Site İçi Arama

dinfelsefe

Dostluk ve Vefa

“Maviye çıkardı çocukluğumuz. Ne yana dönsek umut, kime tutunsak vefa. Çaldılar ceplerimizin çocukluğunu” demişti şair. Ah Attila İlhan ah! Nasıl da yalın ve içten bir Türkçe dile getirmiştin kaybolan değerlerimizi. Ben de senden esinlenerek bu hafta sonu yazımı kaleme aldım. Biraz hüzünlü, biraz da mahcup halelerimle.

Bu ülkede bir zamanlar dostluk ve vefa vardı. Bakın çok sevdiğim Atilla İlhan neler söylüyor mazide kalan değerlerimiz için.

“Maviye çıkardı çocukluğumuz. Ne yana dönsek umut, kime tutunsak vefa. Çaldılar ceplerimizin çocukluğunu” demişti şair. Ah Attila İlhan ah! Nasıl da yalın ve içten bir Türkçe dile getirmiştin kaybolan değerlerimizi. Ben de senden esinlenerek bu hafta sonu yazımı kaleme aldım. Biraz hüzünlü, biraz da mahcup halelerimle.

Oysaki bizler doğarken senin şiirin de söylediğin gibi, maviye uyanmıştık ana rahminden. Üstümüzden bulutlar geçerdi sarmaş dolaş, pamuklar kadar beyaz. Annemizin dilinde kaderimizi süsleyen binlerce niyaz. Bahçeli evlerin her biri, çiçek ve kuş cennetiydi. En güzel ninnileri annelerimiz söylerdi, bir de dalları kerpiç evlerin küçük pencerelerini okşayan iğde ağaçlarına konan bülbüller ve üveyikler.

Nasıl da güzel kokardı o bahçeler, o evler, o mahalleler. Ne kadar vefalıydı akrabalar, komşular, arkadaşlar. Herkes birbirine sevgi ve tebessüm borçluydu sanki o zamanlar. Attila İlhan’ın serzenişini ve derin üzüntüsünü, dijital kuşatmanın esiri olmuş bugünün çocuklarının anlaması elbette imkânsız. Aslına bakarsanız sadece çocuklarda değil, büyükler de anlamamış giden bazı değerlerimizin ne büyük bir boşluk oluşturduğunu içimizde. Geçti gitti o güzelim zarafet ve nezaket devirleri. Artık bir zevksizlik, bir lümpenlik, kabalık ve ahlaksızlık sarmalında, bize ait olmayan bir hayatı normalmiş gibi benimsemeye ve ister istemez kabullenmeye zorlanıyoruz.

Başardılar da bunu. O eski aile dayanışması kalmadığı gibi, çekirdek ailede gözlemlediğimiz çürüme ve dağılma, korkarım ki milli birliğimiz için de artık bir tehdit oluşturacak kadar büyük boyutlu hale geldi.

Bugün düne göre daha modern imkanlara sahip olduğumuz bir gerçek. Neredeyse mezralarda bile kerpiç ev kalmadı. Herkesin elinde akıllı denilen pahalı telefonlar, altında ayağını yerden kesen motorlu taşıtlar, evlerde televizyonlar, müzik ve sanal oyun sistemleri, bilgisayarlar, teknolojik araçlar ve gereçler. Buna rağmen dağılan aile yapımız, saygı sevgi ve adaptan bihaber aile ilişkilerimiz, unutulan komşuluk hukukumuz, artık bayramlarda bile bir araya gelemeyen unutulmuş akrabalıklar, miras için biten kardeşlikler, say say bitmez bu kepazelikler ve müptezellikler.

Dostluklar yerini düşmanlıklara, kıskançlıklara bıraktı. Bunalım toplumuna evrildik adeta. Halbuki bunalım batılı toplumlara özgü bir davranıştı bizim bildiğimiz. Çünkü, bize öyle öğretilmişti. Biz, bir zamanlar büyük büyük abilerimizden, mahallemizdeki ablalarımızdan öğrenmiştik bazı şeyleri… Bizler, yaratılan tüm varlığa dosttuk, dost olmalıydık.

Cumhuriyetle beraber aklın ve bilimin sonsuz imkanlarını yeniden hatırladık ama, dinimizin bize bahşettiği varoluşun sırlarını, imanın sonsuz mutluluğunu ve ebedi huzurunu da kaybettik. Çünkü; din din bazların elinde hep irtifa kaybetti. Biz Türkler, doğu ile batı arasında kaldık. Aslında ne o, ne de bu olabildik. Keşke biz olarak kalabilseydik, kendi medeniyet tasavvurumuzu geliştirseydik. Atatürk'ün dediği gibi; Atinin medeniyet ufkunda bir güneş gibi parlayabilseydik.

