Eylemsizlik
Eylemsizlik kelimesi ise eylemin zıt anlamlısı gibi görünse de biraz farklı bir anlam içeriyor, eylemin direkt ters anlamlısı değil yani, öyle olsaydı zararlı olmak anlamına gelmesi gerekirdi.
Eylem Kelimesinin Etimolojisi:
Eylem, cumhuriyet döneminde dilimize girmiş bir kelime. İlk defa 1942 yılında Türk Dil Kurumu Felsefe ve Gramer terimleri sözlüğüne eklenmiş. Etimoloji sözlüğüne baktığımda kök kelimesi öz Türkçe eyle-(mek), "+m" yapım ekiyle eylem türetilmiş. Ses dönüşümünden etkilenmeden önceki haliyle eylemek "edle-: işlemek, yarar hale getirmek" şeklinde tarif edilmiş.
Yazılı kaynaklarda ilk defa 1000 yılından önce Uygurca Budist metinlerde rastlanıyor.
"Edle-" fiili Kaşgarlı Mahmut'tun hazırladığı 1073 yılından kalan ilk Türkçe sözlük, Divan'ı Lügati't-Türk'te de geçiyor.
Bugünkü TDK sözlüğünde "eylemek" yapmak, etmek diye tanımlansa da bence eksik yazılmış, "eylem" ya da "eylemek" yararlı bir şey yapmak demek, yani aslında faydalı olmak demek, faydalı bir şeyler yapmak demek.
Cenabı Hak oku diye başlamış Muhammed'e ilettiği ilk mesajında. Okumak da bir eylem.
Erzurumlu İbrahim Hakkı ne güzel demiş, “Mevlâ Görelim Neyler / Neylerse Güzel Eyler.”
Eylemsizlik İlkesi:
Kâinatın temel kurallarıyla belirlenmiş, minimum enerji harcamak maddenin özünde var, biz insanlara da geçmiş doğal olarak. Biz de ne yapıyorsak fazla enerji harcamadan yapmayı tercih ediyoruz.
Aklıma yine rahmetli hocam geldi, Necdet Burgul, az laf çok iş derdi iş zamanı bizi sohbet ederken yakalarsa, ya da kendisiyle sohbet ediyorsak artık önündeki işe bakmak istediğinde, biz de hem laf hem iş derdik, gülerdik hep beraber ve işe koyulurduk. Aslında sohbet dediğim de iş üzerine tartışma olurdu genelde.
Eylemsizlik kelimesi ise eylemin zıt anlamlısı gibi görünse de biraz farklı bir anlam içeriyor, eylemin direkt ters anlamlısı değil yani, öyle olsaydı zararlı olmak anlamına gelmesi gerekirdi.
Eylemsizlik aslında daha çok fizik terimi, anlamını biraz irdeleyelim desem, şöyle anlatabilirim sanırım: Hareketin sebebi kuvvet olduğu için, bir maddenin hızını ve yönünü değiştirmek sadece üzerine uygulanan kuvvet vasıtasıyla mümkün. Üzerine herhangi bir kuvvet uygulanmadıkça maddenin hızını ve yönünü değiştirmek istememesi, değiştirmemesi "eylemsizlik ilkesi" olarak tanımlanıyor.
Bu bilimsel açıklamanın özü, daha basit anlatımıyla arabanın içinde konforla seyahat ederken araç bir yere çarparsa senin konforun biraz bozulur. Ama araba durmuş olsa da sen seyahatine devam edersin, yani emniyet kemerin takılı değilse ön camdan aracı terk edebilme riskin var.
O yüzden sırası gelmişken hatırlatayım, emniyet kemerlerimizi takmayı unutmayalım! Araç hareket etmeden takalım mutlaka.
Tembellik İlleti Yakımıza Yapışmış:
Konumuza dönelim, peki yaşamda ne anlama geliyor eylemsizlik? Lafı evirip çevirmeden açıkça söyleyeyim, tembellik, başka bir şey değil. Herhangi bir şey yapmayı istememek. Sadece hareket etmemek değil, hiçbir şey yapmıyoruz, çoğumuza düşünmek bile zor geliyor.
Bir önceki yazımda bahsetmiştim, çevremizde olup bitenin farkına varmıyoruz demiştim. Dikkat çekmeye çalıştığım konu farklı da olsa, başka bir yönden bakınca yine de sonuç farklı değil. Doğanın yüklediği kodlardan mıdır bilinmez, konu sadece çevremizin farkında olmuyoruz değil, gerçekten tembellik yapmayı da çok seviyoruz. Hepimiz dahil bu dediğime, istisnasız, ben de dahilim. Aslında zor geliyor belki bir şey yapmak gerektiğinde, o an istemiyoruz ya da kim uğraşacak şimdi diyoruz belki bir yandan. Tembeliz işte kısaca.
