Bilim, Felsefe ve İnanç Dünyasında Bitmeyen Kavga: Bölüm-3
Gazali ve Rüşt, İslam dünyasında iki mihenk taşıdır. Bu iki alimin bilinmesi, İslam dünyasındaki çoğu şeyin köklerinin anlaşılabilmesinin anahtarıdır.
İnanç, felsefe ve bilim dünyamızın en önde gelen isimlerinden olan Gazali’yi bu yazı dizimin birinci bölümünde anlattım. İkinci bölümde de İbn-i Rüşt 'ü sizlere tarafsız bir gözle anlatmaya çalıştım. Bu şahsiyetlerin tarihte sevaplarıyla günahlarıyla insanlığa bıraktıkları yazılı metinlerle daha hâlâ üzerinde milyonlarca insan kafa yormakta, aklın derin dehlizlerinde yol alıp engin denizlerin mavi sularına ulaşmaya çalışmaktadır.
Bu yazı özelinde adı geçen bilim ve düşünce insanlarının istisnasız hepsinin bir derya olduğunu gördüm. Ömrünü ilime, okumaya ve gelecek nesillere bıraktığı eserlerle adamış olan bu insanların büyüklüğü ortadadır. Bu şahsiyetlerin hepsi ilim, irfan sahibi tarihe mal olmuş insanlardır. Burada bahsettiğimiz insanlar bundan yaklaşık 1000 yıl evvelden bu günlere görüş ve felsefi yaklaşımları ile ışık tutmuşlar. Bu ilim ve inanç dünyamızın insanlarının adlarına üniversitelerde kürsüler kurulmuştur. Kitapları ders kitabı mahiyetinde okullarda okutulmaktadır.
Şu anda İslam coğrafyasında savaşlar, tartışmalar ve kısaca bir kaos olduğunu hepimiz yakından yaşıyor ve görüyoruz! Sanki İslam dünyası, bir zamanlar Hristiyan dünyasının geçmek zorunda kaldığı Ortaçağ’ın o karanlık günlerinin içinden bugünlerde geçiyor. Acı ama gerçek bu. Bin yıla yayılan uzun, acılı ve kanlı bir çağ bu. İslam dünyasında halen acılar azalmadan bilakis artarak tam gaz devam ediyor.
Belki bu satırları okuyan sizler de “Neden hep İslam ülkeleri birbirleriyle savaşıyor, refah içinde yaşayamıyorlar?” benzeri soruları, benim kendime sorduğum gibi kendi kendinize soruyorsunuzdur. Bizim bu gördüğümüz ve içinde yer aldığımız resim belki sadece bir sonuçtur. Ama ben bu sonuç üzerinde değil, nedenleri üzerinde durmak istiyorum.
İşin özeti biraz da şudur: Gazali İslam’da içtihat kapısını kapatmasıyla birlikte, İslam coğrafyasında başlayan karanlık bir bin yıl yaşanmaya başlıyor.
Gazali; çokça iddia edildiği üzere, ünlü risalesi yani “Felsefenin tutarsızlığı” kitabını yazarak tutuculuk çağının temellerini atmıştır. Kutsal kitaplar dışında hiçbir eser insanlık tarihinde bu kadar etkili olamamış ve trajik sonuçlar doğurmamıştır. İslam dünyasının yükselişini sonlandıran, bilimin ve felsefenin kafirlik sayıldığı, insan aklının teslim alındığı büyük gericilik dönemi böylece başlamıştır da diyebiliriz biz buna. Aslında 21’incı yüzyılda yaşanan birçok olay veya sorunun, aklın değil, naklin esas alındığı yıllardan bize miras kaldığını düşünüyorum.
Doğu dünyasının ilk siyaset bilimi kitabı olan ‘Siyasetname’nin yazarı ünlü Selçuklu veziriazamı Nizâmülmülk’ün saraya davet ederek Sultan Sencer’e danışman yaptığı Gazali, ümmeti soru soran, eleştiren, itiraz eden bir kitle değil, İtaat eden ve teslim olan bir topluluk olarak tanımlıyor! Gazali sadece günümüze kadar gelen egemen Sünni teolojisiyi kurmamış. Şia öğretisi üzerinde de etkili olmuş bir kişi. İşte şimdiki İran'ın içtihat (yorum, yeni kural koyma) kapısını kapatarak, dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uydurulmasının önünü kesmesinin kökleri buralara kadar gidiyor. Zaman, zaman ülkemizde de cılız bir şekilde dile getirilen dinin zamana göre tekrar uyarlanması isteği buradan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Ama hâkim kanaat Gazali öğretisi olduğu için bu görüşler aynen 1000 yıl öncesi gibi itibar görmüyor. Bu görüş, İbni Sina'yı, Farabi’yi kafirlikle suçluyor. Gazali’nin öğretisi, bugünün geri ve Batı’nın kölesi olan İslam dünyasını yaratan anlayış olduğu iddiasına büyük oranda katılıyorum.
