya Kobani) var. 

2004 yılında 20 bin civarında nüfusa sahip olan Tel Rıfat ilçesi, Halep’in kuzeyinde, Halep'in 40 kilometre yukarısında yer alan Halep’e bağlı bir yerleşim yeridir. Burası, Rusya'nın hava desteğiyle 2016 yılının Şubat ayında Afrin’i o dönemde kendilerine bir üs olarak kullanan YPG/PKK'lı teröristlerin eline geçmişti. İlçenin nüfus yapısını değiştiren YPG/PKK, bu yolla Tel Rıfat'ı işgali sırasında yaklaşık 250 bin Arap sivili göçe zorladı. Yerinden edilen Tel Rıfatlılar, Türkiye sınırına yakın bölgelere ve Azez’e sığınmak zorunda kalmıştı.

Yaklaşık 100.000 kişinin yaşadığı Münbiç, 2012 yılının Temmuz ayında Suriye rejimine muhalif olan grupların kontrolüne geçmişti. Daha sonra 2014 yılının Ocak ayında ise terör örgütü DEAŞ'ın eline geçmişti. Türk sınırına 24 km. mesafedeki Tel Rıfat’ın işgalinde Rusya'nın desteğini alan örgüt, Münbiç'i de Amerikan askerlerinin desteğiyle işgal ederek, bölgedeki hakimiyetini perçinleme gayreti içerisinde olduğunu gösteriyordu. Böylece 93 Harbinden sonra Osmanlı tarafından Çerkeslerin yerleştirildiği Münbiç ilçesinin bu Kürt işgali sonrası sahip olduğu Türkmen yerleşimi özelliği bozuldu.

Ayn El Arab ise orta çaplı bir ilçe büyüklüğünde. Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinin güneyinde yer alıyor. 54.681 nüfusa sahip. Nüfusunun yaklaşık %90'lık kesimini Kürtler oluşturuyor. Kürt nüfus çok olunca da ismi daha çok Kobani olarak zikrediliyor. Biz Suriye ne derse onu kullanmalıyız diye düşünüyorum, o da Ayn El Arab.

Erdoğan’ın "Sınır ötesi harekatlarla bu şeridin bir kısmını zaten oluşturduk. Kalanlarını da adım adım halledeceğiz. Tel Rıfat, Münbiç, Ayn el Arab’ı PKK’dan temizleyeceğiz." demesini önemli buluyorum. Eğer Amerikalılar ve Ruslar 2019 yılında Ekim ayında icra edilen Barış Pınarı Harekâtında yaptıkları gibi, birlikte hareket edip, bu üç şehrin önüne set çekmezlerse, olası bir kara harekâtında kısa sürede Türk Ordusu kolaylıkla hedefleri ele geçirebilecektir. PKK’nın bu şehirlerdeki onca tünel yapılanmasının varlığına rağmen, Türk ordusu artık meskûn mahal harbini, şehir içinde halka zarar vermeden adım adım ilerlemeyi ve her türlü hedefi yok etmeyi biliyor. Uygulamalarıyla hepimize bu güveni fazlasıyla veriyor.

İlk etapta Münbiç ve Ayn El Arab’a yani Arap Pınarına harekât düşünülmüyor gibi. Önceliğin artan PKK yapılanması nedeniyle Halep’in kuzeyindeki Tel Rıfat’a verileceğini değerlendiriyorum. Tel Rıfat’ın Suriye Milli Ordusu öncülüğünde, Ayn El Arap’ın ise Türk Ordusu tarafından eş zamanlı bir harekât ile ele geçirilmesi de masadaki hareket tarzları arasında bulunabilir. Arada Münbiç de kendiliğinden alınır. 

Geçtiğimiz Cuma günü Tel Rıfat’ı kurtarmak için Suriye Milli Ordusunun, Türk ordusunun desteğiyle yeni bir askeri operasyon hazırlığı içinde olduğu haberleri servis edilmişti. Hatta Suriye Milli Ordusu ile Türk yetkililer arasında bir toplantı yapıldığı ve bu konunun görüşüldüğü de gelen haberler arasında yer aldı. Sınırda ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinin Tel Rıfat bölgesinde terör örgütü PKK/YPG mevzilerine gerçekleştirdiği ÇNRA ve Obüs atışlarından görüntüler de medyada yer almaya devam ediyor.

İŞİD’e karşı mücadelede kendisinin yerel ortağı olarak gördüğü PKK/YPG elemanlarının zarar görmesini istemediğini Amerikan tarafı açık açık söylüyor ve bölgedeki bugünlerde ortaya çıkan ‘kontrolsüz’ gerginlikten duyduğu rahatsızlığı da saklamıyor. Bu arada ABD, Türkiye’nin kara harekâtı yapma olasılığının yüksek olduğunu da belirtiyor. Zaten hatırlarsak, Pençe Kılıç Hava Harekâtı yapılacağı haberini de ilk önce Amerika’nın Erbil konsolosluğu dış dünyaya servis etmişti.

