Site İçi Arama

dinfelsefe

Deprem ve Gerçekler

Her şeyden evvel, olanlardan ders alınmadıkça, sorumlulardan hesap sorulmadıkça, akla ve bilime sığmayan gerekçelerle hatalarımızı örtmeyi sürdürdükçe bugün içine düştüğümüz zafiyeti tekrar yaşamamızın kaçınılmaz olduğunu anlamamız gerekiyor artık! Depremden sonra geçen iki hafta zarfında, sorumlu siyasi kadronun haline, tavrına ve açıklamalarına bakıldığında, bu hususta gelecek için ümitli olmak maalesef zor görünüyor.

Bu ülkenin okumuş, ülkesinin sevdalısı olmuş her insanoğlu doğruları, sadece doğruları duygularının esiri olmadan yazmak ve her platformda konuşmak zorundadır. Bu her erdemli insanın yapması gereken bir davranış biçimidir. Bunun için akademisyen, sosyolog, siyaset bilimci olmanıza gerek yoktur. Çünkü, tüm gerçekler ayan beyan ortada duruyor. Deprem, uzaya sert iniş yapacağız şeklindeki içi boş söylemlerle ülke yönetmenin maliyetinin ne kadar ağır olduğunu bütün herkese tüm çıplaklığıyla gösterdi.

Deprem felaketi ülkenin üzerine karabasan gibi çöktü. Ülkemizin bir bölümü enkaz alanına döndü. Görülmemiş boyuttaki can ve mal kaybı herkesin yüreğini dağladı. Yaraların sarılmasından sorumlu kişi ve kurumların sergilediği ibret verici beceriksizlik acıların daha da artmasına yol açtı. Bazı gerçekler apaçık görünür hale geldi. Neydi bu gerçekler? Gerçekler ortada dururken, gerçekleri başka yerlerde, komplo teorilerinde aramayalım.

Acı ama gerçek olan olgulara baktığım da ben şunları gördüm. Ülkenin mevcut devlet kapasitesinin üzerinde hayali hedeflerle uğraşmasının yanlışlığını ortaya koydu! Kurumların, liyakatin, ortak aklın ve bilimin önemini gözler önüne serdi. Devlet yönetiminde hukuktan, ahlaktan ve adaletten sapmanın nelere mal olacağının bir kez daha görülmesini sağladı.

Felaketin boyutunun hamasetle gizlenmesinin mümkün olmadığı gerçeği ile yüzleşmemize vesile oldu. Siyasi sorumluların bundan sonra gerçek kimliklerini eskisi gibi kolaylıkla gizleyemeyeceklerinin anlaşılmasını mümkün kıldı. İmar aflarının bedelinin canla ödendiğini gösterdi. Daha çok kâr uğruna yozlaşan inşaat sektörünün gerçek yüzünü ortaya çıkardı.

Böylesine devasa bir sorunla karşı karşıya kalmamıza yol açan yanlışlardan daha onlarcasını sıralamak mümkün. Fakat, bunun kronik hale gelme istidadı gösteren sorunlarımızın çözümüne bir faydası yok. Her şeyden evvel, olanlardan ders alınmadıkça, sorumlulardan hesap sorulmadıkça, akla ve bilime sığmayan gerekçelerle hatalarımızı örtmeyi sürdürdükçe bugün içine düştüğümüz zafiyeti tekrar yaşamamızın kaçınılmaz olduğunu anlamamız gerekiyor artık! Depremden sonra geçen iki hafta zarfında, sorumlu siyasi kadronun haline, tavrına ve açıklamalarına bakıldığında, bu hususta gelecek için ümitli olmak maalesef zor görünüyor. Ülkemizde gerçekler rafa kaldırılmış durumdadır. Ne yazık ki yerini algı yönetimine dayalı siyaset anlayış ülke geneline, yönetimine ve çalışma hayatına, eğitim ve öğretim kurumlarına yayıldı.