Gazali’ye en büyük itiraz yine İslam dünyasından Hanefi-Sünni öğretisinin içinden gelmiştir! Batının en büyük âlimlerinden, felsefeci ve yorumcu İbni Rüşt Gazali’yi, İslam’ın o dönemdeki en batı ucundan, Endülüs’ten eleştiriyor ve onun görüşlerini mahkûm ediyor. Aynı zamanda İbni Rüşt bilimin ve felsefenin kafirlik olamayacağını, insan aklının özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı görüşünü savunuyor. Çünkü diyor İbn-i Rüşt “insan aklı da Allah vergisi bir yetenektir.” Bu nedenle akla uygun olan nakle (kutsal söz, vahiy) aykırı olamaz. İbni Rüşt Kurtuba’dan Gazali’yi eleştiren ünlü reddiyesini yazıyor. “Tutarsızlığın Tutarsızlığı" kitabı böyle çıkıyor ortaya.
İbni Rüşt felsefenin ve felsefecilerin gerçeğin bilgisine ulaşmanın yolunu açtığını, tutarsızlığın buna karşı çıkmak olduğunu söylüyor. Bu yazılı tarihin en önemli ve en büyük polemiklerinden biridir. İbn-i Rüşt bu tartışmayı entelektüel ve felsefi düzeyde kazanıyor ama siyasal planda kaybediyor. Çünkü İslam dünyasının o dönemdeki sultanları, diktatörleri, bir bakıma kendi çıkarları gereği, halkın yöneticilere itaat ve teslimiyetini savunan Gazali’yi destekliyorlar.
İbn-i Rüşt unutulmaya terk ediliyor. İbn-i Rüşt ile birlikte İslam Dünyası da karanlığa gömülüyor. Batı dünyası ise unuttuğu Antik Çağın bilim insanlarını ve felsefecilerini yeniden İbn-i Rüşt’ün eserlerinden öğrenme fırsatını yakalıyor ve aydınlığa yelken açılıyor. İşte büyük makas böyle açılmaya başlıyor.
Bu eserler Arapçadan Latinceye çevriliyor ve Batı’da Rönesans’ı başlatıyor. Batı İbn-i Rüşt’ün, Doğu ise imam Gazali’nin yolundan gidiyor.
Sonuç ortadadır. İşte İbni Rüşt, o uzun Ortaçağını yaşayan Doğu’da, 21’inci yüzyılda bile Taliban ve Suudi rejimlerini yaratan İslam dünyasında sadece bir yerde, bir yere kadar Türkiye’de kazanıyor. Bu topraklarda gerçekleşen 1923 Cumhuriyet devrimleri böyle görmemiz, tarihsel ve felsefi anlamı takdir etmemiz gerekir dememiz bundandır.
İmam Gazali’nin peşinden gidenler yaklaşık yüzyıldır, son çözümlemede birer aydınlanma hamlesi olan ve insanlık tarihinin ilerici kazanımları hanesine yazılan Türk İnkılaplarını boğmaya çalışıyorlar desem herhalde yanlış olmaz. İşte bu günkü siyasal ve bir yönüyle dinsel kavgaların temelinde bu bin yıllık kavga yatıyor. Devam eden ve hâlâ bizi teslim alma gücünü elinde bulunduran bu kavga, bu topraklarda tam bin yıldır devam ediyor. İnsan soyunun ve aklının özgürleşmesi mücadelesi uğruna ileri-geri kavgası olarak devam ediyor. Gazali-Rüşt ikilisini anlamak, çağımızı da anlamak için bir temel teşkil ediyor. İslam dünyasının neden bu halde olduğunu Gazali’ye sormak gerekiyor!
Elbette tarihin akışına, insan doğasına, akla ve bilime karşı savaşanların uzun vadede kazanması imkânsızdır. Ancak bilinmelidir ki, gericilik geçici de olsa amaçlarına ulaşabilir. Toplumu bir önceki çağın çoğunlukla bozuk çıkar dünyasına, gerisin geriye götürebilir.
Başta Afganistan olmak üzere Pakistan, İran ve Mısır’ın acıklı serüvenleri bu olasılığı bütün boyutlarıyla gözler önüne seriyor.
İşte bu nedenle Türkiye’de İmam Gazali’nin ve zihniyetinin bir kez daha kazanmasına izin vermemek gerekiyor. Saygı dolu sevgiyle kalın.
Not:
Bahse konu olan bu değerli şahsiyetlerin hepsi Yaşadığı dönemin Alimleridir. Burada yaptığım yorum sadece beni bağlar. Bu şahsiyetlerin dünya ya bakış açıları bugün bile buna ülkemiz de dahil siyasi taraftar toplamaktadır. Bu insanlar hepsi dindar insan olmalarına rağmen, konulara ve dine bakış açılarında derin fay hatları vardır. Bu konularda bilgi sahibi olmayanların, İslam dünyasına ilişkin yüzeysel yorumlarının da içeriği boş olacaktır. Gazali ve Rüşt, İslam dünyasında iki mihenk taşıdır. Bu iki alimin bilinmesi, İslam dünyasındaki çoğu şeyin köklerinin anlaşılabilmesinin anahtarıdır.