Site İçi Arama

dinfelsefe

Ey Özgürlük

Özgürlük kendi hayatına, kaderine sahip çıkmak demektir. İtaat köleliktir, başkaldırı, başı dik bir yaşam sürmek için mücadele vermektir. Bu tercih işin özüdür.

Özgürlük; insanlık tarihinin üzerinde en fazla konuştuğu sözcük, uğruna en ağır bedellerin ödendiği umut, yüzyıllarca kölelerin, yoksulların, mahkumların peşinden koştuğu bir rüya, gençliğe gelecek vadeden büyülü bir sözcüktür. 

Her ulusun tarihinde özgürlük sevdalıları vardır. Parayı, mevkiyi reddeden insanların özgürlüğü için hayatını ortaya koyan, özgürlüğün rüyasını görenler mutlaka vardır. Özgürlük sevdalıları arasında Atatürk, Cengiz, Hannibal, Spartaküs, İbni Haldun ve daha aklıma gelmeyen niceleri yer alıyor. Diktatör ve tek adam seviciler de vardır her ulusun tarihinde, en iğrenç, en çirkin, en pis işlerin insanlarıdır onlar.

Niçin dünyanın dört bir yanında insanlar özgürlük isterler? Neden, örneğin ülkemizde bilim insanları ve gazetecileri tutuklayıp duruyoruz, zindanlara tıkıp, özgürlüklerinden mahrum bırakıyoruz? Neden gençlerimizi, aydınlarımızı hapishanelere dolduruyoruz? Bu zorunluluk niye? Bu tür soruların yanıtı özgürlük kavramı içinde mevcut.

Özgürlüğümüz aslında koşullar ve zorunluluklarımız ile doğrudan ilişkilidir. Biz aslında zorunluluklar dünyasında yaşıyoruz. Ama yaşamıyormuşuz gibi yapıyoruz. Yani riyakârlık içindeyiz. İçinde yaşadığımız topluma kendi isteğimiz ve irademiz ile gelmedik. Hepimiz koşulların ürünüyüz, buna bazıları kader, kısmet de diyebilir. Ancak, mühim olan bu koşulları kabullenecek miyiz, yoksa koşulları değiştirmeye, koşulları yaşanabilir kılmanın mücadelesine mi soyunacağız. Yoksa kader deyip, yaşamımıza hiç değiştirmeden, koşulları olduğu gibi kabullenerek devam mı edeceğiz? İşte sorunumuz bu bizim!

Koşulların insanları yarattığı gibi, insanlarda o mevcut koşulları değiştirir zamanı gelince. Biz bu koşulların ve zorunlulukların bilincine varmaya başladığımızda, özgürlüğün kilidini çevirmeye başlarız. Koşulları lehimize çevirdikçe özgürlükler dünyamız büyüyecektir. İnsanların çabaları ve istekleri çatışmıştır daima ve karşılıklı birbirlerine engel olmuşlardır. Özgürlük bu zorunluluğun ortadan kalktığı, karanlığın aydınlandığı noktadır. Bu zaman içinde ortaya çıkar.

İnsanlık tarihinde nice karanlık evreler mevcut, nice gericilik yılları yaşandı, ama hepsi geçti. Felsefi olarak özgürlük tutkusunun ne doğa yasaları karşısında ne de tarihsel gericilik gibi zorluklar karşısında yol alması durdurulamamıştır. İnsanların bütün kesimleri için tek bir özgürlükten söz edemeyiz. Birisi için özgürlük aydınlık, bir başkası için karanlıktır. Nice sultanlar, sarayında çıkarlarının, bencil hazlarının esiri olmuştur. Sonunda kralların, sultanların saltanatları, dünyada bir sigara külü dahi olmayanların tutuşturduğu özgürlük ateşinde yanıp kül olmuştur.

İnsanlar doğumlarıyla birlikte, iradeleri dışında tercihleri olmayan bir dünyaya düşerler. İnsanoğlu kölecilik gibi en koyu gerici insan onuruna yakışmayan sistemleri yıkar. Ortaçağ ve feodalizme karşı özgürlüğün bayrağını kaldırıp dalgalandırır. Özgürlük mücadeleleri özgürlüğe yeni anlamlar katar. Hiçbir koşulda vazgeçemeyeceğimiz özgürlük, düşünce özgürlüğü ve irade özgürlüğü, bu özgürleştirici hareketler sürecinde ortaya çıkar.

İnsan doğanın ve toplumun bir ürünüdür, bir belirlenmişlik içindedir. İnsan dünyaya gelmişse gelmeyeceğim demek şansı yoktur! Hangi dönemde hangi anne babanın çocuğu olarak dünyaya geleceği ile ilgili bir tercihi de olamaz. Tek şansı bilinçli varlık olmasıdır. İnsan düşünür. İnsanın düşüncesi doğanın basit bir yansıması değildir. İşte düşünce özgürlüğü bunun için önemlidir. Bunun içindir ki memleketin egemenleri, özgürlükçü düşüncenin önüne her zaman duvarlar örerler, örmek isterler. Onun topluma ulaşmaması için ellerinden geleni arkalarına koymazlar. Düşünceyi yayan tüm araçları denetim altına almak isterler. Çünkü özgürlükçü fikirler yayıldıkça çok güçlü bir manevi silah haline dönüşüyorlar.

İnsan iradesi dış baskılar, zorluklar karşısında olduğu gibi, günümüzde çokça dile getirilen '''üst akıl" karşısında da kendi kendini belirler. Düşünce özgürlüğü, dini inançlardan, batıl itikatlardan bağımsız, otoritelere güvenmeyen, mantık kurallarına uygun olarak gelişen, ilerlemesinde hiçbir sınır tanımayan düşünce, bilim ve felsefeye verilen addır. Türkiye, düşünce özgürlüğünü tarihi boyunca hiç tadamadı! Türkiye'nin koşulları, demokrasi sorunu, ulusal diğer sorunlar yönetimleri daima düşünceye zincir vurmayı itti. İnsanlar da yönetimleri itaat etme kolaycılığına kaçtı. Oysa, özgürlük, başkaldırı demektir. Özgürlük kendi hayatına, kaderine sahip çıkmak demektir. İtaat köleliktir, başkaldırı, başı dik bir yaşam sürmek için mücadele vermektir. Bu tercih işin özüdür.

Modern Çağ hukuku, yurttaşların özgürlük ve eşitlik için doğuştan vazgeçilmez hakları ve kendi yazgılarını belirleme güçleri yoluyla katıldıkları bir toplumsal sözleşme üzerine yükselir. Sonuç olarak; insan yaşamı zorunluluklar dünyasından özgürlükler dünyasına yürüyüştür. İnsan bu yürüyüş içinde gelişmiştir. Zaman olur bu yürüyüş en sert koşullarda başlar ve sürer ama koşullar ne olursa olsun özgürlük için kavgadan kaçılmaz. Ölümüne savaşılır.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 28.07.2024
  • Süre : 3 dk
  • 1024 kez okundu

Google Ads