Gerçi ben arada kendimce bir şeyler yapmaya çalışıyorum eylem anlamında. Ağaç dikmeyi seviyorum mesela. Diktiğim meyve ağaçları bir yana, bahçemde benim diktiğim çınar ağaçlarım var. Her halde beş altı yıl oldu, belki de daha fazla, bir köşeye kırmızı çınar fidanları dikmiştim. Şimdilik çok yavaş büyüyorlar. 50-60 cm boyundaydılar, üç adet, yan yana, biri olmazsa öteki tutar belki diye üç tane dikmiştim. Hepsi tuttu maşallah, gerçi bunca sürede ancak çitin üstüne kadar uzadılar. Henüz incecikler, baş parmağım kalınlığında var yok, maksimum üç metre boyuna gelebildiler, ama dediğim gibi henüz incecikler. Ormanda gördüğüm bir kırmızı çınarın altında bulmuştuk fidanları hanımla, kırmızı çınarı seviyorum nedense. Hani sonbaharda kızarır ya yaprakları ağaçların, en sevdiğim manzaradır. Gerçi benimkilerin şimdilik yaprakları yeşil çıkıyor, ama fark etmez, umarım kırmızı çınardır ektiklerim diyeyim.
O kadar yavaş boy atıyorlar ki, bazen düşünüyorum, büyüdüklerini ben görür müyüm diye endişeleniyorum. Ne diyelim, yine de birilerine gölge olacaklar büyüdüklerinde, az da olsa havayı temizleyip oksijen salacaklar. Belki bir dalına salıncak kuracak birileri, çevredeki çocuklara eğlence yeri olacak gölgeleri. O yüzden yine de mutlu oluyorum.
Ben çınar diktim gerçi ama Nazım Hikmet de güzel demiş, "karlı kayın ormanı..." derken.
Eyleme Geçme Zamanı:
Ağaç isimlerinden sadece kayın, söğüt ve ardıç öz Türkçe. Nedendir bilmiyorum, etimoloji sözlüğünde öyle yazıyor, belki sadece bu ağaçlar vardı öz vatanımızda. Belki de zamanla unuttuk kendi verdiğimiz isimleri ağaçlara, sebebi ne olursa olsun, çınar mesela Farsçadan geçme, meşe de, kavak da öyle. Çam Arapça. Pelit Yunanca. Gürgenin kökeni belirsiz, büyük ihtimal Ermenice diye yazıyor sözlükte.
Neyse, ne diyorduk, eylemsizlikte kalmıştık, tembellik diğer tabiriyle. Son zamanlarda dilimize musallat olan İngilizce terimlerden ne kadar nefret etsem de, reaksiyon vermeme hali dersem daha iyi anlatabileceğim aslında aklımdakileri.
Hadi biraz farklı bir yönden bakalım, eylemsizliği bir kenara koyalım, eylem üzerine düşünelim. Eyleme geçmenin zamanı çoktan geldi.
Hiçbir şeyi umursamıyoruz nedense, onca ormanımız yandı, biraz gündem oldu, peki sonra? Sonra yeni fidanlar dikiliyor arada, ormanda yanan ağaçların yanından yeni filizler de çıkmaya başlamış, kısa haber olup geçiyor. Çoğumuz eylemsiziz.
Zaten yapılanlar da çok yetersiz bence, keşke her yeri ormana dönüştürebilsek, ne güzel olur değil mi? Küçükken kuşe kâğıda basılmış Orman Bakanlığı'nın kitapları vardı evde, ülkemizin ormanlarından, dağlarından resimler, görüntüler. Çok güzel kitaplardı. Kandıra'da baba evinde bir yerlerdedir belki. Halen daha hatırlıyorum o güzelim manzara resimlerini. Haritada gösterilmişti, nerede ne tip ormanımız var diye.
O zaman da yoktu, halen daha maalesef yeterince ormanımız yok, haritadan bakınca ülkemiz çok çorak görünüyor. Maalesef eylemsiziz bu konuda, bunca yıl geçmiş, en azından eskiye göre biraz daha bilinçli olduğumuz cumhuriyet yıllarında bile ülkemizi bir orman cennetine dönüştürememişiz. Her yıl herkes sadece bir ağaç dikse bile çoktan bir sürü ormanımız olurdu. Şimdiye kadar dikilen ağaçlar da zaten yanlış cins, o konuya hiç girmeyeyim.
Greta ve Geniş Kitlelere Vermek İstediği Mesajı Okumak:
Çevre hassasiyeti önemli, bize emanet edilmiş bu dünyaya iyi bakmıyoruz, çocuklarımıza, gelecek nesillere söyleyecek sözümüz yok. Onlar çok daha zor şartlarda yaşamak zorunda kalacaklar, bu aklıma geldikçe derinden bir sızı hissediyorum.