Olmadı, beceremedik. Oysa, kendimizle barışmamız, tarihsel tecrübelerimize dayanmamız ve ecdadımızdan miras asaletimize güvenmemiz gerekiyordu. Kalpaklı, mavi gözlü devin öncülüğünde Çanakkale’de, Anafartalar’da, Conkbayırı’nda, Sakarya’da, Dumlupınar’da destanlaşan kahramanlığının sırrı buradadır. Dünyaya kafa tutan bir liderin ve ona inanarak özgürlük ateşini yakan bu aziz milletin elde ettiği zaferlerin sırları burada gizlidir. Topluma örnek olması gerekenlerin bu konuda hassas ve uyanık olması gerekmektedir. Oysa gözlemlediğimiz davranışlar, maalesef kavga ve ayrıştırma, kamplaştırma ve ötekileştirme temellidir.

Siyaset adamlarının üslubu hakaret, kin ve nefret içerikli, tavırları kavga ve düşmanlıktan besleniyor. Biz de barışa köprü olması gereken spor sahaları bile “ölmeye, ölmeye geldik”, “vur vur inlesin” sloganları ve ağza alınmayacak küfürlerle, adeta savaş meydanına dönüyor, döndürülüyor. Herkes birbirinin gözünü oymaya, fırsatını bulan devletin hazinesini soymaya çalışıyor.

Ziya Paşa bakın ne diyor. "Yahu koca Osmanlı’yı dış güçler değil, biz batırdık, biz!" Neden hiç ibret alınmaz, bunu da anlamış değilim. Bu gidişattan siz de rahatsız olmuyor musunuz dostlar? Nereye gidiyor, nereye savruluyor bu toplum? Ah o güzelim kültürümüz. Söz verdik mi bir kez, ölsek bile dönmezdik biz. Komşuyu akrabadan yakın bilirdik biz. Analar sığınılan liman, babalar arkamızı yasladığımız kocaman bir dağ idi yaşantımızda. Bırakın bağırıp çağırmayı, onlara öf bile demez, yanlarında ayak uzatıp yatamazdık be. Yahu bırakın insanı, yaralı yaban hayvanları bile bizim merhametimizle ve sevgimizle iyileşirlerdi. Nerede mazlum bir halk varsa onun çaresi ve umudu biz olurduk. Onun için adımız “Vefalı Türk” olarak yad edildi hep.

Gözü yaşlı mazlumlar Kafkaslarda, Balkanlarda askerimizi görünce; “Vefalı Türk geldi yine/ Selam Türkün bayrağına” diyerek yollara dökülürlerdi. Şimdilerde ise ne dostluktan ne vefadan eser kaldı. O eski dostlar da yok artık. Çağımızın insanı yalnız. Biz böyle değildik. Vefa ve minnet vicdanın belleğidir. Vefa İstanbul’da bir semtin adıdır. Şehirlerin de semt ve mahallelerin de ruhu vardır. Yani vardı bir zamanlar. Koca İstanbul’da bile her mahallenin sakinleri birbirini tanırdı. Bugün aynı apartmanın aynı katında oturan komşular bile birbirine yabancıdır artık.

Attila İlhan, bugün eser yok o “maviye çıkan çocukluğumuz”dan. Ne yöne dönsek karamsarlık ve cinnet hali, vefasız çıkıyor en güvendiklerimiz. Halbuki bu duyguyu ısrarla yaşatmalıyız ki, devletimiz de sonsuza dek ölümsüz, milletimiz de kıyamete dek hür ve bağımsız olsun. Ahde vefa, eşimize ve işimize vefa, vatana ve bayrağa vefa, dinimize ve dilimize vefa, tarihimize ve talihimize vefa. Bence en önemlisi de Cumhuriyetimizin kurucularına, Atatürk'e ve beraberindekilere vefa.

Biz de sevelim birbirimizi, bu fanilik aleminde hatırdan gönülden geçici olmayalım. Yaşam gülmeyi, sevgi hak etmeyi, vefa unutmamayı, dostluk sadık kalmayı bilenler içindir. Bu yazıyı yazmama ilham kaynağı olan Atilla İlhan’ında ruhu şad, mekânı cennet olsun dileklerimle, saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 30.04.2023
  • Süre : 5 dk
  • 993 kez okundu

Google Ads