Site İçi Arama

dinfelsefe

Ahlak ve Erdem

Hayat bir serüven, bizlerde onun içinde rolleri biçilmiş oyuncularıyız. Her birimiz kendi yaşamlarımızda, perdenin ne zaman kapanıp, sahneden ineceğimizi bilmeyen sanatçılar gibiyiz. Hayatlarımızın olgularına baktığımızda bizi biz yapan değerlerin ahlak, erdem olduğunu görüyoruz. Şimdi bir insanı, insan yapan değerleri, felsefi ve sosyolojik etkileşimleri, dinlerle arasındaki bağı ele alalım isterim.

Güzel bir yaşam tüm güzellikleriyle sizin olsun. Üzüntüleriniz bitimli, sevinçleriniz sonsuz olsun. Bu kısa hayatın anları hep mutlulukla geçsin. Size daha evvel felsefe okumanın insan hayatına etkilerini, yaşamın her safhasındaki bizlere neler kattığını dilim döndüğünce, kalemim yazdığınca anlatmaya çalıştım. Size Platon, Socrates, Aristotales, Marcus Aurelius, İbn Haldun, Gazali, İbn Sina, İbn Rüşt gibi birçok filozof ve felsefeciyi yine bu sayfalardan size anlattım. 

Hayat bir serüven, bizlerde onun içinde rolleri biçilmiş oyuncularıyız. Her birimiz kendi yaşamlarımızda, perdenin ne zaman kapanıp, sahneden ineceğimizi bilmeyen sanatçılar gibiyiz. Hayatlarımızın olgularına baktığımızda bizi biz yapan değerlerin ahlak, erdem olduğunu görüyoruz. Şimdi bir insanı, insan yapan değerleri, felsefi ve sosyolojik etkileşimleri, dinlerle arasındaki bağı ele alalım isterim.

Felsefenin bir alt dalı olan etik (Ahlak Felsefesi); bizler için İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerinin dışında bir ahlak ve erdem anlayışının da geliştirilebileceğini gösteren en önemli alandır. Hıristiyanlık ve İslam dinlerinden yüzlerce yıl önce yaşayan ve Musevilik dininin de etki alanı dışında kalan antik Yunan filozoflarından Platon ve Aristoteles, bu alana dair en önemli örnekler arasında yer alır. Bu filozoflar yaşamın amacının gelişerek iyi bir ruhu taşımak olduğunu düşünmüşlerdir. Onlara göre iyi bir ruhu taşımak da ancak erdemli olmakla mümkündür. Belli başlı erdemler arasında da adalet, cesaret, dostluk ve ölçülülük gibi erdemleri saymışlardır. Platon bu erdemlerin özünün salt akıl yoluyla, Aristoteles ise hem akıl hem de deneyim yoluyla kavranabileceğini savunmuştur. İskoçyalı filozof ve faydacılık akımının öncüsü David Hume da ahlakın ve erdemin dinin tekelinde olmadığını, ahlakın ve belli başlı erdemlerin temelinde yatan duyguların bulunduğunu, duygudaşlık olarak nitelendirdiği bir duygu kesişmesiyle, vicdan, cömertlik, yardımseverlik, adalet temelli ortak bir ahlakın ve erdemin geliştirilebileceğini, bu potansiyelin ortaya çıkmasında, eğitimin ve çevre etkisinin çok önemli bir rol oynadığına vurgu yapmıştır.

Alman filozof Immanuel Kant, eylemlerimizin doğuracağı sonuçlara bakmaksızın, onların mutluluk, haz, yarar sağlayacağını dikkate almaksızın, evrensel bir ilkeye göre eylemde bulunan kişinin, ahlaklı ve erdemli olabileceğini, akıl sahibi olan insanların bunu kavradıklarını savunmuştur. 

Ahlâk ve erdem ile din arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Dindar olsunlar veya olmasınlar, felsefe tarihinde, bir ahlak ve erdem anlayışı geliştiren birçok filozof vardır. Ahlaklı ve erdemli olmak için din zorunlu değildir. Bunu da bize en iyi öğreten alan, felsefedir. İnsanlığın ve uygarlığın gelişmesi, Tanrı düşüncesini kurgulamasıyla değil, ahlaklı ve erdemli olmasıyla mümkündür. 

Birinci ve öncelikli koşul, ahlaklı ve erdemli olmaktır. İyi bir insan olmaktır. Bu sağlandıktan sonra, insanlığın ve uygarlığın daha fazla gelişmesi için yapılması gereken de felsefede, bilimde, sanatta ve siyasette ilerleme sağlamaktır. Özgür düşüncenin olmadığı, tek sesli toplum yapılanmalarında, din felsefe, bilim, sanat ve siyaset gelişmez, dinin hizmetine girer. İnsan, tanrı kurgusuna yaklaştıkça, insana, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. 

19. yüzyıl Alman Filozofu Friedrich Nietzsche’nin söylediği gibi, yaşamı ve dünyevi olanı, öte dünyacılıkla, dinle, imanla ve Tanrı kurgusuyla bakmak, bir hiççiliktir, bir çöküşün ve yozlaşmanın göstergesidir. Tüm acılarıyla ve hazlarıyla, mutluluklarıyla ve mutsuzluklarıyla, yaşamı yaşamak, kucaklamak, sürü zihniyetinin bir parçası olmaktansa, kendi değerlerini kendisi yaratan özgür bir ruh olmak, insanın gelişmesinin yolunu açar.

Dünyamızda bugün 8 milyara yakın insan yaşamaktadır. Bu insan topluluklarının hepsinin dini inanç ve ona bağlı olarak da bir sürü mezhep ve tarikatları vardır. Hepsine sorduğunuzda herkesin dini en doğrusu, kendi izinden gittiği tarikatı da en iyisidir. Oysaki hepimizin inandığı (belki de inanmadığı) Tanrı tek ve biriciktir. Ancak, ahlâk ve erdem dünyanın ortak değerleridir. Birbirleri arasında bulunan sayısız farklılıklara ve ritüellerin varlığına rağmen, tüm dinler insanın ahlaklı ve erdemli olmasının önemini yazar, bu iki değere özellikle vurgu yaparlar.

Yani her dindarım diyenin ahlak ve erdemli olacağını, her ateistin de ahlaksız ve erdemsiz olacağını düşünmek çok yanıltıcıdır. Dindar geçinenlerden birisi bazen sizi çarpabilir ama sizin Tanrı’nıza inanmayan birisine her şeyinizi emanet edebilirsiniz. Ahlak ve erdem, her şeyden önce insanca bir çaba gerektirir. Bu çabayı gösterenler, zifiri karanlıkta bile ahlaklı ve erdemli olmayı başaranlar adam gibi adam olurlar, birer iyi yurttaş olurlar. Kısaca her şey insanda başlar insanda biter.

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 29.10.2022
  • Süre : 3 dk
  • 1491 kez okundu

Google Ads