Site İçi Arama

dinfelsefe

Epikuros ve Lucretius Felsefeleri

Helenizm kavramı, Alman tarihçi Johann Gustav Droysen tarafından İskender’in istilalarıyla fethedilen topraklarda Grek kültürünün yayılmasını ve kolonileşmesini tanımlamak amacıyla 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Helen kültürünün farklı coğrafyalara yayılması, Grek düşünce biçiminin, felsefesinin de farklı düşünce biçimleriyle karşılaşmasını sağlamıştır. Helenizm çağında yapılan bu alışverişler yeni fikir akımlarının doğmasına neden olmuştur. Böylece edebi faaliyetler gelişim göstermiş, çağa damga vuran gelişmeler yaşanmıştır.

Yunan’da felsefenin başlangıcı tarihsel açıdan uzun dönemleri kapsar. Sokrates gibi, kendisinden önce ve sonrasında da çok sayıda filozof okullar kurmuş, çeşitli akımlar ortaya atmışlardır. Yunan düşünce tarihinde büyük felsefe akımları içerisinde Stoa kadar etkili bir diğer felsefe de Epikuros’un felsefesi olmuştur.

Epikuros, Demokritos’un düşüncelerine yakın olsa da matematik, fizik ve müzik konularıyla ilgilenmemiştir. Midilli ve Lampsakos’ta okullar açmıştır. Kadınlar, erkekler ve kölelerden oluşan karma öğrencilerine yaşam sanatını öğretmiştir. İnsan en güç zamanlarda bile yaşama sevincini nasıl diri tutabilir, zorluklar karşısında nasıl bir tutum sergilemelidir gibi soruların cevaplarını vermiştir. İnsanlara karşı tutumu Sokrates’e benzetilen Epikuros, Aristippos gibi erdem kavramının esasını hazza dayandırmış ancak o, hazzın acı kısımlarına odaklanmıştır.

Epikuros’un amacı hayatı bilge biçimde yaşamaktır, bunu da duyulara güvenerek, doğaüstü güçlerin insanların hayatlarına karıştığı inancından vazgeçerek yapılacağını söylemektedir. Duyular, bilginin temelidir, acı ve hazzın kaynağıdır. İnsanın tek mutluluk kaynağının bedensel hazlar olduğunu ancak bu tür bir hazzın yaşanması için dış dünyadan bağımsız bir hâl içinde olmak gerektiğini söylemektedir. Bu sebeple insanın dingin bir ruh halinde olması elzemdir, öte yandan hazların, dinginliğin aksine devinimden meydana gelmesi sorunsalıyla karşılaşılır ancak bu konuda Epikuros ikisi arasında ayrım olduğundan söz etmektedir. Devinimden gelen hazların acı hissettireceğini, dingin bir ruh halinden gelen hazzın ise mutluluk getireceğini belirtmiştir. Nitekim gerçek hazza ulaşmak için de acılardan kurtulmak gereklidir. Öyle ki bu hususta "Bedenin çığlığı: aç kalmayayım, susuz kalmayayım, üşümeyeyim. Bunlara ulaşmış olan ve ulaşmayı uman kişi mutlulukta Zeus'la yarışacaktır." demiştir.

Epikuros, Demokritos’tan atom kavramını öğrenmiş ve gelişmiştir. Epikuros’un atom anlayışı, maddesel olmasından ötürü düşünce tarihinin ilk gerçek manada maddecisi olmasını sağlamıştır. Epikuros, evrenin belirli bir ölçüsü, biçimi olan gözle görülemeyecek kadar küçük olan atomlardan var olduğunu, bu atomların Antik Yunancada “eğilmek” anlamına gelen klimen adı verilen bir gücün etkisiyle boşlukta hareket halinde olduğunu söylemiştir. Bu hareketlilik, rastlantısallık ilkesini meydana getirir. Diğer yandan insan ruhunun da atomlardan oluştuğu görüşünü savunmakta olan Epikuros yaşamın bir bileşim, ölümün de bir ayrışım olduğunu söylemiştir. Onun için tanrılar da önemsizdir zira tanrılar yararsız ve zararsızdır. Böylece Epikuros, tanrıtanımazlığın da öncülerinden biri olmuştur.

Epikuros, felsefesiyle tüm Akdeniz havzasını etkilemiştir. İ.Ö. 98-55 yılları arasında yaşamış olan Romalı ozan ve filozof Titus Lucretius Carus, De Rerum Natura isimli kitabını da ondan esinlenerek yazdığı filozof Epikuros için "Onun felsefesi bize evrenin, tanrıların bir ürünü olmadığını öğretir, buna göre boş inançların korkunçluğu ve dünyanın sırları yok olur" demektedir. Lucretius, Epikuros’un felsefesini benimsemiş, yukarıda bahsi geçen kitabında onun fikirlerini savunmuş ve açıklamaya çalışmıştır. Öyle ki Epikuros hakkında "O, insan yüreğini arındırma yolunda, insan yüreğine doğruları katmakla işe başladı; tutkularına ve korkularına sınırlar koydu, ona hepimizin bağlandığımız yüce iyinin doğasını tanıttı, yüce iyiye açılan en kolay ve en kısa yolu gösterdi” sözlerini dile getirmiştir.

Lucretius’un De Rerum Natura adlı eseri, altı kitaptan oluşan heksametron vezninde kaleme alınmış didaktik bir şiirdir. Eserin amacı, Tanrıların dünya işlerindeki rolleri, ölüm sonrası ruhların aldıkları cezaları konu alırken bu cezalardan korkmanın anlamsız olduğunu savunarak ölüm duygusu ve korkusundan arınmaktır. Ruhun da beden gibi ölümlü olduğundan söz etmektedir. Eserin büyük bölümünü Epikuros’un Demokritos ile Leukippos’tan öğrendikleriyle geliştirdiği atomcu öğretiyi konu almaktadır. Diğer yandan ise Epikuros’un hazcı öğretisini anlatmaktadır.

Neticede Helen döneminde gelişen felsefeyle birlikte teorik bilgiler, metafiziksel açıklamalardan sıyrılarak bilimsel çalışmalarla açıklanmaya başlanmıştır. Bu süreçte doğa bilimleri, filoloji ve gramer çalışmaları gelişmeye başlamıştır. Bu çağda üç büyük okul kurulmuştur: Epikuros’un kurduğu Epikuros okulu, Kıbrıslı Zenon’un kurduğu Stoa okulu, Piron’un kurduğu septik okul. Kurulan okullarda, Aristoteles ve Platon öğretileri bir kenara bırakılmış ve insan, toplum içindeki bir varlık olarak ele alınmıştır. Helen çağında, siyaset toplum içindeki önemini yitirdiğinden dolayı bireyselcilik ön plana çıkmış, yaşam biçimi, haz vb. konulara ilgi duyulmuştur. Akdeniz coğrafyasına etki eden Epikuros, felsefesiyle Lucretius’u etkilemiş ve günümüze değin kalan eseri De Rerum Natura meydana gelmiştir.

 

Kaynakça:

TİMUÇİN Afşar, Düşünce Tarihi, c. I, Bulut yay., İstanbul 2009.

Oxford Antik Çağ Sözlüğü, ed. M.C. Howatson, çev. Faruk Ersöz, Kitap yay. 2013.

 

 

 

 

Serbest Yazar Nergis TAN
Serbest Yazar Nergis TAN
Tüm Makaleler

  • 01.03.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1645 kez okundu

Google Ads