Sözde dış güçler öcüsü, her şeyde komplo teorisi üretenlerin sesi daha gür çıktı. Bilime ve gerçeklere uzak söylemlerin medya aracılığı ile halka enjekte edilmesi, beraberinde gerçeklerin üzerinin örtülme sürecinin yaşanmasına neden oldu. Doğrusu, bunun için gereken ortam da zaten hazırdı. Zira, halkın zihninde “dış güçler” algısının oluşmasını ve günlük hayatta buna uygun bir nefret söyleminin yerleşmesini sağlayacak politikalar yıllardır uygulanmaktaydı. Türkiye ’ye karşı derin bir güvensizlik duygusunun oluşmasına ve başta geleneksel dostları ve müttefikleri olmak üzere birçok ülkeyle ilişkilerinin gerilmesine sebep olan bu anlayış ve politikalar 6 Şubat depremi ile ciddi bir darbe aldı.

Halk nezdinde yaratılan “kötü yabancı” algısının altı tamamen boşaldı. Türkiye’yi derinden sarsan depremlerin hemen ardından dünyanın dört bir yanından gelen onlarca yabancı arama ve kurtarma ekibi depremzedelerin yardımına koştu. Yabancı ekipler, tecrübeli elemanları ve çağın gereklerine uygun donanımları ile onlarca insanımızın hayatının kurtulmasını sağladı. Ayrıca, birçok yabancı ülke, hayatta kalanların sağlık dahil temel ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik kapsamlı yardımlarda bulundu. Bütün bunlar, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dış güçler hikayesinin, gerçekle ilişkisi bulunmayan siyasi bir kurgudan ibaret olduğunu ortaya çıkardı. Dünyaya ayar veren Türkiye söyleminin elle tutulur bir yanının olmadığını herkese gösterdi.

Kısacası, takke düştü, kel göründü. Bundan sonraki yakın dönem içerisinde, deprem diplomasinin açtığı fırsat penceresinden yararlanılarak, gerginlik yaşayageldiğimiz ülkelerle ilişkilerde bazı yumuşama adımları atılabilir! Ancak, bu adımların kalıcı sonuçlar vermesini ben pek olası görmüyorum. Zira, bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların muhatap ülkelerde yarattığı güvensizlik çok derindir. Hayaller aleminde yaşayan insanlar, sebep olduğu güvensizliğin boyutlarını dahi kavrayabilmiş değildir.

İnandırıcılık sorunu ciddi boyutlardadır. Diğer taraftan, küresel anlamda ciddi bir istikrarsızlığın hüküm sürdüğü günümüz şartlarında, yabancı ülkelerin ilgisinin uzun süre Türkiye’deki deprem felaketi üzerinde tutulması ihtimali oldukça zayıftır. Örneğin, Rus işgali sebebiyle Ukrayna’da yaşanan dramın, kısa vadede uluslararası gündemin ön sıralarına çıkmaya başlaması şaşırtıcı olmayacaktır. Dolayısıyla, depremin yakın ve orta vadede Türkiye’nin dış politika yönelimlerinde olumlu ve anlamlı değişikliklere sebep olmasını beklemediğimi söylemeliyim.

Yurt içinde maruz kaldığı güvenilirlik ve inandırıcılık sorununun, kısa donemde yurt dışına nazaran çok daha ciddi sonuçları olacağını düşünüyorum. Halk henüz depremin şokunu üzerinden atabilmiş değildir. İnsanlarımız halen yakınlarını enkaz altından çıkarabilmek için uğraş vermektedir. Bir taraftan da geleceğe ilişkin beklentilerinin ağır yıkıntıya uğramış olmasından kaynaklanan travma ile baş etmeye çalışmaktadır.

Ya siyasi deprem? Toz bulutu dağılmaya başladığında, gelişmelerin çok farklı bir dinamik kazanacağını ve fiziki depremin tetiklediği büyük bir siyasi deprem ile karşı karşıya kalacağımızı düşünüyorum. İşte bu siyasi depremin, Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklere, hukuk ve adalete yeniden kavuşmasını sağlayabileceğine inanıyorum.

Bu deprem sayfası belli bir süre sonra kapanacaktır. Ancak, hurafeleri akıl ve bilime tercih etmeyi sürdürdüğümüz, hatalarımız ile yüzleşmeyi başaramadığımız ve sorumlulardan hesap sormadığımız takdirde acılarla dolu yeni bir sayfa açılması kaçınılmazdır.

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 25.02.2023
  • Süre : 6 dk
  • 1335 kez okundu

Google Ads