Greta diye bir genç kızımız var, çevre sorunları ile ilgili eylemler yapıyor, hepimiz ismini duymuşuzdur herhalde, muhtemelen arkasında eylemleri organize eden, destekleyen büyük bir gurup var, o bunların sadece görünen yüzü, belli de, yine de çevre sorunlarına parmak basıyor olması çok değerli, o yüzden takdir ediyorum, biraz da biz dünyayı kirletenlere kızıyor, ne dese haklı, sözüm yok.
Evet, eylem faydalı bir şeyler yapmak demektir aslında demiştim, Greta gibi yapınca tartışılır gerçi, belki de az da olsa fayda ediyordur.
Ama bizde eylem kelimesi biraz daha farklı algılanıyor. Hemen eylemi marjinal örgütlerin yaptığı bir şeydir diye düşünüyoruz, eylemleri örgütler yapıyorlar bizde. Örgüt deyince geçmişten kötü anıları var hepimizde. Seksen öncesinde çeşit çeşit örgütler birbirini öldürüyordu, bugün de terör örgütleriyle halen daha uğraşıyoruz. O yüzden de eylem yapalım deyince hemen herkes kenara çekiliyor, kenarda duruyor.
Eylem Güzel Bir Kelimedir:
Aslında bu güzel kelimemizi geri istiyorum ben. Eylem çok güzel bir kelime.
Yönetenler de istedikleri gibi yorumluyor zaten yapılan bir eylem olursa, hemen bastırılıyor o eylem. Doğru dürüst eylem göremez olduk kaç yıldır. Şaşırmıyorum tabii ki, malum şartlar, iktidarda olanlara bir tehdit olarak algılanınca her yapılan, eylem falan hak getire.
Sanırım bizde en önemli eylem Gezi, tarihimizde görüp görebileceğimiz en büyük, en güzel eylem, hatta bence dünya tarihinde bile şimdiden önemli bir yere sahip.
Hepimizin bildiği gibi Gezi Parkı çevreci bir eylem olarak başlamıştı, masum bir halk hareketine dönüştü, insanlar, sadece gençler değil, herkes, yaşam tarzıma karışamazsın diye Taksim'e doluştu, sokaklara döküldü. Tencere tavalarla balkonlardan eylem yaptı. Ben o zaman da Moskova'daydım, katılmayı çok isterdim doğrusu. Doğal olarak o masum eylemin uzadığı dönemde marjinal grupların istismarına açık hale geldi ve uğradı. Fırsatı kaçırırlar mı hiç.
Bugün artık ne oldukları nihayet anlaşılmış olan o günün yol arkadaşı tarafından provoke edilmesi bir yana, hem marjinal gruplar tarafından istismar edilmesi, hem de baştaki kışkırtıcı amirlerinin etkisiyle emniyet güçlerinin orantısız güç kullanımı ile onca yiten hayat, sakat kalan insanlar, hepsi gerçekten çok üzücü.
Hoş anılar da kalmış aklımda, performans sanatçılarının duran adam eylemi mesela, eylemsizliğin bir eylem olarak kullanılması anlamında konumuz açısından çok ironik.
Durdular durdular, yine gündeme getirdiler. Resmen bilerek yine fay hatlarını kaşıyorlar, damarına basıyorlar insanların, o günleri yaşayanlar anılarda kalanları yine hatırlıyorlar. Bugünlerde gündeme gelmesinin sebebi belki de sadece taraftarların konsolidasyonu, öyleyse bile değer mi? Bilmiyorum, gerçekten yorum yapmayacağım.
Onca insanın sokaklara dökülmesinden aslında korkacak bir şey yoktu, sadece verilmek istenen mesajı doğru almak yeterliydi. Mesaj derken o saçma sapan son günlerde gündeme getirilenleri kastetmiyorum. Onu da istemeyiz, bunu da istemeyiz listesini hazırlayanlar değil kastım, bizzat toplumun mesajından bahsediyorum.
Yaşam Tarzıma Karışma!
Marjinal grupların sonradan yaptıkları istismarlar geziye halel getirmez. Gezi gerçekte yaşam tarzıma karışma diyen halkın sesidir, daha ötesi değildir.
Bu sesi işitmek gerekir, zorla güzellik olmaz. Ben bu halkın ferasetine güveniyorum.
Sevgili Yılmaz Özdil'in hatırlattığı ekiyle "Her millet layık olduğu şekilde yönetilir ve her millet, icraatına tahammül ettiği yönetimin mesuliyetine ortaktır"
Moskova'dan selamlar ve sevgiler.