Bir başka habere göre ise Putin’in Suriye Devlet Başkanı Esad ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Moskova’da üçlü bir zirvede buluşturması bekleniyor. Erdoğan da bunu saklamıyor. Neticede kendisinin ne derecede pragmatist bir siyasi kişiliğe sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Katar’da ayaküstü bir araya geldiği Mısır Devlet Başkanıyla yaptığı üzere Esad’la da bir araya gelmeye sıcak bakıyor. Reuters, Eylül ayının ortasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriyeli mevkidaşı Ali Mamlouk ile görüştüğünü aktarmıştı. 19 Temmuz’da İran’daki toplantıda da taraflar bir araya gelmişti. Yakın dönemde Dış İşleri Bakanları toplantısı ve sonrasında Esad-Erdoğan görüşmesi olabilir.

Bu trafik dikkate alınırsa, belki Kara harekâtı için Esad’la görüşme yapılması da beklenebilir. 

Bununla birlikte harekât olasılığının masada olmasının, Türk Ordusundaki mevcut hareketliliğin, Suriye’deki duruma yönelik Türkiye’nin diplomatik açılımlarında elini rahatlatmak için işe yarayacağını bekliyorum.

Her halükârda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esad’la anlaşmasına ihtiyaç bulunduğunu değerlendiriyorum. 2017 yılında Irak’ın kuzeyinde bağımsızlığa yönelik bir adım atmaya çalışan ve bunun için 25 Eylül’de referandum yapmaya kalkışan bölgesel Kürt yönetimine karşı Irak Hükümeti ile Türk Hükümeti arasında varılan mutabakat neticesinde 18 Eylül’de iki ordu bu oldu-bittiye dur demek için, Irak’ın kuzeyinde koordineli bir kara harekâtı başlatmıştı. Nitekim o dönemde Pençe Harekâtı olarak başlatılan bu harekât serisi günümüze kadar Türk ordusu tarafından devam ettiriliyor. Son yapılan Pençe Kılıç harekâtı da bu serinin hava bacağıydı.

Şimdi benzer bir harekât koordinasyonu Suriye ile de yapılabilirse, Türk ve Suriye Orduları, birlikte hareket edebilir ve Suriye’nin kuzeyinde bugüne göre daha barışçıl bir ortamın tesis edilmesi, PKK’nın büyük oranda bölgeden geniş bir harekât çerçevesinde temizlenmesi mümkün olabilir diye düşünüyorum. Esad ve Erdoğan görüşmesinin olması halinde bu tür bir kapının da açılması, yani ortak harekât yapılması da gündeme getirilmelidir kanaatindeyim.

Bu arada Televizyon ekranlarına bakıyorum, bu kara harekâtını Amerika ve Batı ile yüzyıllık hesaplaşma diye sunanlar var. Oysa, olursa eğer, bundan önce Suriye’ye yapılan dört kara harekâtından bunun hiçbir farkı olmayacak. Askeri bir harekât, o kadar. Suriye’yi hallediyoruz, sıra Yunanistan’a geliyor. Dedeağaç’a yığınak yapan ABD’ye dersini vereceğiz. Adaları silahlandıran Yunanlılara hadlerini bildireceğiz… Bu tür hamaset kokan, halkımızı ‘Kurtuluş Savaşı’ havasına soktuğunu sanan söylemleri doğru bulmuyorum ve bu tür söylemlerin ulusal kanallarda geniş bir yer bulmasını da anlamakta güçlük çekiyorum.

Neticede, her şey için artık Batı’yı veya Rusya gibi ülkeleri suçlamayı bırakmamız gerektiğini düşünüyorum. Suriye’de Arap Baharı sonrasında olası bir rejim değişikliğini biz de istemiştik. Türkiye ile Suriye arasındaki sınırda döşeli mayınları kendi elimizle temizlemiştik. İç savaşta mağdur olan ‘düzensiz göç’ hareketine neden olan Suriyelilere yurdumuzun topraklarında yer verdik, buyur ettik. İnsani yönden yapılan bu büyük yardım ve fedakârlık, bugün Suriye’nin kuzeyinde yaşadığımız sorunların esas kaynağı olduğu. Bölgeyi büyük ölçüde Kürt nüfusa biz bıraktık. Demografinin değişmesini bir bakıma kendi elimizle teşvik ettik. Oradaki istikrarsızlığın büyümesine doğrudan olmasa da biz de devlet olarak hizmet ettik. Sonra Suriye’de Kürt koridoru tesis edilmesinden, Amerika’nın İŞİD bahanesiyle bu bölgeyi Kürtler üzerinden şekillendirmesinden rahatsız olduk. Sanki daha önce aynı filmi Irak’ın kuzeyinde seyretmemişiz gibi Suriye’de “Amerika’yı yeniden keşfettik!”. Oysa, Amerika aynı Amerika. Akılsız olan biziz. Aklımızı başımıza alan politikalar izlemek zorunda olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Palyatif, hamaset kokan söylemlerle bir yere varmamız mümkün değil. Kara Harekâtını yapacaksak yapalım ama sonrasında Suriye’de meşru hükümetle anlaşarak, birlikte hareket ederek, Suriye’deki Amerikan ve Rus varlığına son verilmesini sağlayalım. Türkiye’nin güneyini istikrarsızlaştırmaktan başka bir işe yaramayacak “Suriyeli Kürtlerin kendi özerk yönetimlerini ilan etmelerinin önüne Suriye Devletiyle birlikte geçelim. 

Meşru yol ve uluslararası meşruiyet bunu gerektiriyor. Çıkarımız da bunu söylüyor.

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 27.11.2022
  • Süre : 6 dk
  • 576 kez okundu

Google Ads